Türkiye’nin egemeni kim?

ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan, KPSS’ye yönelik iddialarla ilgili kopya bulgusuna rastlanmadığını açıklasa da... “Şevkim kırıldı. Bu işin hesabını vereceğim. Sonra da görevi bırakacağım” deyip...

...sınavın iptal edilmeyeceğini sözlerine eklese de...

10-11 Temmuz’da yapılan 800 bin kişinin katıldığı KPSS’de öğretmen adaylarının girdiği “Eğitim Bilimleri Testi”nde 120 sorudan 120’sini de 300’den fazla kişinin bilmesi, “sorular çalındı ya da kopya çekildi” şüphesini yoğunlaştırarak devam ettiriyordu.

Çok doğal...

Çünkü burası Türkiye...

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Güneydoğu’da 1990’lı yıllarda işlenen faili meçhul cinayetler ile ilgili dosyaları yeniden açarak soruştururken...

Katıldığı bir televizyon programında, “1993-1997 yılları arasında Güneydoğu’da işlenen faili meçhul cinayetlerin devlet politikası olduğu, o dönemde yüzbaşı, üsteğmen olan kişilerin emir üzerine bu cinayetleri işledikleri” yönündeki sözleri nedeniyle Emekli Koramiral Atilla Kıyat’ın talimat ile ifadesinin alınması için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazı göndermek zorunda kaldığı bir ülke.

Atilla Kıyat dün savcılığa ifade verdi.

Beşiktaş’taki mahkemeye ardından Orgeneral Hasan Iğsız geldi.

1. Ordu eski Komutanı emekli Orgeneral Hasan Iğsız da “kamuoyunu yönlendirme amaçlı internet siteleri kurulduğu” yönündeki iddialara ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında ifade verdi.

Siyasal rejiminde “faili meçhulün devlet politikası” iddiası bulunan ya da askeriyenin “siyasal amaçlarla çakma internet sitesi” kurduğu savlarının yargıya taşındığı bir ülkede “Kamu Personeli Seçme Sınavı” da ağaca çıkabilir...

Dün yaşanan bütün bu gelişmeler bana başka temel bir soruyu çağrıştırdı:

“Türkiye’nin egemeni kim?”

Galiba asıl konuşulması gereken temel konu bu.

Tabii “Türkiye’nin egemeni kim” sorusu, “Türkiye’deki siyasal rejimin adı ne” manasına da geliyor...

Çünkü...

“Siyasal rejim, bir devlet yönetiminde egemenliğin kim tarafından ve ne şekilde kullanılacağını belirliyor”...

Türkiye’de askerler mi, zenginler mi, siyaset mi, vatandaşlar mı? Egemen kim?

Siyaset bu temel soruyu sormadan birbirinin gözünü oyuyor...

Ama “siyasal rejimi” yeryüzü standartlarında yeniden inşa etmeyi gündeme asla taşımıyor.

“Halk iradesine dayalı”, “temel hak ve özgürlüklere” çok özenli ve yönetileni esas alan “insan odaklı” bir rejimden çok ama çok uzağız.

Halkın kafasında, “vatandaşı” esas alan çağdaş demokratik rejimin resmi belirgin olmadığı için, 12 Eylül rejimini tuz buz etmek yerine, onun çerçevesi içinde at koşturan siyasi partilerden birinin terkisinde bir o yana, bir bu yana otuz yıldır çalkalanıp duruyor.

Baksanıza...

2010 yılında...

Hala...

Kamuoyunda “kırmızı kitap” ve “gizli anayasa” olarak anılan siyaset belgesinin son rötuşlarının tamamlanmak üzere olduğuna dair haberlere...

Ve İçişleri, Dışişleri, Genelkurmay, MİT ve diğer ilgili birimlerin katkılarıyla MGK Genel Sekreterliği tarafından hazırlanan belgenin, Ekim ayındaki Milli Güvenlik Kurulu’nda gündeme geleceğine ait bilgilere rastlıyoruz.

“Halk iradesinin” egemen olduğu hangi ülkede “Siyaset Belgesi” var?

Böyle bir belge siyasete yön verecekse, siyasi partilere, genel seçime, yasama, yürütme ve yargıya ne gerek var ki?

Hala “siyaset belgesi” yadırganmıyor ve reddedilmiyor ise, haber konusu da oluyor ise, bizim gerçek bir demokratik rejim refleksimizin olmadığı da ortadadır...

Neden bu durumdayız?

Çünkü Türkiye’nin “gerçek demokratik bir rejimin” ne olduğuna dair keskin bir bilinci yok...

Olsa, otuz yıl 12 Eylül’e tahammül etmez, “demokratik bir isyanı” çoktan gerçekleştirirdi...

***

Türkiye’de egemen kim?

Saray ve saraydakiler.

Dışında kalanlar da tebaa.

O nedenle buralarda en büyük tehlike “sıradan vatandaş” olmak...

Herkesin de ortak derdi “sıradan vatandaş” yaftasından kurtulmak... Bunun için olmadık her şey deneniyor.

Hâlbuki rejimin demokratikleşmesi de bunun tam tersi; “yönetilenin”, “vatandaşın”, “bireyin” egemen olması...

Bizdeki resmi ters çevirmemiz gerekiyor... Düşünün ki bir milyon imza ile Avrupa Parlamentosu’na kanun teklifi sunulan bir çağda yol almaktayız...

“Siyasal rejimi” konuşmak ve “demokratikleştirmek” bu demek. Bunu buralarda yapan var mı? Rejimi toptan dönüştürmeyi konuşan var mı?

Yoksa sadece YÖK’de olduğu gibi, temel niteliğini tartışmadan sadece ele geçirmek yetiyor mu?

Önceki ve Sonraki Yazılar