Ufuk ÇOKSÜRER

Ufuk ÇOKSÜRER

NOBEL Mİ BÜYÜK, YOKSA BİZ Mİ?

NOBEL Mİ BÜYÜK, YOKSA BİZ Mİ? Malumunuz, Aziz Sancar İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi tarafından verilen Nobel Kimya ödülüne münasip görüldü.( “Layık görüldü” sözünü taammüden seçmiyorum) Aman efendim bizimkilerde bir heyecan, bir sevinç, bir telaş ki sormayın! Neymiş? Aziz Sancar dinamitin mucidi Alfred Nobel adına tertip edilen bir ödüle layık(!) görülmüş! Sevinmelerine anlam veremiyorum; zira Sancar, ödül almasını gerektirecek çalışmaları ve bilgi terakümünün hepsini ABD’den almıştır. Yani Türkiye’nin bu işte payı neredeyse yok gibi… Yani lalettayin(sıradan) bir hekimi alıp Nobel kazandıracak mesabeye getirmiş olan ABD, ama sevinen bizim şu andavallılar! Hele hele, bizim şu muhafazakârlar yok mu! Hani şu daha dün muhalif Orhan Pamuk, Edebiyat ödülüne layık görüldüğü zaman “Ya bu Batılılar zaten bizi sevmezler; bula bula Pamuk gibi muhalif adamlara ödül verirler zaten” minvalinden sözler sarf edip Nobel’i itibarsızlaştırmaya çalışan muhafazakârlar da bu ödül karşısında yelkenleri suya indiriverdiler hemen! Efendiler: Sancar’ın aldığı ödül esasen hal-i pür melalimizi(acınacak hal) gözler önüne sermektedir. Çok değil inanın, birazcık deruni tefekkür, birazcık mütalaa bunu anlamaya ziyadesiyle kifayet edecektir. Bu arada belirtmek zorundayım ki, Sancar’ın kameralar karşısında Osmanlı tuğralı kravat ve M. Kemal rozeti ile arz-ı endam etmesi tam bir rezalettir. Anıtkabir’e gidip ruhuna Fatiha okuması da tam bir hilkat garibesi… Bu iş babanızı ve babanızın katilinin resmini ceketinizin üstüne takıp gezmeye benzer. Demek ki profesörlük mesabesi, tek başına cahil olmamak için kifayet etmiyor. Demek ki herkes bildiğinin âlimi bilmediğinin cahiliymiş! Asıl konumuza dönelim. Basınımızda Aziz Sancar aşağı, Aziz Sancar yukarı minvalinden binlerce haberin yapılması Tanzimat Dönemi’nden beri Batı’ya karşı hâsıl olan bir eziklik ve aşağılık psikolojisinin çok aleni tezahürüdür. Siz hiç Avrupa medyasında bir Türk siyasetçinin veyahut tarihçinin, o Avrupa ülkesinin tarihini veyahut tarihe mal olmuş bir kişisini methettiği için haber yaptığına şehadet ettiniz mi? Bizde bu haberlerin bini bir paradır! Biz büyük ve köklü bir maziye malik, necip bir milletin aziz torunlarıyız dostlar. Bize ne oluyor da onların bizlere karşı en ufak methüsenası veyahut teveccühü karşısında kendimizle gururlanıyor, koltuklarımız kabarıyor. Daha düne kadar üç kıtaya adalet ve hoşgörüyle nizam vermiş bir milletin torunları olduğumuzu ne de çabuk unuttuk! Hani nerde o, ehli küffara karşı her daim mütekebbir ve mağrur olmayı düstur edinen alicenap ve şevketli ecdadın zürriyeti? Hani nerede? Asla ve katta aşağılık hissine kapılmayacağız; bir devletin başbakanı rüşvet-i kelam minvalinden Osmanlı’yı metheden bir söz sarf etti mi gazetelerde günlerce yazıp çizip onlardan bahsetmeyeceğiz; Onlara salyalarımızı tutamayacak raddede perestiş etmeyeceğiz. Zira biz mazimizi zaten gayet iyi biliyoruz. Onlardan tarihe mal olmuş malumatları ve icazetleri almayacağız. Kâfire ve mütecebbire karşı mağrur ve mütekebbir olacağız. Kibirliye karşı kibirleneceğiz. Batı’nın bize karşı duyduğu en küçük teveccühte bile sevinçten hoplayıp zıplamamız, mazimizi hiçe sayıp hercümerce(paramparça) etmekle eşdeğerdir. Biz kendimize geleceğiz; yani kendisinden neşet ettiğimiz hayırhah ecdadımıza; yani hüviyeti asliyemize rücu edeceğiz… Batının maddeye şekil vermekte iyi olması; teknikte bizden ileri olması; debdebesinin göz kamaştırıcı olması Batı’ya başkalarına ve bilhassa Doğu’yu mükâfatlandırmak gibi küstahça bir davranış içerisine girme hakkı vermez. Medeniyet, güneş gibi halklar üzerinde doğup batan bir mefhumdur. Batının zevahirde üstün görünüyor olması ilanihaye devam etmeyecektir. Madden ileri lakin manen çok geride bir medeniyettir Batı medeniyeti! Küstah olması dedim; çünkü hiçbir aklı başında medeniyet dinamitin mucidi olan Alfred Nobel adına, Barış Ödül’ü verme zilletinde bulunamaz. Bu ancak mayası bozuk olan Batı’ya yakışacak bir harekettir. Sadece bunlar mı? Hayır! Batı, her fırsatı ganimet bilip bir taraftan hümanizma gibi yüksek ahlaki değerlerden bahseder; diğer taraftan gizli servisleri marifetiyle dünyadaki mazlum halklar arasında ihtilaf çıkartmakla uğraşır. Mültecilerin gelmesinden fena halde rahatsız olup feveran eder; lakin o mültecilerin müstebit(zorba) idarecilerine silah satmama ihtimalîni hiç aklına getirmez. Bir taraftan savaşlara karşı olduklarını söylerler; diğer taraftan savaşların bitmesi için BM ve NATO gibi enstrümanların çalışmalarını tıkarlar. Aynı Batı, bir taraftan konvansiyonel ve toptan imha teknolojisini ihtilaf çıkarttığı gruplara ayrı ayrı uzun vadelerle sattığı halde; savaşların bitmesi için en ufak demeci veyahut fiiliyatı ödüle gark ederler. Haddizatında, bu ve bunlara benzer pek çok sebep gösteriyor ki, Nobel Ödülleri, Batı’nın kendi içerisindeki şayanı teessüf zıddiyeti diğer bir deyişle kendi içinde ne kadar mütenakız(çelişki) veyahut onların(Frenkçe) tabiriyle ne kadar ambivalans bir durum içerisinde olduğunu
 
 
gösteriyor. Medeniyetmiş! "Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu medeniyeti" Medeniyetmiş! “Nam olsun, kar olmasın medeniyeti” Medeniyetmiş! “Dostlar alışverişte görsün medeniyeti”

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.