Ufuk ÇOKSÜRER

Ufuk ÇOKSÜRER

Şehirli ve Köylü Arasındaki Farklar

Hiç düşündünüz mü, niçin ateistler, komünistler, anarşistler, sekülerler veyahûd lâikler umumiyetle hep şehirlerden çıkar?
 
Ya da seri katillerin neden hep şehirli olduğunu hiç düşündünüz mü?
 
Ya da şöyle mi sormalıydım: Neden "yıkıcılar" hep şehirlidir de, "yapıcılar" umumiyetle hep köylüdür?
 
Malûmunuz, köylerde yaşayan bir avuç insanımız kaldı artık. Ve onların da hatırı sayılır bir bölümü eminim şehre göç edememiş olmanın vermiş olduğu pişmanlığı yaşamakta yahûd ilk fırsatta köyü terketmenin hesabını yapmaktalar!
 
Nasıl ki, bir insanın hayatta takip ettiği gıda rejimi, icra etmekte olduğu meslek, ma'ruz kaldığı iklim ve çevresinde bulunan insanlar o kişinin şahsiyet tekâmülünde, fikrî inkışafında ve hayata bakış açısında çok etkili oluyorsa, bir insanın ikâmet ettiği yer de o kişinin bedeni, düşünce dünyası ve hâleti ruhiyesi üzerinde son derecede tesirli olur.
 
Bir köylü ve bir de şehirli insan tahâyyül ediniz lütfen!
 
Köylü, bütün dünyada çok daha huzurludur; daha dindardır; daha kolay çözülür mes'eleleri vardır; ruhî dünyası daha muhkemdir; mutedildir; daha az telaşlıdır vs.
Şehirli ise tam tersi!
 
Peki ama niçin böyle?
 
Tam da bu hususta, yani köy ve şehir yaşamının insan bedeni ve tefekkür(düşünce) dünyası üzerinde ne kadar çok belirleyici olduğunu, değerli mütefekkir Aliya İzzetbegoviç'in zikre şayan şu sözleriyle anlatmaya çalışayım:
 
Dindârlık, şehrin büyümesiyle azalır; daha doğrusu, bu azalma insana yadırgatıcı bir tarzda tesir eden şehircilik unsurlarının birikmesiyle
beraber meydana gelir. Çünkü şehir ne kadar büyürse, üzerindeki gök de o kadar ufalır. Tabiât, çiçek ve aydınlık o kadar az; duman, beton, teknik ise o kadar çok olur. Biz de o kadar az şâhsiyet, o kadar da çok kitle oluruz.
 
Şehir ne kadar büyürse, cinayetler de o nispette
artar. Dindârlık şehrin büyüklüğüne ters, cinayetler ise doğru bir nispette bulunur. Bu iki fenomenin sebebi aynıdır.
 
Köyde insan yıldızlarla süslü gök, çiçeklerle dolu kırlar, akarsu, bitki ve hayvanları müşahede etmeye fırsat bulur. Her gün tabiât ve
onun tezâhürleriyle doğrudan doğruya temastadır. Zengin folklor, düğün âdetleri, türkü ve oyunlarda, köylü, sadece seyirci olmayıp,
umumiyetle aynı zamanda iştirakçi de oluyor.
Bunlar sayesinde o, bir ölçüde kültürel ve estetik yaşantıya kavuşuyor.
 
Şehir insanı ise, bundan hemen hemen tamamen yoksundur. Büyük şehrin normal sakini güzel ve orijinal olan herşeyin kaybına maruz kalmaktadır.
 
Ekseriyetle o aynı biçimdeki kışlalara benzeyen evlerde büyür, seri imalatın çirkin mamulleriyle çevrilidir ve içi de kitle iletişim vasıtalarınca
aktarılan pasif bilgilerle doldurulur.
 
Şehirlilerin sanat ve umumî olarak estetik yaşantı için daha fazla fırsat buldukları kanâati, çağımızdaki en acayip yanılmalardan
biridir. Şehir nüfusunun ancak çok cüz’î bir kısmının ziyaret ettiği konser, müze ve sergiler, köylülerin her gün muazzam güneş
doğuşu veya ilkbaharda tabiatın uyanışı manzarası karşısında, belki gayrı ihtiyarî, yaşadıkları pek kuvvetli estetik heyecanın yerini
takriben bile dolduramaz.
 
Şehir nüfusunun en büyük kısmı en
kuvvetli heyecanını futbol ve boks karşılaşmalarında bulur. Köylülerin
etrafında herşey canlı ve orijinal, işçilerin etrafında ise herşey
ölü ve mekaniktir.
 
Köylülerin dindarlığı ile işçilerin ateizminin izahını değişik hayat
şartlarında veya tahsil derecelerinde değil, değişik manevî havada
ve dış dünyayı değişik tarzda görmelerinde aramalıyız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.