“Özgürlükçü Müslümanların” Kürt Sorununa Dönük Çağrısı Önemli

Müslüman toplulukların yıllardır içte totaliter, baskıcı ve anti-demokratik yönetimlerin, dıştan da sömürgeci devletlerin engelleme faaliyetleri altında çok taraflı bir kimlik, kültür ve bilinç bunalımı yaşadıkları bilinen bir gerçektir. Küresel bir değer haline gelen demokrasinin bu topluluklara nüfuz edememiş olmasını birde bu açında bakmakta fayda vardır. İçinde bireyin inanç değerlerini barındıran, bunu dışlamayan bir demokrasi anlayışı bizatihi demokrasinin ruhuna, iddiasına ters mi düşer yoksa gittikçe özgürlük alanı daralan bireyin tüm ihtiyaçlarını giderip onun yaşam alanını genişletebilmek için demokrasinin içeriğini, felsefesini ahlaki bir bilinçle yeniden üretip zenginleştirmek mi gerekiyor? Ben özgürlükçü Müslümanların demokrasiyi daha da zenginleştireceklerine inanıyorum. Çünkü artık Türkiye’de milliyetçi reflekslerinden arınmış, kutsal devlet saplantısından kurtulmuş, adaleti ve özgürlüğü herkes için arzu eden yeni, farklı en önemlisi de genç bir İslamcı kitle oluştu.

 

İslam dininin peygamberi Hz. Muhammed, Medine’de birlik, beraberlik ve kardeşlik hukukunu tesis etmek, güven ortamını sağlamak, din ve vicdan hürriyetini genişletmek, baskıcılığı ve yasakçılığı ortadan kaldırarak din, ırk, renk farkı gözetmeksizin çok hukuklu, çok kültürlü, çok kimlikli, eşitlikçi ve paylaşımcı bir yaşam anlayışı oluşturmak gibi en tabii insan haklarını gözeterek Medine Vesikası’nın (anayasa) yazılmasını sağlamıştır. Bu anayasaya göre Medine’deki bütün toplumsal ve dini gruplar arasındaki ilişkiler belirli bir hukuka bağlanmıştır. “Yahudiler eşit muameleye tabi olup, zulme uğramazlar”,”Yahudiler Müslümanlarla müttefiktirler, dostane ilişkiler devam edecektir”,”Yahudilerin dinlerine müdahale edilmez” gibi benzer hükümlerin yer aldığı bu tarihi sözleşme gerçekten de Hz. Muhammed’in ne kadar özgürlükçü bir anlayışa sahip olduğunu göstermesi açısından bir hayli önemlidir. Ne var ki bu anlayış bir türlü geliştirilemedi. Başka bir deyişle modern çağa adapte edilemedi. Örneğin bugün kendilerini İslamcı olarak niteleyen bazı basın yayın organları “damadı Yahudi olan generalleri deşifre ederek” güya Allah’a hizmet ettiklerini sanıyorlar. Sanki Yahudi olarak doğmak bir suçmuş gibi!

 

Müslümanlar özeleştiri yapmalı;
 

Hz. Muhammed’le üretilen bu geniş bilgi ve tecrübe birikimi maalesef zamanla yok olmuş ve bu özgürlükçü-sivil ortam yerine insanları ilkeler ve Allah adına tahakküm eden totaliter, devletçi ve milliyetçi bir anlayışa bırakmıştır. İslam’ın yaygın olduğu coğrafyalarda artık eskiden olduğu gibi yeniliğe, bilime ve farklı kültürlerin bilgi ve hayat tecrübelerine açık ilim irfan sahibi insanlar yetişmiyor. Bugün bazı İslamcılar; İslam dünyasında yer eden bu düşünce geriliğinin ve ekonomik kıtlığın nedenini hala “Kahrolsun emperyalizmde!”, “Vahşi kapitalizmde!”, “Satılmış liberal düşünce adamlarında!”, “Hıristiyan icadı demokraside!” ve Sözde “insan haklarında!” aramaktadırlar. Kimse bu alanda içe dönük bir özeleştiri yapmamaktadır. Sürekli olarak batı tarafından sömürüldüklerini, vahşi kapitalizmin ve kahrolası emperyalizmin! kendilerini yoksul, aç ve sefil bıraktığını dillendiriyorlar. Bu düşünce kıtlığının ve bu basiretsizliğin faturasını da sürekli olarak batıya kesmekteler. Ancak bu anlayış ve suçu sürekli olarak başkasına atma duygusu ne yazık ki Müslümanları hiçbir zaman ilerletmiyor onlarda yeni fikirlerin ve düşüncelerin yeşermesine imkân vermiyor. Örneğin kimse neden sömürüye müsait bir zemin oluşturduklarının özeleştirisini yapmıyor.

 

Türkiyeli İslamcılar ise neden Kürtler ve Aleviler gibi hakları gasp edilen farklılıkların yanında yer almadıklarının muhasebesini yapmıyorlar. Oysa Türkiye’de İslamcıların Filistin’den Mora’ya, Çeçenistan’dan Eritne’ye kadar olan bölgelerdeki halkların sorunları, sıkıntıları ve çektikleri acılarla ilgili olarak gösterdikleri haklı tutum ve davranışlarını, gayretlerini kendi ülkelerinde yaşayan Kürtlere ve Alevilere de göstermeleri beklenirdi. Bu olmadı. Kürtlere yapılan haksızlıklar karşısında ciddi bir tavır ve direnç geliştiremediler. Bu anlamda Hz Muhammed’in(a.s) adil, eşitlikçi, paylaşımcı, farklılıklarla barışık, çok kimlikli, çok inançlı ve özgürlükçü zihin yapısını kavrayamadılar. Deyim yerindeyse Hz.Muhammed’in ümmetçilik anlayışını modern çağa adapte edemediler.

 

Özgürlükçü Müslümanlar başaracak gibi;
 
Sevindirici olan son zamanlarda bu kabuğun kırılıyor olması. Özellikle Kürt sorununa dönük yapılan çağrılar ciddi manada önem taşımaktadır. Artık bugün farklı kesimlere de adalet talep eden bir İslamcı kitle var karşımızda. Bu gerçekten sevindirici bir gelişme. Zaten gelinen noktada oluşturulan bu şuursuzluğu, akıl tutulmasını, insansızlığı ve ırkçılığı ortadan kaldırabilecek ve ciddi bir toplumsal kırılmaya yol açabilecek yegâne düstur; hakkı, hukuku, özgürlüğü ve insanlığı gasp edilen farklılıkların bir arada sağlam bir duruş sergileyerek birbirlerinin hak ve özgürlüklerini sahiplenmeleriydi. Bu türden çıkışlara çok ihtiyacımız olduğu bir dönemden geçmekteyiz.

 

Bu ülkede artık Alevisiyle, Kürdüyle,Müslümanıyla,Ermenisiyle,Yahudisiyle velhasıl her türden farklı insanlarla bir arada çatışmadan huzur içinde yaşamanın yolları aranmalıdır.Bu yüzden sık sık bir araya gelinmeli.Aşılmazmış gibi gözüken sorunlar üzerinde kafa yorulmalı ve somut adımlar atılmalıdır.Çünkü bugüne dek saldırı hepimize karşıydı.Bu vahim durum ancak  herkesin bir diğerinin hak ve hukukunu sahiplenmeye başladığında bitecektir. Bu bakımdan “zulmün birçok boyutunun yaşandığı Kürt sorununa duyarsız ve tavırsız kalınmamalıdır bizler İslami inancımızın gerekleriyle barış ve adalet çağrısı yapmayı gerekli görüyoruz” diyen bu kesime kulak verilmelidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
8 Yorum