Gerede’de Yanan İlim Çerağı: Yusuf Özcan

Yusuf ismi içimde kıpırtılara neden olur her zaman.

Yusuf kıssasına ise bayılırım her nedense. Ucu bucağı bulunmaz, zevkine nihayet gelmez bir film gibi düşünürüm Yusuf kıssasını… Hele Dr. Haluk Nurbaki Hocamın Yusuf Suresi’nin yorumuna muttali olduktan ve bazı mânâ büyüklerinin müşkülü için gelen müridanına “Sure-i Yusuf’a müracaat et” şeklindeki yaklaşımlarını öğrendikten sonra daha da arttı bu duygularım.

Gerede ulemasından Yusuf özcan Hoca da bir gayret adamı…

Kendi halinde bir insan görüntüsü vermesine rağmen içinde sessiz motorların durmadan çalıştığı bir fabrika gibidir. Seri üretim yapmaz. İşin künhüne iner. Tüm AR-GE çalışmaları eksiksiz yapılır. Alanında müracaat edilebilecek ne kadar kaynak varsa bunlar mutlaka elde edilecek, mucibince tetkik edilecek, gerekli notlar alınacak, kıyaslamalarda bulunulacaktır öncelikle. Ardından münasebetler kurulacak, sebep sonuç ilişkilerine kafa yorulacaktır. İlgili tarihlere gidilecek ve o dönemde durum nedir muhakkak incelenecektir.

Bu kadar mı?

Elbette değil… Bu ilk teşebbüs halidir.

Araştırmalar sürer, alınan notlar ve ilgili yerler ciddi mütalaaya tabi tutulur, zihin onunla yoğrulur.

Ardından müsvedde çalışması yapılır. Sonra yine bunlar üzerine çalışılır, ilaveler yapılır. Bir üslup inşasına girişilir sonra. Bu sırada elde bulunan materyale bakılırsa en üstün âlimin bile sökemeyeceği bir nevi ‘Karınca duasını’ çağrıştırır bir şekille karşılaşılır.

Sonra temize çekme ve son halini verme safhasına geçilir.

Burada elde edilen malzeme ile az evvel tasvir etmeye çalıştığımız şekil ile zerre kadar alaka kuramayacağınız bir metin vardır elinizde.

Yan çizgileri çizilmiş, paragraf giriş ve çıkış bölümleri belirlenmiş adeta resmi yazışma usullerine göre düzenlenen bir kağıt üzerinde harfler birer inci taneciği gibi göz kamaştırmaktadır.

Yine de Yusuf Hocanın içi rahat değildir.

Tashihler bizzat yapılır ve baskı formaları mutlaka kontrol edilmelidir.

Elbette baskı sonrası ciltlenen nüsha üzerinden tekrar okuma yapılacak ve varsa (ki mutlaka bulunacaktır) gözden kaçan yanlışlar düzeltilecektir.

Yusuf Özcan Hoca gergef ustasıdır.

Bir kuyumcu ustasından daha fazla titizlik gösterir işine… Kendi dünyasını kendisi oluşturur. Kendi gündemini kendisi belirleyen nadir insanlardan biridir.

Sevdiği işi yapar, severek yapar. Sizce çok cazip şeyler sunsanız da değişen olmaz.

Ona göre mutluluk önce okumak, sonra öğrenmek, sonra yazmaktır.

Hayat bu üçleme üzerinde döner durur…

Bir de parkta dostlar meclisi var tabii… Oda çalışmaların söze dökülmesi safhasıdır. Burada konular muhabbet libasına bürünür ihvan gönlünde yankılanır ve bir haleye dönüşür. Bu mecliste söylenen sözler bir akar su gibi gürül gürül kesilmeden çağlar durur gönüllerde…

Yusuf Hoca belli ki, hem kalem ehli, hem de kelam… Çifte kuşanmışlık yani…

Her âlimin çevresinde halelenmiş bir öğrenici halkası olur, olmalı… Burada iki tarafta birbirini besler. Bu dar halka sohbetler muhteşem izler bırakır kişide. Söz dilden gönle aktıkça şekil alır ve müdavimini halden hâle götürerek kendiliğinden değişir, dönüşür… Emir kipleri ile talimatlara hâcet kalmaz. Sohbet icrasını böyle yapar ve dinleyenin hayatını yola koyar…

Yusuf Hoca sohbetlerde afâki konuşmaz. Fıkıhçı olmanın verdiği avantaj ile hayata dair müşahhaslıkla dile getirir konularını. Göz teması ile kelamı kalbe atar. Tohumun toprağa serpilişi gibidir. Günü gelince yeşeriverir. Başağı bol olur.

Aklıma gençlik üzerine yazılmış eser var mı diye düşündüğümde aklıma iki eser geliverir hemen.

İlki, Bediüzzaman Hazretlerinin Gençlik Rehberi, diğeri ise Gençlik ve Namaz.

Gençlik konusuna sanırım bundan 20 sene öncesinden kafa yoran ve bu konuda eser yayınlayan nadir isimlerden birisi Yusuf Özcan Hoca…. Bu eser halen Türdav yayınlarının klasikleri arasında baskı yapmaya devam etmektedir.

Yusuf Hoca fıkhı alan olarak seçmiş bir hoca… Zor bir alan kanaatimce… İçinden çıkılması güç bir alan… Ama kendisinin bir şikâyeti yok.

Zaten Yusuf Hocanın temel özelliklerinden birisi şikâyetsiz olması…

Hayatı barışık yaşayan birisi… Olayları pencereden seyreden ama üzerine sıçratmayan bir dikkatin sahibi… Hiçbir şey onun çalışma düzenini bozamaz.

Senenin belli zamanları yeni kitap siparişleri için İstanbul’a gelinir. Dünyada ve özellikle Arap dünyasında, ilim camiasında hangi eserler vücuda gelmiş ise haberdardır Yusuf Hoca…

Ve onların gözden geçirilmesi yapılarak siparişi verilir. Bu durum hiç şaşmaz.

Mahdumu Ömer Faruk ile bir dönem birlikte çalışmıştık. Bu mesai arkadaşlığı babası ile samimiyetimizin artmasına sebep oldu. Çamurlu Çamlıca Üsküdar FM günlerinde o küçük konteyner de uzun sohbetlerimiz olmuştu. Hâlâ gün gibi hatırlarım.

Ömer Faruk’tan Hocanın Kafkas kökenli olduğunu öğrenmiştik. Arkadaşım Naim Özgüner ile “Bu durumu nasıl ıskaladık?” moduna girdik. Ve Hocaya bir güzellik yapalım istedik. Bizden bunu nasıl saklarsın anlayışının güya rövanşını almaya karar verdik. Yusuf Hocayı Fethipaşa Korusu’nda yemeğe davet ettik. Cağaloğlu’ndan dönüşünü Üsküdar iskelesinde bekledik. Fethipaşaya götürecek orada ince ince Çerkesçe dokundurmalar yaparak hocayı çözmeyi planlıyoruz. Niyetimiz bu.

Sonuç ne derseniz? Tam bir felaket…

Kemende biz dolanmış olduk. Hoca ya istihbarat aldı ya da kalp gözüyle bizim durumumuzu keşfederek olaya el koydu.

Geçtiğimiz yaz Gerede gazetesini ziyaretimizde Yusuf Hoca ile tekrar görüşme fırsatımız oldu. Eski günleri andık. Yıllardır yazdığı dergi yazılarının yanı sıra ciddi bir ansiklopedi hazırlama işine girişmiş. Müsvedde ve temize çekilmiş nüshalarını gördük ve çok heyecan duyduk.

Yukarıda anlattığımız titizliklerin tümü bu metinler içinde geçerliydi.

Tüm bunları daha dün gibi hatırlarken dün bir haber aldım.

Gerede’nin âlimi Yusuf Özcan Hoca Hakka yürümüş!

Zaten o hep Hakka yürüyordu diye geçirdim içimden!

Ömrünü Hakka yürümekle geçirmeyenler nasıl son nefeslerinde Hakk ile olabilir ve Ona yürüyebilirler ki?!

Yusuf Hoca kendisini kitaptan, ilimden kopartacak hiçbir şeye yüz vermedi. Onların cazibesine kapılmadı. Şöhret olma derdine düşmedi. Tekliflere kulak asmadı.

Gözü de gönlü de Hakk ileydi.

Ve şimdi hayatın öte yakasına geçti. Kimi dar zamanlarımda İstanbul’a dönerken Gerede’ye uğramadan geçiyordum. Artık o imkân elimizden alındı. Yusuf Hocayla sohbetimiz bundan böyle Esentepe’de değil kabri şerifleri başında gerçekleşecek.

Kendisine rahmeti gani olsun Hakkın!

Tamamlayamadığı çalışmaları tamamlanmış saysın!

Evladına, ailesine, sevenlerine, okuyucularına ve onun sohbet halkasına dâhil olan herkese sabırlar diliyorum.

Güzelliğin artsın hocam!

Her zaman olduğun gibi Yusuf kalasın! 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum