Yalancı Dünya Gibi Yalancısın Sevgilim!..

Prof. Orhan Doğan hoca ve Timaş Yayınları’ndan editör arkadaşlarla ‘Psikoloji Dizisi’nin yeni projeleri üzerinde bir toplantı yapıyorduk. O sırada Prof. Doğan bir konuyu tanımlarken ‘Yalan Rüzgarı’ deyiverdi. Bende sanki çok önemliymiş gibi o sırada gayri ihtiyari bunu yazmalıyım dedim.

Bu sabah günlük gazetelere bakarken Milliyet’te bir bakanın sözlerinin manşete çıktığını gördüm. ‘Kim Bu Sahte Yardımseverler?’

Meğer 23 Ekim Van Depremi sonrasında TV’lere çıkarak yardım vaadinde bulunanların pek çoğu taahhüdünü yerine getirmemiş. Ekrana çıkmışlar ya da bağlanmışlar. Yardım sözü vermişler. Miktar belirtmişler. Ama aradan geçen zamana karşın ödeme yapmamışlar.

Ne denir buna? Yalan rüzgarı herhalde!...

Rüzgarların en kötüsü…

Bunda tereddüt yok. Ama bunu böyle biliyor olmamızda alıkoymuyor çoğunlukla… Ne yazık ki…

Her yanımızı sarmış durumda… Üstelik bulaşıcı yanı da var…

Bu yazıyı kurgularken nereden başlamalı diye düşündüm. Ama bir çıkış bulamadım.

Eskiden yalanları tasnif etme eğilimimiz vardı. Beyaz yalanlar, pembe yalanlar derdik…

Ben bunu zihnimde zararsız yalanlar, yıkıcı yalanlar şeklinde formüle etmeyi düşündüm. Ancak zararsız kelimesi çok da içime sinmedi…

Neden mi? Şundan:

Yalan üzerinde düşünürken genellikle karşıya verdiği zarardan, yıkımdan bahsederiz ve oraya yoğunlaşırız. Bu yaklaşım eksiktir. Doğru da değildir.

Yalanın söyleyene zararı yok mudur? Üretene dokunmaz mı o rüzgarın yakıcı alevi? Dokunur elbet…

En azından güvensiz olur…

Başkaları bilmese de kendini gerçeklerden uzak düşürdüğünün farkındadır. Bunun acısını derinden hisseder.

Eğer bu hissediş ve pişmanlık yok olmuşsa artık ne yapılsa kâretmez.

Gönül ölmüştür. Dirilik emaresi kalmamıştır.

Defni gereklidir.

Abartılı anlatım şekli de, içinde yalanı barındırır. Varlığından daha fazlasını işaret eder. Daha büyük gösterir. Daha yüce olduğuna vurgu yapar.

Pazarlamacılar genellikle buna yönelirler ikna edebilmek için… Elindeki ürünü öyle anlatır ki, daha önce neden bunu fark etmediğinize şaşırabilirsiniz. Kınarsınız kendinizi. Adeta bir ‘Mucize’nin karşınsındaymış hissine sürüklenirsiniz.

Ve ‘Evet bu benim ihtiyacım’ mesajını gözünüzden alana kadar devam eder. Buna ‘Mesleki abartma’ mı dememiz gerekiyor, bilmiyorum.

Aynı abartılı yaklaşım okullar için geçerlidir. Algının yerleşmesi ve kalması için üretilen yalanlar da yok mu? Örneğin Yurt dışında şu üniversitenin şu bölümünden mezun olmuşsa bu kişi çok iyidir cümlesi tam doğruyu yansıtıyor mudur? Burada yetenek, emek ve fırsatlar gibi durumlar ekarte edilmiş olmuyor mu?

Dahası bu abartılı yaklaşımları manevi yolların yolcuları da yapmaz mı? Varlık elbisesini çıkarıp yokluk çulhasına büründüğünü iddia ederek sürekli varlık izhar etmek de bir açıdan bu noktada sayılmaz mı? Bilmiyorum. Geçelim.

Doğruyu bütün açılarıyla söylememekte yalan sayılır. Bilgi gizleyerek yanıltma sık rastlanan durumlardandır.

Psikolojik savaş yöntemleri arasında sık sık duyduğumuz propaganda çeşitleri de yalanın türevleri sayılmaz mı? Burada hedeflenen kişi ve kişiler, hatta kurumlar bir yalan propagandanın pençesine takılarak toplumun gözünde farklı algılanma sağlatarak zarar verilmiş olmaz mı?

Değerli dostlar…

Yalan her yanımızı sarmış aslında… Kiminin artık farkında bile değiliz. Rutin hale getirmişiz.

En sık iş yalanlarından birisi ‘Şu an toplantıdalar efendim’ şeklindedir.

Ya da telefonla istemediğiniz birisi ise sizi arayan, ‘Ben sana döneceğim’dir. Aylar geçer, yıllar geçer geri dönülmez tabi…

Trafikteyim yalanı da çağın en çok kullanılan yalanlarındandır. M.Ali Birand’ın oğlu Umur Birand’dan dinlemiştim. Toplantıya yetişemeyen ve arandığında henüz evden çıkmadığı halde ‘Trafikteyim efendim çok sıkışık’ diyen çalışanına patron gayet sakin bir şekilde ‘Klaksiyonu çalar mısın?’ deyivermiş.

Her zaman tutmayabiliyor yani…

Aşık sevdiği kişiyi tanımlarken şöyle diyor:

“Yalancı dünya gibi yalancısın sevgilim

Sen mevsimler gibisin, değişirsin sevgilim”

Sezen Aksu’nun ‘Yalancı’ adını taşıyan şarkısını hatırlarız yine. Burada sevgiliyi “Yalancının birisin yalancı” şeklinde tarif eder.

Songül Karlı’dan dinlediğimiz;

“Sağım yalan solum yalan
Giden yalan dönen yalan
Döndüm baktım dünya yalan
Senin gibi senin gibi”
cümleleri de bize aynı şeyi anlatır.

Zeki Müren’den dinlediğimiz Selahattin Pınar’ın “Ne söyledim niçin caydın sözünden”  şarkısı gibi, “Dünyada ölümden başkası yalan” diye seslenen Candan Erçetin’i de hatırlamalıyız.

Anlaşılıyor ki şarkılarımız, türkülerimiz de yalan rüzgarından etkilenmiş..

Yalanların çeşitleri üzerinde düşündüğümüzde şunlar aklımıza geliyor:

- Kinayeli yalan

- İftira ile karışık yalan

- Şakaya büründürülen yalan

- Telefonla söylenen yalanlar

- Yarar sağlamak için yalan

- Zarar vermek için söylenen yalanlar

- Sevenlerin arasını açmak için söylenen fitne yalan

- Hastayım, başkasına sözüm var, toplantım var yalanı

- Mutluymuş gibi görünme yalanı

- Profesyonel yalanlar, yani meslek gereği olanlar (Diplomatlar, politikacılar, avukatlar, reklamcılar, halkla ilişkiler şirketlerinin temsilcileri, falcılar, sihirbazlar, eski eşya satıcıları)

Yalanın işaretlerinden, sözleri kullanma biçimlerinden, seçtikleri sözcüklerden bahsedebiliriz.

Hatta mimik, jest ve el hareketleri bu konuda belirleyici olabilir.

Ancak bu çağda unutmamamız gereken yalan çeşitlerinden biri de ‘Sosyal Ağ Yalanları’dır. Burada konum, cinsiyet, yaş vs gibi akla gelmeyecek sayısız yalanlara rastlanmaktadır. Bu nedenle de sıklıkla trafik karışmakta istenmeyen olaylar yaşanmaktadır. Başkalarının hayatlarına bürünen mi ararsın, kendine hikâyeler uyduranlar mı? Hepsi var…

Buna da ‘Kendi mutlu etme yalanı’ diyebilir miyiz bilmiyorum?

Yalancı kişilik yapısından olanların söylediği yalanları da unutmamak gerekir. Bu konuyu psikoloji profesyonelleri değerlendirmeli. Vaktiyle bu konuda Hürriyet web’te yayınladığım bir röportaja şu adresten ulaşabilirsiniz:

http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=11330521

Son olarak galiba şunu söylemeye mecburuz.

Yalan anlık olabilir ama yalanın sonuçları uzun vadelidir.

Hayatı yer bitirir. Yalana alışan kişilerde samimiyetsizlik, şüphe ve tereddüt olur… Hayatlarını kemirir…

Sürekli zarar görme eğiliminde olur. Kendisi yalan söylediği için kendisine de söylendiğini düşünür. Kimseye inanamaz.

Herkesten ve her şeyden kuşku duyar.

Bundan büyük ceza olur mu bilmem.

Yalan rüzgarı sert eder.

Kırılmadık dal bırakmaz. Yıkmadığı duvar kalmaz.

Güven kaybı her şeyin kaybıdır.

Sizce de öyle değil mi?

HABER NAME/ 29.04.2012 canbolatugur@gmail.com/ https://twitter.com/ugurcanbolathttps://www.facebook.com/iyibakkendine

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum