Yüreklerin Atış Merkezi: Şeyh Şa’ban-ı Veli Hazretleri

“Bize gelen irfan olur
Hayvan iken insân olur
Sırr-ı cana canan olur
Biz Şa'bânî bülbülüyüz
Vahdet bağının gülüyüz”
buyuruyor Şeyh Sadık el Halveti eş Şa’bani hazretleri…

Buradan anlıyoruz ki, insanlık bir mertebe… Önemli bir düzey…

Hedeflenen zirve bir bakıma da…

Beşeriyetten insaniyet burcuna tırmanma yoluna girenler pek çok imbikten süzüle süzüle bu noktaya gelirler…

Seyr biter mi? Hayır. Devam eder.

Hedef insan- kâmil olmaktır.

İnsanı kâmil dendiğinde her zaman aklıma kalbi gerçekten atabilen insanlar gelir. Herkesin hayatiyet için kalbinin atacağı düşünüldüğünden cümleyi düzelteyim.

Gönlü atabilen insandır insan-ı kâmil kendi kavrayışıma göre…

İnsan için atabilendir…

Onları gerçeğe götürme yolunda can verendir…

Bin can ile bir cânâne yapılan yolculukta öncü olandır.

Kâmil insan kişiyi kendi hakikatiyle tanıştırır. Kendisine yolculuk etmesine rehberlik eder. Bu yolculukta kendi hakikatini bulan kişi ikilikten kurtulur ‘Birlik’ sırrına erer.

Kâmil insanın en temel görevi budur. İkilikten kurtarır.

Bu dünya yol kesicilerle dolu…

Her yer harami kaynıyor… Üstelik dilinde Hak kelamı bulunduruyor… İyilik adına söz söyler gibi yapıyor. Yokluk iddia ederken bile varlık satıyor.

Yolu sarpa uğratmamak için dikkatli olmalı. Himmet dilemeli…

“Seher vaktinin yeliyiz
Sırr-ı hakikat diliyiz
Mecnûn'a Leyla eliyiz
Biz Şa'bânî bülbülüyüz
Vahdet bağının gülüyüz”

Şa’bani bülbülleri bugünlerde Kastamonu’da şakıyorlar. Hazreti Pir’in eteğinde neş’leniyorlar…

Bu Şa’bani neş’esini orada paylaşmak bu sene bize kısmet olmayacak... Ancak dostlarımız bize oradan aşk kokusu kokutacaklar.

Maltepe Musiki Eğitim Derneği Şef Fikret Erkaya hocanın rehberliğinde sanatçı dostlarım çok önemli bir ziyafet sunacaklar. Hazırlık çalışmalarına tanıklık ettiğim bu güzel konserde (04.05.2012 akşam saatlerinde) Şa’bani dergahlarında okunan pek çok önemli eserler hazirun ile paylaşılacak.

Fikret Erkaya ve dernek sanatçılarının titizlikleri dikkate alınırsa nasıl bir mânâ atmosferi olacağını tahmin etmek zor değil.

Şimdiden başarılar diliyorum.

Evet yürek atış merkezinde yine gönüller tutuşacak. Vahdet bağının gülleri orada huzurda açacaklar. Hak kokusu kokutacaklar.

Tazelenmeyi, yeniden mânâya doğmayı dileyenler için önemli bir fırsat…

Kaçırılmamalı…

Şa’bani bülbüllerinin şakımalarını önce Maltepe Musiki Eğitim Derneği’nin çalışmalarında, büyük emeklerle hazırlanan repertuvarlarında dinlemiştim. Buradan aldığım o ince nağmelerle gönül neşem birleşti.

Bu neş’eyi sürdürüyorum. Her fırsatta Mehmet Dumlu hazretlerinin feyzini alıp salan dostlarımla beraber olmaya çalışıyorum.

O neş’e hayat veriyor.

Can bulduruyor.

Şa’bani neş’esini saçan, o yolun Piri Mehmet Dumlu Kütahyevi hazretlerinin geçen sene vuslatına gitmek nasip olmuştu. O demde gönlüme düşenleri şöyle karalamıştım. Yeri gelmişken paylaşmak isterim:

Azizim

Huzurdur bazı insanlar…

İnsan kıyafetindedirler ama aslında nurdurlar.

Işık taşırlar…

Neş’e taşırlar.

Muhabbet taşırlar.

Ve muhabbete taşırlar…

İnsanı Neş’eyi Muhammediye taşıyan ışık elçilerden, devr-i saadetin günümüze yansıyan mücessem mâna sîmalarından bir yücenin huzurunda idik bugün…

Halveti meşayıhından Mehmet Dumlu hazretlerinin huzurunda huzur bulduk…

Nur dolduk…

Gönül göğünde pervaz vuran bu sultanların hayatının bir yerinden geçmek nasiplerin en büyüğü şüphesiz…

Onları sevebilme liyakati de yine şüphesiz onların keremi…

Şükrolsun…

Yolunda, izinde olmak ne mutlu…

Allah yollarından, katarlarından, didarlarından ayırmaya…

Muhabbetin ve hayatın kaynağı Fahr-i Kainat Efendimize giden bu katarın en arkasında topal bir köpek olmak bile başlara taç edilecek bir büyük paye…

Himmetleri hazır olsun…

Azizim…

Ey azizim…

Ey Azim olanın yolunda binlerce ihvanı aziz olmaya, azize olmaya götüren kutlu sultan…

Bugün huzurunda idik…

İki büklüm olarak…

Boynu bükük olarak…

Gözü yaşlı olarak…

Ama gönlü arşa değmiş olarak…

Değil mi ki, Azizim’ın bahçesindeydik… Solar mıydı o gül!

Değil mi ki, Azizim’in seyranına davet almıştık… Biter miydi o neş’e!

Değil mi ki, Azizim’in vuslat günüydü… Sevinilmez miydi bu düğüne…

Değil mi ki, Azizim vardı… Aziz olunmaz mıydı?!

Keremine, lütfuna şükran Azizim…

Binlerce kez…

Tekrar be tekrar…

İhvanını gördüm bugün…

Yolunda, olanları gördüm…

İzinde toz olanları, sevginde coşanları, aşkındaki pervaneleri…

Nasılda kanat çırpıyorlardı…

Eller üstünde gelişin vardı bugün!

Nasıl bir gelişti ama…

Nasıl bir eda idi o Azizim nasıl?

Nasıl da başlarda taç idin…

Nasıl da parmak uçlarında kuş gibiydin…

Kuş hafifliğine rehberliğinle erdirdiğin ihvanların parmakları üstünde nasıl da kuş gibi uçuyordun?

Nasılda dalgalandı yürekler…

Azizim geliyor diye gönüller cıvıldaşmaktaydı…

Nasıl bir komutan edasıyla ve nasılda vakur…

Bir o kadar da sade…

Nasılda gönül çelerek…

Gönül yaparak…

Gönle dolarak geliyordun!

Seni sevenlerin sevgisiyle sevdim seni Azizim…

Onların gönüllerinde buldum seni…

Dillerindeki sözde, gözlerinde ferde buldum seni…

Bülbüllerin idi onlar senin…

Vahdet bağında yetiştirdiğin güllerindi…

Onların Gülî Râna’sıydın…

Kokun bulaşmıştı onlara…

Sözün mâkes bulmuştu yüreklerinde…

Nazarına uğramışlardı…

Elin değmişti…

Değmişti de değiştirmişti gönülleri…

Seni onların sözünde duyup sevdim…

O gönüllerden sevdirme lütfunda bulundun Azizim…

Bayramdan önce bayramın vardı bugün…

Bayramın kutlu olsun Azizim! 

HABER NAME/ 03.05.2012 canbolatugur@gmail.com/ https://twitter.com/ugurcanbolathttps://www.facebook.com/iyibakkendine 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum