İslam Dünyasının Hali Pür Melal'i

 

 

İnsani Yardım Vakfı’na bağlı İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi tarafından kapsamlı bir “İslam Dünyasunda İnsani Durum” raporu yayınlandı.(Aralık 2019) 37 sahifelik kapsamlı raporda çok önemli tespitler yapılıyor.

 

Rapordan dikkat çeken detaylar:

 

PETROL VE DOĞAL GAZ ZENGİNİ AMA GERİKALMIŞ BİR İSLAM DÜNYASI

 

Dünya nüfusunun dörtte birini oluşturan İslam dünyasında birbirinden çok farklı coğrafi koşullar, siyasi yapılar ve ekonomik kalkınmışlık düzeyleri söz konusudur. Her bir İslam ülkesindeki insani durum, yukarıdaki koşulların yanı sıra sömürgecilik mirası, Batı’ya olan bağımlılık düzeyi, eğitim seviyesi ve kalitesi, doğal afet riski, siyasi istikrarsızlığa yatkınlık gibi birçok unsura bağlı olarak şekillenmektedir. 

Bugün İslam dünyasının genel görünümüne bakıldığında aynı anda en zengin ve en fakir kategorilerini bir arada görmek mümkündür.

Dünya petrol ve doğal gaz kaynaklarının neredeyse üçte ikisine sahip olan İslam dünyasının en önemli sorun alanlarından biri, bu kaynak zenginliği ile çelişkili biçimde, ekonomik geri kalmışlık olarak dikkat çekmektedir

ikinci önemli problem alanı ise İslam coğrafyasının savaşlar, iç çekişmeler ve işgallerle dolu bir yer hâline gelmiş olmasıdır.  

 

SAVAŞ VE ÇATIŞMALARDA ÖLENLERİN %94’Ü MÜSLÜMAN

 

Dünya geneline bakıldığında Ortadoğu ve Afrika’da yer alan ve Müslümanların çoğunlukta yaşadığı ülkeerde çatışmaların daha yoğun olduğu görülmektedir. Örneğin 2012 yılında savaşa bağlı ölümlerin 1.000’den fazla olduğu altı silahlı çatışma yaşanmıştır ve bunların tamamı İslam ülkelerinde gerçekleşmiştir.

 

2014 yılında ise çatışmaların yaklaşık %60’ı İslam ülkelerinde vuku bulmuştur.

2010-2014 yılları arasında dünya genelinde yaşanan savaşlarda ölenlerin %94’ü (yaklaşık 209.000 kişi) Müslüman ülke vatandaşlarıdır

 

Peki, savaşlar neden yoğun olarak İslam ülkelerinde yaşanmaktadır? Yukarıda bahsi geçen genel çatışma sebeplerinin hemen tamamı İslam ülkelerinde görülmekle birlikte, Müslümanların yaşadığı bölgelerdeki çatışmaların iki temel sebebi bulunmaktadır:

İlki Batılı sömürgeci güçlerin dayattığı yapay sınırların mirası olan sömürge tarihidir. Örneğin İngiltere, 30 yıl işgal altında tuttuğu Filistin’den 1948’de çekilirken burada yapay bir devlet kurulmasını sağlamış ve Filistinlilerin topraklarını gasp ederek Siyonist rejimin kurulmasına önayak olmuştur. Sömürge dönemi mirası olan Siyonist İsrail rejimi, 1948’den bu yana birçok kez hem Filistinlilere hem de çevre ülkelere saldırmış ve bölgedeki pek çok çatışmanın baş aktörü olmuştur.

İkinci sebep ise, ABD ve diğer Batılı devletlerle Rusya gibi büyük güçlerin müdahaleci politikalarıdır.

 

Doğal kaynakların önemli bir kısmının İslam ülkelerinde bulunması ve özellikle petrol ve doğal gaz yatakları konusundaki küresel rekabet, bu ülkeleri hedef hâline getien başat bir rol oynamaktadır

 

DÜNYADA SATILAN HER ÜÇ SİLAHTAN BİRİ ORTADOĞU’YA

 

İslam dünyasındaki çatışmaların en önemli malzemesi kuşkusuz ithal edilen silahlardır. Bu noktada, Batılı ülkelerin İslam dünyasına yönelik en büyük ihracat kaleminin silah olduğunu bilhassa belirtmek gerekmektedir. Bu yönüyle, yaşanan çatışmaların sürmesinin Batılı silah üreticilerinin çıkarına olduğu aşikârdır. Uluslararası barışı sağlamak adına kurulan Birleşmiş Milletler’in (BM) daimi üyeleri olan ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin, dünyanın en büyük silah üreticisi ülkeleridir. Ortadoğu’da iç savaşların artmasıyla bölgenin silah piyasasındaki ithalat payı %30’ların üzerine çıkmıştır; yani dünyada satılan her üç silahtan biri Ortadoğu’ya gitmektedir.  

 

Ortadoğu’ya ihraç edilen silahların yaklaşık yarısı iki ülke tarafından (Suudi Arabistan ve BAE) satın alınmaktadır.

 

ZENGİNLİK İÇİNDE FAKİRLİK

 

1,8 milyarla dünya nüfusunun %24’ünü oluşturan İslam ülkeleri, uluslararası ekonomide önemli bir yere sahiptir. Dünya toplam gayrisafi yurt içi hasılasının (GSYİH) %15,3’ünü oluşturan İslam ülkeleri, toplam üretimin ise ancak %8,2’sini gerçekleştirmektedir. Dünya genelinde ekonomik büyüklük olarak ABD (%15,3) ve Çin’in (%18,2) ayrı ayrı payları, İslam ülkelerinin toplam payından fazladır

 

İslam ülkelerinde kişi başına düşen ortalama gelir 2013 yılında 9.812 dolar (dünya genelinde aynı tarihte kişi başına düşen gelir 14.889 dolar) iken 2017 yılında 11.137 dolar (dünyada 17.225 dolar) seviyesine yükselmiştir.

 

Ekonomik anlamda İslam coğrafyasının en bariz özelliklerinden biri, sahip olduğu yer altı zenginlikleridir. İslam ülkeleri, küresel petrol rezervlerinin %58,6’sına tekabül eden 964 milyar varil kanıtlanmış petrol rezervine sahiptir; ayrıca küresel doğal gaz rezervlerinin %58’ine karşılık gelen toplam 4 trilyon metreküp doğal gaz rezervleri vardır. Altın da dâhil olmak üzere değerli emtia konusunda İslam ülkelerinin kanıtlanmış rezerv oranları yıldan yıla artış göstermektedir (1996’da %12,5 iken 2016’da %26,4 olmuştur).

 

Petrol ve doğal gaz başta olmak üzere, üretim için gerekli temel ham maddelerin önemli bir kısmı İslam ülkelerinden çıksa da bu servetin dağılımı oransal olarak dengeli olmadığından birçok İslam ülkesinde millî gelir, kişi başına düşen gelir ve büyüme oranları gibi temel ekonomik göstergeler dünya ortalamasının oldukça altındadır.

 

İŞSİZLİK, ENFLASYON VE DIŞ BORÇ GİRDABI

 

2018’de dünya genelinde işsizlik oranı 172,5 milyon kişi ile ortalama %5 olurken, İslam ülkelerinde bu oran daha yüksek bir seyir izleyerek 2000 yılından bu yana %7,5 ve %6,8 seviyelerinde seyretmektedir

İslam ülkelerindeki en büyük problemlerden biri de toplam nüfusun önemli bir kısmını oluşturan gençler arasındaki yüksek işsizlik oranıdır. İslam dünyasında toplam genç işsizlik oranı %15,3’tür; yani çalışma çağındaki 64 milyon genç, işsizdir.

İslam dünyasının ekonomik görünümünü etkileyen önemli unsurlardan olan enflasyon oranı da dünya ortalamasının üzerindedir. Küresel enflasyon oranı 2017’de %5,5’i bulurken, İslam ülkelerindeki enflasyon ortalaması %6,5 olarak hesaplanmıştır.

 

Ekonomik alandaki bir diğer gösterge de ülkelerin sahip olduğu dış borç oranlarıdır. İslam ülkelerinin toplam dış borcu 2005 yılından bu yana %116,5 artarak 2016 yılında 1,6 trilyon dolara ulaşmıştır.Bu bağlamda 21 İslam ülkesi Dünya Bankası tarafından “Ağır Borçlu Yoksul Ülkeler” kategorisinde değer- lendirilmektedir.

 

SU KITLIĞI VE YETERSİZ BESLENME

 

BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) tahminlerine göre dünyada toplam yetersiz beslenen insanların %27,5’ine tekabül eden 200 milyon kişi İslam ülkelerinde yaşamaktadır.

 

FAO’nun tahminlerine göre, kişi başına düşen toplam içilebilir su kaynağı dünya genelinde 7.601 m3/yıl iken bu rakam İslam ülkelerinde 4.652 m3/yıldır. Bugün 26 İslam ülkesi su stresinden ve/veya su kıtlığından muzdariptir. Bu ülkelerin 14’ü mutlak su kıtlığı çekmektedir.

 

SİLAHA PARA ÇOK SAĞLIĞA YOK

 

Dünya genelinde toplam sağlık harcaması ortalama 7,7 trilyon dolar düzeyinde olmakla birlikte, bu mali kaynak eşit bir şekilde dağılmamaktadır. Küresel sağlık harcamalarının %77’sinin gelişmiş ülkelerde yapıldığı kaydedilmektedir. İslam ülkeleri bu alanda da endişe verici bir görünüm arz etmektedir. Dünya nüfusunun dörtte birini oluşturan İslam ülkelerinin küresel sağlık harcamalarındaki payı sadece %4’tür. İslam ülkelerinde kişi başına düşen sağlık harcaması ortalama 202 dolardır; bu ise 1.114 dolar olan dünya ortalamasının oldukça altındadır.

 

2000- 2014 arası dönemde dünya genelinde her 10.000 kişiye yaklaşık 15 doktor, 33 hemşire düşerken gelişmiş ülkelerde bu rakam sırasıyla 30 ve 95; İslam ülkelerinde ise 8 ve 18 olarak kaydedilmiştir.

 

Öte yandan dünya genelinde her 100.000 kişiye ortalama 1,3 hastane düşerken İslam ülkelerinde bu rakam 0,9’a kadar düşmektedir.

 

İslam ülkelerinde 1990 ve 2015 yılları arasında, beklenen ortalama yaşam süresinde bir iyileşme gerçekleşmiş ve bu süre 1990 yılında 60,3 yıldan 2015 yılında 67,6 yıla kadar yükselmiştir. Bu dönemde dünya çapındaki ortalama yaşam süresi ise 64,9’dan 72’ye çıkmıştır.

 

İLK EMİR ‘OKU’ …AMA…

 

İslam ülkelerinde genel ortalama itibarıyla millî gelirin %3,7’si eğitim için harcanmaktadır. 11 İslam ülkesinin eğitim harcamaları dünya ortalamasına (%4,8) eşit veya daha yüksektir

 

Dünya genelinde okuryazarlık oranı ortalama %82,5 iken İslam ülkeerinde bu oran %70,3 düzeyindedir.

 

2016’da İslam ülkelerinde ilkokul çağında olduğu hâlde okula gidemeyen çocukların sayısı önceki yıllara göre artarak 19,5 milyon olmuştur.

 

İslam ülkelerindeki kadınlar arasında okuryazarlık oranı erkeklerin 12 puan gerisinde kalarak %64,7’dir; bu oran dünya genelinde %79,2’dir.

2006-2016 döneminde, İslam ülkelerinde ortaokul çağındaki kız çocukların %23,3’ü, erkek çocukların %18,8’i okula gidememiştir.

 

Maalesef rapor halipür melalimizin çok da iyi olmadığını acı bir şekilde ortaya koymuş ve adeta kral çıplak diye bağırmıştır. Başta petrol ve doğalgaz rezervlerini olmak üzere ciddi bir kaynak zenginginliğine ragmen geri kalmışlık girdabından çıkamayan, savaş ve çatışmaların kurbanı, zenginliğini eğitim, sağlık, üretim-kalkınma, işsizlik, temiz su ve yetersiz beslenme,gelir dağılımında adalet gibi alanlara harcamak yerine silaha harcayan bir İslam Dünyası ile gerçeği ile karşı karşıyayız. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum