Bir milat olarak Kaplanoğlu: Çağları aşan bir çağrının çağlayışı

Berlin Film Festivali'nin 60. yılında "en iyi film" ödülünü, sevgili Semih Kaplanoğlu'nun "Yusuf Üçlemesi"nin üçüncü film'i "Bal"'ın almasıyla birlikte, artık "Türk sineması" diye bir fenomenin varlığından, gelişinden sözedebilecek bir aşamaya ulaştığımızı söyleyebiliriz. Rabbim'e, bu günleri gösterdiği için binlerce şükür... Semih kardeşimi, ödülünden, daha da önemlisi, artık durduğu yerin kendisine yüklediği yükümlülüğün bilincinde olarak Türk sinemasının tarihini, yönünü değiştirecek uzun ve derin soluklu yolculuğundan ötürü bütün kalbimle kutluyorum.

Semih Kaplanoğlu'nun, Bal'la birlikte sinemamıza diktiği milat anıtı, bir süre sonra onun bugüne kadarki filmografisinin, dünyaya özgün bir film dili armağan edecek film estetiği inşası çabalarının bir bütün olarak değerlendirilmeye başlanmasıyla birlikte, insanlığa, varlığa, hayata ruh üfleyici, sarıp sarmalayıcı ve kanatlandırıcı örneklerini Yunus'ta, Mevlânâ'da, Büyük Sinan'da, Levnî'de, Itrî'de gördüğümüz hakîkat medeniyetimizin kurucu, öncü figürlerinin inşa ettikleri gökkubbenin, bugün beslenmesini bildiğimiz zaman ortaya koyacağımız çaplı sanat, edebiyat ve düşünce atılımlarımıza nasıl imajinatif bir şekilde kaynaklık ettiğini gösterecek medeniyet kurucu nefesinin dünyaya neler verebileceğimizin, bunları nasıl verebileceğimizin ipuçlarını dünyaya sunacak çapta derin nefes alan Semih Kaplanoğlu'nun ortaya koyduğu bu medeniyet dili'yle, sadelikle derûnîliği aynı anda mezceden, harmanlayan medeniyetimizin derûnî irfânî ses'iyle açtığı çığırdan sonra, Türkiye'de, dünya sinemasına özgün, evrensel bir film dili armağan edecek bir Türk sineması kurulmaya ve böylelikle Türk sinemasının varoluş, kendini buluş hikâyesi, dolayısıyla hakîkatin hayat buluş (mekke süreci), hayat oluş (medine süreci) ve herkese, her şeye hayat sunuş (medeniyet süreci) serüveni, Semih Kaplanoğlu'ndan Önce / Semih Kaplanoğlu'ndan Sonra diye yazılmaya başlanacak.

Abartıyor muyum? Kesinlikle hayır. Çünkü Türkiye'de sinemada çok yetenekli yönetmenler var. Ama Kaplanoğlu'yla diğerleri arasında önemli bir fark var; işte bu farkı görmenin zamanı geldi artık.

Dünya sinemasında film dilini dönüştüren başta Tarkovsky olmak üzere, İran, Latin Amerika, Avrupa, Afrika ve Çin sinemacılarının film dilini nasıl dönüştürdüklerine ilişkin yaptığı incelemeler ve vardığı sonuçlar, Semih Kaplanoğlu'nu bütün diğer sinemacılarımızdan çok farklı bir yere yerleştirmemizi gerektiriyor.

Semih Kaplanoğlu, bu sinemacıların film dilini dönüştürürlerken Mevlânâ'nın pergel metaforunda enfes bir şekilde işaret ettiği süreci harekete geçirdiklerini çok iyi biliyor: Sözkonusu yönetmenlerin, önce kendi medeniyet birikimlerini derinlemesine özümseyerek nasıl derin nefes aldıklarını, ardından, kendi düşünce, sanat ve estetik geleneklerinin imkânlarını sinemaya uyarlamanın yollarını nasıl keşfettiklerini, o yüzden bu yönetmenlerin, dünya sinemasında özgün, evrensel film dilleri icat etmeyi başardıklarını çok iyi idrak eden, bu nedenle de, bizim medeniyet birikimimizin ruhunu, özellikle de tasavvufta en mükemmel örneğini bulan hakîkat, varlık, insan ve Tanrı tasavvurlarını özümsemiş, içselleştirmiş, dolayısıyla derin nefes alarak yola koyulan Türk sinemasında kendine özgü, apayrı bir yeri olan öncü, çığır açacak bir yönetmen Kaplanoğlu.

Sûreti değil, mânâyı; görüneni değil, görünenin ötesinde, derûnunda gizli olan sırrı, hakîkati "gösteren" ve bizim hakîkatle doğrudan irtibata geçmemizi mümkün kılan, kendisinin "manevî / metafizik gerçeklik" dediği, medeniyetimizin dilinin, idrak ve ifade biçimlerinin bütün sanatlarımızda, musikimizde, hatta hayatımızda bize ruh üfleyecek kadar derin izler bırakan özünün ve sözünün sinemaya uyarlanmasıyla icat etmeye çalıştığı özgün, sahici, her türlü yapmacıklıktan, kibirden, riyadan uzak, Rahman'ın nefes'inin ses'i olabilecek hakîkat sineması olarak adlandırabileceğimiz yepyeni bir film dilinin öncüsü olduğu ve bu dilin, Türk sinemasının dünya sinemasını dönüştürmesine imkân tanıyabilecek, dalga kıracak ve dalga kuracak özgüven sahibi, kişilikli, sahici ve mütevazi bir sinemacılar kuşağının hazırlanması için yoğun çaba sarfettiği için öncü bir sinemacıdır, milattır Semih Kaplanoğlu.

Semih kardeşimi bu öncü, uzun yolculuğundan ötürü kutluyorum... Semih'in asıl ödülü Berlin Festivali ödülü değil. Onun asıl ödülü, Türk sinemasının onunla birlikte bir miladın eşiğine gelmiş olmasıdır... Ben asıl bu ödülünü, dünyaya film dili armağan edebilecek ve çağrısı, çağları aşan bir çağlayanın çağlayışının öznesi ve sahibi olan Kaplanoğlu'nun -dolayısıyla hakîkî, sahici bir Türk sineması'nın- gelişi ödülünü kutluyorum...

Önceki ve Sonraki Yazılar