Evet, isyan; ama geliyoruz!

Genç kuşağın parlak isimlerinden İbrahim Halil Üçer, doktora tezi için araştırma yapmak üzere gittiği Kanada'daki çalışmalarını tamamlayıp Türkiye'ye döner dönmez aradı ve "Hocam, derhal görüşmemiz lazım" dedi.

Dertliydi İbrahim. Dolmuştu. Patlamak üzereydi: "Hocam, nedir bu sessizlik, bitkinlik, heyecansızlık ve hercümerç?" diye sorup duruyordu. "Oysa Kanada, ne kadar sâkin. Adamlar, McGill Üniversitesi'nde, İslâm düşüncesinin bütün metinlerini tasnif ediyorlar, edisyon kritik yaparak Arapçalarıyla birlikte İngilizce olarak yayımlıyorlar! Kanıma dokunuyor! Biz, bırakın yayımlamayı, talim, tarif, tasnif ve tahlil edebilecek durumda bile değiliz henüz. Bu ne hâl, Hocam?" diyordu İbrahim.

İbrahim'e, "Üzülme! Sen bir yola girmiş durumdasın! Kendini hedefe kilitle! Göreceksin, Rabbim, ne kapılar açacak önüne. Bu hâl, fırtına öncesi sessizlik: Yarın sular durulacak, nehir akıp yatağını bulacak. Hiçbir şey bedel ödemeden elde edilmiyor: Biz çilemizi dolduruyoruz: Bir yandan fenâ hâlde savruluyoruz. Ama öte yandan da, çekiçle dövüyoruz demiri: Nirvana'sına çekilen nice Nietzsche'ler hazırlanıyor. Tapduk Emre'nin kapısında gün sayıyoruz: Nice Yunus'lar, hakikat sarayının duvarlarını örüyor; nice Mevlânâ'lar Şems'lerinin gölgesinde pervâne gibi dönüyor, pişiyor" dedim.

Ve İbrahim tamamladı sözümü: "Aslında, doğru, Hocam. McGill'deki sözkonusu çalışmaların temellerini de biz attık: Hilmi Ziya Ülken, Fazlurrahman, Niyazi Berkes olmasaydı, bu çalışmalar olabilir miydi?"

***

Bu ülkenin en yakıcı ve yıkıcı sorunlarından biri, yetenekleri harcıyor olması: Yaşadığımız yön yitimi / medeniyet krizi, yeteneklerin harcanmasına yol açıyor: Tanpınar'ı yarım asır sonra, Cemil Meriç'i çeyrek asır sonra fark edebildik!

Bediüzzaman'ı, Sezai Karakoç'u, Nurettin Topçu'yu, İsmet Özel'i, Nuri Pakdil'i, Rasim Özdenören'i, Erol Güngör'ü, İsmail Kara'yı, Hilmi Yavuz'u, Nevzat Kösoğlu'nu, Senail Özkan'ı; dahası, Meşrûtiyet kuşaklarını, Babanzade'yi, Elmalılı'yı, Rıza Tevfik'i, Filibeli'yi, Cevdet Paşa'yı, Celâl Nûri'yi ise "fark edemedik" hâlâ.

Davud-u Kayserî'yi, Molla Fenârî'yi, İbn Kemalpaşazadeyi, Gelenbevî'yi, Bursevî'yi, Konevî'yi, İbn Arabî'yi, Gazalî'yi, Râzi'yi, İbn Sina'yı, İbn Haldun'u ise "hecelemesini" bile bilmiyoruz henüz.

***

Ama bizim kuşak, bizden sonraki kuşakların önünü açacak önemli yolculuklar yapmayı başardı şimdiden: Dücane Cündioğlu, hepimizi "sarsacak" esaslı bir "iş" koydu ortaya meselâ.

Tahsin Görgün ile Ekrem Tâhir -Külliyat'tan yayımlayacağımız külliyatlarıyla- bir yol feneri vazifesi görecek geçmişin hazinelerini keşfederek geleceğin güzergâhlarını çizebilmemiz sürecinde yol alıyorlar.

İhsan Fazlıoğlu, tastamam âlim, ârif, hakîm ve fâzıl kişiliğiyle nice ışıklar saçacak önümüze.

Ömer Mâhir Alper, -Klasik'ten çıkan- Varlık ve İnsan kitabıyla Osmanlı düşüncesinin kapılarının nasıl açılabileceğini gösterdi bize.

Ekrem Demirli, hem Litera'nın ve Kabalcı'nın yayımladığı İbn Arabî çevirileriyle, hem de münhasıran Konevî çalışmalarıyla medeniyetimizin tefekkür ufuklarında nasıl bir yolculuk yapabileceğimizin ipuçlarını koydu ortaya.

Recep Alpyağıl, çağdaş dünyadan geleneğin derin kulvarlarına nasıl açılabileceğimizi gösteren nefes kesici yolculuklar yaptırıyor, İz'den çıkardığı devâsâ derlemeleri ve özgün çalışmalarıyla.

Teoman Duralı, İlhan Kutluer düşünce dünyamızın; Süleyman Seyfi Öğün, Nazife Şişman, Bedri Gencer sosyal teorinin imkânlarıyla entelektüel ufkumuzun; Mahmut Erol Kılıç tasavvuf pınarımızın; Turan Koç estetik ırmağımızın; Ebubekir Sifil gelenek deryamızın; Enver Gülşen film felsefemizin; Beşir Ayvazoğlu sanat ve edebiyat semamızın "umman"a açılan kapılarının anahtarlarını sundular bize.

Hüsamettin Arslan'ın "öğrencileri" Gökhan Yavuz Demir'in "Dilin Belirsizliği", Bengül Güngörmez'in "Eric Voegelin: İnsanlığın Draması" çalışmaları, bizim kuşağımızın düşünce ve medeniyet yürüyüşünün parlak iki örneği.

***

Bizden sonraki kuşaktan parlak bir ismi nasıl keşfettiğimi anlatınca, fırtına öncesi sessizliği hissedeceksiniz siz de.

Genç kuşakların önünü açan Milat gazetesinde yazmaya başlayan şiir gibi bir dil kurmayı başaran Adnan Karakaş ile geleceğin iletişimcileri arasında yer alacak Yusuf Özkır'ın yazılarına bakmak için Milat gazetesinin sitesini incelerken, kendisinden çok şey beklediğim/iz Ümit Aksoy'un yönettiği Derinlik sayfasında buldum kendimi: Celil Civan'ın "Kibrin Körlüğü" başlıklı yazısını görünce çarpıldım: Müthiş bir Türkçe, -Zizek'ten Lacan'a ve Eagleton'a- olgun bir entelektüel ufukla karşılaşınca, izini sürmeye koyuldum Celil Civan'ın! Ancak iki gün sonra ulaşabildim kendisine, Ömer Erdem aracılığıyla! Ve şapka çıkardığımı, metninde İbn Arabî'yi, Mevlânâ'yı aradığımı söyledim Celil'e.

Buradan "Celil Civanlara dikkat!" diyorum ve bütün İbrahimlere sesleniyorum: Evet, isyan; ama geliyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar