Zihin haritandaki "sen", "sen"i mi gösteriyor?

"Karyede deryâ ile olsan yine şehirdesin. Şehirde sahrâ ile olsan yine karyedesin." (İsmail Hakkı Bursevî)

 

* * *

Şehri konuşmak, ancak şehirle konuşabilmekle ve şehrin ben'i, biz'i, sen'i konuşabilmesiyle mümkündür. Bu da, öncelikli olarak büyük âlemi (kâinâtı), küçük âlemi (insanı) ve bunların Yaratıcısını, yani "halk"ı (yaratılmışı, mevcudu) ve Hâlik'ı (Yaratıcı'yı, Vacibü'l-Vücûd'u, Varlık'ı) konuşmak demektir.

 

* * *

Bir şehir felsefesi geliştirmek için yola çıktığım bu tartışmada, izini sürdüğüm soru/n şu aslında: Zihin haritalarınız nasıl kuruldu ve nasıl işliyor acaba? Kendim/iz/e özgü, özgün bir zihin haritam/ız var mı gerçekten? Zihin haritandaki "sen", ne/re/yi gösteriyor? "Sen"i mi?

 

* * *

Kendimize özgü, özgün bir zihin haritamız olmadığını, zihin haritamızın tastamam tarumar edildiğini, hayatımızı etrafında sürdürdüğümüz, ben, birey, akıl, din, kültür, devlet, ulus, "millet", kültür, medeniyet, uygarlık gibi kavramları nasıl algıladığımıza, tanımladığımıza biraz yakından baktığımız zaman bütün çıplaklığıyla görmekte ve hayatımızı başkalarının zihin haritalarıyla, zihin kalıplarıyla sürdürdüğümüzü, ödünç bir hayatın içinde yalnızca oraya buraya sürüklendiğimizi idrak etmekte zorlanmayacaksınız.

İşte zihin haritalarımızı ve anlamlandırma pratiklerimizi oluşturan, bizi ödünç bir hayatın, başkalarının sırtından geçinen asalakça, sahte bir hayatın eşiğine sürükleyen kilit kavramlardan biri de yanlış bir şekilde "medeniyet" diye algıladığımız sivilizasyon kavramıdır.

Oysa sivilizasyon kavramı, 18. yüzyılda Aydınlanma çağı düşünürlerinin modernliği açıklamak ve meşrûlaştırmak için geliştirdikleri kavramlardan biridir. Yani Batılıların sivilizasyon'la / uygarlık'la kastettikleri fenomen, modernliğin bizatihî kendisidir. O yüzden, "medeniyet"le "sivilizasyon"u aynı şeylermiş gibi gören zihin, hastalıklı bir zihindir.

Bu nedenledir ki, Batılı aydınlanmacı düşünürler bile Batı'dan sözederlerken "uygar"; Batı-dışından sözederlerken "barbar" nitelendirmesi yaparak zoraki bir karşıtlık kurmakta, "the west and the rest" (Batı ve diğerleri) karşıtlığı geliştirmekte, "Batı'"yı "uygar", "efendi", "iyi" olan her şeyle, diğerlerini ise "barbar", "köle" ve "kötü" olan her şeyle özdeşleştirmekte sakınca görmemişlerdi/r.

Bu kolonileştirici dünya algısı, günümüzde, Batı'da yalnızca akademide aşılabilmiştir; ama sokakta, insanların zihninde, özellikle de medyanın dilinde, dünyasında kesinlikle aşılamamıştır. 11 Eylül "tezgâh"ından sonra ise daha da şiddetlenmiş, "barbarlık" sadece İslâm'la, Müslümanlarla özdeş kılınmıştır.

Batı'da geliştirilen ve bütün dünyada da hâlâ hiç tartışılmadan kullanılan dünya algılarından biri "Doğu-Batı" şeklinde yapılan son derece ilkel ve zihin haritalarımızı tarumar eden çarpık algılama biçimidir. Bu hastalıklı dünya algısını yıkamadığımız sürece, bizim dünyaya esaslı şeyler sunamayacağımızı göremiyor oluşumuz, ne kadar ürpertici, tedirgin edici, zihnimizi abluka altına alıcı, körleştirici, köleleştirici bir açmazla karşı karşıya olduğumuzu bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor; ama biz bizim yaratıcı ruhumuzu ve kurucu irademizi yerle bir eden, bizi yalnızca Batı'da üretilenleri tüketmeye mahkûm ederek asalaklaştıran, zihin haritalarımızı formatlayarak karartan, başkalarının ürettiklerini tepe tepe tüketerek yaşadığımız bu turist hayatını normalmiş gibi hiç sorgulamaksızın sürdürmemize neden olan bu zihin tutulmasının, zihin tıkanmasının, zihin körleşmesinin farkına bile varabilmiş değiliz henüz, ne yazık ki...

Bugün sadece Batılılar değil, Türkiye de dâhil handiyse bütün Batı-dışındaki toplumlar bile kendilerini tanımlarken Batı-Doğu karşıtlığı üzerinden tanımlamıyorlar mı? Ve bunu da sanki normal bir şeymiş gibi kabul etmiyorlar mı, hatta bu "zoka"yı yutmuyorlar mı?

Dünyayı Doğu-Batı karşıtlığı üzerinden tanımlayan ve yapılandıran bu çarpık zihin haritası, bizi çok yönlü bir varoluşsal şiddete, saldırıya maruz bırakıyor.

Sonraki yazıda bu çok yönlü varoluşsal şiddetin zihnimizi nasıl körleştirdiğini, zihin haritalarımızı nasıl yerle bir ettiğini göstererek, şehir arkeolojisi ve felsefesi yolculuğumuzu kaldığımız yerden sürdüreceğim...

Önceki ve Sonraki Yazılar