Aldırma Sabahattin Ali, Aldırma -2-

                   Sabahattin Ali 1907 yılında Gümülcine’de doğmuş. İlköğrenimini Üsküdar, Çanakkale ve Edremit’te yapmış. Balıkesir ve İstanbul Muallim Mektebi’ni bitirmiş ve daha sonra Yozgat İlkokulu’na öğretmen olmuş. Burslu olarak Almanya’da iki yıl eğitim görmüş ve yurda dönüşünde Aydın ve Konya ortaokullarında Almanca öğretmenliği yapmış.

 

                    1932 yılında Konya’da bir toplantıda sözde Atatürk’ü yeren diziler okuduğu için tutuklanmış.

                    Neydi o dizeler?

Hey anavatandan ayrılmayanlar
Bulanık dereler durulmuş mudur?
Dinmiş mi olukla akan o kanlar?
Büyük hedeflere varılmış mıdır?


Asarlar mı hâlâ Hakka tapanı?
Mebus yaparlar mı her şaklabanı?
Köylünün elinde var mı sabanı?
Sıska öküzleri dirilmiş midir?


Cümlesi belî der En-el Hak dese,
Hâlâ taparlar mı koca terese?
İsmet girmedi mi hâlâ kodese?
Kel Ali'nin boynu vurulmuş mudur?

Koca teres kafayı bir çekince

....................................

İskendere bile dudak bükünce
Hicabından yerler yarılmış mıdır?

 

Bir yıl hüküm giydi. Cezasını Konya ve Sinop Hapishanesi’nde çekti. Aldırma Gönül, Aldırma dizelerini o ünlü Sinop Hapishanesi’nde yazdı.

Giydiği hükümden dolayı ayrıca memurluğu da düştü. 29 Ekim 1933 yılında Cumhuriyet’in 10. Yılı dolayısıyla genel aftan yararlanarak dışarıya çıktı.

Yeniden memuriyete geçmek için Milli Eğitim Bakanlığı’na başvurdu. Ama zamanın bakanı Hikmet Bayur’un "eski düşüncelerinden vazgeçtiğini ispat etmesini" istemesi üzerine Varlık dergisinde "Benim Aşkım" adlı ısmarlama şiirini yayımlayarak (15 Ocak 1934) Atatürk'e bağlılığını göstermeye çalışmıştır.

 

Sabahattin Ali o ısmarlama dizilerde Atatürk’ü nasıl övmüştü?

 

Sensin kalbim değildir, böyle göğsümde vuran,
Sensin "Ülkü" adıyla beynimde dimdik duran
Sensin çeyrek asırlık günlerimi dolduran
Seni çıkartsam ömrüm başlamadan bitiyor


Hem bunları ne çıkar anlatsam bir düziye
Hisler kambur oluyor dökülüyor yazıya
Kısacası gönlümü verdim Ulu Gazi'ye
Göğsümde şimdi yalnız onun aşkı yatıyor.

 

                    Bunun üzerine 30 Eylül 1934 yılında tekrar memuriyet görevine Milli Eğitim Bakanlığı’nda başladı. Çeşitli resmi kurumlarda 1945 yılına kadar çalıştı.

                    "İçimizdeki Şeytan" romanı milliyetçi kesimde büyük tepki toplamıştır. Nihal Atsız'ın hakkında yazdığı hakaret dolu bir yazıya karşılık dava açmış, dava sırasında çok sıkıntı çekmiştir. 1944 yılında davayı kazanmasına rağmen tepkilerden kurtulamamıştır. Olaylı duruşmalar sonunda bakanlıkça görevinden alınmış, İstanbul'a giderek gazetecilik yapmaya başlamıştır.

 

Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz'la Marko Paşa, Malum Paşa, Merhum Paşa, Öküz Paşa gibi siyasal mizah dergilerini çıkarmıştır.

Ancak, bu gazeteler tek parti iktidarının baskılarıyla karşılaşmış, dergilerin isimlerindeki Paşa ifadesiyle "Milli Şef" İsmet Paşa ile alay edildiği iddiası ile kapatılmış, yazılar ve yazarları hakkında kovuşturmalar açılmıştır. Sabahattin Ali dergilerde çıkan yazılarından dolayı üç ay hapis yatmış, karşılaştığı baskılardan bunalmıştır. Ali Baba dergisinde yayımladığı "Ne Zor Şeymiş" başlıklı yazıda, içinde bulunduğu durumu şöyle anlatmaktadır: "Çalmadan, çırpmadan bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalı idi".

1948 yılında tekrar hapishaneye girmiş ve Paşakapısı cezaevinde 3 ay yatmıştır. Hapisten çıkınca zor günler geçirmeye başlamış ve işsiz kalıp yazacak yer bulamamıştır.

…….

Sabahattin Ali ile ilgili son yazımızda onun nasıl öldüğünden ve günümüzde Ergenekoncuların onu nasıl kullandığından bahsedeceğiz.

.......

Eleştiri ve önerileriniz için;

yazarcezmi@hotmail.com

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum