Prof. İhsan IŞIK

Prof. İhsan IŞIK

G-20 VE SONRASI

Şu an hepimiz önemli tarihi gelişmelere şahit oluyoruz. Dünya 1929’tan beri ilk küresel krizini yaşıyor. Bir önceki ile şimdiki arasında tam 80 yıl geçmiş. Dile kolay, bir çok kişi her ikisini birden göremeden, ya da birincisini görmüşse bile ikincisini göremeden terk-i dünya eyledi. Olup bitenler, torunlara anlatılacak olaylar, o yüzden bütün alıngaçları sonuna kadar açmak gerekiyor. Amerika’da çıkan bu mali kasırga, ilkönce Amerikan ekonomisine daha entegre olmuş Japonya ve Avrupa ülkelerini, daha sonra bu ekonomilere entegre olmuş bölgesel ekonomileri etkisi altına aldı. Domino taşı gibi, şehirde çıkan bu yangın, yavaş yavaş kırsala kadar ulaşti. Gelinen noktada hiç bir ülke bu krizden azade değil.

Bütün ülkeleri tehdit eder hale geldiği için, bu krize küresel kriz diyoruz. Dünyayı saran bu devasa problem, bir ülkenin tek başına altından kalkabileceği türden değil. Madem ki kriz küresel, haliyle çözüm de küresel olması gerekiyor. Dünya ekonomisinin %25’ine hükmeden ve milli geliri Avrupa Birliği içerisindeki 27 ülkenin toplam milli gelirine denk olan koskoca Amerika’nin başkanı bile bu sınav karşısında nutku tutulanlar arasında. Geçtiğimiz hafta Londra’da görücüye çıkan Barack Obama, katıldığı G-20 toplantısında, “ben buraya size ders vermeye değil, dinlemeye geldim” derken, aslında tevazusunu değil “aczini” itiraf ediyordu. Amerika bu krizin ana faili olarak, süt dökmüş kediyi andırıyor; dünya kamu oyunun önünde mahçupları oynuyor.

Amerikan kaynaklı ilk küresel kriz de ancak bütün dünyanın bir araya gelmesiyle bertaraf edilmişti. 1929’da hızla daralan Amerikan ekonomisi, dünyayı da kendisiyle beraber hasta etmiş ve etkisi 10 seneyi aşacak küresel bir buhrana neden olmuştu. Tahammülü zor ekonomik şartlar, korumacılığı, devalüasyon yarışlarını, ticaret savaşlarını, sosyal patlamaları körüklemiş, radikaller için zemin hazırlamış, Nazileri, Mussolini’yı, Mao’yu doğurmuş ve nihayetinde tüm dünyayı İkinci Dünya Savaşına götürmüştü. Bu tarihi trajedi, bütün dünyada büyük bir tahribata neden olmuştu olmasına, ama aynı zamanda insanlık için büyük de bir ders olmuştu. Şahsi kaprislerin ve ulusal hırsların dünyayı getirdiği uçurum açıkcana görülmüş ve kollektif hareket etme duygusu gelişmeye başlamıştı. Bunun meyvesi olarak, savaşın galibi müttefik 44 ülkeden 730 delege 1944’de Amerika’nin New Hampshire eyaletinde bir otelde bir araya geldi. Gündem, dünyayı kurtarmaktı. Uluslararası düzeni tamamen elden geçirmekti. Bu amaçla, iki yeni kurum dünyaya hediye edildi. Dünya Bankası yerle bir olan Avrupa’yi ve diğer ülkeleri yeniden inşa etmek ve kalkındırmak için kuruldu. Uluslararası Para Fonu (IMF) döviz ve ödemeler dengesi krizleriyle bas etmek için inşa edildi. Dolar rezerv döviz statüsünü aldı. Bütün paralar dolara, dolar da altına endekslendi. Ülkeler arası ticaretin önündeki engelleri kaldırmak için de şu anki Dünya Ticaret Örgütünün selefi yaratıldı. Bretton Woods’un kurduğu yeni düzen, dünyamızı 65 senedir kazasız belasız bu günlere başarıyla getirdi. Ancak, değişen dünyaya, bu elbise artık dar gelmeye başladı.

Gün oldu devran dondu, 80 yıl geçti, dünya tekrar şiddetli hastalandı. Daha önceki tecrübeye dayanarak, dünya tekrar dünyayı kurtarmak icin bir araya gelmeye karar verdi. Ancak kim bir araya gelecekti? Ortada bir savaş yoktu ki, galipleri yumruğu masaya vursun ve yep yeni bir dünya düzeni kursun. Hal böyle olunca, zengininden fakirine sözü geçenleri bir araya getirmeye karar verdiler. Bunun için de, Grup 20 (G-20) toplantılarıni korsancana kullandilar. G-20 toplantıları dünyanın en etkin ülkelerinin maliye bakanlarını ve merkez bankası başkanlarını belli teknik konuları konuşmak için ilk  defa 1999’da düzenlenmişti. Daha düne kadar, G-7 ve G-8 gibi toplantıları sıkça duyan dünya kamuoyu, G-20’nin pek varlığından haberdar değildi. Hatta 2003’te Meksika’nin Morelia şehrinde düzenlenen G-20 toplantısını iddiaya göre şehir sakinleri farketmemişti bile. Tanıklara göre, şehirde aynı anda düzenlenen Harley-Davidson motorsiklet şovu G-20’den daha çok gündemdeydi. Yanlız G-20, geçen sene Kasım ayında Washington’da devlet başkanları seviyesinde toplanınca, dünyanın gündemine düstu. İlki alel acele tertip edildiğinden, beklentiler çok yüksek değildi. Ancak, ikincisi 6 ay sonra Londra’da tertip edilecek G-20 toplantısı tarihi bir milattı. Toplantıya hazırlanmak için oldukça uzun bir vakit olması, bu süre zarfında krizin şiddetlenmesi ve kurbanların artması, bu toplantıda bir araya gelen 20 devlet adamını, “dünyayı kurtaracak adamlar” haline getirdi.

Ev sahibi İngiltere devlet başkanı Gordon Brown toplantıyı çok başarılı ilan etti. Herkes kendince bir şey koparmıştı bu “tanrılar zirvesinden”. Obama hükümeti bütün herkesin kurtarma harekatına katillmasını ve teşvik paketlerini açmasını istiyordu. Ancak Fransa ve Almanya’nin sıkı muhalefetiyle karşılaşti. Bu iki ülke enflasyon korkusuyla daha fazla kurtarma eylemine karşı çıktı. Yeni bir kurtarma paketi çıkmasa da, toplantıdan 1.1 trilyon dolarlık bir önlem paketi çıktı. IMF’nin dara düşecek fakir ülkelere müdahale etmesi için kaynalarına 500 milyar dolar eklendi. Cin, ekonomisi dış ticarete dayalı olduğu için korumacılığa karşı politikalar arzu ediyordu. Bunun için irade yenilenmesi yapıldı ve Doha kurallarına sahip çıkılmasına karar verildi. Uluslarası ticareti desteklemek için 250 milyar dolar finansman desteği sözü çıktı. Doların aşırı değer kaybetmesi tehlikesine karşı, 250 milyar dolar yapay IMF parası yaratılmasına karar verildi. Bu girisim, para sıkıntısı yaşayan küresel piyasalara IMF tarafından para sürülmesi demektir. Ayrıca, Amerika ve Avrupa’nın tekelinde olan IMF ve Dünya Bankası yönetimlerinin, gelişmekte olan ülkelere açılmasına zemin hazırlandı. Bu da gelişmekte olan ülkelerin artık adam yerine konması demekti. Ancak bunun bir bedeli vardı. Çin bu prestijli kulübe girmek için IMF’ye 40 milyar dolar katkıda bulunmak zorunda kaldı. Ancak bu, Japonya’nin ve Avrupa’nin IMF’ye verdiği 100’er milyar doların gerisinde kaldı. Çin diğerlerinin zayıflaması ile git gide daha dik durmaya başladı. Avrupa ülkeleri, özellikle Fransa ve Almanya, OECD’nin hazırladığı vergi kaçağı ülkeler listesinin kabulünü ve Hong Kong ve Macau’nun bu kara listeye eklenmesini istiyodu. Çin buna şiddetle direndi. Bu konuda tırmanan çekişme, neredeyse toplantının fitilini çekecekti; çünkü Sarkozy eğer istekleri karşılanmazsa, toplantıyı terk edeceğini bildirdi. Büyük bir fiyaskoyu, ancak büyük şef Obama araya girerek çözdü.

Benim görüşüme göre G-20 toplantısının bir sürü mesajı var. Bir kere 20 tane “ağa” ülkenin bir araya gelmesi şeklen güzel. Bir tatsızlık çıkmaması büyük bir başarı. Zevahiren bir fiyasko yok; sayet olsaydı, bu krizde bir başka boyuta geçmememiz demekti. Obama’nin performansı çok merak ediliyordu. Dünya yeni liderini ilk defa büyük bir arenada sınadı. Obama bu testten geçer not aldı. Obama diğer ülkere ders vermeyerek, dinlediği için artık yeni bir dünya düzenini zımnen kabul etti. Amerika artık eşitler arasında ancak birinci bir ülkeydi. Dünya tek kutupluluktan, çok kutupluluğa geçiyordu. Artık masada Çin gibi, Hindistan gibi, Türkiye gibi yeni misafirler vardı. Lakin, yeni misafirler bu kulüpte kalıcı olmak istiyorsa, üyelik aidatlarını ödemesi gerekiyor. Prestijle beraber, küresel sorunların paylaşım sorumluluğu geliyor. Cin’in elindeki 2 trilyon dolara varan rezerv herkesin gözünü kamaştiriyor ve Cin’in masaya bir şeyler koyması isteniyor. Ben bu toplantının 1944 Bretton Woods konferansının ancak kötü bir taklidi olabileceğini düşünüyorum. O toplantıya katılanlar bir şanla gelmişlerdi ve sözlerini geçirecek arkalarında bir savaş galibiyeti vardı. Şimdi G-20 toplantısına gelenler, testiyi kıran ülkeler topluluğu. Hangi özgüvenle aldıkları kararı dikte edecekler? Katılan adamların bir çoğu çok kötü bir aktör. Birisi Churcil’i oynamak istiyor diğeri De Gaull’u. 1944’te masada ekonominin “peygamberlerinden” Keynes vardı. Şimdi işe, kağıttan adamlar. Biraz bizimkisini, biraz da büyük şefi çıkarın, dünyayı kurtarması beklenen adamlar kendilerini kurtarsınlar yeter.

 

Prof. Dr. İHSAN IŞIK, Amerikan Türk Ticaret Odası (ATCOM) Başkanı ve Rowan Üniversitesi Öğretim Üyesi

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum