AK Parti'den sonraki aşama hangi siyasi seçenek?

Hakkı teslim etmek gerek: Türkiye'de yerel yönetimlerde yeni bir çağın başlangıcı, Başbakan Erdoğan'ın 1994'te İstanbul'a belediye başkanı seçilmesiyle başlayan dönemdir. Her ne kadar bazı Refah Partili yöneticiler, Erdoğan'ın İstanbul tecrübesini önemsizleştirmek için bu tarihi Erdoğan'dan önce seçim kazanan RP'li belediyelere kadar götürmek gerektiğini özellikle vurgulasalar da o örnekler, Erdoğan'ın ortaya koyduğu tecrübe gibi ülkenin entelektüel duyarlılığını ve toplumsal algıyı peşinden koşturamamıştır.

Erdoğan'ın AK Parti'sinin seçimlerde elde ettiği başarının izahı, 1994 tecrübesinin meydana getirmeye muvaffak olduğu heyecanda aranmalıdır. Nitekim Erdoğan'ın, içinde yeraldığı siyasi hareketle yolunu ayırırken, Milli Görüş içinde ürettiği birikimin kırıntısını bırakmadan gidip kendisine ayrı bir parti kurabilmesi de yine aynı politik dinamizmin etkileyici gücünden kaynaklanıyordu.

Böyle durumlarda Milli Görüş çevrelerinde, siyasi başarının herşey sayılmaması gerektiği, önemli olanın davaya sahip çıkmak olduğu yönünde her zamanki savunma mekanizmasına başvurulmasını, belki faaliyet alanını değiştirmeleri halinde anlayışla karşılamak mümkün olabilir. Yoksa, siyasi parti olarak rekabete katılmayı kabul etmiş bir organizasyon, sandıkta elde ettiği sonuçtan başka hangi kriterle değerlendirilebilir ki?

Erdoğan'ın 1994'te belediye başkanlığı ve 2002'den itibaren de başbakan olarak masaya koyduğu birikimin, siyasetin bundan sonraki gidişatı için çıta oluşturduğunu kimse inkar edemez. Nasıl ki 1994 belediye deneyiminden sonra hangi siyasi partiden olursa olsun bütün yerel yöneticiler hizmetlerin türü, niteliği ve seviyesi konusunda oluşmuş beklentiye, benzer cevaplar vermek zorunda kalıyorlarsa, genel siyasetteki seçenekler de 2002'den itibaren başlayan AK Parti iktidarlarıyla birlikte oluşmuş seçmen beklentisine aynı karşılıkları üretmek zorunda bırakılmaktadırlar.

Eğer herhangi bir siyasi seçenek, mevcut beklentiyi karşılamaya niyetli değilse veya bu beklentiyi yok sayıyorsa kendisini siyasi başarıdan mahrum etmeye karar vermiş demektir. Mesela CHP bu anlayışta olduğunu neredeyse her politikasında defalarca sergiliyor ve bu yüzden ulaşabildiği siyasi destek ortadadır (29 Mart seçimlerinde İstanbul'da aksini yaptığında elde ettiği başarı da ortadadır). MHP'nin iki arada bir derede olması ise halkın beklentisini görebilecek kabiliyette bulunması ile, bu beklentiye koşmasını engelleyen tutukluğu arasına sıkışmış olmasından kaynaklanıyor.

Dolayısıyla ne CHP'nin, ne de MHP'nin seçmen algısında AK Parti'den sonraki siyasi seçenek olarak yer tutmadığını ve bu partilerin AK Parti'nin bir sonraki aşaması kabul edilmediklerini net biçimde görebiliyoruz.

CHP'nin temsil ettiği seçmen profilinin yüzde 20 (kurulu düzeni koruma) ve AK Parti'nin temsil ettiği profilin (değişim) yüzde 80 biçiminde kutuplaştığı şartlarda siyasetin sahici sorusu şudur: Hangi siyasi seçenek AK Parti'den sonraki ileri aşamayı temsil etmektedir?

Türkiye'de AK Parti'den sonraki iktidar(lar)ın sözkonusu yüzde 80'lik dilim tarafından belirleneceği gerçeğinden kaçamıyorsak da asıl mesele şudur ki, bu dilime hitap ettiği iddiasındaki siyasetler acaba seçmen algısında AK Parti'den daha ileri ve değişim beklentisini karşılayabilecek ihtimal olarak görülüyor mu?

Mesela Abdüllatif Şener'in Türkiye Partisi, AK Parti'nin daha ileri aşaması olarak kabul edilip seçmen tarafından AK Parti iktidarının yapamadığı değişimi gerçekleştirmek üzere onun yerine geçirilecek vasıfta mı? Sağ geleneğin sembolik partisi Demokrat Parti mi sözkonusu bir sonraki aşama? Yoksa Erdoğan'ın, içini tamamen boşaltarak geride sadece gövde olarak bıraktığı Saadet Partisi mi?

Muhtelif kamuoyu araştırmalarının tümünde değişim, gelecek umudu ve özgürlüğe ayarlı hayat endeksinin peşinde koştuğu açıkça görülebilen kavrayış düzeyi, hangi gerekçeyle bu sayılan siyasi alternatifleri AK Parti'nin ileri aşaması saysın?

AK Parti'nin ana gövdeden kopan yapay bir hareket olduğu, asıl olanın ise yerinde durduğu varsayımıyla seçmenin AK Parti'yi değil, kendisini iktidara getirmesinin toplum ve ülke için en iyisi olacağını iddia eden Saadet Partisi ise, hiçbir başarı değerlendirmesine tabi olmadan 15 yıldır aynı koltuklarda oturan yöneticileri, kafa karıştıran siyasi organizasyonu ve her kafadan ayrı bir sesin çıktığının kanıtı söylemleriyle AK Parti'den sonraki ileri ve gelişmiş aşama olduğuna bizi nasıl ikna edebilir? Tam aksine, ortalama seçmen bir yana, SP'nin kendisi için doğal seçmen gördüğü İslami kesimler bile Kurtulmuş'un genel başkanlığına bakınca Erdoğan'ın  bu siyasi hareketten kopmakla ne kadar isabetli davrandığı yorumunu yapmıyor mu?

İslami kesimler için de, ortalama seçmen açısından da SP, AK Parti'nin bir sonraki ve ileri aşaması olmak bir yana, çok daha geri adım muamelesi görüyor.

Türkiye, kendisini iktidar oyununa kaptırıp değişim ihtiyacını unutan AK Parti'nin yerine, onun bir sonraki aşaması, ondan daha iyisi ve mükemmeli olan siyasi heyeti bekliyor. Bugün AK Parti'yle yetiniyor olması bu kesin gerçeği değiştiremez.

Önceki ve Sonraki Yazılar