Ramazan KERPETEN

Ramazan KERPETEN

TEDAİLER

TEDAİLER

 

Ölüm;

Olmasa, insanlığın bir şekilde icat edeceği olgu.

Ölümün kendisi mi felaket, yoksa sonrası mı?

Felaketin aslı, ölüm sonrası başa gelecekleri bilmemek mi?

Aslolan bir şey var ki

Hepimizin kapısını yalnızken çalıyor olması...

 

Olacağı varsa da bulur gelir yedi dağ ardından zaten,

Evet, beklemesen de onu, bulur gelir seni.

Ölümü istediğimizden değil bütün bu ölüm sayıklamalarımız,

Ölüm sonrasına dair hesap kitap.

Yoksa ona dövünüp sonrasına vakti kısaltmak değil…

 

Bir de neden birbirimizi öldürürüz ki;

Biraz daha beklesek, zaten hepimiz bir gün öleceğiz,

Çinlilerin atalarının dediği gibi…

Yıldızlara ölüm yoktur haddizatında,

Bir başka kıyıda doğmak vardır,

Marifet ise ölümsüzlüğü yakalamak.

 

Yapacağın hareketlerin her birinde,

Ölümün dehşetini düşününce

Kötü hareketten men eder ölüm

Hâsıl olan da ölümsüzlük kıvamı zati…

 

Hayatını yüksek gayelere harcayanlar,

Ölmezler hiç bir zaman.

Öldükten sonra yaşamak isteyen,

Ölmez bir eser bırakır der İlmin Kapısı

Düşmanlarını bile ağlatacak ölüm…

Ölürse insan, ruhunda açılan yaradan ölür!

 

Ve ölümü sözleriyle aralayan

Mısralarımızın arasında ışıldayan

Nice söz erbaplarına selamlar…

Depremle Elazığ’da hayatını kaybeden onlarca insanımızın acısının “tedaileri”…

Allah; öbür âleme göçen o masumlara rahmet, geride kalanlarına sabr-ı cemil nasip etsin. “Ölenlere” tabirini kullanmamaya hassaten dikkat ediyorum, zira o insanlarımızın şehitliğin mertebelerinden bir mertebe ihraz ettiklerine inandığım için. Mevla onlar için “ölüler demeyiniz” dediği için de ben de demiyorum…)

Hayatın en büyük gerçeği olan “ölüm”ü hatırlatması açısından çok hikmetli ve faydalıdır hastalıklar ve sıkıntılar. İşte böyle bizlerin gaflet perdesini yırtıyor…

Bir müddettir yazılarımıza muhatap olan sevgili okuyucu dostlar, ameliyata giriyorum; operasyon o kadar da mühim olmasa da bir helallik alayım, bir de azıcık müsaade isteyeyim dedim. Bir yolculuğa çıkarken, ya da hayatın öbür tarafına yaklaşılan anlarda helallik istemek gerek haddizatında...

Neticede, burada gönülden geldiğince yazarken bilerek ya da bilmeyerek birilerini kırmış olabiliriz, olanlar varsa da haklarını helal etsinler. Bir kastımız, art niyetimiz yoktu katiyen, lakin kantarın topuzu kaçmış olabilir, yer yer sürçülisan etmiş de olabiliriz, affola!

Zira dünya fani, birbirimizin kalbini kırmaya değmez. Dünya hayatı dediğin, “uyudun- uyanamadın” hepsi bu; ister narkozlu ameliyat masasında, isterse yumuşak döşeğinde, hiç fark etmiyor.

Fakat yanlış gördüğüne de “yanlış” demek gerekiyor. Bu da, o yanlışın düzelmesi ve muhatapların ve de umumun daha iyiye gitmesi adına! Fazilet ve güzellik odur ki, bir yanlış gördüğünde onu “elinle düzeltmek”.

Onun daha da aşağısı; kaleminle ya da dilinle ikaz etmek, “bu yanlıştır, bence böyle olmalı!” demek yani… Bir gazeteci olarak da bizim elimizden bu kadarı gelebiliyor zaten. En pasifi ve düşük seviyesi ise, gördüğün yanlışlıklara kalben buğz edip oturmak! Buna da bünye bir yere kadar dayanabiliyor..!

Neyse,

Helalleşelim, dualaşalım… Bir de kısmet olur da ömür vefa ederse, yeni ve güzel yazılarda buluşalım inşallah..!

Hadi bana müsaade, kalın sağlıcakla. (10 Mart 2010)

 

rkerpeten@gmail.com

RAMAZAN KERPETEN

Stockholm- İsveç.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
11 Yorum