Doğru Ol Canımı Vereyim

Bundan 35 yıl önce Ankara’da Kurtuluş Parkından geçmekte olan bir üniversite öğrencisi gencin önünü 12 yaşlarında bir ayakkabı boyacısı çocuk keser, “Boyayalım ağabey” der.

Genç çocuğa bakar, yüzünde yoksulluğun izlerini görür.

Durur bir banka oturur. Ayakkabılarını boyatır.

Ayakkabılar boyanırken bir yandan da çocukla konuşur. Adını, babasının hayatta olup olmadığını, nereli olduklarını sorar.

Çocuk kendini tanıtırken ağır bir yoksulluk tablosu çizer: Babası hastadır. Evde çalışacak kimseleri yoktur. Annesi apartmanlarda merdiven silerek ekmek parası kazanmaya çalışmaktadır.

Genç adam boyacı çocuğa “Okuyor musun?” diye sorar.

Çocuk “Hayır ağabey” der, “Benim her gün eve ekmek parası götürmem, kira parası biriktirmem gerekiyor.”

Üniversite öğrencisi gencin yüreği burkulur.

Ayakkabılar boyanır. Genç adam çocuğu teselli eder. Umudunu yitirmemesini, zorlukların bir gün biteceğini söyler.

Elini cebine atar ve üzerindeki paranın neredeyse tamamını çocuğa verir.

Çocuğun yanağını okşar, başını sıvazlar ve kalkar.

Parkın içinde bir müddet yürür, kafası allak bullaktır.

Bir köşede oturur ve derin düşüncelere dalar. Kendi ailesinin yaşadığı mahrumiyetleri, Ankara’da yüz yüze olduğu zorlukları düşünür.

Sonra kalkar ve parktan çıkmak üzere yürümeye başlar.

Tam parktan çıkmak üzeredir ki, kulağına ağaçların arkasından tanıdık bir çocuk sesi gelir.

İki üç çocuk kendi aralarında konuşmaktadır. Çocuklardan sesi tanıdık olan, arkadaşlarına bir başarısından söz etmektedir: “Az önce bir adama öyle bir ağladım, adamı öyle bir acındırdım ki kendime, neredeyse sırtındaki ceketi bile verecekti!”

Genç adam ağacın öbür tarafına geçer. Boyacı çocuğun sırtı dönüktür, onu görmez. Yaklaşır ve çocuğu tutup kendisine doğru çevirir.

Az önce ayakkabılarını boyadığı kişiyi karşısında gören çocuk panikler, korkar, kaçmak ister ama buna fırsat bulamaz.

Genç adam çocuğun karşısında çömelir, gözlerine sevgi, şefkat ve acıyla karışık duygular içinde bakarak şunları söyler:

“Neden yalan söylüyorsun? Doğru sözlü ol, ceketimi değil canımı vereyim!”

 O, üniversite öğrencisi genç adam Muhsin Yazıcıoğlu’dur.

Üç ay önce BBP Genel merkezi’nde kendisine nezaket ziyareti yapan Deniz Feneri Derneği Genel Başkanı Engin Yılmaz ve arkadaşlarına anlattığı birbirinden etkileyici hatırlardan birisi de budur. (Anlatılan diğer çarpıcı hikâyeleri de çok yakında okuyucularımızla paylaşacağım.)

O görüşmede gerçek ihtiyaç sahiplerini bulmanın gereğine ve zorluğuna dikkat çekmiş, Deniz Feneri Derneği’nin bu işi yıllardır layıkıyla yaptığını vurgulamıştı.

(http://www.denizfeneri.org.tr/icerik.aspx?kod=MY)

 Genel Başkan Yılmaz’ın anlattıklarını dinledikten sonra da, “Bunları her yerde anlatmalısınız. Ama biliniz ki, ben Deniz Feneri’nden bir an bile şüphe duymadım, sizlere güvenim tamdır” sözleriyle Deniz Feneri üzerinden güven köprülerini bombalayan çevrelerin safında yer almadığını göstermişti.

Merhum Muhsin Yazıcıoğlu elim bir kaza sonucu aramızdan ayrıldı. Onun ömrü boyunca adaletli tavrı, doğrunun ve doğruların safında yer alma konusundaki kararlılığı ve dik duruşluluğu bariz vasıflarının başında gelir.

Yazıcıoğlu ile bir defa bile yan yana gelmemiş, konuşma fırsatı bulamamış milyonların onun arkasından gözyaşı döküyor ve dua ediyor olması boşuna değildir.

Adam gibi adamdı!”, tanımlamasının ona özel dikilmiş bir elbise gibi üzerine oturması bu sevginin sebeplerine dair en önemli ipucudur.

Zira halkımızın sağduyusu güçlüdür. Samimi olmayanla, sadık ve samimi olanı derhal anlar, ayırır ve ona göre herkese hak ettiği muameleyi yapar.

Helikopter kazası ardından kaza mahalline ulaşmada kabul edilmesi zor bir gecikme yaşandı. Bugünün teknik imkânlarını ve devletin kabiliyetlerini hesaba kattığımızda cevabı ortaya konulmamış sorular geliyor aklımıza.

Seçimlerin ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bu konuda TBMM’de araştırma başlatacağını açıklaması sevindiricidir.

Yazıcıoğlu bir kaza sonucu mu öldü? Kazadan sonra birkaç saat içerisinde yaralılara ulaşılabilir miydi? Ulaşılabilse idi bazılarının kurtulması mümkün olur muydu?

Bu soruların cevabı bulunmalıdır.

Devlet olarak sivil havacılık alanında eksikliklerimizi tespit edip, atmamız gereken adımları atmalıyız.

Bu ölüm, bundan sonra daha güzel ve bize yakışır bir Türkiye’nin hazırlanmasına vesile olabilir.

Böylece, ömrünü hizmete adamış Yazıcıoğlu ölümü ile de milletimize hizmet etmiş olur.

Allah Yazıcıoğlu’na ve onunla birlikte ahirete göçen yol arkadaşlarına rahmet eylesin. Milletimize, ailesine ve sevenlerine sabırlar diliyorum.

 

gumuslale@gmail.com

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum