1 numara halen dışarda!

1 numara halen dışarda!

Balyoz savcılarına yapılan operasyonla ilgili tartışmalara Hasan Cemal de katıldı.

Cemal bugün Milliyet'te yayınlanan yazısında emekli subayların gözaltına alınırken muvazzaflara dokunulmamasına dikkat çekti. Başsavcı Aykut Cengiz Engin'i de eleştiren Cemal, aynı rezaletin Erzincan'da da yaşandığını belirtti.

İşte Hasan Cemal'in bugünkü yazısı:

İzliyor musunuz? Balyoz darbe soruşturması ilginç, hem de çok ilginç gelişmelerle devam ediyor.

Biliyorsunuz, hafta içinde iki savcı, 78'i muvazzaf 95 asker hakkında gözaltı kararı vermişti.

Gözaltına alınmasını istedikleri subaylardan 25'i general ve amiral rütbesindeydi, üstelik emekli değil, görevlerinin başındaydılar.

Birçok ilde operasyon ve aramalarla birlikte gözaltılar başlarken, bu iki savcı hiç beklenmedik bir anda görevden alındı, yerlerine yeni atamalar yapıldı.

Gözaltı dalgası sürerken dikkati çeken bir nokta vardı. Sadece emekli subaylar gözaltına alınıyor, buna karşılık görev başındaki muvazzaflara dokunulmuyordu.

Niçin?

Yoksa, Balyoz'da üçüncü dalga için düğmeye basan iki savcı bu nedenle mi görevden alınmıştı?

Bu sorunun yanıtı dünkü Star gazetesinin manşetinde vardı. Şamil Tayyar, konuyu İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin'le konuşup köşesine yazmıştı.

Başsavcı şöyle diyordu:

"Gözaltına alınması istenen subayların 78'i muvazzaf... Bunların 25'i amiral ve general rütbesinde... Kuzey Deniz Saha Komutanlığı'nda var, Güney Deniz Saha Komutanlığı'nda var, 6. Kolordu'da var, Hakkâri'de terörle mücadele eden askeri birliğin başında olan var... 15-20 kişi de emekliye ayrılmış subay, toplam 95 kişi... Böyle bir yakalama ve gözaltı kararının yol açacağı sonuçların iyi değerlendirilmesi gerekir."

Başsavcı'nın bazı sözlerinin altını bir kez daha çizmek lazım.

25 amiral ve general, tümü görevlerinin başında... Ve böyle bir gözaltı kararının yol açabileceği sonuçlar...

Anlaşılan o ki:

25 amiral ve generalin gözaltına alınmasının doğurabileceği sonuçlar gözönünde tutularak iki savcı görevden alınıyor ve kazık bir fren yapılıyor!

Öyle mi? Galiba öyle.

Peki o zaman hukuk ne oluyor?

Hukuk devleti ne oluyor?

Emekli generalleri al içeri, emekli subayları al içeri, sivilleri al içeri, ama görevlerinin başındaki general ve amirallere dokunma!

Onların ayrıcalığı nedir?

Hukukun üstünlüğü diyorsak, hukuk devleti diyorsak, kimse hukukun üstünde olamaz, kimsenin suç işleme ayrıcalığı olamaz.

Öyle değil mi?

Böylesine bir çifte standart, eğer adalet diyorsak, eğer hukuk devleti diyorsak ayıptır, yüz kızartıcı bir durumdur.

Aynı rezalet, 'Erzincan davası'nda da yaşanıyor.

Davanın iki numaralı sanığı bir savcı, o hapiste...

Bir numaralı sanığa gelince...

O dışarıda, üstelik bugüne kadar ifade vermeye dahi tenezzül etmiş değil.

Peki, onun hapisteki iki numaralı sanıktan farkı nedir?.. Üçüncü Ordu Komutanı olması ve orgeneral rütbesi taşıması mı?

Farkı yapan bu!

Onun içindir ki, bir numaralı sanık olmasına rağmen, hakkında 17.5 yıla kadar ağır hapis cezası istenmesine rağmen hapiste değil dışarıda...

Üstelik görevinin başında!

Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu'nun 65. maddesi de işletilmiyor hakkında, yani Milli Savunma Bakanlığı tarafından açığa da alınmış değil bugüne kadar, (Bundan önce bu konuda üç yazı yazdım, hükümetten tık çıkmadı şimdiye kadar)

Ayrıca bu 'bir numaralı terör sanığı', Genelkurmay Başkanı Başbuğ tarafından Anayasa ve Türk Ceza Yasası hiçe sayılarak savunulabiliyor. Çünkü Komutan, anlaşılan, iddianameyi beğenmemiş...

İki numaralı sanık içeride...

Bir numaralı sanık dışarıda...

Emekli general içeride...

Muvazzaf general dışarıda...

Böyle hukuk olur mu hiç?

Böylesine bir çifte standardın neresinde hukuk, neresinde adalet yatar?

Utanç verici!

Anayasa değişikliği paketine bir de bu büyük ayıbın ya da ayıpların penceresinden bakmak lazım.

Şu da söylenebilir:

Yaşananlar öyle ki, artık her hangi bir yorumu gerektirmiyor.

Etiketler :