21. yy kahvehanesi: İnternet!

21. yy kahvehanesi: İnternet!

Hakan Arslanbenzer kitap okumayı, kültürü, şiiri bir de internetin icat oluşundan sonrası ile birlikte ele aldı.

Bazı insanların internetteki fütursuzlukları karşısında infial ettiğimde Ahmet Güntan, “Sen” dedi, “kültürünü kitap üzerinden aldığın için, kültürlerini kulaktan dolma ya da internetten edinenleri anlaman mümkün değil.” Doğru söze ne denir. Yo, “bizim zamanımızda internet yoktu” demeyeceğim. Alakası yok. Türkiye'nin ilk interneti 1990'ların hemen başında elimizin altındaydı. “30-90” diyorlardı. 9. yurttan bilgisayar mühendisi arkadaşım Ruçhan, “30-90”dan çıkmazdı ve sürekli internetin (ODTÜ'de “web”, “ağ”, “siber uzay” kelimeleri kullanılıyordu daha çok, “internet”i sonradan duydum) erdemlerinden bahsederdi.

İnterneti hafife almışım ama…

Ben de bazen ona, “otur da bir kitap oku, bir şeyler öğren, hemen düşünmeye başlarsın” diye takılırdım. İkisi yan yana asla gelmeyecek gibiydi: İnternet ve kitap. Ruçhan, internetin kitabın (yani iki kapak arasının) yerini alacağını, tüm bilginin bilgisayarlara yükleneceğini ve insanların görsel-işitsel medya yoluyla okuyacağını, öğreneceğini; ben ise eğlence ve haberleşme dışında internetin hiçbir işe yaramayacağını iddia ederdik. Ruçhan internet yoluyla insanların daha akıllı olacaklarını, ben de sadece daha sandalye bağımlısı olacaklarını söylerdik. Ruçhan bilim çağına, bilişim devrimine iman etmişlerdendi; bense Allah'ın “oku ya kulum” dediklerindendim.

Bugün geri dönüp bakınca bilgisayar ve interneti biraz hafife aldığımı, ama kitap denen mucizenin de tahtında oturmaya devam ettiğini görüyorum. Değişen bazı önemli şeyler, bazı yeni kolaylıklar ve bazı yeni sorunlar yok değil tabii. Bunları maddeler halinde sıralamak icap ederse:

Siber-şiir olmaz

1. Bilgisayarda şiir yazılabilir. Gürültülü bir daktilo ya da tek bir çiziği bile geri alınamaz tükenmez kalemle kıyas edilirse, son zamanlarda iyice hafifleyen bilgisayar klavyeleri ve her tür düzeltme yapma imkânı tanıyan kelime işlemcilerin yani “Word” tipi programların (mesela benim kullandığım “Open Office Writer” gibi şeylerin), kafasını toplamak isteyen bir şaire kolaylık sağlamadığını kimse söyleyemez.

2. Yine de siber-şiir olmaz. Yani şiiri bilgisayarda yazıyoruz diye niteliğinde önemli bir değişiklik olmuş değildir. Şiir en nihayet kafada yazılan yani söylenmek için icat ettiğimiz (ister yalın ister dolambaçlı) bir insan sözü olduğu için çok şey değişmedi. İyi şairlerin şiirleri de şiirsel nitelikleri açısından aynı kaldı, popüler şiirin renginde de önemli bir değişiklik olmadı. Açıp herhangi bir “Bilmemne Şiir Sitesi” gibi yerlerde yayımlanan yüz binlerce metne bakınca bunların ya türküleri andırdığını veya zamanın moda şarkılarına benzediğini göreceksiniz ki siber uzay yokken de bu böyleydi.

Cemaatin estetik değerleri

3. “Cemaatin estetik değerleri” bilgisayar ve internet üzerinden şeklen bir değişime uğramıştır. “İhl sözlük” veya “dUnyabizim.com” gibi yayın organları çok yakın zamana kadar düşünülemezdi. El-cemaat çabuk haberleşmeye, hemen her konuda “yorum” yapmaya, mizaha eskisine oranla daha çok açıldı diyebiliriz. Bunda 1975'ten sonra doğanların tam bir cemiyet-cemaat disiplinini tanımamalarının rol oynadığını düşünüyorum. Hangi görüşte olursanız olun, hangi hayat tarzını yaşarsanız yaşayın, yaşınız 35'in üstündeyse, gözünüzü, abi-abla denen burnundan kıl aldırmaz büyümüş de küçülmüşlerle açmış olmanız beklenir. Abiyi ve ablayı anne baba nine ve dede takip eder. Amcalar, halalar, dayılar, teyzeler ve komşu amcalar, komşu teyzeler derken sizi sıraya sokacak insan sayısı asla bitmez. Sonra ilkokul öğretmeni denen bir fenomen karşınıza çıkacaktır ki birçok eski toprak üzerinde ailesi kadar iz bırakmış kişidir. Benim ilkokul öğretmenim “Beş Parmak Taliha” Hanımdı mesela. “Beş Parmak”, tokat attıktan saatler sonra bile yüzünüzde kalan izin adıydı. O tokadı yememek için çalışkan öğrenci olmuştum ben. Dayakla eğitim olmazmış. Siz onu bir de bana anlatın. Hâsılı kelam, bu sert disiplinin gölgesi toplum üzerinden çekilip gitti. Bu gölge bizlere ezikliğin utancını da korunmanın saadetini de yaşatırdı. Artık ne koruyan var ne kollayan. Kollanma başka anlama geliyor artık. Bütün gençler neredeyse “kolejli.” Onlar bizim gençlerimiz, onları iyi kollayalım.

4. Öte yandan, şekle ait bu değişim öze fazla sirayet etmiş görünmüyor. Duygusallık, İslam'a ait simgelerin her niyetle kullanılması, belli kişilere yönelik abartılı övgü ve yergi, “bizimcilik” gibi hastalıklar olduğu gibi devam ediyor. Bunun yanında, dayanışma ruhu; zayıfın güçlüye, iyinin kötüye, barışın kargaşaya tercih edilmesi; güven veren şeylerdeki güzel tarafı görebilme kabiliyeti, müthiş iyi niyet gibi hasletler de bakidir. Yaşınız 15 de olsa 60 da olsa cemaate mensubiyetiniz devam ediyor; yani bir başka memleket veya inanca ait sayılmıyorsanız, kim olduğunuzu, nerde durduğunuzu ve temelde neye değer verdiğinizi bilirsiniz. Bu, bugün de -geçmişte olduğu gibi- yüksek kültür tarafından temsil edilmiyor; sanat, edebiyat, düşünce ve bilim alanında Müslümanlığın belirleyici bir yeri yok; ama Müslümanların eskiye oranla daha çok çim sahada oynadığı da bir gerçek. Para var, mutluluk var, sanat da bunları takip edecektir.

Şiir zengin işi değildir

5. Yalnız, şiirin bu zenginleşmenin ardından geleceği biraz kuşkulu. Tabii, ‘master'ını yapmış, büyük yayıncılarla kontratını tamam etmiş, “İslamî medya” ile gönül nikahı kıyabilmiş mutlu azınlık ayrı dursun; benim sözüm yeni, yaratıcı ve devrimci şiire. Bugün eski zamanların bazı gölgedeki şairleri, mesela Cahit Zarifoğlu televizyon, radyo ve internetin de katkılarıyla merkezde gibi görünmektedir. Bugünün bazı gölge şairleri de yarın günışığı göreceklerdir. Fakat nitelik açısından bakarsak, Zarifoğlu şiirinin veya Turgut Uyar şiirinin lirik-romantik tarafı alınıp siyasî-devrimci tarafı terk ediliyor gibi görünmektedir. Yani, internet işi biraz el çabukluğuna giriyor. Turgut Uyar'ın kitap kapakları “Facebook” profil resminiz olabilir, ama “Bir Barbar” şiirini okumuş, sindirmiş, edinmiş bir kişi olacağınızın garantisi yok bunun içinde. Hatta ne kadar tüketime elverişli olursa şiirin tadı da o kadar kaçıyor. Turgut Uyar şiiri veya Sezai Karakoç şiiri internet üzerinden kendine geniş bir akış yönü, yolu bulan burjuvalaşmanın, şehirlileşmenin ardından gidecek şiirler değil. İnternetin bu şairlerin daha geniş kesimlerce anlaşılmasını sağladığı tarzında bir kaziye hayal olacaktır yani. İnternet hızı artırır, şiiri anlamamak baki kalır.

6. İnternet ve bilgisayar dergilere bir yere kadar açık seçik yararlı oldu. Eskiden dergi çıkarmak tam bir çile işiydi. Dervişlikle zanaatkârlık arası bir şeydi. Bu nedenle de az dergi çıkar, ama bunların her biri bir yuva haline gelirdi. Yazılar el yazısıyla veya daktiloyla yazılır, bunlar dergi merkezinde elden geçirildikten sonra dizgiye verilir, tashihi yapılır ve derginin her bir sayfası bin bir zorluk ve titizlikle baskıya hazırlanırdı. Ben baskıya hazırlık kısmının ofset matbaa, “Macintosh” bilgisayarda mizanpaj şeklinde yapıldığı günlerde, 1990'ların ortasında bu işe başladım. İnternet ve her eve bilgisayarın girmesi sayesinde birçok arızadan kurtulduk. Ama bazı kayıplar da olmadı değil.

Fazla hız arkadaşlığa manidir

7. Okuyucu mektupları, yerini, dergi editörünü “facebook” listene katmaya bıraktı. Herkes yazara, editöre çabucak ulaşabilir. Ama bunun el yazısı mektuplarla gelişen arkadaşlıkların tadını verdiğini kim söyleyebilir. İşin ilginç yanı, 15 yıl öncenin okuyucu mektuplarını (zarfının rengine kadar) hatırladığım halde dünkü “web” yazışmalarımızı hatırlamıyorum. Tabii, el yazısı mektuplar günler süren bir düşünme, hissetme, yazma uğraşıyla ortaya çıkar ve postayla ulaşması da günlerce, haftalarca sürerdi. Birinden bir mektup gelince onu bir kez bile okusanız bir kokusu olurdu bu işin. Ömer Yalçınova'nın ilk mektubunu okurken iki katlı otobüsteydim ve ağaçlıklı bir yolda gidiyordu otobüs. Ağaç dallarının içeri düşürdüğü gölge ve yaprak kokusu olmadan ne Ömer ne mektupları hafızamda yer etmeyebilirdi. Şimdi internet var, her şey “şıpın işi” yürüyor ama bizim oraların tabiriyle “İçinin otu, suyu yok.”

8. Kendimizi internetin dışında tutabilir miyiz? Bence artık mümkün değil. Bu artık neredeyse sokağa çıkmadan yaşamak gibi bir şey oldu. Belki bir süre kafa dinlemek için. Yahut yaşlandığımızda. Benim mesela yaşlanınca yani çocuklarım kendi başlarına hareket edebilecek olgunluğa varınca Çıldır gölü kıyısında bir ev yapıp oraya yerleşme hayalim var. Eve bir kitaplık kurarım, bir de balık oltası alırım, oh mis!:-) Ama şimdilik her gün sokağa inmek ve internete girmek mecburiyeti var.

9. Özellikle gençler açısından, kitap okuma edimiyle internette gezinti yapma alışkanlığı arasında müthiş bir terslik var. “Dur şuna ‘google’dan bir bakayım, yok efendim ‘wikipedia’da yazıyordur, ‘ekşi sözlük’te ne demişler...” filan demeye kalkarsanız iş uzayıp gidiyor ve bilgi veya hikmet ile malumat arasındaki ciddi fark da silinmiş oluyor. Şimdi herkes her şeyden haberdar ama birçok insan bana der: Bu kadar çok şeyi nerden biliyorsun? Çok açık ki bir şeye şunun bunun yazdığı birkaç paragrafı okuyup eğlenmekle, bu şey hakkında yüzlerce-binlerce sayfa ciddi yazı okumak arasında çok fark var. İkinci Yeni neymiş, Neo-Epik neymiş, Müseddes neymiş açıp internete bakınca şunun şurasından-bunun burasından bir şeyler görebilirsiniz. İşte körün fili tarifine benzer bir durum. Ayağını tutan “kıllı bir şey” diyor. Hortumunu tutan “hortumdur” diyor. Sırtını okşayan “pütürlü kalın bir deridir” diyor. Biraz ekran başından kalkıp birkaç kitap okuyunca ufkunuz bambaşka bir şekilde açılır, genişler. Bu kesin çözüm ve kesin formül. Kimin için? Sağlam, öyle iki rüzgârla yıkılmayacak bir bilgi, görgü, kelimenin yazınsal anlamıyla kültür edinmek isteyenler için.

10. Buna rağmen internetin yararı olduğunu da söylüyoruz. Haberleşmek bir numaralı anahtar. İnternet ne kalplerimizi birbirine yakınlaştırma garantisi veriyor ne de gerçek ve tam bilgi edinmemizi sağlıyor. Ama sokaktaki işaretler gibi tıpkı; onları okumayı bilmezseniz ya sokağa çıkamaz ya kaybolur veya transit gelen bir arabanın altında kalırsınız Allah muhafaza. Şiir ve internet... Bunlar birbirlerine ancak teğet geçebilecek şeylerdir. Tıpkı gazete, televizyon ve sinema yahut kahvehane, dernek vesaire gibi. İnternet 21. yüzyıl kahvehanesidir. İyi kullanan onda dinlenmiş olur. Kötü kullanan duman altı olur. Duman da olabilir yasal durumuna göre.

 

Hakan Arslanbenzer - dunyabizim.com

Etiketler :