Albay Tangören'den müthiş açıklama

Albay Tangören'den müthiş açıklama

Emekli Deniz Albay Hakim Ahmet Cengiz Tangören, Balyoz tutuklamalarını değerlendirdi.

Türkiye, 27 Mayıs'tan beri Türk Milleti'nin geleceğini kuşatan " askeri vesayet ve yargı vesayeti" sarmalında tarihi bir kırılma süreci yaşıyor. Sistemin ve silahın dokunulmaz kıldıkları artık yargıç önünde hesap verme durumunda kalıyor. Geçen hafta Balyoz Soruşturması kapsamında bazı eski kuvvet komutanları ve muvazzaf subaylar tutuklandı. Daha birkaç yıl öncesinde böyle bir olay yaşansaydı, ekonomik krizler, siyasi krizler kaçınılmaz olurdu. Hükümetler gider gelirdi. Ancak, bugün Türkiye istikrarından hiçbir şey kaybetmiyor, demokrasi emin adımlarla yol alıyor. Herkes adaletin vereceği hükme razı, kurumlar, kurumsal taasuplar, imtiyazlar hüküm kurmuyor. Üstünlerin hukukundan, hukukun üstünlüğüne geçiş sürecinin anlamı bu olsa gerek.1990 - 1997 yılları arasında Ankara'da Askeri Adalet Müfettişi olarak görev yapan emekli Deniz Albay Hakim Ahmet Cengiz Tangören'le yaşananları konuştuk.

RÖPORTAJ: Seda ŞİMŞEK (sedasimsek@bugun.com.tr)

Donanmadaki belgeler delil karartma girişimidir

* Gölcük'te İstihbarata Karşı Koyma biriminin zemininde bulunan 9 çuval belgenin ardından bazı emekli subaylar ve muvazzaf subaylar tutuklandı. Dışarıdan birilerinin çuvallar dolusu belgeyi buraya yerleştirmesi mümkün olabilir mi?

Dışarıdan bir başkasının, üçüncü kişilerin belge koyması mümkün değil. Askeri garnizonlara girişlerde çok sıkı kontroller yapılıyor, gelen kişilerin detaylı kimlik bilgileri alınıyor, x-ray cihazından geçiriliyor, hatta cep telefonları, flash bellekler emanete alınıyor. Bu şekilde girişleri sağlanan kişilerin yüzlerce belgeyi, hele hele bir döşeme altına koyacak şekilde getirmesi imkansız gibidir. Karargâhlara giriş çıkışların kaydedildiği kayıtların varlığı düşünüldüğünde, kimsenin haberi olmadan veya birilerinin yardımı olmadan böyle bir belgenin getirilmesi, konulması kanaatime göre imkânsızdır.

“Görevi ihmal suçu hafif kalır”

* Dışarıda belge üretilip buraya konulduysa, bu birimin başındakilerin ve üstündeki sorumluların görevi ihmalden dolayı görevden alınması yahut cezalandırılmaları gerekmez mi?

Dışarıdan üretilen bir belge olmadığını düşünüyorum. Yine kanaatime göre görülmekte olan davanın delilleri mahiyetinde olan bu bilgi ve belgelerin saklanmasına yönelik bir faaliyet olarak düşünülebilir. Görevi ihmal suçu çok hafif kalır. Görülmekte olan bir davanın delillerini yok etmeye, karartmaya veya ortadan kaldırmaya yönelik bir fiil olarak değerlendirilebilir.

* Sizce neden bunlar imha edilmiyor da saklanıyor?

Ben buna cevap bulamıyorum ama stratejik önemi haiz olduğu düşüncesiyle daha sonra yapılmak istenen bir darbeye malzeme olması veya daha sonra istifade edilmek maksadıyla saklanmış olabilir.

“TSK’nın mahremine ilişkin”

* İstihbarat birimleri belgeleri istedikleri yerde saklayabilir mi? Gölcük'te bulunan belgelerin bir nüshasının da ana karargahta, Ankara'da olması gerekmez mi?

O tamamen TSK'nın mahremine ilişkin bir bilgidir. Gizli belgeler hiçbir zaman ulu orta açıkta saklanmaz. Talimatları, saklanma usul ve şekli ayrıca belirtilmiştir. Şifreli, kilitli kapılar ve özel görevli kişilerin girebileceği yerlerde saklanmaları gerekir.

* Generallerin yüzde 10'unun tutuklu olduğu orduda askeri bir zafiyet söz konusu olur mu?

Olmaz. Çünkü vekalet müessesesi var, her makam ve mevkiin mutlaka kadrosuyla çalışması arzu edilse de olmadığı takdirde vekaleten atama ve görevlendirmeler mümkündür. Komşu devletlerden birisinde çok büyük sayıda emekliye sevk edilmeler olduğunu hatırlıyoruz, herhangi bir zafiyetin olmadığı görüldü. Hatta Talat Aydemir olayında, hatırladığım kadarıyla 1963- 1964 senelerinde hiçbir Harbiyeli subay olmadı, bundan dolayı da orduda da bir zafiyet görülmedi.

"Görevde kalmaları sakıncalı"

*AYİM 3 generalin terfileriyle ilgili bir karar verdi, bu generaller aynı zamanda açığa alınmıştı, son olarak da tutuklandı. Bir hukuk karmaşası yaşanıyor.

Açığa alma TSK Personel Kanunu'nun 65. maddesinde düzenleniyor. Bu maddede "Açığa çıkarılabilirler" ifadesi kullanılarak, açığa alınma işlemi idarenin takdire bırakılmış, bir emredici hukuk kuralı konulmamıştır. 3 general için başlangıçta açık işlemi yapılmamıştı, takdir hakkını idare daha sonra kullandığı için açığa alma işlemi gecikmiş olabilir. Esasen bu açığa alma işlemi daha başlangıçta olsaydı bugünkü spekülasyonlar olmazdı. Hukuken AYİM'in verdiği kararın uygulanması gerekir, terfi ettirilmeyen generallerin terfilerinin sağlanması neticesi ortaya çıkar. Ancak açıkları kalkmadığı müddetçe görevlerine dönemezler. Kaldı ki şu anda zaten tutuklular, fiilen görevlerinin başına geçmeleri mümkün değildir

“Adil yargılama açısından”

*Yargılanan kişilerin görevde kalmaları delil karartma ihtimalini beraberinde getirmiyor mu?

Böyle vahim olaylarda açık işleminin uygulanması belki yargılamanın selameti açısından gerekebilir. Hatta bir bakıma suçsuz olduğunu iddia eden sanıklar açısından da bir nevi teminattır. Hakkında suç isnad edilen kişinin yargılanması ile ilgili delil mahiyetindeki bilgi ve belgeleri yok etme, değiştirme gibi imkanları bulunan bir sanığın görev yeri olan komutanlığa geri dönmesi ve bu görevine devam etmesinin sağlanması adil yargılanma açısından mahzur teşkil edebilir. Nitekim basından öğrendiğimiz kadarıyla maalesef bu şekilde bir kısım belgelerin ve deliller yok edilmiş. Bu da gösteriyor ki yargılanan kişilerin görevde kalmaları mahzurlar doğurmaktadır.

*Emir-komuta zinciri aynı zamanda bir suç işlenmişse suç ortaklığı zinciri mi oluşturuyor?

Bir bakıma suç ortaklığı olarak değerlendirilebilir. Bir ast üstünün kanuna aykırı emri ile karşı karşıya kalabilir, ancak konusu suç teşkil eden emirler yerine getirilmez. Yerine getiren ondan sorumludur. Amirin o fiili suç teşkil eder. Kanuna aykırı emirler yerine getirilmez, yerine getirilmesi hususunda yazılı emir verildiği takdirde, emri yerine getirenin sorumluluğu ortadan kalkar. Ancak konusu suç teşkil eden emirler hiçbir şekilde yerine getirilmez.

DARBELER HALK İÇİN KARANLIK ODALARDIR

*TSK'da hala darbe düşünen kişiler kalmış mıdır?

Kimsenin niyetini okuma gibi bir özelliğimiz olmadığı için bu konuda tahminde bulunmak zor, ancak İç Hizmet Kanunu'ndaki 35. maddenin varlığı mevcut oldukça birilerini bir şeyler düşünmeye sevk edebilir. Fakat, günümüzde gelinen bugünkü tabloda ancak marjinal düşüncelilerin böyle bir fikri olabilir. Yoksa, aklı selim sahibi ve vatanını, milletini seven bir kişinin neticesi karanlık olması ihtimali bulunan bir darbeye teşebbüs edeceğini düşünemiyorum. Darbeler bir millet için karanlık odalardır.

"Darbeyi yaparsan ya başarır yönetime el koyarsın ya da kelleni verirsin" denilir, darbe girişiminde bulunanlar başaramadıklarında başlarını vereceklerini de bilirler mi?

Tabi, olayın gereğinin bir neticesidir bu ifade. Nitekim hep aynı örneği veriyoruz,Talat Aydemir muvaffak olsaydı, devlet başkanı olacaktı, olamadığı için başını verdi ve Harbiyeliler de Silahlı Kuvvetler'den çıkarıldılar.

Suçun ikrarı düşünülemez

* Darbe planlayanlar gerçekleştiremediklerinde böyle bir akıbetin kendilerini beklediğini bildikleri halde neden şimdi yargılanmaktan rahatsız oluyorlar?

Böyle bir durumu hesaba katmadıkları ve kimseye hesap vermeyeceklerini düşündükleri için tedirgin ve rahatsızlar. Esasen suçlunun suçunu ikrar etmesi, kabullenmesi düşünülemez. Kaldı ki onlar bu maksatla hareket etmediklerini sıklıkla ifade etmektedirler, bu da onların tabii olan bir savunmasıdır.

*YAŞ kararlarının yargı denetimine açılması ile ilgili anayasa değişikliği yapıldı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

YAŞ kararlarının yargı denetimi dışında bırakılması hukuk devleti açısından bir ayıptır. Esasen, başlangıçta TSK'nın personel politikasını etkilememesine yönelik bilhassa general, amiral terfileriyle ilgili olduğu halde daha sonraki tarihlerde bu düzenlemeden sapılarak adeta subay, ast subay avlar gibi birtakım olur olmaz iddia ve yakıştırmalarla adeta yargısız infaz yapılarak bir kısım subay ve ast subaylar TSK'den resen emekliye sev kedilmiş, ihraç edilmişlerdir. Bugün en azından hakkında işlem yapılan kişi yargıya müracaat ederek hakkındaki işlemin isabet derecesini tespit etme fırsatı bulacaktır. Seneler önce TSK'dan ayrılan veya ihraç edilen kişinin tekrar TSK'ya dönmesi belki mümkün olmayabilir, ancak bunun telafisi için birtakım düzenlemeler yapılabilir, bir iade-i itibar ve mahrum kalınan hakların iadesiyle maddi, manevi tazminat bakımından bir değerlendirme yapılmasının uygun olacağı kanaatindeyim.

KOMUTANLARIN HASDAL  ZİYARETİ ÇOK MANİDAR

*Genelkurmay Başkanı ve bir kısım komutanların tutuklu bulunduğu Hasdal Askeri Cezaevini ziyaret etmelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kısaca bir vefa örneği olarak ifade etmek gerekir. Ancak, bu "biz sizinle beraberiz, biz sizin arkanızdayız" gibi bir maksada matuf bir ziyaret kastı ile olduğu intibaı verilecek olursa hiç de hoş karşılanacak bir durum olamaz. Böyle bir düşünce yargılamayı yapan mahkemeyi etkilemeye yönelik bir tavır mahiyetinde olduğu düşüncesini celbeder. Hemen tutuklamanın ve daha sonra Başbakan ile görüşmenin ardından böyle bir ziyaretin gerçekleşmesini manidar bulmaktayım.

“Tek koğuş sistemi yok”

*Son zamanlarda yapılan bazı tutuklamaların ardından "paşalar koğuşu" gibi kavramlar kullanıldığını gördük, askeri cezaevleri diğer cezaevlerinden daha iyi şartlara mı sahip?

Askeri cezaevlerinde umumi cezaevlerindeki gibi tek koğuş sistemi yok. Belli statüyü koruma açısından er-erbaş, subay-astsubay koğuşlarının ayrı ayrı olduğu düşünüldüğünde "paşalar koğuşu" olarak vasıflandırılan koğuş tipinin gelenekselleşen bir uygulama olduğunu ifade edebiliriz. Bilhassa görevde olan asker kişiler açısından askeri cezaevlerinde konulacakları koğuşların bu kişilerin rütbe, makam ve görev statüleri ile uyumlu olması gerektiği düşünülebilir. Daha dün aynı birlikte emir -komuta zinciri içerisinde, bir hiyerarşi düzeninde görev yapan insanların aynı koğuşa konulmaları elbette ki birtakım değerlerin alt üst olmasına sebebiyet verebilir. Ondan dolayıdır ki ayrı koğuşlarda, ayrı mekanlarda bulunmaları eşyanın tabiatına da uyar. Ancak bunun abartılmaması ve ifrat derecesine götürülmemesi gerekir.

GENELKURMAY BAŞKANLARI SUÇ İŞLERSE HER VATANDAŞ GİBİ ELBETTE YARGILANIR

* Eski Genelkurmay Başkanları İlker Başbuğ ile Yaşar Büyükanıt'ın da yargılanmasının, ifadelerinin alınmasının gündeme gelebileceği iddialarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Eğer demokratik, sosyal, laik bir hukuk devletinden bahsediyorsak ve anayasa, kanunlar karşısında bütün vatandaşlar eşitse birinin diğerine bir üstünlüğü yoksa, yargılanma açısından dağdaki çoban ile merkezdeki en üst bürokrat arasında bir fark olmaması gerekir. Genelkurmay eski başkanları hakkında kanuni işlem ve kovuşturma yapılmasına bir engel bulunmamaktadır. İşledikleri iddia edilen bir suç mevcut ise elbette haklarında dava açıldığı taktirde yargılanmaları kabildir.

“Cumhuriyet savcıları yapar”

*Genelkurmay başkanları hakkında soruşturma iznini hangi makam verebilir?

Görevleri ile ilgili olmayan suçlardan dolayı cumhuriyet savcılarınca haklarında her zaman soruşturma yapılabilir ve her zaman dava açılabilir. Bir genelkurmay başkanı trafik kazası yapsa veya kasten adam öldürse veya yaralasa tabii ki yargılanabilir. 12 Eylül 2010 referandumunda yapılan değişiklikle genelkurmay başkanları hakkında yargı yolu açıldı ve Yüce Divan Sıfatıyla Anayasa Mahkemesi'nde yargılanabilecekleri hususunda bir değişiklik yapıldı, ancak bu hususu düzenleyen uyum kanunları çıkartılmadığı için şu anda muallaktadır. Düzenleme yapılınca esasları belli olacaktır. 

 

 

 

Etiketler :