ANALİZ - Hindistan-Çin sınırında gerilim artıyor

ANALİZ - Hindistan-Çin sınırında gerilim artıyor

Çin ile Hindistan arasında 3 bin 488 kilometrelik dünyanın en uzun kara sınırı, görece sakin geçen uzun bir dönemin ardından son haftalarda yeni gerilimlere sahne oluyor-

İSTANBUL (AA) -DUYGU ÇAĞLA BAYRAM- 3 bin 488 kilometreyle dünyanın en uzun sorunlu sınırını paylaşan ve bu nedenle 1962’de kısa ama oldukça şiddetli bir savaş da veren Hindistan ile Çin arasındaki sınır çatışmaları yeni değil, son da olmayacak. İki ülke bu tartışmalı sınır boyunca önemli askeri yapılanmalara sahip ve zaman zaman birbirlerini “düşük yoğunluklu çatışmalarla” test ediyorlar.

2017’de meydana gelen Doklam Krizine dek Hindistan-Çin sınırında görece bir sükûnetten söz etmek mümkündü. Söz konusu göreli sakinliğin kaynağı ise dönemin Hindistan Başbakanı Rajiv Gandhi ile Çinli meslektaşı Deng Şioping arasında varılan 1988 uzlaşmasına dayanıyor. Nitekim her iki ülke de ekonomik kalkınma hedefleri için istikrarlı bir dış ortama ihtiyaç duyuyordu ve bu nedenle gerek Yeni Delhi gerekse Pekin stratejik anlamda pragmatik bir yaklaşım sergilemek durumundaydı. Dolayısıyla sınır anlaşmazlığı gibi önemli konular iki liderin inisiyatifiyle rafa kaldırılmıştı. Ancak sözü edilen uzun sessizlik süreci sınırda hiç çatışma olmadığı anlamına gelmiyor. Zira ifade edildiği üzere sınırdaki çatışmalar aralıklı olarak nüksetmiş ancak pek çoğuna haber değeri atfedilmemiş ve bilhassa Hindistan tarafında yerel yönetimlerce kontrol altına alınan çatışmalar yerel basında dahi kendisine çok az yer bularak ya da hiç yer bulamayarak ulusal ve küresel düzeyde medyaya bile yansıtılmamıştır. Bununla beraber, iki ay süren ve 2018’de sonuçlanan Doklam Krizi çok ses getiren daha ciddi bir askeri çatışmayı ifade ediyor. Söz konusu çatışmaların çoğu, fiili bir uluslararası sınır olarak dizayn edilmiş ve Fiili Kontrol Hattı (LAC) şeklinde adlandırılan bölgeye ilişkin tarafların görüş farklılıklarından kaynaklanıyor. Fiili Kontrol Hattı’nda Ladakh, Arunachal, Himachal ve Uttarakhand çevreleri olmak üzere 23 adet tartışmalı ve hassas bölge bulunuyor. Ayrıca, iki ülkenin iddiasına göre sınırın her iki tarafından birbirlerinin topraklarına geçiş ihlalleri yaşanıyor. Bu noktada, Hindistan her yıl Çin askeri birliklerince ortalama 300-400 civarı sınır ihlalinin yaşandığını ileri sürüyor.

- Yeniden hız kazanan çatışmalar

Çoğunlukla sınır devriyeleri sırasında yaşanan çatışmaların son haftalarda giderek daha sık meydana geldiği ve sınır bölgelerinde gerilimin artmakta olduğu görülüyor. Hint ve Çinli askerler arasında 5-6 Mayıs’ta tartışmalı Ladakh bölgesindeki Pangong Tso gölü yakınlarındaki çatışmanın ardından, 9 Mayıs’ta ise Sikkim-Tibet sınırındaki Naku La bölgesinde silahların kullanılmadığı, yumruk ve taşların devreye girdiği, her iki tarafın askerlerinin yaralanıp hastanelere kaldırıldığı bir çatışma daha meydana geldi.

Dönemin liderleri öncülüğünde ortaya çıkan 1988 uzlaşması güven artırıcı önlemlerle ilgili 1993 ve 1996 anlaşmalarının yanı sıra sınır müzakerelerine politik anlamda yön veren 2005 anlaşması dâhil olmak üzere bir dizi sınır anlaşmasını ve iki ülke arasındaki ticari bağlantıların teşvik edilmesi yönündeki gelişmeleri beraberinde getirdi. Ayrıca, yakın dönemlerde yaşanan Modi-Şi “gayriresmî” zirveleri genel anlamda ilişkilerin idaresinde önemli bir rol oynasa da sınır anlaşmazlığı başta olmak üzere Hindistan ile Çin arasındaki çözümlenmemiş sorunlar her daim raftan indirilmek için hazır. Üstelik Yeni Delhi ile Pekin arasında yeniden tırmanan sınır çatışmaları değişen güç dinamikleri bağlamında dikkate alındığında daha da kaygı uyandırıyor. Ancak Mayıs başından bu yana yeniden alevlenen sınır sürtüşmelerine savaş niyetinin eşlik etmediği, her iki ülkenin bu olayları birbirlerine uyarı niteliğinde gerçekleştirdiğinin altı çizilmeli. Gerçekten de mevcut konjonktür ne Hindistan ne de Çin için birbirleriyle savaşa girilecek bir ortama izin veriyor. Bu nedenle her iki ülke de bu farkındalıkla iletişim kanallarını açık tutuyor. Bu kapsamda bilhassa Pekin, “Çin ve Hindistan birbirlerine tehdit değil, fırsat oluşturmaktadır” ve “Farklılıklarımızın ilişkilerimizi gölgelemesine izin vermemeliyiz” gibi beyanlarda bulunmakta ya da Delhi’nin yaptığı gibi ‘sessiz diplomasi’ taktiğini kullanmaktadır. Ayrıca, iki ülkenin silahlı kuvvetleri arasında kurulmuş olan güven artırıcı mekanizmalar da olası savaş ihtimalini önleyecek mahiyette.

- Mayıs çatışmalarının tetikleyicileri

Çin ve Hindistan aralarındaki sınır boyunca altyapılarını hızla geliştiriyor ve her yaz başlarında olduğu gibi bölgede devriyelerini artırıyor. Delhi ve Pekin’in geliştirmekte olduğu sivil-askeri altyapı projeleri sınırdaki gri bölgelerde iki ülke arasındaki sınır çekişmelerini sürekli canlı tutan bir boşluk doldurma ikilemi doğuruyor. Aslında her iki ülke de sınırdaki statükoyu kendi lehine değiştirmek adına altyapı geliştirme faaliyetleri yapıyor ancak sınır boyunca üzerinde anlaşılmış belirli bir harita söz konusu olmadığından karşılıklı olarak birbirlerinin egemenlik alanlarını ihlal ettiklerini öne sürerek bu faaliyetlere izin vermemeye çalışıyor.

Hindistan Nisan 2019’da Galwan Vadisi’nde Darbuk-Shyok-Daulat Beg Oldie yolunu tamamlayarak bölgede niteliksel bir değişiklik yaptı. Alt Sektör Kuzey Yolu olarak da bilinen bu yol Hindistan’ın stratejik Galwan bölgesindeki duruşunu büyük ölçüde güçlendirdi. Delhi’nin altyapı geliştirme çabalarına paralel olarak, Mayıs ayının başında Galwan Vadisi bölgesindeki sınır çizgisini aşarak Çin topraklarına sınır ötesi savunma tesislerini yasadışı bir biçimde inşa ettiği iddialarının ardından Pekin'in de sınır savunma birliklerinin kontrol önlemlerini artırmasıyla iki ülke arasında ihtilaflar, özellikle Galwan çerçevesinde tırmanışa geçti. Hindistan yönetimi ise sınırdan 10 kilometre uzakta, kendi topraklarında faaliyet gösterdiklerini öne sürüyor.

İki ülkenin birbirlerine yönelttiği provokasyon suçlamalarının gölgesinde, Delhi-Pekin sınır gerilimini tetikleyen önemli bir faktör olarak bilhassa yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını paralelinde devam eden ABD-Çin gerginliğine de değinmek gerekiyor. Geçen hafta bölgeye giden Amerikalı üst düzey diplomat Alice Wells, yaşanan gerilimlerin “Pekin’in ortaya koyduğu tehdidi” anımsattığına işaret ederek, “Çin’in provokasyonlarını ve rahatsız edici davranışlarını görmeye devam ediyoruz” ifadelerini kullanmıştı. Kovid-19 felaketinin ekonomik krizi tetiklemesiyle giderek artan Washington-Pekin gerginliği merceğinde bir okuma yapıldığında gerek Güney Çin Denizi'ndeki gerilimin artarak devam etmesi gerekse yaklaşmakta olan ABD seçimleri dolayısıyla bu ülke nezdinde Çin karşıtı söylemlerin yükselmesi üzerine Pekin, Washington liderliğindeki herhangi bir girişimden uzak durması yönünde Delhi’yi uyarma ihtiyacı da hissediyor.

Tırmanan sürtüşmenin diğer önemli tetikleyicileriyse 18-19 Mayıs’ta Tayvan’ın Dünya Sağlık Asamblesi’ne gözlemci statüsüyle katılma ihtimalinin söz konusu olmasıyla Hindistan’ın 22 Mayıs’ta Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Yönetim Kurulu Başkanlığını devralmasıdır. Bilindiği üzere Kovid-19 yerine “Çin Virüsü” söylemini kullanan Trump yönetiminden salgınının kaynağına ilişkin soruşturma başlatılması ve bu anlamda Pekin’in cezalandırılması yönünde bir dizi talepler gündeme getiriliyor. Böyle bir ortamda Beyaz Saray’la yakın ilişkileri bulunan Narendra Modi hükümetinin DSÖ dönem liderliğini üstlenmesi üzerine yaşanılan Hint-Çin sınır çatışmalarının tırmanıyor oluşu tesadüf değil. Kovid-19’la başarılı mücadelesinden ötürü, ABD, Japonya ve Yeni Zelanda gibi Hint-Pasifik devletleri tarafından desteklenen Tayvan’ın DSÖ’ye kabulü konusu da aynı prizmadan okunmalı. Aktarılan konular paralelinde, DSÖ’nün yürütme karar organına başkanlık yapacak olan Hindistan’a bir Çin “uyarısı” olasılığı çok güçlü. Nitekim Kovid-19 sınavının verildiği şu günlerde Çin nazarında Hindistan’ın, Pekin ekonomisinde yaşanan durgunluğun ve Çin’e karşı Batı’dan yükselen suçlamaların önemli bir fırsat yarattığı düşüncesiyle hareket ettiği görüşü söz konusu.

Bugün Çin’in GSYİH’si Hindistan’ın neredeyse 5 katı. Ayrıca mevcut uluslararası ortam, Çin Halk Kurtuluş Ordusu’nun Fiili Kontrol Hattı boyunca mevcut üstünlüğü ve ülkede endişe verici boyutlara ulaşan Kovid-19’un salgınının Hindistan’da henüz zirve noktasına bile ulaşmadığı dikkate alınarak hareket edilmeli. Ancak bu noktada Yeni Delhi gerçekte zaten ABD yönetimine tam olarak güvenmiyor ve Washington’ın kendi çıkarları ekseninde Hint-Çin ihtilaflarını kışkırtma eğilimde olabileceğinin bilinciyle hareket ediyor. Öte yandan, Hindistan’ın DSÖ’de üstlendiği başkanlık rolü kapsamında Kovid-19 salgını nedeniyle Çin’e karşı açık bir soruşturma başlatılması yönünde bir tutumu bulunmuyor. Bununla beraber, Hindistan’ın Tayvan politikasını da yakın zamanda değiştirmesi pek olası değil. Hindistan Başbakanı Modi, Mart ayı sonlarında G-20 sanal zirvesindeki konuşmalarında DSÖ’nün güçlendirilmesini ve reformunu desteklemesine karşın, Kovid-19 krizi çözülene kadar bunların bekletilebileceğini söylemişti. Dolayısıyla Hindistan’ın eğilimi, Pekin’in kaygılandığı ölçüde bir gelişim kaydetmiyor.

- Hint-Pasifik Rekabeti

Kovid-19 salgınının pandemi halini alması; buna bağlı olarak hız kazanan küresel ticaret sisteminin sarsılması ve dünya genelinde yükselişte olan aşırı milliyetçilik eğilimi gibi faktörler küresel denklemdeki ve bilhassa Hint-Pasifik’teki rekabeti artırırken, bunlar esasında aynı zamanda Delhi ve Pekin ilişkilerini ve rekabetini daha fazla test edecek önemli dinamikler. Söz konusu gelişmeler Pekin prizmasından okunduğunda, Hindistan’ın Güney Asya ve Hint Okyanusu bölgelerindeki varlığı, Çin güç projeksiyonunu Doğu Asya’yla sınırlamakta ve dolayısıyla Pekin’in genel anlamda Hint-Pasifik nüfuzuna başlıca engeli teşkil etmektedir. Delhi ekseninde dikkate alındığında ise Çin’in Doğu Asya’yı aşan ve buna paralel Hindistan’ın etki alanlarını da kapsayan Hint-Pasifik bölgesine yayılımı, öteden beri Güney Asya’da bütünsel bir liderlik ve Hint Okyanusu Bölgesi’nde üstünlük arayan Yeni Delhi’nin Pekin’le olan rekabetini körükleyecektir. Çin’in “Kuşak-Yol” inisiyatifi başta olmak üzere Hindistan’ın arka bahçesi Hint Okyanusu’nda artan faaliyetleri dikkate alındığında Delhi’nin daha çok yol kat etmesi gerektiği açık. “Önce Komşuluk” stratejisi kapsamında Hindistan’ın Sri Lanka, Nepal ve Bhutan gibi yakın çevresindeki ülkelerle sıkı ilişkiler geliştirmesi Hint-Pasifik’te iki ülke arasındaki rekabeti artıran unsurlar olmakla beraber, Pakistan’la geliştirdiği ilişkiler bağlamında Kuşak-Yol projesinin bir parçası olan tartışmalı ve hassas Keşmir bölgesine uzanan Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru eksenindeki hamleleri Yeni Delhi’yi ciddi şekilde rahatsız ediyor. Çin ve Pakistan’ın Mayıs ayı başında 442 milyar Pakistan rupisi (2,75 milyar dolar) değerindeki bir baraj sözleşmesine imza atması, Delhi’yi ciddi anlamda rahatsız eden bir başka gelişme. 2028’de tamamlanması öngörülen Diamer Bhasha Barajı, Pekin’in Keşmir’deki ilk büyük altyapı projesi ve 60 milyar dolarlık Çin-Pakistan Ekonomik Koridorunun bir parçası.

Hint-Çin sınır geriliminin gölgesinde Hindistan’a rahatsızlık veren başka bir gelişme de yine bu ayın başlarında Katmandu’nun, Delhi’nin yönetiminde olan Hindistan-Nepal-Çin kavşağındaki tartışmalı sınır bölgelerini kendi egemenlik sahası içinde gösterdiği bir harita yayınlamasıyla yaşandı. Nepal’deki KP Sharma Oli yönetiminin tartışmalı Kalapani, Lipulekh ve Limpiyadhura bölgelerini de içeren yeni bir haritayla gündeme gelmesi, Kovid-19’la mücadele kapsamında Katmandu’ya yardımlarını artıran Yeni Delhi nezdinde Çin’in Nepal’i kışkırttığı yönünde bir yorumlamaya neden oldu. Öte yandan, yakın zamanda Hindistan’ın Tibet’teki kutsal bir Hindu-Budist ziyaret bölgesi olan Kailash Mansarovar’a bağlantı sağlayan 80 km uzunluğunda yeni bir yol inşa etmesi, Hint-Nepal sınır gerginliğinin kaynağı olarak ortaya çıkıyor. Delhi yolun kendi sınırları içinde kalması konusunda ısrar ediyor. Her ne kadar Hindistan diyalog yoluyla ve Nepal’le yakın ve dostane ilişkiler ruhu içinde tüm sınır ötesi sorunları çözmeyi taahhüt ettiğini söylemiş olsa da yeni yol konusunda Nepal’de protestolar patlak vermişti. Buna karşın, Kovid-19’u “Hindistan virüsü” şeklinde ifade eden Nepal’in komünist başbakanı Oli’nin iç muhalefetle mücadele verdiği bir atmosferde, Hint Kara Kuvvetleri Komutanı Manoj Mukund Naravane, sınır anlaşmazlığını tırmandırma noktasında Pekin’in Katmandu üzerindeki önemli rolüne işaret ederek, ülkesinden “Çin saldırganlığına karşı koymasını” istedi.

Nihayetinde, Hint-Pasifik’te derin ve mümkün mertebe kontrollü bir rekabet içinde olan Hindistan ve Çin için eşzamanlı ancak asimetrik olarak bir güç yükselişi söz konusu. Bunun yanında, Hindistan her ne kadar Çin’in gerisinde kalsa da ABD ve Japonya başta olmak üzere Pekin’in rekabet içinde olduğu birçok ülkeyle stratejik ortaklık ekseninde yakınlık kurdu. Dahası, şu anki küresel hegemon ABD ile iddialı ve agresif yükselişini sürdüren Pekin arasındaki “güç geçişinin” sancılarına tanıklık edildiği bu dönemde, aynı zamanda küresel politikada iddialı bir oyuncu olarak dikkat çekmeye başlayan Delhi’nin yükselişi Washington’ı fazla endişelendirmiyor. Zira günümüzde dikkati çeken bir başka parametre ise tarihte hiç olmadığı kadar güçlenen Hint-ABD bağlarıdır. Söz konusu yakınlaşma ise en çok Pekin’de kaygı uyandırıyor. Nitekim Hint-Çin sınır sorunlarında da ABD Hindistan’ın bölgesel taleplerini çoğunlukla tanıyor ve bu bağlamda Delhi’ye istihbarat desteği sağlıyor.

[Çalışmalarını Hindistan politikaları, Hint-Pasifik, dış politika, savunma stratejileri ve uluslararası ilişkiler teorileri ile stratejileri konularında yoğunlaştıran Duygu Çağla Bayram akademik çalışmalarına Karadeniz Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde devam etmektedir]

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.