"Ankara'da iftarda sokaklar bomboş, rezalet bu ya"

"Ankara'da iftarda sokaklar bomboş, rezalet bu ya"

Kemal Gürüz'ün ek klasörlerde yer alan telefon görüşmeleri İslam'a ve halka bakışını, ramazansızlık isteğini ortaya koyuyor.

Ergenekon'un yöneticisi olmakla suçlanan eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz, görev yaptığı dönemde başörtüsüne karşı sert tutumuyla dikkat çekmişti. Gürüz'ün başörtüsünün yanında oruçtan da rahatsız olduğu ek klasördeki telefon konuşmalarından anlaşılıyor.

Ergenekon sanığı Kemal Gürüz'ün ek klasörlerde yer alan telefon görüşmeleri halka bakışını ortaya koyuyor. Gürüz, Eskişehir'de bulunan eski rektör Engin Ataç ile yaptığı görüşmede iftar saatinde sokakların boşalmasından yakınıyor. Ataç ise gittiği bir alışveriş merkezindeki manzarayı aktarıyor: "Bir alışveriş merkezine gittik, ama doluydu, herkes de yiyor içiyordu. Vallahi öyle hoşuma gitti ki."

Ergenekon'un 3. iddianamesinin ek klasörlerinde ilginç telefon görüşmeleri yer alıyor. Ergenekon'un tutuksuz sanığı Kemal Gürüz'ün dönemin MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç'ı 'türban' konusunda bilgilendirmesi, eski başbakan yardımcılarından Hüsamettin Özkan'ın 'Sezer itirafı' ve Gürüz ile bir rektörün 'iftar sohbeti' dikkat çekenler arasında. Gürüz'ün Anadolu Üniversitesi'nin eski rektörü ve eski YÖK üyesi Engin Ataç'la yaptığı görüşme 14 Eylül 2008 tarihli.

Gürüz, 'iftar zamanı Ankara'da sokakların boş olmasından' yakınıyor. Eskişehir'de bulunan Ataç, "Burada da öyle." diyor. Gürüz'ün "Rezalet ya bu!" sözlerine Ataç, "Burada da öyle ama bugün akşamüzeri bizim burada bir alışveriş merkezi açıldı. Oraya gittik, ama doluydu, herkes de yiyor içiyordu. Vallahi öyle hoşuma gitti ki." cevabını veriyor. Gürüz, bu sözleri memnuniyetle karşılıyor: "İyi vallahi vallahi."

Kemal Gürüz, dönemin MGK Genel Sekreteri ve Ergenekon'un tutuksuz sanığı Tuncer Kılınç'a 'türban sorunu' konusunda resmî bir yazı da göndermiş. Gürüz, yazının girişinde Radikal Gazetesi'nin 17 Kasım 2002 tarihli haberine atıf yapıyor. 'Orgeneral Tuncer Kılınç: İmam hatiplere kız öğrenci alınmasın' başlıklı manşete destek veren Gürüz, "Bugünkü gazetelere yansıyan beyanatınıza tamamen katılıyorum. Bugün yaşadığımız ve artık irticanın simgesi haline gelmiş olan 'türban sorunu'nun kökü geçmişte yapılan bazı yasal düzenlemeler ile yargı kararlarına dayanmaktadır." ifadelerini kullanıyor. 1973 tarihli Milli Eğitim Temel Kanunu'yla 'okul-lise ayrımı kaldırılarak imam-hatip liselerinin önü açılmıştır' görüşünü savunan Gürüz, şöyle devam ediyor: "Ancak en can alıcı madde imam-hatip liselerini düzenleyen 32. maddedir. Bu maddede zikredilen amaçlar arasında yer alan 'Kur'an kursu öğreticiliği' ve 'hem mesleğe hem yükseköğrenime hazırlayan programlar' ibareleri sorunun başlıca kaynaklarındandır."

Gürüz'ün Hüsamettin Özkan'la yaptığı görüşmeye bir itiraf damgasını vuruyor. Görüşmenin konusu dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer. 9 Temmuz 2008 tarihli konuşmada Gürüz, Sezer'in uygulamalarından şikayet ediyor. Özkan, "O günah bize yeter." cevabını veriyor. Özkan, "Dar bir gözlükle Türkiye'ye bakan bir insanı cumhurbaşkanı yaptık." diyor.

İkilinin 1 Ağustos 2008 tarihli başka konuşmasında da söz yine Sezer'e geliyor. Gürüz, "Türkiye'yi bu hale getiren bak iki tane dönüm noktası var. Birincisi 27 Mayıs mahvetmiştir Türkiye'yi. İkincisi Ahmet Necdet'in cumhurbaşkanı seçilmesi." diyor. Hüsamettin Özkan, "Vallahi billahi. Hiç sorma. Orada büyük günahımız var bizim." karşılığını veriyor. Gürüz ise Özkan'ı "Ya senin günahın yok." diye teselli ediyor

Telefondaki küfürlerden dava açılır mı?

Telefon görüşmelerinde sık sık hakaret ve küfür eden Kemal Gürüz'ün, hakkında tazminat davası açılıp açılamayacağını da merak ettiği ortaya çıktı. YÖK'ün eski hukuk müşaviri olan Hasan Sayın'ı arayan Gürüz, "Şimdi Kemal Alemdaroğlu ile benim konuşmalarımı dinlemişler, iddianameye koymuşlar. Bu konuşmalarda bazı şahıslar hakkında geçen küfürler var. Bu konuşmalar bu şekilde iki kişi arasında geçen konuşmalar, haklarında küfür edilen üçüncü şahıslara tazminat hakkı, hakaret etti, bana öyle şey doğurur mu?" diye soruyor.

Sayın, "Kanuna göre bir hakaretin ya da iftiranın sübut bulabilmesi için en az iki kişi yanında alenen söylenmesi lazım. Sizin iki kişi kendi aranızda telefonla birbirinize bir şeyler söylemeniz iftira ya da hakaret niteliğine dönüşmez." diyor. Gürüz, tatmin olmuyor: "Peki mahkeme kararıyla dinlense bile öyle mi olur?" Avukat, açıklamalarıyla Gürüz'ü ikna etme çalışıyor: "Mahkeme kararıyla dinlense bile siz o kişi hakkında kamuoyu önünde iftira ya da hakaret niteliğinde bir ifade kullanmış olmuyorsunuz." Gürüz, rahatladığını şöyle dile getiriyor: "Problem yok yani?"

Etiketler :