Başbakan Erdoğan Dini Liderler Zirvesinde konuştu

Başbakan Erdoğan Dini Liderler Zirvesinde konuştu

"Suriye'de ikinci Kerbela yaşanıyor"

''Arap Uyanışı ve Orta Doğu'da Barış: Müslüman ve Hristiyan Perspektifler'' konferansı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da katılımıyla başladı.

Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) ve Marmara Üniversitesi Orta Doğu Araştırmaları Enstitüsü işbirliği ile Etiler'deki Le Meridien Otel'de düzenlenen toplantıya, 19 ülkeden Müslüman ve Hristiyan toplulukların liderleri, akademisyenler ve uzmanlar katılıyor.

Başbakan Tayyip Erdoğan, konferansta bir konuşma yapıyor.

İşte Edoğan'ın konuşmasından satır başları:

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan İstanbul'daki dini liderler zirvesinde konuştu. 'Ortadoğu'da savunmasız siviller öldürülüyor. Biz burada toplanırken bir k adın ya katlediliyor ya da kocasız evlatsız barıkılayor' diyen Erdoğan şöyle konuştu: Din savaşların ardından milyonlarca mazlum bıraktı. Mezhep savaşları aynı şekilde arkasında çok acı enkazlar bıraktı.

ÖLDÜRMEK BÜTÜN DİNLERDE YASAKTIR!

Sünni için öldürmek nasıl haramsa Şii için de öldürmek haramdır. İslam dininde öldürmek nasıl yasaksa Hıristiyanlıkta ve Musevilikte de haramdır. Kur'an-ı Kerim öldürmeyi kesin bir dille yasaklıyorsa Tevrat, Zebur ve İncil de cana kıymayı kesin bir dille yasaklanıyor. Peki öyleyse yaşadığımız trajedileri nasıl izah edeceğiz? Tarihte ve bugün yaşanan acı hadiseleri, katliamları, kıyımları nasıl yorumlayacağız?

Müslümanlar olarak kendi dinimizin doğuşunu, peygamberimizin hayatını okurken ibretlik bir hadiseye şahit oluyoruz. 7. yüzyılın başlarında İslam Mekke'de yayılırken ilk müslümanlar çok acımasız baskı ve zulümlere maruz kaldılar. Onlardan katledilenler oldu. Evlerini, yavrularını, ailelerini ve şehirlerini terketmek zorunda kaldı. Bu zor durumda olanlardan bir grup peygamberimiz Hz. Muhammed'e sıkıntılarını anlattıklarında peygamber onlara şunu söylemiştir "Habeş ülkesinde yanında hiç kimseye zulmedilmeyen bir hükümdar var. Ona gidip ve himayesine sığının ki, Allah size bu meselede ferahlık versin, sıkıntınız için bir kurtuluş yolu hazırlasın"

KERBELA AYRILIK DEĞİL BİRLİKTİR

Çok ağır maruz kalan ilk müslümanlar zorlu bir yolculuğun ardından Habeşistan'a ulaşmış, Necaşi tarafından büyük bir memnuniyetle kabul edilmiştir. Kendilerine sığınma verilmiştir. Dikkatinizi çekiyorum Necaşi bir hıristiyandır. Müslümanlarla hıristiyanlar, müslümanlarla yahudiler İslam dininin daha ilk yıllarında böyle ibret verici örnekler tesis etmişlerdir. Bizler inançlarımızın öz kaynaklarını referans almak zorundayız. Tarihte yaşanan acı hadiseleri değil peygamberleri kendimize örnek almak zorundayız.

Dinler ve mezhepler tarihi olumsuz ve acı hadiseler üzerinden okunabileceği gibi biraz önce naklettiğim gibi olumlu hadiselerden okunabilir. Başta Kerbela olmak üzere hepimizi derinden yaralayan acı hadiseleri elbette unutmayacağız. Fakat o meşum hadiseyi ayrılığın değil, kardeşliğin, birliğin ve vahdetin vesilesi olarak görmek zorundayız. Kerbela bütün mezhepler için ibret vesikası olmak durumundadır. Kerbela üzerinden bölünmek ve bunun ardından yeni Kerbela hadisesi üretmek Hz. Hüseyin'in ve ehlibeytin ruhunu muazzep etmektedir.

ALLAH AŞKINA BU NASIL BİR YORUMDUR!

Şu anda Suriye'de zalim, diktatör, acımasız bir rejim kendi halkına karşı en ağır silahlarla toplu katliam gerçekleştirirken sırf mezhep taassubu nedeniyle bu zulme sessiz kalanlar, alkış tutanlar, çanak tutanlar var. Benim mensubu olduğum dinde ve mezhepte öldürmek, zulmetmek hele hele masum çocukların canına kıymak nasıl insanlık dışı bir girişimse, bu zulmü yapanların mensubu oldukları mezhepte de bu insanlık dışı bir girişimdir. Bu masum çocuk bizim mezhebimizden, dininimizden değil öyleyse bırakın öldürsünler! Allah aşkına bu nasıl bir yorumdur, nasıl bir yaklaşımdır.

SURİYE'DE İKİNCİ BİR KERBELA YAŞANIYOR

Bir insan bırakınız kendi kaynaklarıyla, vicdanıyla bunu nasıl kendisine izah edebilir. 1332 yıl önce Kerbela'da yaşanan neyse bugün Suriye'de yaşanan da odur. Hz. Ömer ile Hz. Ali efendimiz aralarında herhangi bir sıkıntı yoktu. Onlar aynı idealler için mücadele ettiler. Peki bugünkü yaklaşım niye böyle? Mazlum değişik olabilir, zalim değişik olabilir ama yaşananlar yeni birer kerbeladır. İnançları, o inancın tüm mensuplarını hırsla, tamahla, karanlık siyasetle kirletmeye, töhmet altında bırakmaya hiç kimsenin hakkı da, hukuku da yoktur.

OSMANLI FARKLI DİNLERE HOŞGÖRÜLÜYDÜ!

Benim mensubu olduğum din ve dinin ana kaynakları inancına, mezhebine, statüsüne bakmadan insana insan der, cana can der ve insanı varlıkların en kutsalı olarak görür. Türkiye olarak ne Irak'ta, ne Suriye'de ne de bölge ülkelerinde hiçbir etnik kökene, dine, mezhebe önyargılı değiliz. Hiçbirbire farklı gözlerle bakmıyoruz. İnsanın insanı öldürmesine, zulmetmesine Allah'a sığınırız.

Tarih tekerrür etmesini önlemek zorundayız. Çünkü tarihten ibret almak durumundayız. Bizler Türkiye olarak tarihimizde yaşanmış acı hadiseleri açık yüreklilikle gündeme taşıyor, bunun özeleştirisini yapıyor varsa hatalarımızı açık yüreklilikle ifade ediyoruz. Osmanlı İmparatorluğu içindeki farklı din ve mezhepler İstanbul tarafından her zaman büyük bir zenginlik olarak görülmüş, her türlü hak ve imkan sağlanmıştır.

Hristiyan tebaanın huzurluğu şekilde yaşanması için büyük hassasiyet gösterilirken Endülüs'ten kovulan musevilere Osmanlı kucak açmış, onları korumuş ve kullanmıştır. Bizzat şahsım Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanı olarak 6-7 Eylül'de azınlıklara yönelik düşmanca girişimleri onaylamadığımı ifade etmiş bir liderim. Mardin, Hatay, İstanbul başta olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti sınırları içindeki her din ve mezhebi büyük bir zenginlik olarak görüyorum.

HOŞGÖRÜ KÜLTÜRÜNÜ GÜÇLENDİRECEĞİZ

Farklı dinlerin, kurulu vakıfların gayrimenkulleri noktasında önceki yönetimlerin cesaret edemediği hepsinin gayrimenkullerini iade etme kararını alışımız bunun en açık ispatıdır. Türkiye için de birarada yaşama imkanlarını çoğaltırken, İspanya ile birlikte medeniyetler ittifakı girişimine öncelik yaptık. Türkiye olarak birlikte yaşama ve hoşgörü kültürünü daha da güçlendirmek için reformumuzu sürdüreceğiz. Tarihimizde çok daha fazla olumlu örnekleri çoğaltacağız bölge ve dünya için model olmaya devam edeceğiz.

Bazı Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da cereyan eden olaylar harici yönlendirmenin neticesi olarak değil son derece tabii olarak ortaya çıkmıştır. Bizde bir söz vardır, dere yatağına akar, dere yatağını bulmuştur. Halkın talep, arzu ve isteklerini dile getirmesi, baskıcı rejimlere karşı sesini yükseltmesi bu coğrafyanın geleneğidir ve son derece tabiidir. Tabii olmayan baskı ve zulümdür. Mukadder olan gerçekleşmiş bu ülkelerde tarih kendi tabii mecrasında akmaya başlamıştır. Bu değişim sürecini yönetmek de son derece önemlidir.

DEĞİŞİMLER SABAHTAN AKŞAMA OLMAZ!

Bu süreçte halkların ne istediği son derece açık bir şekilde görülmüştür. Halklar onurlu bir yaşam ve özgürlük mücadelesi vermiştir. Söz, düşünce ve inançlarından dolayı mahkum olmayacakları, hukukun herkes için eşit olduğu bir sistemi arzulamışlardır. En önemlisi bu ülkelerdeki halklar yöneticilerini hür iradeleriyle seçebilmeyi ve denetleyebilmeyi arzu etmişlerdir. Bugün tesis edilen yeni yönetimlerden akşamdan sabaha başarı beklemek yanlış olur.

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.