BDP'li AltanTan: Ben hala İslamcıyım!

BDP'li AltanTan: Ben hala İslamcıyım!

BDP'li Altan Tan: "Yanlış yaptığımda kulağımı çeksinler"

Hala İslamcı olduğunu iddia eden BDP`li Altan Tan Milat Gazetesi`ne verdiği röportajda "yanlış yaptığımda kulağımı çeksinler" dedi.
 

 PKK`nın dağdaki elebaşının AKP bazı bakanlardan daha yakışıklı olduğunu söyleyerek büyük tepki çeken Altan Tan, “Ben 30 yıl önce ne söylediysem, Yeni Zemin ve Sözleşme dergilerinde ne yazdıysam hepsinin arkasındayım. Ama on yıl evvel ‘Başbakanın zekası bu işleri çözmeye yetmez, entelektüel seviyesi yetersiz, zaten cesur da değil’ dedikten sonra bugün ters takla atanlara sorsunlar. Bir milletvekilliği için yapmadık şaklabanlık kalmayanlara sorsunlar” dedi. 

“Kürt siyaseti içindeki çok etkili bir grup da devletle ciddi bir hesaplaşma olmadan; büyük ve ses getirici eylemler ortaya konulmadan devletin ve Hükümetin istenilen çözüme yanaşmayacağı söyleniyor” diyen AltanBu iki yaklaşım da yaklaşık 30 yıldır denenen ve hiç bir şekilde sonuç vermeyen politikalar. Son 30 yıldır bu politikaların en büyük mağdurları ister asker, ister polis ister Kürt gerillalar olsun masum insanlar. Kirli savaşa sebep olan esas unsurlar hiç bir mağduriyet yaşamadılar” ifadesini kullandı.

Milad-i Söyleşiler’in ilk konuğu son günlerin en çok konuşulan kişilerinden biri olan; BDP 
Milletvekili Altan Tan. Sırrı Süreyya Önder’e mal edilse de BDP’nin başörtüyle ilgili Meclis’e verdiği önergenin sahibi olan Tan, hızlı ve etkili bir parlamento mücadelesine hazırlanıyor. Tebrik için gelen ziyaretçilerin eksik olmadığı Meclis’teki odasında yaptığımız söyleşide; hazırladığı başörtüsü genelgesiyle ilgili Başbakan’ın Kızılcahamam konuşması başta olmak üzere kendisine son zamanlarda yöneltilen eleştirileri, Baransu polemiğini ve bunlara cevaplarını konuştuk. 

Önce merak ettiğim bir soruyla başlayalım. Altan pek alışıldık bir isim değil, güneydoğuda. Size Altan ismini kim koymuş?

Çok az kişi sormuştur bana bu soruyu… Bu ismi bana babaannem koymuş. Bizim geleneklerimizde eğer dede ve nineler hayattaysa çocukların isimlerini onlar koyar. Babaannem Mardin’in Araplarından şehirli bir kadın. Otoriter idi. O tarihlerde Midyat’ta, Kerboran’da komşuları olan bir başçavuşun iki oğlu var. Biri Altan diğeri Aslan. 3-5 yaşındaki bu çocukları Babaannem çok seviyor, o zamanlar erkek torunu da yok. 

Başbakanın son Kızılcahamam konuşmasını nasıl değerlendiriyorsunuz.?

Çok kötü bir konuşma.,. Başbakanın dili barışın dili değil. Başbakan halen savaşın dilini kullanıyor, tahrik ediyor. Tahrikten de öde tahkir ediyor. Bu doğru bir dil değil bunun altında kalır. Çünkü özellikle Kürtlerin büyük kısmı dindar ve Müslüman. Şimdi siz bazı Kürt aydınlarının sosyalist, Marksist olmasını, ateist olmasını öne sürerek 3 milyona yakın bir oy kitlesini ‘zerdüştlükle’ suçlarsanız, bunun altından kalkamazsınız. 

Dindar Kürtleri etkilemek için yapıldığı söyleniyor. Sizce Kürtler içinden bu konsepteki konuşmalardan Ak Parti’ye olumlu bir dönüşüm olur mu?

Başbakan bunu kendisi düşünüp hareket ediyorsa yanlış yapıyor, birileri bir siyaset oluşturup önüne koyuyorsa onlar da yanlış yapıyor. Şu an mesele Kürtlerin dindar olması, olmaması, Zerdüşt olması veya bazı vatandaşların Alevi olması, Sünni olması, laik olması değil. Bu devletin demokratik bir hukuk devleti haline gelmesi. Bir insan Hristiyan da olsa hakkı var, Müslüman da olsa, var Yezidi de olsa hakkı var, laik de olsa hakkı var. Dolayısıyla meseleyi din üzerinden götürmek istiyorsanız ne demek istiyorsunuz? Dindar olursanız size hak var, olmazsanız size hak yok mu demek istiyorsunuz. Mesele çok yanlış bir düzlemde tartışılıyor. Herkesin bir hak hukuku var. Bu hakkı neye göre belirleyeceksiniz? Eğer din üzerinden tartışıyorsanız ya İslam hukuku üzerinden ya da laik hukuk devleti üzerinden tartışıyorsanız, evrensel hukuk ilkeleri bir hak hukuk tartışmasına gireceksiniz.

BDP geleneğinin özellikle İslam’a bakışını biliyoruz. Bu konudaki girişimlerini, Aysel Tuğluk’un Kemalistlere ‘dindarları birlikte dövelim’ olarak yorumlanan yazıları henüz taze. Siz de kitabınızda bunu dile getirmiştiniz. Ruşen Çakır bu hareketin özüne döndüğünü din konusundaki katı tutumunu geride bırakacağını söylüyor siz buna katılıyor musunuz?

Tartıştığımız BDP’nin Kürt siyasal hareketinin, PKK’nın dine olan tutumu mudur? Yoksa taleplerinin meşruluğu mudur? Bugün bakmamız gereken, üzerinde durmamız gereken nokta budur? Eğer hak ve hukuku tartışıyorsak başbakanın üslubu çok yanlış bir üsluptur. Ama hayır BDP’nin fikri nedir, ideloojisi nedir, PKK nasıl düşünüyor.? diyorsanız, bu ayrı bir tartışma konusudur. PKK kendini sosyalist, Marksist dünya görüşüne sahip bir Kürt siyasal partisi olarak tanımlıyor. BDP’nın veya PKK’nin İslamcı olmak gibi bir iddiası yok ki. Bunu tartışmak abes. Ama esas mevzu şu. BDP bundan evvel DTP idi kapatıldı biliyorsunuz. O zaman Meclis’te üniversitelerdeki başörtüsü yasağıyla ilgili verilen 411 oyun içinde onların da oyları Yani sosyalist olan DTP’lilerin oyları var görmek lazım. Bizim siyasi olarak bunu yaptığımızı yahut istismar yaptığımız için söyleyenler, AK Parti ne için diyor? Bülent Arınç, 2002’de Maraş Meydanı’nda “Başörtüsü bizim namus meselemizdir” diye bağırıyordu. Bu namus halen Maraş Meydanı’nda duruyor. Eğer bu bir istismar ise bunun üzerinden oy alma çalışmasıysa AKP bunu 5 seçimdir yapıyor. Çoğunluğu sol görüşlü milletvekillerinden oluşmuş olmasına rağmen BDP bunu seçim beyannamesine de koydu. Seçimle meydanlarında da çıktı bunu söyledi. Bu konudaki tavrı nettir.

Siz şu an kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

Ben kendimi eskiden olduğu gibi İslamcı olarak adlandırıyorum.

Yerinizi bulduğunuzu düşünüyor musunuz?

Bir insanın bulunduğu yer durduğu yerdir. Hiçbir yapının içi veya dışı değildir. Kendi oturduğu zemindir. Dolayısıyla yani bugün yüz sefer anlattım, seçim meydanında da anlattım. BDP, Emek ve Özgürlük bloğu adayları bir ideoloji üzerinde bir araya gelmiş insanlar değil. Hatta bunun halkın anlayacağı şekilde şöyle söyledim. Kırk yıllık Marksist Ertuğrul Kürkçü İslamcı olmaz, kırk yıllık İslamcı Altan Tan Marksist olmaz. Peki niye yan yanalar. Bir hak hukuk mücadelesi için, bir ideolojik ittifak değil için değil. Türkiye’de ezilenlerin, Kürtlerin, dindarların, Alevilerin, Sünnilerin, Yezidilerin, Hristiyanların hak ve hukukunu elde etmek için bir araya geldiler. Bunun içinde Altan Tan da var, Ertuğrul Kürkçü de var, Şerefattin Elçi de Leyla Zana da var. 

Bu yapının içinde kendinizi anlamlı hissediyor munuz?
Çok anlamlı hissediyorum.

Söz dönüp dolaşıp Ak Parti’ye olan tepkinize geliyor. Başbakan’a olan tepkinizin kişisel olduğu yazılıyor. Bu konuda Mehmet Baransu ile bir polemik de yaşadınız…

Tatmin olmayanlara bir ifşaatta bulunayım. Ben başbakandan Karadeniz otoyolu ile Ilısu barajını istedim. Bir de Erbil havaalanının inşaatını istedim. Ama Başbakan bunların üçünü de Rizesporun başkanı Cengiz İnşaat’a verdi. Ben de çok üzüldüm. Cemil Çiçek’i başbakan yardımcısı yapma beni yap dedim, sözümü dinlemeyip beni milletvekili bile yapmayınca kızdım. (Gülüşmeler)
Ben de üzüldüm darıldım, biraz alınganlık yaptım.

Metiner’le bir daha görüştünüz mü televizyondaki kavgadan sonra?

Metiner’le ilgili konuşmak istemiyorum. Şahsileştirmek istemiyorum. Eski arkadaşımdır, eşine ve çocuklarına saygı duyuyorum.

Peki Siirt’te acılı ailelerle ve onların tepkisiyle karşılaştığınızda ne hissetiniz? 

O tepkiyi ben birebir yaşamadım çok kalabalıktık ve üç ayrı yerde taziye vardı. Basında yer aldığı gibi bir tepkiye şahsen şahit olmadım. Ama büyük bir üzüntü duydum. Çok acı bir olay, dört masum insan hayatını kaybetti. Ardından hemen tepkimi ortaya koydum.

Kurşun adres sormalı dediniz ama bu da çok eleştirildi. 

Adres sormayan kurşun katildir dedim çok net bir yazıydı. Bu yazıyı anlamayıp bana saldıranlar kendilerine İslamcı diyen Türk milliyetçisi bazı alçaklardır. Çok net olarak dedim ki; bu çağ devrimci halk savaşlarının zamanı değil. Bu çağda demokratik örgütlenmeler, meşru müdafalar, kitlesel eylemler geçerlidir. Ve arkasından diyorum ki dağdaki 20 yaşındaki asker de bana göre masumdur, sivildir, polis de sivildir, kontrgerilla özel timi kastedmiyorum. Ulusal kurtuluş mücadelelerinde bile yani geçmişte kaldı dediğim savaşlarda bile savaşın bir kuralı vardır. Hatta savaşın da barışın da kuralları vardır. Kurşun adres sormak zorundadır, sivil hedeflere gidemez; bu Hizbullah için geçerlidir, İsrail de geçerlidir. Bu kadar net. 

Özellikle o yazıdan sonra İslamcıydı PKK’lı oldu diyenler var hakkınızda...

İnsanlar ne dediklerini bilmiyorlar. Bu iktidar çok hoşlarına gitti İslamcıların. Bu konuda bir önerge vereceğim. Hangi İslamcı devletten hangi ihaleyi aldı? Bunlar iktidara söz söylenmesini istemiyorlar, aşık oldukları başbakanın kaşının altında gözü var denilsin istemiyorlar. Bunlar bir aynaya baksınlar, kendilerine bir çeki düzen versinler. Bunların tek tek nasıl işler içinde olduklarını Allah nasip ederse bu süreç içerisinde araştırma önergesi olarak vereceğim. Demin dediğim gibi benim söylediklerim net olarak ortadadır.

Ama bazı alçaklar Kürt siyasi hareketine destek verenleri, hak ve hukuk mücadelesine girenleri itibarsızlaştırmak istiyorlar. İstedikleri budur. Kendi akıllarınca bizi kamuoyunda kötü gösterecekler, belli bir yere yamanmış gösterecekler, bizim ağzımızdan çıkan aklı uslu sözleri boşa çıkaracaklar. İnsaf ve izan sahibi olan bütün İslamcıların beni desteklemesi lazım. Yanlış yaptığım yerde de kulağımı çekmesi lazım. Ancak böyle demogojilerle, polemiklerle değil. Bazı İslamcıların, bunu tırnak içinde söylüyorum. İktidara olan tapınıcılıktan beyinleri kaydı. Bunlar demokratik özerkliği bile ilk kez duymuş gibi davranıyorlar. Oysa bundan 19 sene önce Ali Bulaç kitabında yerinden yönetimle ilgili düşüncelerini dile getirmiş.

PKK’nın söz sahibi olduğu bir özerklikte sorunun daha az olacağına inanıyor musunuz?

Söz sizde olsun. AKP Urfa’da yüzde 65 oy aldı, Erzurum’da yüzde 60, Bingöl’de yüzde 67 oy aldı. PKK niye sözün sahibi olsun? Demokratik özerklikte seçimler olacak, herkes seçime girecek. 

Bu biraz fazla ütopya değil mi? Barış zamanlarında bile baskısı olan bir örgüt için?

Baskı sadece bir tarafta mı var? Türkiye Cumhuriyeti’nin baskısı yok mu? Karakol komutanlarının parti başkanı gibi çalışıyor. 4,5 aydır milletvekili seçilmişim daha Diyarbakır Valisi elimi sıkmamış. Hayırlı olsun dememiş. Şu an Türkiye Cumhuriyetinin temsilcilerinin AK Parti partizanlığından kaynaklanan baskıları daha çok.

Sizi rahatsız eden sadece bu baskılar mı? 

Diyarbakır valisinin, emniyet müdürünün davranışları beni rahatsız ediyor. Birebir tepkilerini yaşıyoruz aile olarak. Seçim gecesi çocuklarım kutlama yaparken üzerlerine gaz sıktılar, kızımın burnundan kan aktı.Ama kişisel durumları bir kenara bırakırsak. Hak ve hukuk mücadelesindeki tutumumuz önemlidir. Güney Afrika’da 11 tane resmi dil var. Kürtçe, Kürtlerin yoğun yaşadığı yerlerde kamuda resmi dil olarak kullanılsa kıyamet mi kopar, haram mıdır? Soru budur. Yok bizim elimizde silah var sizi zorla bu şekilde yöneteceğiz diyorlarsa, o silahı tanımıyoruz ve korkmuyoruz.

Bunu bütün silahlar için söylemek gerekiyor değil mi?
Hakkı, hukuku koruyacaksın, bunu uygulayan bir devlet haline getireceksin. Ondan sonra eline silah alıp, başkasına doğrultan olursa hep birlikte gidip onun üzerine çörekleneceksin. Bu işte Kürt ister Türk olsun. İster Kürt siyasetinden ister Türk siyasetinden olsun.

Peki PKK’nın şiddet eylemleri sürdükçe, BDP’nin Meclis’te bir işlevi olacağını düşünüyor musunuz? Son durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Geldiğimiz süreç maalesef oldukça olumsuz. Açılım sürecinin Habur`dan sonra kesintiye uğramasıyla devlete ve AKP`ye strateji üreten bazı çevreler nihai bir çözümden önce PKK`ye ciddi bir darbe vurulmasını öneriyorlar. Bu plana göre dağdakilere ciddi bir darbe vurulurken ovadakilere de ciddi bir `temizlik` gerekiyor. Bu bağlamda şehirde siyaset yapan ve bir şekilde PKK, DTK, BDP ve diğer Kürt siyasal oluşumlarıyla ilintili olan kişilerin de tutuklanması ve devre dışı bırakılmaları öneriliyor. Ancak böyle bir `temizlik` ve kuşatmadan sonra Kürt siyasetinin devletin çözümünü kabul etmek zorunda kalacağı savunuluyor.
Nitekim bu doğrultuda PKK seçimlere kadar eylemsizlik kararı almış olmasına rağmen seçim sürecinde 45 PKK’lı öldürüldü ve hemen seçimlerden sonra binlerce insan tutuklandı.

Kürt siyaseti içindeki çok etkili bir grup da devletle ciddi bir hesaplaşma olmadan; büyük ve ses getirici eylemler ortaya konulmadan devletin ve Hükümetin istenilen çözüme yanaşmayacağı söyleniyor.

Aslında bu iki yaklaşımda yaklaşık 30 yıldır denenen ve hiç bir şekilde sonuç vermeyen politikalar. Son 30 yıldır bu politikaların en büyük mağdurları ister asker, ister polis ister Kürt gerillalar olsun masum insanlar. Kirli savaşa sebep olan esas unsurlar hiç bir mağduriyet yaşamadılar. Bu güne kadar 50 bin insan öldü deniliyor. Allah göstermesin bir 50 bin insan daha ölse yine sonunda çözümü ve barışı konuşacağız.Acilen yeni bir eylemsizlik sürecine girilmesi, yeni anayasa çalışmalarının önünün açılması ve müzakerelerin başlaması gerekiyor. 

Son olarak şunu sorayım, siz önümüzdeki dönemde Meclis’in en önemli çalışmalarından biri olacak yeni anayasa için kurulan komisyondasınız aynı zamanda. Yoğun bir mesai bekliyor sizi bu konuda kendinizi hazır hissediyor musunuz? Bütün bu çalışmalar ve tepkiler karşısında sinirlerinizi sağlam hissediyor musunuz?

Hiçbir insanın sinirleri sağlam değil. Peygamberlerin bile sinirlendikleri anlar olmuştur. her şeye rağmen soğukkanlılığımızı, nezaketimizi korumak zorundayız. Çünkü bizim gayemiz üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil. Beni fevri bulanların daha akıllı adamları varsa ortaya sürsünler. Gelsin bu akıllılar çözsün sorunu. Gurursa gurur. Ama hepsi bir yana dediğim gibi soğukkanlı olacağız çünkü yapmak istediğimiz mücadeleler var.

Ama Başbakan’ın çoğu kez kantarın topunu kaçıran üslubuna, Bülent Arınç’ın polemiklerine karşı uysal koyun gibi de durmayacağız. Üslubunu herkes düzeltecek.

Emine Uçak Erdoğan / Milat Gazetesi

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum