Bediuzzaman Said'i Nursi'yi rahmetle anıyoruz..

Bediuzzaman Said'i Nursi'yi rahmetle anıyoruz..

Vefat yıldönümünde Bediuzzaman Said'i Nursi Hazretlerini rahmetle anıyoruz...

Yakın geçmişimizin en büyük İslam alimlerinden biri olarak kabul edilen Bediuzzaman Said-i Nursi Hazretleri, vefat yıldönümünde rahmetle anılıyor. Üstad'ın son talebeleri Mehmet Fırıncı, Mustafa Sungur ve Mehmet Kırkıncı Vakit'e konuştular. Son şahitler, her vefat yıldönümünde Üstad'ı hem yüreklerinde keskin bir acı, hem de sevgi ile andıklarını söyleyerek; “Ona olan sevgimiz her geçen yıl daha da artırıyor. O duygulu anları yeniden yaşıyoruz” dediler.

Mustafa Sungur, Vakit'e yaptığı değerlendirmede Üstad'ın vefat etmediğini ve yeni yeni hayatlara ulaştığını söyledi. Hayırlı neşriyata sahip çıkmak zorundayız. Üstad buna çok önem verirdi. Okurlarınız da Risale-i Nurlar'a sahip çıksınlar. Bol bol okusunlar” dedi. Yeni Asya Gazetesinin İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular da Üstad'ın vefat yıldönümünde Vakit'e yaptığı açıklamada; “Bediuzzaman hazretleri sıradan bir insan değildi” dedi. “Üstad değişim getirmiştir” diyen Kutlular, “Bu Kur'ana uygun bir değişimdir. Kendisine düşen görevi hakkıyla yerine getirmiştir” şeklinde konuştu. Kutlular, Vakit Gazetesi okurlarına da tavsiyede bulunarak; “Risale okumayanlar okusunlar lütfen. Okuyanlar da bir daha okusun. Çok istifade edeceğinizden eminim. Kardeşliğimizi pekiştirelim” dedi.

ÜSTAD YENİ YENİ HAYATLARA ULAŞIYOR

Üstad'ın talebelerinden Mustafa Sungur, Vakit'e yaptığı değerlendirmede Üstad'ın vefat etmediğini ve yeni yeni hayatlara ulaştığını söyledi. Sungur; “Üstad; ‘Kim Risale-i Nur okursa ben onunla beraberim' diyordu. Bu “manevi” bir birlikteliktir. Üstad yaşamaya devam ediyor. Tüm dünya'da Risaleler okunuyor. Herkes onu anlamaya, bilmeye çalışıyor. Biz de sadece bu gün değil, her gün ona teşekkür ediyoruz” diye konuştu.

HER VEFAT YILDÖNÜMÜNDE ACI İLE SEVİNÇ YAŞIYORUZ

Üstad'ın talebelerinden Mehmet Fırıncı da Vakit'e yaptığı değerlendirmede her vefat yıldönümünde yüreklerinde keskin bir acı hissettiklerini söyledi. Fırıncı; “Bir taraftan bir acı hissediyoruz, bir taraftan da Üstad'ı böyle bir eseri bize bıraktığı için yeniden hatırlıyoruz ve yüreğimiz sevgi ile doluyor. Ona olan alakamız sevgimiz böylece her geçen yıl daha da artırıyor. O duygulu anları yeniden yaşıyoruz” diye konuştu. Bediuzzaman Said'i Nursi Hazretlerine ve eserlerine tüm dünyanın sahip çıkmasını memnuniyetle karşıladıklarını dile getiren Fırıncı, bunun nedenini de şöyle açıkladı; “Kur'an'ın her asra mesajı vardır. Risaleler de Kur'an'ın hakikatlerini bu zamanda anlayıp, bu zamanın dertlerine uygun bir tarzda yazıldığı için herkes onu arıyor. Herkes onu bu nedenle seviyor.”

KUTLULAR: “O SIRADAN BİR İNSAN DEĞİLDİ”

Üstad'ın talabelerinden ve Yeni Asya Gazetesinin İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular da Üstad'ın vefat yıldönümünde Vakit'e yaptığı açıklamada; “Bediuzzaman hazretleri sıradan bir insan değildi” dedi. Kutlular; “O, ilmi iyi anlayan ve bu asrın idrakine seslenen bir yorum getirmiştir. Yaşadığı dönemin şartlarını çok iyi analiz etmiştir. ‘Cehalet, Zaruret ve İhtilaf şeklinde üç ana sıkıntımız var' diyor. Demokratikleşmeme hastalığını iyi tesbit etmiş, cehaleti görmüş, 1. Dünya savaşını da çok iyi bildiği için zaruretleri de iyi analiz etmiştir. Herkesin bir derdi var, ihtilaflar devam ediyor. Hepsini görmüş, okumuş ve yazmıştır” diye konuştu. Üstad'ın ilmi sahadaki çalışmalarına da değinen Kutlular şöyle devam etti; “Medreselerde de yeni bir soluk ihtiyacı olduğunu hissediyor. ‘İlim ve fennin bir arada verilmesi şarttır' diyor. İki kanatlı olmaktan bahsediyor. ‘Biri eksik olsa insan uçamaz' diyor. Osmanlı döneminde bu medresenin temelini atıyor. Toplumsal barışın da böyle sağlanacağını söylüyor. Üstad, o projesini hayata geçiremiyor. Ama toplumun mektep, medrese ve dergahların üstüne inşa edildiğini ve bizim bu ayaklarımızın eksik olduğunu söylüyor. Bunları birleştirmenin kavgasını veriyor. Üstad bunun mücadelesini veriyor. Bunun için esaslı adımlar atıyor. Hareketin temellerini kuruyor. Bunun için Müsbet hareketi esas alıyor. Sopa yok, kavga gürültü yok. Dershaneler açıyor. Burada okuyanlar hem ilmi, hem fenni öğreniyorlar. Yani yeni bir nesil yetişiyor.”

ÇAĞININ EŞSİZ GÜZELLİĞİYDİ

Bediuzzaman Said-i Nursi Hazretleri yakın geçmişimizde yetişmiş en büyük İslam alimlerinden biri olarak kabul ediliyor. 1873'te Bitlis'in Hizan ilçesine bağlı Nurs köyünde dünyaya geldi ve 1960'da Şanlıurfa'da Hakkın rahmetine kavuştu. Genç yaşta edindiği dini ve pozitif bilimlerdeki derin bilgisi, devrin ilim çevreleri tarafından kabul gördü, küçük yaştan itibaren dikkati çeken keskin zekası, kuvvetli hafızası ve üstün kabiliyetleri dolayısıyla "Çağının eşsiz güzelliği" anlamına gelen "Bediüzzaman" sıfatıyla anılmaya başlandı. Bediüzzaman Said Nursi, Doğu'nun en acil ihtiyacı olarak gördüğü eğitim problemini çözmek için din ve eğitim bilimlerinin birlikte okutulabileceği ve Medreset-üz Zehra ismini verdiği bir üniversite kurulmasını sağlamak için 1907'de İstanbul'a geldi. Derin bilgisiyle buradaki ilim çevresine de kendini çok kısa süre içinde kabul ettirdi, çeşitli gazete ve dergilerde makaleler yayınlattı, hürriyet ve meşrutiyet tartışmalarına katılarak hükümete destek verdi. Bediüzzaman meşrutiyet ve hürriyet kavramlarının İslamiyet'e aykırı olmadığını anlatmak için İstanbul'da çeşitli yerlerde konuşmalar yaptı, Doğu'daki aşiret reislerine Bediüzzaman imzasıyla telgraflar çekti. Yayınladığı bu makaleler ve yaptığı konuşmalarda yatıştırıcı bir rol oynamasına rağmen, 1909'da 31 Mart olayına karıştığı iddia edilerek haksız ithamlarla tutuklanıp, idam talebiyle yargılandı, ancak beraat etti.

1. DÜNYA SAVAŞINDA BİZZAT SAVAŞA KATILDI

Bediüzzaman I. Dünya Savaşında talebeleriyle milis kuvvet oluşturarak savaşa katıldı. Gönüllü alay komutanı olarak büyük yararlılıklar gösterdiği I. Dünya Savaşında Rusya'da esir düştü, üç yıl süren esaret hayatının sonunda Sibirya'daki esir kampından kaçarak İstanbul'a geldi. İstanbul'da devlet büyükleri ve ilim çevreleri tarafından büyük bir ilgiyle karşılanan Bediüzzaman, Dar-ül Hikmet-i İslamiye (İslam Akademisi) azalığına tayin edildi. Said Nursi daha sonra İstanbul'un işgali sırasında işgalcilerin gerçek niyetlerini ortaya koyan Hutuvat-ı Sitte (Şeytanın Altı Desisesi) isminde uyarıcı bir broşür hazırladı ve bu nedenle İngiliz işgal kuvvetleri komutanının emriyle ölü veya diri ele geçirilmek üzere aranmaya başlandı. Milli mücadeleyi savundu ve destek oldu. Bu hareketleri Anadolu'da kurulan Millet Meclisi'nin beğenisini kazandı ve 1922'de Ankara'ya geldiğinde devlet merasimiyle karşılandı. Bediüzzaman, kendisine yapılan Şark Umumi Vaizliği, milletvekilliği ve Diyanet İşleri Başkanlığı tekliflerini reddetti. Ancak 1925 yılında Şeyh Said isyanı çıktığında, olayla hiçbir ilgisi olmadığı halde, Van'dan alınarak Burdur'a, oradan da Isparta'nın Barla ilçesine sürgüne götürüldü. Bediüzzaman Risale-i Nur Külliyatı'nın büyük bir kısmını burada yazdı.

HAPİSHANE VE SÜRGÜNLER YILDIRMADI

Nur Risalelerini önlerindeki en büyük engel olarak gören çevreler, 1934 yılında daha yakından kontrol edebilmek amacıyla Said Nursi'nin Isparta'nın merkezine getirilmesini istediler. 1935 yılında ise Said Nursi ve Risale-i Nurlar hakkında soruşturma başlatıldı ve Bediüzzaman ile 120 Nur talebesi askeri araçlarla Eskişehir Hapishanesine gönderildi. Bediüzzaman, vatana ihanet iddiasıyla yargılandığı dava süresince tutuklu kaldı ve Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği kararla, 11 ay hapisle birlikte Kastamonu'da mecburi ikamet; on beş talebesine de altışar ay hapis cezası verildi. Said Nursi, 1943'te Isparta savcısından gelen talimat üzerine yeniden tutuklandı. Ağır hasta olmasına rağmen Ankara'ya oradan da trenle Isparta'ya ve sonra da Denizli'ye getirildi. Yeni hapishane dönemi ve yargılama safhalarında da Bediüzzaman, Risale-i Nur'un yazımına devam etti. Daha sonra Afyon'un Emirdağ ilçesinde zorunlu iskana tabi tutulmasını emredilen Said Nursi, hükümet binasının karşısında bir odaya yerleştirilerek gözetim altına alındı. Camiye gitmesine bile müsaade edilmediği, devamlı takip ve gözleme tabi tutulduğu Emirdağ sürgünü, Denizli hapishanesindekinden bile çok daha ağır ve zor şartlar altında geçti. Bu zulümler yaşanırken Bediüzzaman'ın talebeleri tarafından Risale-i Nurlar çoğaltıldı ve böylece Kuran tebliğinin geniş kitlelere yayılması sağlandı. 1944'te Denizli Ağır Ceza Mahkemesinin beraat kararının Yargıtay tarafından onaylanmasıyla birlikte Bediüzzaman serbest bırakıldı. Buna rağmen Üstad hakkında defalarca tutuklama kararı çıkartıldı, içeri alındı, serbest bırakıldı, yeniden soruşturma açıldı, yıldırılmak istendi ama o asla yılmadı. Ocak 1960'ta Ankara'ya girmesi polis tarafından engellenen Bediüzzaman buradan Isparta'ya gitti. Bu dönemde ağır hasta olan 83 yaşındaki Said Nursi, daha sonra talebeleriyle birlikte Urfa'ya gitti. Burada, yürüyemeyecek kadar rahatsız olan Said Nursi'nin yerleştiği otele gelen polisler, İçişleri Bakanının emriyle Bediüzzaman'ı Isparta'ya geri götürmeye çalıştılar. Said Nursi bu baskılar sürerken 23 Mart 1960 tarihinde Hakkın rahmetine kavuştu

Etiketler :