Bir dostluk yazısı üzerine!

Bir dostluk yazısı üzerine!

Nazif Erdoğan ‘Kim olduğumuz değil, kimin dostu olduğumuz önemli’ diyor…

Bu Pazar gününün belki de en huzur aşılayıcı yazısı Nazif Gürdoğandan gelmiş Yeni Şafak'taki köşesinde... Dostluklarla aktarılan kültürlerden, irfan zenginliklerinden, yapıcı onarıcı yarenliklerden bahis açarak Sokrat ile Platon, Şems ile Mevlana, Necip Fazıl ile Sezai Karakoç arasındaki dostluklar seviyesinde muhabbet halkaları oluşturabilmenin değerinden dem vuruyor. Yatırımı dostuğa yapın diyor. Dostlar, tartışsa da bakışsa da yarışsa da dünyanın sınırlarını aşacak şevki ve birlik ruhunu muhafaza eder diyor…

 

“Dostlukta sınırları aşanların, dostluklarını sınırlayacak hiçbir sınır yoktur. Dostlar dostlarının aynasıdırlar. Doğal hayatta herşey ölürken, dostlukta hiçbir şey ölmez. Bu yüzden, dostlar birbirlerinin düşünen akılları, seven gönülleri, konuşan dilleri ve yazan kalemleridir. Dostlar aralarında konuşur gibi susarlar, susar gibi konuşurlar. Onların dostlukları gibi, konuştukları da unutulmaz.  

Dostluğa yeni boyutlar kazandıran, dost zengini Fethi Gemuhluoğlu'nun sohbetlerinde sık sık vurguladığı gibi: "Hayatın her alanında, işini değil, eşini/dostunu bulan başarılı olur". Gerçekten dünyanın her yerinde, binlerce örnekte açıkça görüldüğü gibi, insanların başarısında, kim olduklarından daha çok kimin dostları oldukları önemlidir. İnsanların başarılarının kaynağında dostları vardır. İnsanlara dost olmayanlar, kültürlere dost olamazlar. Zengin kültürlerin, derin dostları vardır. Tarihin her döneminde kültürlerin canlılığını, sadık dostlar korumuşlardır. Dostların dostunu bulanların yolunda kimse yolunu kaybetmez. Dost olmasını bilenlerin arasında düşmanlığa yer olmaz. Dostlar kervanının yolu kesilmez.”

 

Bu yazı bana, Yunusumuzun o harika “yağma” şiirini hatırlattı:

 

Canlar canını buldum bu canım yağma olsun
Assı ziyandan geçtim dükkanım yağma olsun

Ben benliğimden geçtim gözüm hicabın açtım
Dost vaslına eriştim gümanım yağma olsun

İkilikten usandım birlik hanına kandım
Derdi şarabın içtim dermanım yağma olsun

Yunus ne hoş demişsin bal u şeker yemişsin
Ballar balını buldum kovanım yağma olsun

 

 

Canını, dermanını, kovanını yağma kılmadan, assı ziyan hesabından geçmeden, dert şarabını içmeden ballar balını bulmak, dost vaslına kavuşmak mümkün olagelmemiş bugüne kadar. Bundan sonrası için de farklı yol gösteren bir öğreti mevcut değil.

 

“Kervanının yolu kesilmeyen” dostluklar safına katılıvermek; maddi manevi açılımların kapısı bu değil mi acaba?

 

 

Elif Bilge Ceylan

HaberKültür.Net

Etiketler :