Bir fırça da Ahmet Hakan'dan yedi

Bir fırça da Ahmet Hakan'dan yedi

Mesleğinde yapması gereken her şeyi yapmış bir gazeteciden de “kelle”yi değil “onur”u koruması beklenir.

Başbakan'ın fırçaladığı Ali Kırca'ya bir bir fırça da Ahmet Hakan'dan geldi...
Hatırlayacaksınız...
Ali Kırca, konuk ettiği Başbakan'a bir soru sormuş, gülümseyerek cevabı bekleme moduna geçmişti...
Ana...
O da ne?..
Babababa...
Bir fırça geldi ki konuğundan...
Al Kırca'nın sadece yüzü değil, beyazlaşmış saçları bile kızardı korkudan...
Önce sustu...
Başbakan'ın fırça faslının bitmesini bekledi...
Sonra "Hık" etti..
Olmadı "mık" etti...
Kesmedi "ama..." diye devam etmek istedi "şey" falan...
Senteyi tutturamadı...
Ahmet Hakan da bir televizyoncu ve hem de sorgulayan bir televizyoncu ve Kanal 7'nin eski ankormanı olarak Ali Kırca'nın bu haline kızdı...
Ve haddini bildirdi...
Bakın nasıl?..


Fırçayı atana değil yiyene dikkat kesil

ALİ Kırca soruyor, Başbakan Erdoğan yanıtlıyor, biz de izliyoruz.
Bir soru üzerine Başbakan Erdoğan şöyle diyor:
“Ali Bey, bu tür bir soru olur mu ya?”
Ali Kırca’ya bakıyoruz, susuyor.
Başbakan devam ediyor:
“Bu tür bir soru olur mu ya Allah aşkına?”
Ali Kırca susmaya devam ediyor.
Başbakan devam ediyor:
“Yapma! Sen yılların gazetecisisin.”
En sonunda Ali Kırca’dan yaramazlık yaparken yakalanan çocuklara özgü ezik bir yanıt geliyor:
“Şey... Belki cevaplarınızdan bir şey çıkarırız diye sormuştuk da...”
 

* * *
Bir televizyon programına konuk olan bir siyasetçinin, kendisine sorulan soruyu beğenmemesi ve bunu ifade etmesi en doğal hakkıdır.
Burada yadırganması gereken sorduğu sorunun arkasında durma yürekliliği gösteremeyen gazetecidir.
Başbakan Erdoğan, “Böyle soru olur mu?” dediğinde, Ali Kırca’nın da “Böyle soru tabii ki olur... Hangi soruyu soracağıma siz mi karar vereceksiniz?” demesi gerekirdi.
Diyeceksiniz ki:
“Güldürme bizi... Böyle bir karşılık verseydi Ali Kırca’nın kellesi giderdi.”
Kellesi gider miydi, gitmez miydi bilemem ama onurunun sağlam kalacağı garantiydi.
Mesleğinde yapması gereken her şeyi yapmış bir gazeteciden de “kelle”yi değil “onur”u koruması beklenir.
Hem kelleyi o vermese, sen vermesen, ben vermesem, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?

Etiketler :