"Birileri Kürt-Türk çatışması istiyor"

"Birileri Kürt-Türk çatışması istiyor"

“Bu ülke çetelerden, hukuk dışı örgütlenmelerden, darbecilerden kurtulsun diye demokrasi istedik, bedelini meydanlarda dayak yiyerek ödedik” diyor DTP Grup Başkan Vekili Ahmet Türk.

Ancak önceki gün Sakarya'da yaşanan saldırıyı şimdiye kadar olanların en ağırı olarak niteleyen Türk, “saldırı planlı bir provakasyondur” diyor.

Yaşadığımız çatışmalı süreçte DTP neden barış konusunda daha somut bir adım atmıyor?

DTP'ye bakanlar onu bir etnisiteye dayalı bir parti olarak algılıyorlar. Biz etnik tabana dayalı bir parti değiliz ve bu temelde politika yapmıyoruz. Fakat bu yöndeki algıyı kıramıyoruz. Bu yüzden DTP içinden böyle bir adım zor. Bugün toplumun ihtiyacı olan, farklılıkların bir arada zenginlik olduğunu gösteren ve toplumu inandıran bir hareketin ortaya çıkması. Bizim bu konuda bir inandırıcılık problemimiz var.

Bunun nedeni sizin Kürt sorununun çözümünde projenizin olmaması olabilir mi? Çünkü siz her seferinde “üzerimize düşeni yapmaya hazırız” diyorsunuz ama ortaya bir şey koymuyorsunuz...

Yapmayın, lütfen yapmayın. Halkın iradesi, bugün sorunları konuşmaktan aciz ise, bunun sorumlusu biz değiliz. Biz iki şey söylüyoruz. Biz ülkenin birliği ve bütünlüğü içinde sorunun çözümünü istiyoruz. Biz bugün meclisteyiz çünkü sorunun barışçı çözümünü savunuyoruz. Partimizi kapatmak, bizi mecliste yok saymak, demokrasiye inanan, barışa inanan toplumu yok saymak ve onları alternatifsiz bırakmak anlamına gelir. Evet bizde hatalar yapmış olabiliriz ama her şeye rağmen meclis ve sivil siyaset tek çözüm. Buna inanıyoruz.

ANAYASAL VATANDAŞLIK YETER

Somut öneriniz?

İki tane. İlki, halkın dilini ve kültürünün kabulü. İkincisi, Cumhuriyetin kuruluş felsefesine uygun olarak yerel yönetimlerin güçlendirilmesi. Bakın, Anayasa'da farklılıkların zenginlik olduğu ifade edilse bizim için yeterlidir. Tabi önemli bir konu da, 30 yıldır süren acılı sürecin ortadan kaldırılması.

Ne yapılabilir?

Mutlaka şöyle yapalım diye bir şey yok. Önemli olan böyle bir sürecin varlığı ve bunun kamuoyunda açıkça tartışılabilmesi. Bakın Cumhuriyetin ilk meclisine. Oradaki konuşmalar, beyanlar Kürtlerin bu ülkenin kurucusu olduğunu gösterir. Oysa Kürtleri potansiyel tehlike ve hain gören mantığın sona ermesi gerekiyor. Bin yıldır birlikte yaşayan iki halkın gerçekten birlikte yaşayabilecekleri ortamın hukuki, sosyal, ekonomik olarak sağlanması. Biz bunu savunuyoruz ki bu aslında milli birliğin savunulmasıdır.

Peki PKK ve şiddet bu tablonun içinde nerede? Kimliğin, kültürün anayasal olarak tanınması ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ile şiddet bitecek mi, PKK silah bırakacak mı?

Yaşanan bu acılı sürecin bitirilmesi ancak sivil bir siyasetin güçlenmesi ile mümkündür. Eğer bu iki konuda somut bir gelişme olursa ve PKK silah bırakmazsa, şiddet bitmezse bunun karşısında önce ben dururum. Barış ortamı bizi daha etkili kılacaktır. Unutulmamalı ki, halka rağmen savaş sürmez. Ve savaş sürdükçe Kürt sorunu çözülmez. Sorun ancak siyasetin demokratikleşmesi ile çözülür. Mecliste bizim misyonumuz bu barış sürecine katkıda bulunmak. Biz Türkiye için varız. Kürt sorunu Kürtlerin değil Türkiye'nin sorunu. Silahların artık sorun çözmeyeceği açık. Ve devletin barış sürecine katkıda bulunması için cesaret verici adımlar atması gerekiyor.

YENİDEN BAŞKAN OLABİLİRİM

Burada devlet olarak AK Parti'yi mi kast ediyorsunuz?

Bu sadece AK Parti'ye düşen bir sorumluluk değil. Türkiye'nin meselesi. Ancak AK Parti ne yazık ki, demokrasiyi değil statükoyu savunuyor. AK Parti de şunu görmeli: süren tartışmlar laik-anti laik tartışması değil bir iktidar mücadelesidir. Birileri “ülkenin sahibi benim, ben izin verdiğim yere kadar sen değişim yapabilirsin” diyor. Oysa AK Parti'nin de bizim de görevimiz bunu değiştirmek. Kürt sorununun çözümsüzlüğü de bu iktidar sahiplerinin iktidarlarını korumalarının bir aracı.

İçinizde farklılıklara tahammül var mı?

Evet var.

Sizin de aralarında olduğu bir grubun partiden ayrılabileceğiniz konuşuluyor. Gerçek mi bu?

İlk defa sizden duyuyorum. Böyle bir durum kesinlikle söz konusu değil. Önümüzdeki günlerde olağan bir kongre yapılacak. İçimizde ideolojik bir tartışma yok. Söylendiği gibi şahin, güvercin tartışması da yok. Ama siyaset yaparken deneyim çok önemli. Her siyasi parti içinde sorunlara farklı yaklaşımları görebilirsiniz. Geçmiş dönemde ben aday olmadım ama bu kongrede bilmiyoruz henüz ne olacağını. Basına yansıdığı gibi bir gruplaşma ya da ayrılma yok. Aramızda farklı düşünenler olabilir ama bunun anlamı ayrılık değil.

MUHAFAZAKAR BİR TABANIMIZ VAR

DTP'nin etkinliklerinde dini görünürlük artışı neden?

Bu konu medyanın bu unsurları öne çıkarması ile ilgili. Bizim partimizin bütün etkinliklerinde dinsel görünürlük vardır. Ama medya bunu öyle bir sundu ki, biz neredeyse dinci parti olduk ama bizim geçmişten bu yana daha muhafazakar bir tabanımız da var. Biz dindara saygılı bir partiyiz. Biz laiklere değil laikçilere karşıyız. Dindar ile dinci farklı bizim için. Kaldı ki bizim tabanımızda dindarlar var. Biz her dinin kendini özgürce ifade etmesi gerektiğine inanıyoruz. Türban konusunda biz özgürlükçü bir adım attık ve destekledik. Ama keşke türban yerine sivil anayasa gündemde kalmaya devam etseydi. Çünkü Türkiye'nin demokratik, özgürlükçü bir anayasaya ihtiyacı var. Böyle bir Türkiye'de Kürt sorunu kalmaz.

Çatı partisinde öncü olamayız

Çatı partisi girişimleri var. DTP bu girişimde çatı mı olacak?

Bizim HEP'ten bugüne DTP olarak var olmamız, siyaset hayatında Kürt kimliğinin yok sayılmasına karşı bir tepkidir. Biz bu kimlik üzerinden var olduk ve bir tür misyon partisi olduk. Ancak içinden geçtiğimiz süreç, bizim sadece Kürt kimliği üzerinden siyaset yapmamızı imkansız kılıyor. Hassas bir süreçteyiz daha fazla özgürlük ve demokrasiye ihtiyacımız var. Çatı partisi bu hassasiyeti paylaşanların ortak paydasıdır. Yani çatı partisini Türkiye'nin bulunduğu şartlar dikkate alındığında kaçınılmaz görüyoruz. Çatı partisi bütün aidiyetleri kapsayan ve temel yaklaşımı demokrasi ve sivillik olan bir demokrasi gücüne her zamankinden daha çok ihtiyaç var.

DTP mi bunu gerçekleştirecek?

Hayır, bu DTP'yi aşar. Üstelik biz buna öncülük ettiğimizde sürecin önü tıkanır. Türkiye'nin ihtiyacı, statüko ve militarist anlayışa karşı demokrasiyi güçlendiren, ülkenin sorunları karşısında çözüm üretebilen, halkların kardeşliğini savunan, hiçbir aidiyeti değil ama tüm aidiyetlerin kendini özgürce ifade edebileceği ortamın yaratılmasıdır. Biz DTP olarak bu ortamın yaratılması için çalışan güçlerle işbirliğine hazırız. Biz bunu yapmayız.

Fakat çatı partisi için adları geçen partiler yüzde 1'in altındaki partiler, sizin partiniz onlar içinde en büyük olanı. Bu tablo sanki DTP ve diğer partilerin işbirliği anlamını taşıyor...

Böyle değil. Bu söylediğiniz bir ittifak mantığıdır. Bu geçmişte denendi ama başarılı olunmadı. Şimdi başka bir şey denenmeli.

Kim bunun öncüsü olacak?

Böyle bir ihtiyacı duyan akademisyen, yazar, aktivistler böyle bir çağrı yapmalı. Ortak paydalarımız şunlardır der, 8-10 madde ve bunu benimseyenler birlikte hareket ederler.

Erdoğan çözebilir

Kişisel gözleminiz nedir Başbakan Erdoğan konusunda, Kürt sorununu çözebilir mi?

Bir çok siyasi gibi Erdoğan da, bu konunun çözülmesi için bir şeyler yapmak istiyor. Erdoğan da istiyor. Ama bu bir demokrasi sorunudur ve cesaret gerektiriyor. Başbakan'ın biraz bu cesarete ihtiyacı var. Demokrasi bedel istiyor, geçmişte birçok lider Kürt sorunu için büyük laflar etti ama hiç biri gereken cesareti gösteremedi. Erdoğan'ın şansı da var ama o bu şansı kullanmaktan şimdilik imtina ediyor. Kabul etmek gerekiyor ki, basın üzerinden birbirimizle konuşmamız hoş değil. Biz Erdoğan'a çözüm iradesi konusunda güvenmek istiyoruz. Ve biraz cesur olmasını bekliyoruz. Biz kendisiyle hala görüşmek istiyoruz. Başbakan bölgede aldığı oyların anlamını henüz çözemedi. Bölgede AK Parti'ye oy veren insanlar bu savaş ve çatışma ortamından bıkmış ve AK Parti'yi bir sığınacak liman olarak görerek oy verdiler. Ancak AK Parti henüz bu liman işlevini göremedi.

Cumhurbaşkanı Gül çaba harcıyor...

Kürt sorunun çözülmesi konusunda Cumhurbaşkanı Gül'ün çaba ve duruşunun önemli olduğunu düşüyoruz. Kendisi de bu konuda somut adımlar atılması gerektiğini ifade ediyor. Kendisi bu konuda inisiyatif alabilir.

Sosyal entegrasyon sorunu yaşıyoruz

Sakarya'da neler oldu?

Biz demokrasi ve barış çizgisinden sapmadık, ne pahasına olursa olsun sapmayacağız. Demokratik muhalefetin gereği budur. Cesur ve kararlı bir biçimde gerçekleri dile getirmektir. Bu ülke çetelerden, hukuk dışı örgütlenmelerden, darbecilerden kurtulsun diye demokrasi istedik, bedelini meydanlarda dayak yiyerek, kurşunlara hedef olarak, cezaevlerine atılarak ödedik. İşte önceki gün Sakarya'da karşı karşıya kaldığımız saldırı bunlardan en ağırıydı.

Planlı bir saldırı mı diyorsunuz?

Sakarya'da Sivas'ı, Maraş'ı, Çorum'u andıran korkunç bir katliam gerçekleştirilmeye çalışıldı. Kürt ve Türk halkları arasında etnik çatışma çıkarmak isteyen güçlerin organize bir saldırısıdır. Bakın Diyarbakır'da, İstanbul'da, Mersin'de yaşları 8-20 arasında olan bir kuşak kayıp kuşak olarak yetişiyor. Bizim bu kuşağı kazanmamız lazım. Sorun özellikle batı illerimizde Kürt sorunu olmaktan çıkıp entegrasyon sorununa dönüşüyor.

Özal cesaretinin bedelini ödedi

Rahmetli Özal, Kürt sorunun çözmek için bir şeyler yapılması gerektiğine inanıyordu. Neler yapılabileceğini birlikte konuştuk. Bunu benimle paylaştı. Kendisi bana, “şahinlikse herkesten daha şahinim, ama şahinlikle olmaz” dedi. Sorunun salt askeri yöntemlerle çözülmeyeceğine inanıyordu ve bu konuyu Askerlerle konuştuğunu onları ikna etmeye çalıştığını söyledi. Bu süreçte ateşkes söz konusuydu. Kendisine

Bekaa'ya gideceğimi söyledim. O, “gidip, gitmemenize ben karışamam ama bir tavsiyem var, gidecekseniz benim partim dahil diğer partilerden de vekiller olursa rahatlarsınız” demişti. Ben bunun kendisinin de bu işe niyetli olduğunu göstergesi olarak aldım. Biz Bekaa'dayken kendisinin ölüm haberi geldi. Biz bu ölümün esrarlı olduğunu düşünüyoruz. Sadece biz değil, kendi ailesi de aynı şeyleri söylüyor.

Yeni Şafak - Murat Aksoy