Biz onu yutarcasına okurduk!

Biz onu yutarcasına okurduk!

Hatırlar mısınız, bir zamanlar "İslam" isminde bir dergi vardı. 80'li, 90'lı yıllarda derin etkiler bırakan bir dergiydi..

Dergide yayınlanan konuların dimağımda hala ayrı bir yeri vardır.  Aylık yayınlanan derginin, o günlerde neşredilen diğer dergilerden farkı açıkça görülürdü.

Tüm  İslam coğrafyasında yaşanan sosyal yaraları, dosya konusu yaptığı siyasi ve ahlaki konuları ele alışı,  gündemin çok ötesinde, ufuk açıcı ve doyurucu bir nitelikte işlerdi.

Yayınlandığı yıllarda derginin hemen her aşamasında görev almış, genel yayın yönetmenliğini de yürütmüş olan Recep Koçak Bey ile unutulmaz dergimiz İslam üzerine konuştuk.


İslam dergisi bünyesindeki görevlerinizden bahseder misiniz?

İslam Mecmuası’nın yayını için karar alındığı yıllarda ben Ankara’da üniversite öğrencisi idim. İlk sayılarda yer alacak röportajların deşifre edilmesi, redaksiyon ve tashih çalışmalarını yapan ağabeylerimize destek vererek çıkacak dergimize ilk katkılarımızı sunduk. Bahsettiğim türden destekleri, o dönemde Ankara’da benim gibi üniversite öğrencisi olan ve kitapla barışık, yazı yazmaya yatkınlığı olduğu bilinen başka arkadaşlarımız da vermişlerdir.

Derginin ilk sayısı Eylül 1983’te çıktığında adeta bayram sevinci yaşadık. Daha öncesinde lise yıllarımda takip ettiğim bazı yayınlar vardı ama hiçbirinin fiziki özellikleri İslam Mecmuası kadar kaliteli değildi. Ayrıca içinde bulunduğumuz çevre, soluduğumuz atmosfer de İslam Mecmuası’nı sahiplenmemizde ciddi anlamda etkili olmuştur.

Merhum Mahmut Es’ad Coşan (+)

Mecmuanın kullandığı dil, benimsediği üslup ve seçtiği konular o güne kadar takip ettiğimiz tüm yayınlardan farklı, profesyonel, kuşatıcı ve sıcaktı. En azından benim için öyle idi. Başyazarının Merhum Mahmut Es’ad Coşan Hocaefendi oluşu, mecmuanın onun teşvikleri ile yayınlanması, sahiplenilmesi ve yaygınlaşması için teşvik ediliyor oluşumuz, hepimizi çok şevklendirmiştir.

Merhum Hocaefendinin İslam Mecmuası’nın ilk sayısında dikkat çektiği, altını çizdiği amaç ve gayelerle çıkartılan dergi onun tarafından mecmuaya atfedilen önem çok büyüktü ki, biz okuyucuları ve öğrencileri için de asıl belirleyici olan bu idi.

Mecmuanın çıkışından itibaren Nisan 1986 yılına kadar ben -öncelikle- sıkı bir okuyucusu idim. Okuyucusu olmak bir yana memleketime gittiğimde eş, dost, akraba ve tanıdıklarımı abone yaptığım bir yayın organının adı idi İslam.. Ankara’da bazı camilerin önünde Cuma namazı sonrası satmaya çalıştığım mecmua idi bu dergi. Nisan 1986’da mecmuanın yazı işleri kadrosunda yarı zamanlı olarak çalışmaya başladım. Temmuz 1986 sonrası ise -fakülte öğrenciliğim bittiği için- artık tam zamanlı çalışma dönemim başlamıştı.

Mecmua Ankara’da çıkıyordu. Bu yönüyle de dikkat çekici idi. Ağustos 1986’da yayın merkezi İstanbul’a taşındı. Ben ise mecmuanın Ankara Temsilcisi olarak orada kaldım.

Derginin Ankara Temsilcisi olarak hem idari sorumluydum, hem de yazı ve röportajlarımla -yazı işleri ekibinin bir üyesi olarak- muhtevaya katkı sağlıyordum.

1990 yılı Şubat ayında İstanbul’a davet edildim. O tarihten itibaren İslam Mecmuası’nın Genel Yayın Yönetmeni olarak 1993 yılı sonuna kadar, dört yıl görev yaptım.

Böyle bir dergi çıkarılmasındaki amaç neydi?

Amaçlar uzun uzun sayılabilir ama en güzel özeti Merhum Hocaefendi ilk sayıdaki başmakalede ortaya koyuyor.

O yazının da özeti şudur: Tebliğ ve irşat çalışmalarında daha geniş bir çevreye, uzak coğrafyalara ulaşma ihtiyacı ve mecburiyeti var. İletişim araçları bu ihtiyacı gidermenin en kestirme yoludur.

Türkiye’nin, dünyanın, yakın çevrenin bilgi alış verişine, iletişime ihtiyacı var. Camide, üniversitede ders salonunda ya da bir sohbet meclisinde ulaşılan sınırlı sayıdaki dinleyiciden dünyanın dört bir yanındaki binlerce insana ulaşma imkânı vermesi bakımından da iletişim araçlarına ihtiyaç vardır.

Mecmua uzun yıllar bu ihtiyaca cevap vermiştir.

İslam Mecmuası kısa sürede on binlerce okuyucuya ulaştı. Kısa sürede bir ekol oldu. Her dergi bir mekteptir. İslam Mecmuası da hızla büyüdü ve çalışanları, okuyucuları ve takipçileri için önemli bir irşat ve iletişim aracı niteliği kazandı.

Büyütmek içn tıklayın (+)

1983-1998 yılları arasında 15 yıl kesintisiz yayın yapan İslam Mecmuası o dönemde üniversite okuyan, süreli yayın takip eden herkeste derin izler bırakmıştır.

Bugün yapılacak bir küçük çaplı bir araştırma bile bu izin ne derece etkili ve kalıcı olduğunu gösterecektir.

Bu amaç  neden bir dergiyle gerçekleştirilmek istenmişti?  Farklı bir neşriyat disipliniyle de bu yapılamaz mıydı?

O günün şartları ve imkânları ancak dergi çıkarmaya yeterli idi. Çok sınırlı imkânlarla başlanmıştır üstelik bu neşriyata. Neşir hayatına başlamasından kısa süre sonra “100 bin tiraja ulaşan dergi” ünvanı yakalandı. Bugün hala çoğu okuyucuya İslam Mecmuası hatırlatıldığında, “Şu 100 bin tirajlı dergi değil mi?” sorusuna muhatap olursunuz. Zira bu, o dönem için bir rekordu.

Mecmua devam ederken zaten kısa süre sonra Kadın ve Aile, İlim ve Sanat, Gülçocuk, Panzehir dergileri de yayına başladı. Hatta son dönemde Teklif dergisi de katılmıştı bünyeye.

Mecmuanın ilk gününden itibaren haftalık bir haber dergisi ve günlük gazete hedefi vardı. O günler için özel radyo ve özel televizyon yasal olarak mümkün olmadığından gündeme gelmemiştir. Ama 1990’lı yılların başından itibaren radyo ve televizyon düşüncesi, hedefi de merhum Hocaefendi tarafından dillendirilmiştir. Sonrasında AK TV, Akra FM günleri başlamıştır.

Derginin fikri ve içtimai hayatımıza kattıkları nelerdir?

Üzerinde doktora tezleri hazırlanabilecek bir sorudur bu. Bir parça mürekkep yalamış tanıdıklarımıza, yakınlarımıza bu soruyu sorsak çok şaşırtıcı cevaplar alırız.  O cevaplar bile gösterecektir ki İslam Mecmuası ciddi anlamda fikri, siyasi bilinç canlanmasına ve içinde yaşadığımız toplumun sorunları konusunda samimi olarak kafa yorulmasına vesile olmuştur.

Mesela hazırlanan gıda raporları  ile tükettiğimiz gıdalar sorgulanır olmuş ve sonraki yıllarda ülkemizde önemli bir tüketici grubunda bu hassasiyet artarak devam etmiştir.

Mecmuanın ilk yılları Türkiye’nin siyasi hayatını konuşmaya, tartışmaya müsait olmadığından projektörler hep yurtdışına, halkı Müslüman ülkelerden durumun ne olduğuna çevrilmiştir.

Ayrıca, Türkiye’nin son 25 – 30 yılına damgasını vurmuş, ağırlık koymuş, gündem olmuş, gündem oluşturmuş, bu ülkeye türlü biçimlerde hizmet etmiş kişilerin çoğunun İslam Mecmuası ile yolu bir yerlerde kesişmiştir. Yazar olarak, okuyucu olarak ya da başka vesilelerle.

Lise öğrencilik yıllarımdan zihnimde kazılı bir sahne; okulumuzun yatılı pansiyonunda 300 öğrenci barınırdı. Bu öğrencilerin 150'si İslam dergisi abonesiydi. Postacının getirdiği dergileri posta kutuları almaz, masanın üstünden yerlere akardı. Biliyoruz ki bu kadar abone, zoraki abone değildi. Günümüzün poşeti bile açılmayan dergileri gibi değildi İslam dergisi. Yutardık adeta dergiyi... Okur, dergide ne bulurdu? Okuyucunun bu rağbetinin sebebi, neydi?

İslam Mecmuası’nın içerdiği ihlâs, samimiyet, aşk, yeni dil, yeni üslup, konu ve olaylara orijinal yaklaşım biçimi ve bilgi yoğunluğudur buna sebep. Çağın problemlerinin tespiti ve çözüme dair çabalar, zihni üretimler ve yönlendirmeler yenidir, ezber bozucu mahiyettedir bu dergide.

Bir de okuyucu yüreklendirme bulmuştur bu dergide. Siz yalnız değilsiniz. Kendinizi küçümsemeyin. Siz, biz çok değerli şahsiyetlerin torunlarıyız, görevlerimiz var. İçinde bulunduğumuz coğrafya ve tarihi geçmişimiz bize ağır sorumluluklar yüklemiştir.. gibi yerinde ve yüreklendirici yaklaşımlar vardır derginin sayfalarında, satır aralarında.

Hatırladığım kadarıyla her sayıda özel bir dosya ele alınır, konu hakkında, konunun erbabı  kişiler tarafından çeşitli açılar detaylıca verilirdi değil mi?

Evet, yıllar sonra bile hatırlanan dosyaları vardır derginin. Gıda raporu, Avrupa Topluluğu, fıkhi sorunlar, su savaşları gibi pek çok akılda kalıcı konu ve dosya hazırlanmıştır.

Konular ele alınırken farklı  pencerelerden, farklı bakış açılarından, farklı meşreplerden, çevrelerden birikimli insanların katkılarına başvurulmuştur.

Halil Necatioğlu ismiyle yayınlanan başyazıları derginin önemli köşelerinden biriydi. Hocaefendinin ufuk açan makaleleri merakla ve ilgiyle beklenir ve okunurdu. Bize biraz bu makalelerden bahseder misiniz?

Başyazılar seslendirildi AKRA FM’de yayınlanıyor. Yeniden düzenlenerek yeni baskısı yapıldı.  Çok değerli bir hazine bu yazılar. Okuduğunuzda ya da dinlendiğinizde her birinin sadece o güne değil, bu güne ve yarına ışık tutan kısa, öz, hap gibi, komprime ve ufuk açıcı nitelikte yazılar olduğunu fark edersiniz.

Bugün yaşanan siyasi çalkantıları, krizleri anlamak için de dikkatle okunması ve üzerinde düşünülmesi gereken çok kıymetli yazılardır başmakaleler.

Mahmud Es’ad Coşan Hocaefendiyi, doğumunun 74. yılı vesilesiyle Hicri 13 Safer 1431, Miladi 28 Ocak 2010 Perşembe günü (bugün) ikindi namazını müteakip Eyüp'teki kabirleri başında, akşam namazını müteakip ise İskenderpaşa Camii'nde özel programlarla ve hatim dualarıyla yâd ettik.

Bu vesile ile merhum Prof. Dr. Mahmut Es’ad Hocaefendi’yi şükranla, minnetle, muhabbetle ve rahmetle anıyorum.

İslam Mecmuası’na yönetici, personel, okuyucu ve destekçi olarak katkı sağlamış, bu güzel hizmet vasıtasına omuz vermiş, emek vermiş herkesi de şükranla anıyorum. Onlardan bugün aramızda bulunmayan, ebedi âleme göçmüş olanları da rahmetle anıyorum.

 

 

Prof. Dr. Mahmut Es’ad Coşan'ın "İslam" dergisindeki ilk yazısı için tıklayın 

 

"İslam" dergisinde Prof. Dr. Mahmut Es’ad Coşan'ın son giriş yazısı için tıklayın

Dergi kapakları için galerimizi gezin.

dunyabizim.com

Etiketler :