Darbe, Çete, Faili Meçhul Cinayetler

Darbe, Çete, Faili Meçhul Cinayetler

Darbeler, çeteler ve cinayetler tarihi…Bana Cumhuriyet tarihini anlat deseler böyle tanımlarım.

Darbe, Çete, Faili Meçhul Cinayetler Vs.
Yusuf TANRIVERDİ
ozguregitimsen@gmail.com

Darbeler, çeteler ve cinayetler tarihi…
Bana Cumhuriyet tarihini anlat deseler böyle tanımlarım.

Ee ne yapsın cumhuriyetçiler de kardeşim! Bu toplum bir türlü kıvam tutmuyor.
Muasır medeniyetler seviyesine çıkma konusunda toplum bir ileri iki geri adım atıyor!
İlericiler canla başla 80 yıldır uğraşıyor ancak ne yapsalar ne etseler olmuyor, bir yerlerden patlak veriyor toplum.
Tam oldu olacak derken, birde bakıyorsunuz irtica hortlayıveriyor.
O zaman da Cumhuriyetin bekçisi olan kurumlara acayip işler düşüyor.

Bu cumhuriyet sokakta bulunmadı ya!!!

Kanla, bin bir güçlükle kuruldu…

Ne güçlüklerdi öyle…

Cumhuriyetten önce “Frenk Mukallitliği” adlı kitap yazıp şapka eleştirisi yapan İskilipli Atıf Hoca'nın bu toplum üzerindeki gerici etkisini yok etmek adına, kitaba sanki cumhuriyet döneminde “şapka devrimine” karşı çıkmak için yazılmış muamelesi yapmak az buz uğraş ve emek gerektirmemiştir.
Gerici ve yobaz halkın saldırılarını engellemek için yapılan insanüstü, çağdaş, modern, ilerici yöntem ve tekniklerin hakkını vermek lazım.

Dersim'i hatırlayın…

Adeta yeni bir Yunan-Türk savaşı gibi hazırlıklar yapılmıştı. Bölge günlerce abluka altına alınmıştı. Obüs toplarının cumhuriyeti yaşatmak için ölüm kusan gümbürtüleri önce cumhuriyet düşmanlarının kadın, erkek, çoluk çocuk demeden bedenlerini parçalıyor, sonra Dersim'in dağlarına parçalanmış bedenlerin çıkardıkları çığlıkları da katarak çarpıyor ve sonra o ses cumhuriyet güneşinin pırıl pırıl doğduğu Ankara’ya selam duruyordu adeta…

Bütün cumhuriyetçi aydınlar, bürokratlar, yazarlar, erkekler ve kadınlar salonları doldurup cumhuriyetin kutsal nimetlerini kadehlerden yudumlarken, kan çanağına dönmüş gözleri ve beşinci sınıf şarabın salonu dolduran pis kokusuna karışıp, kadın ve erkek bedenlerinden fışkıran ter kokusu midelerini ve kafalarını bulandırırken çılgınca başarılarını kutluyorlardı…

Yaşasın muasır medeniyet!
Yaşasın çağdaşlık!
Yaşasın ilericilik!
Kahrolsun Şeriat!

Her şey “Cumhuriyet için”, gerisi teferruattır.
Teferruatta da epey tecrübe kazandık.

Ancak devir değişti.

Artık muasır medeniyet düşmanlarıyla eskiden olduğu gibi açık açık hesaplaşamıyorsunuz.
Mağaralara sığınan insanları zehirli gazlarla öldüremiyorsunuz…
Ya da Cumhuriyetin aydın kadını Sabiha Gökçe’ni bindirip uçağa cumhuriyet düşmanlarının üzerine İngiliz dostların hediyesi tonlarca bomba attıramıyorsunuz…

Artık mağaraya felan da sığınmıyorlar…
Onlar her yerdeler... Her yere sızmışlar... Devletin her kademesinde varlar...
Şehirler, kasabalar, caddeler sokaklar onlarla dolu…

Darbe yapacak fırsatlar da kaçtı elden...
Sivas katliamı ve hemen ardından kotarılan Başbağlar katliamı iyi bir fırsattı aslında...

Toplum ikiye bölünecek, kan gövdeyi götürecek...

Sünni, Alevi çatışması üzerine yapılacak darbe üstelik ömrü en uzun darbe de olurdu. Gevşeyen tüm toplumsal civatalar bir güzel sıkılırdı.
O fırsat da kaçtı elden.

Cumhuriyet düşmanları bir de akıllılar !..
Adamlar açık vermiyorlar.
İnsan hakları, hukukun üstünlüğü, demokrasi falan gibi zırvalıkların arkasına sığınıyorlar.
Bu durumda “kutsal koruyucuların” manevra alanı iyice daralıyor.

Cumhuriyet düşmanları işin garibi cumhuriyeti yıkmak için silahlı örgüt kurup cumhuriyetçilerin önde gidenlerinden bazılarını zaman zaman öldürüp gözdağı ve korku salma gibi yöntemleri de kullanmıyorlar…

Onlar adına o işleri yapmak da cumhuriyet koruyucularına düşüyor.
Uğur Mumcu, Bahriye Üçok vs. cinayetleri işlenecek, bu cinayetler cumhuriyet düşmanlarının üzerine yıkılacak. Yandaşlar sokaklara dökülecek. "Kahrolsun şeriat!" Sloganlarıyla cinayetin adresi deşifre edilecek...

Cumhuriyet gazetesi bombalanacak, hemen ardından Danıştay'a saldırı yapılacak...
İnsanlar korku ve tedirginlik içine sokulacak, sokaklara dökülüp “Kahrolsun şeriat” sloganları atılarak cinayetlerin yıkıldığı adresler deşifre edilecek.

Gerçi takdir etmek lazım Danıştay saldırısı iyi bir seçim ve üzerinde iyi çalışılmış. OYAK kamera görüntülerini silmiş, her nedense Ankara Mahkemesi üstün körü bir yargılama yaparak bu silinmenin üzerinde hiç durmamış.

Dönemin Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer olayın ardından hemen cinayetin faillerinin ait olduğu siyasal kesimi deşifre eden okkalı bir cumhuriyet savunusu açıklaması verdi. Barolar, odalar, gazeteciler, TSK üst mensupları, siyasi partiler, stk'lar mevcut düzeni korumanın gerekliliği ve kararlılıkları üzerine uzun uzun nutuklar atıp hükümeti istifaya zorlamaya başladılar.

Abdurrahman Yalçınkaya durur mu? Danıştay saldırısını kapatma gerekçesinin içine koyup hükümetin partisi hakkında hemen kapatma davası açtı…

Ancak hükümet “Yalçınkaya’dan” daha “yalçın kaya” çıktı.

Sinip kaçmadı. Olayın üstüne gitti. Bir de Ergenokon meselesini patlattı. Çarşaflar pazara dökülmeye başladı.

Ahmet Altan dün köşesinde soruyor “peki şimdi ne olacak”, Ahmet Kekeç de bugün köşesinden “sen özrünü dile, belki kabul ederiz” diye, Danıştay olayını bahane ederek cumhuriyet savunuculuğu ve irtica düşmanlığı yapanlardan özür isteyen bir yazı yazmış...

Karşınızdaki insanları hafife almayın beyler...

Bu ülkede yalnız siz misiniz bir cinayet işlendiğinde hele hele bu cinayetin siyasal bir içeriği de varsa deliller toplanmadan, adam gibi bir yargılama yapmadan olay üzerine kanaat oluşturmanın, siyasal bir dil geliştirmenin yanlış olduğunu anlayan?

Sizin aklınız bunu anlamaya yetiyor da cumhuriyetin “kutsal koruyucularının” aklı yetmiyor mu sanıyorsunuz?

Mesele “Cumhuriyeti”  korumaksa; darbe, çete, cinayet, işkence, yargısız infaz hepsi teferruattır...
Anlayın artık daaaa...

Not: cumhuriyetin kutsal koruyucuları hakkında, aydınlığı kendinden menkul kimi yazar çizerler “bunların asıl derdi kendi ekonomik ve siyasi çıkarları” diyesimiş, “cumhuriyet mumhuriyet bunların umrunda değil” diyesiymiş…

Bilginize...

Habertaraf

Etiketler :