Derin Adamların planlarına dikkat

Derin Adamların planlarına dikkat

1996 yılında müslümanlara yapılan tezgahları unutmayalım.

Müslümanlar feraset sahibi olmalılar. Bir yıldan beri Silivride tutukulu bulunan Ergenekon ve Balyoz sanıkları her duruşmada suçsuz olduklarını haykırıyorlar. Kimse onları dışlamadı. Suçlamadı. Genel Kurmay Başkanı dahil askerler sürekli ziyaretlerine giderek moral takviyesi yapmaya çalışıyorlar. Cüppeli Ahmet Hoca hakkında söylenenler sadece söylemden ibaret olmasına rağmen müslümanlar bir anda suçlu damgasını vuruverdi.

Bir okuyucumuzun kaleme aldığı aşağıdaki yazı bu konuda bizlere çok şeyler anlatıyor.

Ahmet TÜRKAN - Habername

Cübbeli Ahmet Hoca Ve Yapılmak İstenen…

1996 yılları idi. Türkiye Müslim Gündüz Hoca efendinin olayı ile çalkalanıyordu. Ülke Müslümanları param parça olmuştu nasıl olurdu nasıl yapardı. Müslüman ferasetli olurdu. Bir cemaat lideri böyle yapmamalı idi…

            Evet, maalesef tüm Müslümanlar ağız birliği etmişçesine bu sözleri haykırıyordu. Aynı sözlerin bir benzerini Hüseyin Üzmez de de duyduk. Hem Müslümanlar hem de bu kesimin medyası terk etmişti bir anda bu insanları.

            Hiç düşünmemişlerdi aslan kesildikleri İslami meselede yine inandıkları İslam’a göre kaç şahitle, nasıl bir şahadetle ispat lazım geldiğini de merak etmemişlerdi. Onlar için bu önemli değildi. Önemli olan bu tezgâhı hazırlayan derin güçlerin şahadeti idi. Onlar yaptı diyordu. Öyle ise başka şahadete gerek var mıydı?

            Düşünün Müslim Gündüz Hoca Efendi’ nin alnı secde de iken, teheccüd namazında iken evine girildiğini. Onun derdest edildiğini. Neler olurdu. Gerçi yine bir şey olmazdı ya. Biz varsayıyoruz.

Görüntüleri hiç unutmam. Devletin bir görevlisi bir vatan haininin “ki ona da müstahak görmem o hareketi” saçından tutar gibi nasılda çekiyordu hışımla. Hırsla.

Sonrasında Üzmez hadisesi ve yine aynı nakarat; Yapmamalıydı!

Ben Allahın Kuran-ı Kerimin de haram kıldığını helal kılacak ve hoş gösterecek değilim. Ancak burada bir mücadele ve tarafgirlik söz konusu. Biz ne taraftayız. Bu olayları gündeme taşıyanlar ne tarafta ve ne niyetteler. Neden gündeme taşıyorlar. Neden setretmiyorlar.

Şimdi de Cübbeli Ahmet Hoca Efendi. Ne yapmış? Kadın ticareti yapmış. Bir Müslümanı, bir hoca efendiyi yıkmanın en mükemmel yolu kadın.

Cübbeli Ahmet Hoca Efendi kendi cemaatinde kadın kalmamış, birde Fas’ tan kadın getirmiş. Fasın kadınları daha güzel olurmuş. Üstelik Kadınları gizlemek için çarşaf giydiriyormuş. Kendisi de kadınların pazarlandığı eve girerken üzerine örtü almış teknolojik olarak onun tam fotoğrafı alınamamış.

Bakın hem Hoca Efendi gözden düşecek, hem cemaatlere güven kalmayacak, hem de çarşaf iptal olacak. Bir taşta üç kuş. Karlı bir iş yani.

Tüm bunlara aslında biz pirim verdik. Sarı öküz misali. Nasıl mı? Anlatayım Kısaca;

“Çakallarla öküz sürüsü dalaşır. Bir ara barış yapmak isterler. Çakallar kendilerine sert bakan sarı öküzün verilmesi şartı ile kabul ederler. Yaşlı öküz

vermeyin diye direnir ama nafile. Sürüyü organize eden. En çok direnen sarı öküz gitmiştir artık.

Birkaç gün barıştan sonra bu kez benekli öküzü isterler oda bize ters bakıyor derler. Ve böylece sürü zayıflar. Dağılmaya başlarlar. Çakallarda artık azmıştır iyice. Geriye kalanlar yaşlı bilge öküze giderler. Biz nerede hata yaptık. Nasıl oldu bu iş diye sorarlar. Yaşlı öküz der; siz sarı öküzü verdiğiniz gün bu savaşı kaybetmiştiniz. O gün sarı öküzü vermeyecektiniz.”

İşte 1996 yılı milattı. O gün Müslümanlar birlik olmalı ve direnmeli idiler. O gün ben o insanların yanında idim. Yadırgandım. Üzmezin yanında idim yine yadırgandım. Bugünde Cübbeli Ahmet Hoca Efendinin yanında olacağım. Yadırgansam da.

Çünkü kalpleri en iyi bilen Allah’tır. Üstünlük Allah katındadır. Haramı helal kılmadıkça hiçbir insan hatadan münezzeh değildir. Sadece peygamberler günahsızdır. Yusuf A:S bile Allah’ın koruması olmasa idi, neredeyse meyletmiyor muydu? O halde biz kimiz.

Demek bize düşen bu yapılanlar karşısında Müslümanlar olarak bu insanlarla birlikte olmak. Onlara destek olduğumuzu bugünlerde göstermek. Ayıplandıklarında onlarla olmak. Bir hatamız varsa kardeşlerimiz ve kendimiz için dua etmek ve Allahtan affımızı talep etmek.

İnsanlar hedeflerine varmada kendileri adına içtihat edebilirler. Hak yol olarak kendi davalarını görebilirler. Ancak unutmayalım ki; bizler bu zaman diliminde var olmadan önce farklı dava ve düşünceler de vardı. Ashap veda hutbesinde 120.000 civarında idi. Bu da 12.000 farklı bakış demekti. Doğru yalnızca bir tane değildir. Hedef birdir. Hedefe giden doğrular çoktur. Eğer sizi benim doğrularımla gideceksiniz derseniz zulme düşersiniz. Zulme uğrayanında sahibi doğrudan Allah’tır.

Unutmayınız ki; zulüm ile abat olunmaz…

Kalın sağlıcakla sevgili dostlar…

                                   Ersan Ergür

                                   13.12.2011

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7 Yorum