
DEVLET AKLI KİMİN AKLI 4 haftada Çok satanlar arasına girdi.
Koray Demir’in yeni kitabı “DEVLET AKLI KİMİN AKLI” kısa sürede çok satanlar arasına girdi.
Bu kitap, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünden itibaren Türkiye’nin siyasi ve sosyal düşünce tarihinde sürekli gündeme gelen, hem devletin hem de toplumsal yapıların arka planındaki temel dinamikleri anlamaya çalışan bir bakış açısıyla “Devlet Aklı” kavramını mercek altına alıyor. Koray Demir, devlet aklının tarihsel süreçte nasıl bir “vatanseverlik turnusolu” olarak kullanıldığını, toplumsal bütünlüğü tehdit ettiği iddia edilen unsurları bastırmak için ne derece pragmatik bir araç haline getirildiğini derinlemesine analiz ediyor. “Devlet Aklı”nın, çoğu zaman gerçekte halkı ve devletin iyiliğini amaçlamaktan çok, iktidar sahiplerinin güçlerini koruma refleksinden beslendiğini belirtiyor.
Demir’e göre, geçmişte de bugün de “Devlet Aklı” olarak adlandırılan bu kavram, daha ziyade güç odaklarının kendi endişeleri ve korkularına karşı geliştirdikleri bir savunma mekanizması olarak karşımıza çıkmakta. Kitap, devlet aklının, yasal sınırların ötesinde bir hareket kabiliyeti ile iktidarı elinde tutanların elinde sürekli haklı bir “beka” argümanı olarak nasıl meşrulaştırıldığını tartışıyor. Özellikle kriz dönemlerinde toplumun birliğini tehdit eden her türlü muhalif düşüncenin “fitne” ya da “dış güçlerin oyunu” olarak yaftalanması, devlet aklının kendini koruma reflekslerinin bir parçası olarak ele alınıyor.
Yazar, “Osmanlı geri mi kaldı?” gibi tarihi tartışmalardan “ilk gazeteci cinayeti,” “ordunun ıslahatları,” “doğu sorunu,” ve “Kızıl Elma” gibi başlıklara uzanan bir kapsamda, devlet aklının köklü bir geçmişten bugüne kadar nasıl biçimlendiğini ve hangi olaylarla şekillendiğini okuyucuya sunuyor. Bu çerçevede, Türkiye ve Osmanlı pratiğinde “devlet aklı”nın toplumda nasıl bir “aklanma aracı” olarak kullanıldığını gösteren Demir, devlet aklının temelde rasyonel bir zemine değil, daha çok iktidar sahiplerinin sezgileri, kişisel deneyimleri ve korkuları üzerine inşa edildiğini vurguluyor.
“Bir işin ‘doğru, adil, meşru, hukuki olarak yapılmasını istemek’ ile ‘toplumsal bütünlüğü bozmak’ arasında bir ikileme sokulan milli ve yerli insan, her seferinde ‘toplumsal bütünlüğü bozma’ ithamından uzak durmayı seçmiştir. Fikrin tebliğcileri bu fikirlerinin yanına hemen ‘beka’ kelimesini ekleyip yönetici erkten ‘şüphe’ duyulmasının önüne geçmek istemektedirler. İçine sürüklendiğimiz bu sancılı günlerde kitabımı size sunarken, düşüncelerinizde yeni sorulara alan açmasını ve tartışmalara ilham vermesini içtenlikle umuyorum.”
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.