Dikkat! Televizyon aileyi etkiliyor

Dikkat! Televizyon aileyi etkiliyor

Televizyonun aile üzerindeki olumsuz tesirleriyle ilgili çeşitli fikirler serdedilse de, özellikle hanımlar, gün boyu dizilerin başından ayrılmıyorlar.

Aileyi bir bütün olarak etkileyen diziler sanıldığı kadar masum değil. Aksine, televizyon bir şekilde aileyi yönlendiriyor, onlara rol modelleri seçiliyor, çarpık ilişki modelleri lanse ediyor aile bireylerini temel bağlarından koparıyor. Bu yönüyle televizyon, aileyi ayakta tutan, ahlakı ve kültürel mirasını, köklerine bağlılığını zayıflatarak kendi söylemiyle onları etki altına alıyor. Çocuklar, aileyle birlikte izledikleri diziler aracılığıyla yanlış modeller seçebiliyorlar ve buradaki hayat tarzıyla gerçek hayat arasındaki farkı kestiremeyebiliyorlar. Televizyon, çocukların saf ve temiz dünyalarını etkiliyor, onların sosyalleşme, bireyselleşme ve psikososyal gelişimlerini etkiliyor ve cılız kalmasına sebebiyet veriyor. Ayrıca, ailenin müşterek paylaşımını, birlikte vakit geçirme, değer üretme, sorunlara çözüm getirme yeteneğini de körelterek onları yalnızlaştırıyor. Özellikle çocukların izlediği korku, gerilim ya da aşırı şiddet içeren görüntüler çocuğun ruh ve duygu dünyasını etkilediğinden, alt ıslatma uyku bozukluğu gibi sorunlar ortaya çıkabiliyor.

Kültürel yozlaşmaya sebep oluyor

Bugün en gelişmiş şehirlerden, dağ köylerine kadar ulaşan televizyon artık yerel kültür ve değerleri daha rahat sarsabiliyor ve kültürel yozlaşmaya zemin hazırlıyor. Bütün bunları düşündüğümüzde görüyoruz ki, televizyon göründüğü gibi masum bir aygıt değil. Aksine, konumu ve fonksiyonu itibariyle, belli kesimlerin ideolojilerini empoze eden başlıbaşına  bir güç. Burada tezgahlanan olaylar, insan modelleri ve yaşam tarzları insanların eşik altına yavaş yavaş işlendiğinde bir zaman sonra toplumun yaşam tarzları değişime hazır hale geliyor. Bunun sonucunda insanlar, değer üretme ve değerlerine sahip çıkma eğilimlerini yitirerek, kendilerine biçilen hayat tarzını taklit etmeye yöneliyorlar. Bu hafta kadınlarımıza, "televizyonun başında ne kadar vakit geçirdiklerini ve televizyon seyretmeselerdi neler yapabileceklerini" sorduk... Onlar her ne kadar kendilerini dizilerden alamasalar da,  "televizyon zamanımızı çalıyor, kitap okumaya gezmeye vakit bulamıyoruz, vaktimiz televizyon başında geçiyor" diyerek şikayetlerini dile getirdiler.

Bu bağımlılıktan kendimizi kurtaramıyoruz

Ne yazık ki, burada kadınlar durumlarından şikayetçi oldukları halde, bu bağımlılıktan kendilerini kurtaramadıklarını da ifade ediyorlar. Bu dikkate alınması gereken bir durumdur. Çünkü başımızı arkaya çevirdiğimizde bu toplumun bu hale kolay gelmediğini görürüz... Hani büyüklerimiz şöyle bir olay anlatırlar; "televizyon köye girdiğinde, kadınlar ekranda erkekleri görünce başörtülerini düzeltme ve tesettürlerini gözden geçirme ihtiyacı hissetmişler" şimdilerde, trajikomik bir olay olarak anlatılan bu hikaye, aslında insanların bu duruma pek de kolay gelmediğini ifade ediyor. Artık, televizyonda, bırakın sıradan dizileri her türlü ahlakı dejenerasyon içeren filmler rahatça sergileniyor ve bunlar sıradan bir olay gibi  görülüyor. Bütün bunlar toplumun yavaş yavaş dönüştürüldüğünü ve kendinden koparılmaya çalışıldığını gösteriyor.

Her ne kadar televizyonun faydaları üzerine de fikirler serdedilse de, televizyonun aslında sinci bir düşman gibi insanlığa sunulduğunu ve aslında altın çağını yaşadığı  görüyoruz. Burada bize düşen, alternatif medya güçlerimizi aktif hale getirmek ve çocuklarımızı, kadınlarımızı  bu alanlara çekmek ve korumak olmalıdır.

Keşkeler...

Keşkeleriniz vardır: Keşke ölmeseydi, ona daha çok vakit ayırabilirdim birlikte vakit geçirirdim türünden yakınmalar yaşayabilirsiniz.

Bazen unuttum sanırsınız ama küçük bir kıvılcımla her şey gözünüzde yeniden canlanır ve her şeyi yeniden yaşarsınız.

Kaybettiğiniz kişiyle duygusal bağınızı sürdürerek ona ait eşyalara sarılır onunla birlikte yaptığınız şeyleri yeniden yaparsınız. Bu süreç çok fazla uzamışsa uzmandan yardım alabilirsiniz.

"Doğal yas tepkisinin üç evresi:

1- Kişi, nesne kaybının ardından bir şaşkınlık yaşayabilir ve bu evrede bir süre elem, keder, sıkıntı üzüntü durumu belirsiz olabilir.

2- İkinci evrede gerçeklik kabul edilir çaresizlik umutsuzluk nedeniyle kaygı düzeyi yükselir. Buna karşı kaçma geri çekilme, biçiminde savunma düzenleri oluşur.

3- Evrede yeni kişi ve nesne ilişkileri kurulurur" 1

(1- Prof. Dr. Özcan Köknel, Depresyon, Altın Kitaplar, S, 64)

Yas, sürecinde kişinin sevgi nesnesini sadece ölümle kaybetmiş olmayabilir aynı zamanda ayrılıklar, uzaklaşmalar, terk etmeler de bu kapsamda ele alınabilir... sonuçta ister ölüm olsun ister kayıp ya da ayrılık bir  nesnenin kaybı sözkonusudur.

Kaybetmek acıdır, bazı zorlukları da beraberinde getirir. Bununla başa çıkabilmek için, uzmanların öneri ve tavsiyelerine uymak gerekmektedir. Müslüman toplumlar, inançlarının ilkeleri, ahiret inancı, Allah'ın takdiri ve sabır telkinleriyle yaşadıkları acıyla daha rahat başaçıkabilmektedirler. Bu onların travmalarını daha kolay atlatmalarını sağlıyor.

Aile içi eğitim

Travma ve sonrası

Travma, kişinin ani bir durum, ya da bir kayıp sonrası yaşadığı ruhsal etkilenme durumu ya da yaşadığı olayın ardından gelişen çökkünlük olarak tanımlanabilir. Yani yaşadığımız travmalar, ani bir  deprem, savaş, sel, kaza gibi doğal afetler sonucunda olabileceği gibi kişinin hayatında yer alan bir kişiyi ya da sahip olduğu bir şeyi  kaybetmesiyle de ortaya çıkabilmektedir.

Travma sonrası, kaygı ve çaresizlik hissedilir ve travmaya başları sebebiyet vermişse, (savaş katliam tekrar vb) bu duygulara utanç, aşağılık duygusu ve kaygı durumu da eklenebilir. Travmaya neden olan durum varlığımızı toplumsal olarak etkiliyorsa acımız ve yasımız da müşterek oluyor. Burada yasımızı toplum olarak tutuyoruz ve paylaşıyoruz...

Travma sebebiniz, kaybettiğiniz yakınınızla ilgili ise  yasınızı aile bireylerinizle birlikte ya da tek başına tutar ve hayatınıza devam edersiniz. Yas sürecinde bazen acınız katlanılmaz olabilir böyle durumlarda acınızı çevrenizdeki insanlarla ya da yakınlarınızla paylaşır ve onların desteğini alabilirsiniz.

Uzmanlar, kayıp nesnenin ardından genelde kişide şu belirtilerin görüldüğünü ifade ediyorlar: Kişi kendisini ya da bir başkasını suçlayabilir.

Bütün bunlar doğal süreçlerdir. Sevgi nesnenizi kaybettikten sonra hiçbir şey yokmuş gibi hayatınıza devam edemezsiniz. Hatta ölen yakınınızın ölümünü kabulleninceye kadar o hâlâ aranızdaymış gibi yaşayabilirsiniz.

Böyle zamanlarda ölen yakınınızın hayali gözünüzün önünde gitmez. Hatta gördüğünüz işittiğiniz herşey size onu çağrıştırır. Hatıralardan kaçar ve ya da onlara sarılırsınız. Bütün insanların bu sürece katılmalarını arzu edersiniz. Etrafınızdaki insanların neşelenmeleri sinirlerinizi bozar onların da bu yasa katılmasını istersiniz...

Etiketler :