Dilipak: Yazıcıoğlu'nun susması gerekiyordu

Dilipak: Yazıcıoğlu'nun susması gerekiyordu

Geçirdiği helikopter kazası sonucu hayatını kaybeden Büyük Birlik Partisi’nin (BBP) merhum genel başkanı Muhsin Yazıcıoğlu anısına düzenlenen ‘2. Uluslararası Muhsin Yazıcıoğlu Sempozyumu’ İstanbul’da gerçekleştirildi.

Derin yapıların eseri olan olaylar karşısında ağır bedeller ödediklerini belirten gazeteci yazar Mümtazer Türköne, Yazıcıoğlu’nun da en ağır bedel ödeyenlerden biri olduğunu söyledi. Gazeteci yazar Abdurrahman Dilipak da Yazıcıoğlu’nun suikasta kurban gittiğini belirterek, ‘O bir şehit’ dedi.
   
BBP İstanbul İl Başkanlığı tarafından düzenlenen sempozyum, Bağlarbaşı Kültür Merkezi’nde yapıldı. Muhsin Yazıcıoğlu’nun eşi Gülefer Yazıcıoğlu’nun rahatsızlığı nedeniyle katılamadığı sempozyuma katılan konuşmacılar merhum başkanın kişiliğini anlattı ve yaşadıkları anıları paylaştı.
   
Açılış konuşmasını yapan BBP İstanbul İl Başkanı Bayram Karacan, Yazıcıoğlu’nun cismen ayrıldığını ama fikren aralarında olmaya devam ettiğini söyledi. Karacan, “Geçen iki yıl içerisinde onun bıraktığı emanete sahip çıkan arkadaşları, dostları onun davasını ve fikriyatını yürütmek için insanüstü bir gayretle çalışmaya devam ediyorlar.” dedi.
   
Yazıcıoğlu’nun insan ve memleket sevgisi en üstte olan idealist bir insan olduğunu belirten Sancaktepe Belediye Başkanı İsmail Erdem, “Tarihi geçmişi olmayan bir milletin geleceği de olmuyor. Tarih boyu kahramanlarımız, millete mal olmuş kahramanlarımız var. Bunları hatırlamak ve arkalarından dua okumak bize düşüyor.” diye konuştu.
   
Sempozyuma konuşmacı olarak katılan merhum Yazıcıoğlu’nun ağabeyi Yusuf Yazıcıoğlu, kardeşiyle ilgili anılarını anlattı. Onu anlatmanın kendisine zor geldiğini kaydeden ağabey Yazıcıoğlu, “Orta halli bir aileydik. Aynı yatakta yattık. Herkes kendi işinin başına gider Muhsin başkan da okula giderdi. Hafta sonları bana yardım ederdi. Okumak için ilçeyle köy arasındaki 7 kilometreyi her gün yürürdü. Kışın gelemediği günlerde ben atla ona azık götürürdüm.” şeklinde konuştu. Ağabey Yazıcıoğlu, duygulandığı için daha fazla konuşamadı.
   
Yazıcıoğlu ile birlikte aynı dönemde üniversitede okuyan gazeteci yazar Mümtazer Türköne de anılarını paylaştı ve önemli tespitlerde bulundu. 1973 yılında siyasala başladığını belirten Türköne, “1974 yılında bir af çıktı. 12 Mart döneminin ne kadar cezaevine düşmüş eski militanı varsa birden bire sınıf arkadaşı olarak karşımıza çıktı bizim. Deniz Gezmişlerin, Mahir Çayanların arkadaşları. Lisedeyken gazetelerden okuduğumuz tipler karşımızda, çok sevimsiz, acımasız ve merhametsiz tiplerdi. Bunlardan biri de Abdullah Öcalan’dı. Biz aynı sınıfta okuduk.” dedi.
   
Üniversite yıllarında yaşadıkları zorlukları bir anekdotla anlatan Türköne, “1976-77 öğrenim yılında topu topu 18 kişiyiz. Kayıtlar yapılıyordu. Dev Genç kapıyı tutmuş, önce üye yaptırıyorlar. Siyasala kayıt yapmaya gelenler olursa taşradan kayıt yapmalarını engelliyorlar. Bir iki arkadaş geldi bana durumu söyledi. Nasıl çözeceğiz bilemiyoruz? Polisten yardım yok. Ben de Ankara ülkü Ocağı'nı aradım. O gün öğleden sonra bir arkadaş ‘ortalık duruldu’ dedi. Ne olduğunu sordum. Dev Genç’in 2 metrelik bir başkanı vardı Sinan adında. ‘Sinan’ı dövmüşler’ dedi. Birkaç ay sonra Muhsin başkandan dinledim. Bu anekdot aslında bizim yaşadıklarımızı da anlatıyor. Muhsin başkan yanına birini alıp gidiyor. Yerden fırlayıp Sinan’a kafa atıyor. Ondan sonra ortalık durulmuş. Biz mecburen meselemizi böyle çözüyorduk. Bizim o dönemde yaptıklarımız, reflekslerimiz öğretilmiş şeyler değildi. Mecburiyetti. Yaşamak, o okulu okuyabilmek, onurumuzu zedeletmemek için yapmak zorunda olduğumuz şeylerdi.” şeklinde konuştu.

   
DERİN YAPILARIN ESERİ OLAYLAR KARŞISINDA AĞIR BEDELLER ÖDEDİK
   
O yıllarda taşradan gelen gençlerin zor şartlarda Ankara ve İstanbul’da okumaya çalıştıklarını aktaran Türköne, “Bu gençler benzerlerini buldular, sırt sırta verdiler. Kimlik ve şahsiyetlerini kimseye ezdirmediler. Bize ait olmayan, bizim eserimiz olmayan bir sürü tezgahın komplonun, devletin derinlerinde yapılmış planların eseri olan bir şeyler yaşandı. Bizler de o tablolar karşısında gördüklerimizden, olup bitenlerden çıkardığımız sonuçlara, muhakemelere göre tavırlar aldık. Sağlam tavırlar aldık ve çok ağır bedeller ödedik. Ağır bedel ödeyenlerden biri de Muhsin başkan oldu.” dedi.
   
O yıllarda büyük haksızlıklara uğradıklarını vurgulayan Türköne, zayıf propaganda yüzünden ayrıca haksızlığa uğradıklarını ifade etti. Türköne, “O dönemde kız arkadaşım gelip ‘siz kapıları tutup devrimci öğrencilerin okula girmesini engelliyor muşsunuz’ dedi. Ben o dediğin bizim başımıza geldi dedim. ‘Yok sen beni kandırıyorsun’ dedi. Solun, bugün de devam eden bu propaganda üstünlüğü ben de bir aşk yarası olarak duruyor.” ifadelerin kullandı.
   
Tarihin Türk insanının üzerine bir çok toz toprak getirdiğini ve hareketsiz bıraktığını kaydeden Türköne, Türkiye’nin artık bunlardan kurtulduğunu, kendi ayakları üzerinde durmaya başladığını söyledi.
   
Batı Trakya Türkleri’nin önde gelen isimlerinden merhum Sadık Ahmet’in eşi Işık Ahmet de kazayı duyunca günlerce evlerinde gözyaşı döktüklerini ve dua ettiklerini anlattı. Ahmet, “Ama belki o böyle anılacaktı. Allah günlerce ondan söz ettirecekti. Hepimiz onu bekleyecektik, hepimiz onu merak edecek, hepimiz onun için ağlayacaktık.” diye konuştu.
   
Gazeteci yazar Abdurrahman Dilipak ise, ezoterik yönü olan ve güvendiği bir kişinin kendisine helikopterin düştüğü yeri söylediğini anlattı. Bu bilgiyi BBP’den Demir İnan’a da söylediğini belirten Dilipak, “Her şey biliniyordu. Hem ezoterik anlamda hem de hesap kitaplarla düştüğü yer biliniyordu. Bana göre o bir şehittir. Bir suikasta kurban gitti. Ümit ederim ona bunu yapanların yanına kar kalmaz.” dedi.

   
SUSMASI GEREKİYORDU SUSTU
   
Yazıcıoğlu ile aynı şeyleri düşündüklerini ifade eden Dilipak, “28 Şubat sürecindeki gelişmelerde şunu söyleyen çıksa dediğimde Muhsin başkan o ifadeleri kullandı. Çevik Bir, ‘Türkiye İran olmayacak’ dediğinde ‘Türkiye, Kuzey Kore, Suriye olmayacak biri çıksa’ dediğimde Muhsin başkan onu söyledi. Bu çok önemli bir şeydi. Herkesin tanklara selam durduğu bir anda ‘namlusunu halka çeviren namlulara selam durmam’ demişti. O bizim mahallenin çocuğu. Kibirli ya da beyaz Türk değildi. Paraşütle inmedi makamına, tırnaklarıyla geldi. Kendi içinde hesaplaşarak geldi.” şeklinde konuştu.
   
Yazıcıoğlu’nun Ergenekon davasında da önemli bilgilere sahip olduğunu ve bunu bilmesi gerekenlere aktardığını öne süren Dilipak, “Ergenekon ile ilgili bildiklerini, bilmesi gerekenlere aktardı. Davayı görecek olanlara da aktardı. Suçu büyüktü aslında, sadece Ergenekon davasının Türkiye’deki Amerika’nın, İsrail’in, İngiltere’nin derin hesaplarına ilişkin bir takım bilgileri birilerine anlatması değil. Refah Yol’un kurulmasından önce de aktifti. Siyasette sanıldığından çok daha fazla etkiliydi. Çok şey biliyordu ama susması gerekiyordu. Eceli de gelmiş sustu.” dedi.

Etiketler :