Dinç Bilgin boşuna uğraşmasın! YEMEZLER!

Dinç Bilgin boşuna uğraşmasın! YEMEZLER!

Zaman yazarı Ahmet Tezcan muhafazakar medyada aykırı bir sese dönüşüyor. Tezcan şimdi de Dinç Bilgin'in açıklamalarını gündemine aldı.

Zaman yazarı Ahmet Tezcan muhafazakar medyada aykırı bir sese dönüşüyor. Muhafazakar kalemler arasında popüler eğilimleri eleştiren tavrıyla dikkat çekiyor. Ergun Babahan'a dönük eleşitirilerinden sonra şimdi de Dinç Bilgin'in açıklamalarını gündemine aldı.

Tezcan Bilgin'i samimi bulmadığı gibi eski medya patronunun pişmalığına da pek değer vermiyor. Daha önemlisi Bilgin'in muhafazakar medyada gördüğü ilgiyi de sert şekilde eleştiriyor.

"Ben nedamet hırkasını kendim giydim eynime!"

Dinç Bilgin'den bahsediyorum. Şu son günlerde gazete ve ekranlarda boy gösterip, sahibi olduğu Sabah Gazetesi ile ATV televizyonunu 28 Şubat'ın emrine nasıl verdiğini anlatan eski medya patronundan.

Fakat şaşkınlığım ona değil.

Olanı biteni bildiği halde, şimdi sırf konjonktüre uygun konuşuyor diye ona alkış tutan, bağrına basan, hatta Aydın Doğan'a "çakmak" için benimseyip "Sen onun tırnağı bile olamazsın" iltifatlarına boğanlara hayretler ediyorum.

Öyle yazmış Star Gazetesi'nde Ahmet Kekeç. Aydın Doğan'a "O da senin kadar suçluydu ama bak çıktı itiraf ediyor, sen Dinç Bilgin'in tırnağı olamazsın" demiş.

Doğru aslında. Aydın Doğan Dinç Bilgin'in tırnağı olmaz, olmak da istemez, Dinç Bilgin'in tırnağı artık para etmiyor çünkü.

Oysa daha dün, Dinç Bilgin, Aydın Doğan'ın tırnağı olarak, Sabah-ATV'den Turgay Ciner'i kazımamış mıydı? Dün diyorum, çok uzak bir tarih değil, Aydın Doğan desteğiyle eski gazete ve televizyonuna sahip olmak gayretiyle TMSF'nin gruba yeniden el koymasını sağlamamış mıydı? TMSF kimsenin ummadığı yüksek bir fiyatla satışa çıkınca elden kaçan gazetenin yerine yine Aydın Doğan desteğiyle yeni bir gazete çıkartacağı konuşulmuyor muydu? Eski grupta kalan sadık bendeleri hevesle "Dinç Abi'nin çıkartacağı yeni gazete"yi dört gözle bekleyerek birbirlerine "biraz daha sabır" telkin etmiyorlar mıydı?

Taraf Gazetesi'nden Neşe Düzel ile yaptığı söyleşide Aydın Doğan'la aralarındaki ilişkiyi de açık etmiş zaten.

"Aydın Doğan aradı, 'Emin Çölaşan'ı kovsam ne olur?' diye sordu. 'Hiçbir şey olmaz' dedim o da çıkardı"

Kaç yıllık bir hadise bunlar? 28 Şubat dönemi değil elbette.

Daha "dün" diyebileceğimiz kadar sıcak.

Peki ne oldu da Aydın Doğan onun tırnağı bile olamaz hale geldi? Ne oldu da Dinç Bilgin gazete ve ekranlarda boy gösterip "Ben nedamet hırkasını kendim giydim eynime" usulünde salındı gündeme girdi?

Olan şu:

Bir zamanlar beyefendinin gazetesinde "Muhtar bile olamaz" denilen Tayyip Erdoğan hükümetinin, Danıştay Cinayeti, Ergenekon, Sarıkız, Ayışığı, Kafes, Balyoz ile yok edilemeyecek kadar iktidarı olduğu ortaya çıktı. 28 Şubat'ta "tak" deyince "şak" diye yazarlarını kapı önüne koyduğu adamların, şimdi "yargı bizden ne zaman hesap soracak" korkusuyla yaşadıklarını gördü.

Turgay Ciner'i Sabah'tan kazımak için tırnağı olmaya razı olduğu Aydın Doğan ise, 4 milyar dolarlık vergi borcu ve cezasıyla sarsıldı, değil gazete çıkarsın diye Dinç Bilgin'e para ayırmak, mümkünse ondan elinde kalanları borç isteyecek hale gelip gazete ve televizyonlarından bir kısmını satma telaşına düştü. Ne Deniz Feneri kampanyası, ne Alman Liyakat Nişanı işe yaradı. Ekonomik kriz teğet geçti, IMF gırtlağımıza çökemedi, hadi bombalar patlamadı bari enflasyon patlasaydı, camiler çökmedi bari borsa çökseydi, o da olmadı. "Sultan Tayyip" pankartlarının düzmece, "Sivil Dikta" söylencelerinin Okay'a dönerken yarım kalmış bir öfkenin mahsulü olduğu ortaya çıktı. Ertuğrul bile tatile çıktı, şimdi ipin ucu Zafer'in elinde!

O kapı kapandı yani!

Şimdi güç "Muhtar bile olamaz" denilen adamda. O yüzden "Açık sözlü olması çok hoşuma gidiyor!" yani. O yüzden "Ben bir başıma kalsaydım İzmir'den getirdiğim genlerimle 28 Şubat'a mani olurdum ama ah o Zafer yok mu o Zafer, her şeyi o yaptı, ben yapma diyemedim, yoksa ben dedemden beri sizinle beraberim" yani...

Çaktın mı mevzuyu Twitter?

Twitter mevzuyu çaktı ve ortam lisanıyla "Yemezler!" dedi.

Kusura bakmayın, ben de öyle diyorum.

"Çok duygusal düşünüyorsun, öfkene hakim olamıyorsun, mevzuyu kişiselleştiriyorsun, pişman olmuş bir adamın samimiyetine inanmamak dervişane hevesinle bağdaşmıyor, ayıp ayıp" diyebilirsiniz...

"Yahu bütün bunları biz de biliyoruz ama bak adam nasıl da sinir bozuyor, işimize yarıyor kardeşim, aş pişiriyoruz soğuk su katma, ağaca takılıp ormanı unutma" da diyebilirsiniz.

Hatta Kadir İnanır'ı gönderip "İ-na-na-cak-sın!" diye bağırtarak fırtına dahi estirebilirsiniz.

Ama ben İ-NAN-MI-YO-RUM ve dahi İ-NA-NA-MI-YO-RUM!

Çünkü; Beyefendi'nin icadı olan "Patronlararası Centilmenlik Anlaşması" ile alternatif iş imkanları elinden alınıp perişan olan bir tek gazetecinin ahını bile karşılayamaz bu pişmanlık gösterisi! Buna inanıyorum!

Çünkü Dinç Bilgin'in İzmir'den getirdiği genlerin, Bayburt'tan gelen genlerle birleştiğinde ortaya çıkan heyulanın, bu ülkenin, bu milletin genlerini ne hale getirdiğini hissettim, gördüm, yaşadım!

Söyledikleri bugün size Lokma Tatlısı gelebilir ama bu lokmayı yutar da zeminini sağlarsanız, o genlerin yarın sizi de ne hale getirebileceğini görebiliyorum.

Keramet, kehanet değil, mücerrebdir!

Buyrun! Yerseniz, afiyet olsun!

Etiketler :