"FETÖ kendi alt kimliğini devlette dayattı"

"FETÖ kendi alt kimliğini devlette dayattı"

İstanbul Müftüsü Yılmaz:- "Mezhep, tarikat ve cemaatle ilgili aidiyetlerimiz bizim alt kimliğimizdir. Alt kimlik ve üst kimlik konusunu devletin de halkın da cemaatlerin de çok iyi yönetmesi gerekir. Orada problem olduğu zaman, devlete problem olur.

İSTANBUL (AA) - İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, mezhep, tarikat ve cemaatlerle ilgili aidiyetlerin alt kimlik olduğunu, alt kimlik ve üst kimlik konusunu devletin, halkın ve cemaatlerin çok iyi yönetmesi gerektiğini belirterek, "Orada problem olduğu zaman devlete problem olur. Devlet, kendi başına problem olacak yeni oluşumları asla istemez." dedi.

Yılmaz, Esenler Kaymakamlığı Konferans Salonunda gerçekleşen "Esenler Müftülüğü Din Gönüllüleri ile Buluşma Program"ında yaptığı konuşmada, alt kimlik ve üst kimliklerin iyi yönetilmesi gereken bir konu olduğunu söyledi.

"Mezhep, tarikat ve cemaatle ilgili aidiyetlerimiz bizim alt kimliğimizdir" diyen Yılmaz, "Alt kimlik ve üst kimlik konusunu devletin de halkın da cemaatlerin de çok iyi yönetmesi gerekir. Orada problem olduğu zaman, devlete problem olur. Devlet de kendi başına problem olacak yeni oluşumları asla istemez. diye konuştu.

Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) alt kimliğini devlete dayattığını ifade eden Yılmaz, şöyle konuştu:

"Cumhuriyet vatandaşıyız ve Müslümanız. Bunlar üst kimliğimiz. Aynı zamanda bir alt kimliğimiz var. Mesleki, kurumsal, eğitim, mezhep, tarikat ve cemaatle ilgili aidiyetlerimiz bizim alt kimliğimizdir. Asla alt kimlik üst kimliğin önüne geçmemelidir. Geçtiği zaman problem olur. Türkiye'deki FETÖ problemi, bu yapının Türkiye Cumhuriyeti'ne kendi alt kimliğini dayatmasından, devletle yarışır olmasından, paralel devlet haline gelmiş olmasından kaynaklanmıştır. Devlet üst kimliğinin altında ufak grupların, cemaatlerin, cemiyetlerin bulunması, üst kimlikle mücadele etmedikçe asla problem değildir."

Alt kimlik ve üst kimliklerin iyi yönetilmemesi nedeniyle geçmişte de çok ciddi sorunlar yaşandığına dikkati çeken Yılmaz, sözlerini şöyle sürürdü:

"Osmanlı tarihinde alt kimliği üst kimliğe egemen kılmaya çalışan gruplar oluşmuştur. Bunların en önemlilerinden biri de Şeyh Bedreddin vakıasıdır. 1402 Ankara Savaşı'ndaki mağlubiyetten sonra yaşanan Fetret Dönemi'nde Osmanlı Devleti başsız kalınca Şeyh Bedreddin; İzmir, Sinop ve Balkanlar'da isyan etmiştir. Şehzade Musa da kendisine destek verince 20 yıla yakın bir süre Osmanlı Devleti'nin başına bir gaile açmıştır. Bu bela sonuçta Çelebi Mehmed'in devletin başına geçip dirayetli bir yönetim sergilemesiyle son bulmuştur. Şeyh Bedreddin'in bugünkü Bulgaristan ve Yunanistan sınırındaki Serez'de yakalanıp idam edilmesiyle devletin birliği yeniden tesis edilmiştir. Osmanlı Devleti için bu acı bir tecrübe olmuştur. Ondan sonra devlet bu tür yapıları sıkı denetim altına almak zorunda kalmıştır."

Şeyh Bedreddin örneğinden hareketle FETÖ yapısının da kolay biteceği beklentisine girilmemesi gerektiğine dikkati çeken Müftü Yılmaz, "FETÖ yapısı da çok kolay bitecek bir hareket gibi değil. Bu tür 'devlet içindeki devlet' tarzı yapılanmalara müsaade ve müsamaha edilmemesi çok doğaldır ve olması gerekendir. Çünkü devletle yarışılmaz. Devlette birlik esastır. Bu birliğin altında siz farklı mezhepler, meşrepler, tavırlar alabilirsiniz. Ama devlete meydan okumaya kalktığınız zaman devlet size izin vermez. Vermemekte de haklıdır." ifadelerini kullandı.

DEAŞ benzeri yapıların Türkiye'de taban bulamamasının nedenlerine değinen Yılmaz, konuşmasını şöyle tamamladı:

"Din gönüllüleri olarak usul ve üslubumuz çok önemli. Çünkü bizi başarıya götürecek olan şey, usulümüzdür. Usul bilmeyişimiz bizi vasıl olmaya, vuslata götürmeye engel olmuştur. Dolayısıyla usul çok önemlidir. Hatta Anadolu ve Osmanlı coğrafyasında Hanefi-Maturidi mezhebindeki Müslümanlar olarak bizde usul çok daha önemlidir. Dolayısıyla bizde dini nasları bir usul çerçevesi içinde mülahaza ve murakabe etme algısı çok daha önemlidir. İki sebepten dolayı bizden hiçbir zaman DEAŞ benzeri radikal tavırlı İslamcılar çıkmamıştır. Birincisi Hanefi-Maturidi geleneğindeki akli usul ölçülerimizdir. İkincisi ise irfan geleneğinden gelen merhamet ve şefkat vurgusudur. Bir kişiyi öldürmeyi, insanlığı öldürmeye, bir kişiyi diriltmeyi insanlığı diriltmeye denk sayan bir vurgu var ama adam usul bilmediği için can alıyor. Usul bilmediği için ayetin sebeb-i nüzulünü bilmiyor, işi bağlamından koparıyor, parçacı bir yaklaşımla yaklaşıyor."

Programa, İstanbul Müftü Yardımcısı Bahri Şamat, Esenler Müftüsü Halil Şekerci ve çok sayıda din gönüllüsü katıldı.

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.