Hepimizi hizaya sokma çabası

Hepimizi hizaya sokma çabası

Hakan Tahmaz: Hepimizi hizaya sokmaya çalışıyorlar.

Türkiye Barış Meclisi Yürütme Kurulu üyesi Hakan Tahmaz; “Darbecileri, demokrasi karşıtlarını, çözüme direnenleri, statükocuları gözden kaçırmamak lazım. Onlarla hesaplaşmayı bırakıp AKP'yi eleştirmek demokratik bir tutum değildir. Şu anda devletin statükocu güçleri siyaseti ve toplumu dizginleme operasyonu yapıyorlar” diyor.

Cesaret mühendisliği…

Statükonun gücü “toplum mühendisliğinde” iflas etti, şimdi de “darbe mühendisliğine” yöneldi.

Yeni trend “darbe mühendisliği”.

İçinde de “sorunları kökleştirme mühendisliği” var.

1 Haziran'da Kadıköy'de önemli bir miting var.

Kürt sorununa çözüm isteyen herkese açık.

Tekrar edeyim, sorunu kullananlara, acıyı sömürenlere, Kürt sorunu üzerinden kendini “önemli” kılanlara değil, sorunun çözümünden yana olanlara açık.

Türkiye Barış Meclisi mitingde tek renk, tek ses arzuluyor.

Kimsenin propagandası olmayacak, çözüm iradesini güçlendirecek bir ses.

Mitinde de bir kişinin konuşmasını istiyorlar.

Henüz o isim belli değil.

Yaşar Kemal, Zülfü Livaneli gibi bu tür platformların bilindik konuşmacılarından başka, meydanlar için yeni bir sese ihtiyaç var. Bu bağlamda benim de birkaç isim önerim var;

Ahmet Altan, Hasan Cemal, Orhan Pamuk, Ertuğrul Özkök, Bülent Ersoy…

Neden bunlardan birisi olmasın.

Maksat çözüm yolunda kitlelerin beklentisin artırıp, siyaseti de cesaretlendirmekse…

“Darbe mühendisliğine” karşı “cesaret mühendisliği”…

Darbecilerin akıbeti ortada, yıldızları hızla sönüyor.

Darbeciliğin gücü kimseyi kahraman yapmaya yetmedi, ama gerekli yerde gösterilen cesaret tarihe birçok kahramanı kaydettirdi.

Bugün çözümden yana tavır almak da bir cesarettir.

Belki de sonu kahramanlıktır.

* * *

Ahmet Türk'ün 'silahlı mücadele Kürtlere zarar veriyor' açıklamasını nasıl değerlendirdiniz?

Daha sonra bu sözünü açıklamaya çalıştı, başka şeylerde söyledi ama şunu görmek lazım; PKK'nın silahlı mücadelesi Kürtlere yarar getirmiyor.

Ne zamandan beri?

Zamanı önemli değil ama bu sorunun silahla çözülemeyeceğine dair Abdullah Öcalan'ın da beyanları var. 'Toprağa bağlı çözüm' ve 'silahlı mücadele dönemi' kapanmıştır diyor. Aslında eski genelkurmay başkanları, şimdiki Kara Kuvvetleri Komutanı da bunu söylüyor. Biz de Türkiye Barış Meclisi olarak bunların dile getirildiği yerde çözümün nasıl olacağını konuşmaya çalışıyoruz.

Kürt sorununun muhatabı kim?

Öncelikle siyasi iradedir, ordu değil. Bunun dışında DTP'dir, bölgedeki sivil toplum örgütleridir. AKP içindeki Kürt milletvekilleridir. Hükümet konuşmaya STK'lardan başlasa sorunun çözümüne doğru büyük adım atmış olur.

PKK 'MUHATAP BENİM' DİYEMEZ

PKK'nın, DTP'ye 'bizi aşıp muhatap olmanız ihanettir' baskısı ve hükümetin de karşısında muhatap bulamaması durumu söz konusu değil mi?

Hiçbir toplumsal sorun, o sorun vasıtasıyla ortaya çıkan örgütleri tamamen devre dışı bırakarak çözülemez. Bir de neyin çözüm olarak gerçekleşebileceğine bakmak lazım. PKK'nın muhatap alınarak sorunun çözümünü istemek çözümsüzlüğü dayatmak demettir. 22 Temmuz'dan sonra DTP'nin Meclise girmesi AKP'nin güçlü bir şekilde yeniden iktidar olması ve bölgedeki sivil toplum örgütlerinin bu iki partiye de destek vermesi durumu, çözüm adına büyük fırsattı ama iyi değerlendirilemedi.

DTP'nin Kürtleriyle AKP'nin Kürtleri arasında ne fark var?

Bazı AKP milletvekilleri sorunu ekonomik olarak algılayıp bir tür Ecevit mantığını savunuyor. DTP'liler -ki bence de öyle- bu sorunun kaynağında Kürt kimliğinin inkarı var diyorlar. Fakat bu durum böyle gitmez, çözüm kaçınılmaz.

Ahmet Türk çok önemli bir çıkış yaptı, tepkiler üzerine geri adım attı. İki tarafta da Kürt sorununun sahici bir zeminde konuşulmasına engeller var.

Sorun bu zaten. Bazı Kürtlerin de, hükümetin de kırmızı çizgileri var. Hükümet politikasının ne olacağının MGK'da konuşulduğu bir ülkede yaşıyoruz. Ahmet Türk için de benzeri bir durum var. Türk, “PKK'ya karşı tutum alırsak toplumumuzdan dışlanırız” dedi. Bu önemli bir veridir, anlamak lazım. Konunun konuşulabileceği bir zemin yok, PKK olgusunu biz özgürce tartışamayız. Bu zemin sağlanmadan da bu sorun tartışılamaz.

AKP KARŞITLIĞI KULLANILIYOR

Peki nereye doğru sürükleniyoruz?

Son bir yılda başka bir duygu besleniyor. Hatırlayın sekiz askerin kaçırılmasının ardından her yerde bayraklarla yürüyüş yapıldı. Bu yürüyüşlerin yaygın olduğu başka dönem yok. Eski hükümet dönemlerinde çok büyük olaylar oldu ama hiç kadar büyük yürüyüşler olmadı.

Bu teröre tepki değil mi?

Hayır, o bahane. Asıl neden bir yerlerde organize edilen AKP karşıtlığıdır.

Kim organize ediyor?

Kendilerini devletin sahibi görenler. “Ayağımızı frenden çekersek bu ülkede kötü şeyler olur” diyen bir genelkurmay başkanı olursa, bunun adresini belirlemek de zor olur. Bunu söylemesi gereken başbakandır, cumhurbaşkanıdır. Ama bizde söz siyasete bırakılmıyor.

Türk'ün sözleri DTP içinde farklılaşma olduğunu gösteriyor mu?

DTP içinde farklı görüşlere sahip insanlar var ama parçalanma, ayrışma beklememek lazım. Türk'ü iyi tanırım o gelenekten koparak siyaset yapmaz.

SİNİRME OPERASYONU HEPİMİZE

n AKP başörtüsünü gündeme getirmeseydi dava açılmayacaktı diyenler var. Esas neden tam demokrasi isteğiydi gibi geliyor bana…

AKP iktidara geldiğinden itibaren “AKP'yi nasıl uzaklaştırırız” diye Çanakkale, Samsun, Malatya'da özellikle üniversitelerde tartışma başladı, ciddi hazırlıklar vardı. İşin bu hale gelmesinde AKP'nin de payı oldu ama şimdi bu tartışmanın anlamı yok. AKP'nin hatalarını değil, darbecileri, demokrasi karşıtlarını gözden kaçırmamak lazım. Onlarla hesaplaşmayı bırakıp AKP'yi eleştirmek demokratik tutum değil. Statükocu güçler siyaseti ve toplumu dizginleme operasyonu yapıyor, hepimizi hizaya sokmaya çalışıyorlar.

Bunu engellemenin tek yolu daha fazla demokratikleşmektir.

Evet. AKP büzüştü, Kürt sorununu eskisi gibi konuşmuyor. Bu demokratikleşmeye hizmet etmeyeceği gibi AKP'yi de kurtarmaz. Aslına biz post modern e-muhtıra diyerek yumuşatıyoruz, fakat bunun adını koymak lazım, basbayağı darbe bu. Siyasete ve sosyal yaşama siyaset dışı kurumlar müdahale ediyorlar. Barış Meclisi olarak AKP'nin anayasa girişimine biz AKP'den daha ciddiye aldık. Türkiye için bir fırsattı. Bu yapıyı değiştirmeden demokratikleşme olmaz.

BAŞBAKAN DİRENCİ GÖRDÜ

Başbakan bu konuda önemli açıklamalarda bulunmuş, Kürt realitesinden söz etmişti. Fakat arkası gelmedi.

Evet, Başbakan o sözleri söyledikten sonra daha ileriye gidemediğine göre sert dirençle karşılaştı. Dirençler her yerden geliyor. AKP içinden, devlet içinden de, toplumdan... AKP açısından kırılma noktasıydı Şemdinli. Erdoğan'ın, sorun şiddetlenmeden adım atma niyeti vardı ama engellendi. AKP içinde, parlamentoda, YÖK'te, Genelkurmay'da değişime karşı direnç var. Bundan korkan AKP'li devlet kurumu da fren koydu.

Aynı fren PKK'dan gelmedi mi?

Zaten bu freni bütün güçler açısından söylüyorum. Fakat bu ikilem böyle konduğunda sorun çözülmez. PKK diyelim ki silah bırakmıyor, siz “Kürtlerin hakkını PKK silah bırakana kadar vermeyeceğiz” mi diyeceksiniz, böyle devlet aklı olabilir mi? Sorumluluk devlettedir.

AK Parti'nin kapatılması Kürt sorunu nasıl etkiler?

Anayasa Mahkemesi orduya çağrı yaptı, AK Parti sistem dışına çıktı ben kapatmaya çalışayım sen müdahale edebilirsin dedi. Çünkü iç yönetmelik orduya cumhuriyeti koruma hakkı veriyor. Kapatılma durumu ortaya çıkınca Kürt sorununda çözüm beklentisi de iyice geriye itilmiş oluyor.

AKP Kürt sorunu çözmezse kendisi mi çözülür?

Olabilir. Bugünkü AKP gerekli direnci göstermiyor, 2005 yazındaki tutumuna sahip değil.

Devlet kendine mi benzetti?

Evet. Potansiyel olarak AKP'nin böyle bir yanı vardı, bence 22 Temmuz sonuçları da AKP'yi merkeze itti.

Kürt nasıl kaybedilir?

Uluslar arası güçlerin PKK'ya desteği bitti mi?

K. Irak operasyonunun PKK'dan çok Kerkük operasyonu olduğunu düşünüyorum. PKK tabii ki faktör ama esas amacı Kerkük petrolleri. Bir eski komutan; bizim için esas tehlike Kerkük referandumudur diyor. Barzani'ye de yön verme, hizaya sokma, referandumu yapılmaz hale getirme. Bir sene önce referandum konuşuluyordu ama şimdi başka bir yol bulalım deniyor.

Barzani'nin DTP heyetini kabul etmemesi ne anlama geliyor?

Barzani'de makas değişikliği oldu. Eskiden PKK'ya operasyonlar Talabani ve Barzani'yle birlikte yapılırdı ama şimdi bu olmaz. Çünkü bir sınırları var. Türkiye'nin politikası K.Irak'ta da PKK'yı güçlendiriyor. Türkiye pasaport verdiği insanı sonradan postal yalayıcı diye suçladı. Bunlar bir demokratik ülkenin etmeyeceği laflar. BununlaDiyarbakır'daki Kürdü de kaybederseniz.

Barış Meclis'i PKK'nın uzantısı değil

Barış Meclisi Kürtler tarafından ciddiye alınıyor mu?

Bu meclisin ilk girişimini, 99'da Öcalan'ın çağrısıyla teslim olan eski gerillalar yapıyor. Bunlar cezaevlerinden çıkıp bu çalışmaya başladı. Kürt hareketi çoğulculaştığı için bu arkadaşlarla diğerleri arasında farklılık var. Kürtlerin, Barış Meclisini büyük oranda ciddiye aldığını düşünüyorum.

Öcalan'la Barış Meclisi arasında nasıl bir zihinsel ortak payda var?

Barış Meclisi'nin felsefesi, çözüm isteyen herkesin görüşüne açık. Bu mecliste DYP Diyarbakır İl Başkanı da var, AKP milletvekili Abdullah Kurt da var. Çözüm arayan her girişimi akim bırakmak için Öcalan ile irtibatlı göstermek yeterli gibi.

Barış Meclisi'nde ne tür eğilimler var?

Kürt sorunu konusunda ırkçılık- milliyetçilik ekseninde yaklaşmayan bütün eğilimler var. MHP'li, BBP'li yok, CHP'liler var, AKP'liler var.

Neyi hedefliyorsunuz?

Sorununun askeri yöntemlerle çözülmeyeceği konusunda herkes hemfikir. Çözümün konuşulması gerekir diyoruz.

MİTİNGİN TEK SLOGANI VAR

1 Haziran'daki mitingde ne istiyorsunuz?

Türkiye Barış Meclisi'nin çağrısıyla; 'demokratik çözüm istiyoruz'. Bu aynı zamanda bizim sloganımız. Başka hiçbir pankart açılmayacak.

Bu çağrıyı kime yapıyorsunuz?

Sorunun demokratik çözümünden yana olan herkesi meslek örgütleri siyasi partileri, sendikaları katmaya çalışıyoruz. Mitingi tek pankart, tek sloganla yapacağız. Konuşmacısından mitingin dizaynına kadar perspektifimiz bu, tek bir şeyde birleşiyoruz; çözüm istiyoruz. Biz siyasi miting yapmıyoruz, biz çözüm isteyenlerin mitingini yapıyoruz.

Herşeyi PKK'lılaştırdık

Hantal yapının değişmesini istediğinizde karşınıza, laiklik ve Kemalizm'i engel olarak getiriyorlar.

Sorun da burada. Bu ideolojiyle hesaplaşmadan bir şey olmuyor.

Kemalizmin bir dogma haline geldiği gibi PKK üzerinden Kürt sorunu da dogma haline gelmiyor mu?

Kürt sorunu dediğimiz zaman niye PKK aklımıza geliyor? Abdurrahman Kurt, “Kürt sorununa ait her şeyi PKKlılaştırdık” demişti. PKK da değişti. Şimdi 1990'lardaki PKK yok. O zaman silahlı mücadeleyle bağımsız ülke kuracağız diyordu, şimdi bundan vazgeçildi.

Kürt sorununun onlarca tarafından biri olarak PKK'yı görelim ama PKK eşittir Kürt sorunu demeyelim…

Olması gereken bu ama yanlışlar korkudan kaynaklanıyor.

SON SÖZÜ SİYASİ İRADE SÖYLEMELİ

Şartlandırılmışlık var, çözelim dediğimizde herkes hemfikir, ama bir de PKK gerçeği var denildiğinde herkes kenara çekiliyor.

Türkiye PKK ile “muhatap ilişkisi” kurmadan sorunu çözüme götürebilir. Artık ne PKK ne de Öcalan “gelin ben bu işin muhatabıyım” demiyor. Bunu onlardan daha çok biz yaratıyoruz. Çözüm için ilik adım belli. 2005'te atılan adım başarısız kılındı. Doğu'daki sivil toplum örgütleri, aydınlar devlete rapor sundu 2005'te. MİT'in yazdığı rapor var, o da MGK'nın önüne geldiğinde elinin tersiye itti. 2006'da tek taraflı ateşkes ilan edildiğinde, Başbakan “silahlı eylem olmadığı zaman operasyonlara gerek olmaz” dedi, Kara Kuvvetleri ise “operasyonlar tek bir terörist kalmayıncaya kadar sürecek” dedi. Sorunun düğümlendiği yer burası. Siyasi irade bir şey söylüyor, ona bağlı kurum başka bir şey söylüyor.

Şimdiye kadar Kürt sorununa çözüm mantığı ile değil, mücadele mantığı ile yaklaşıldı ve bunu da silahlı kuvvetler yürüttü.

Çözüm isteniyorsa bunun değişmesi lazım ve bunu değiştirecek bir toplumsal iradeye ihtiyaç var. Elli tane AB reformu yaparsanız ama bu sorunu çözmek için adım atmazsanız demokrat olamazsınız. DTP'ye terörle arana mesafe koy diyorlar, adam daha ne yapsın, dağı değil de meclisi seçtiğine göre mesafeyi koymuş…

Yeni Şafak - Mehmet Gündem