HİÇBİR MESLEK ÖRGÜTÜ AMACI DIŞINDA FAALİYETTE BULUNAMAZ

HİÇBİR MESLEK ÖRGÜTÜ AMACI DIŞINDA FAALİYETTE BULUNAMAZ

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunun Zonguldak'ta Düzenlediği İl ve İlçe İnsan Hakları Kurulları Bölgesel İstişare Toplantısına Katıldı.

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunun Zonguldak'ta Düzenlediği İl ve İlçe İnsan Hakları Kurulları Bölgesel İstişare Toplantısına Katıldı.

Bakan Bozdağ’ın konuşmasından bazı bölümler:

NİCE KIZIMIZ, YAVURUMUZ HAYALLERİNDEN VAZGEÇTİ

Bu ülkenin kadınlarını kendi içinde ayıran ilkel bir zihniyet ve bu ilkel zihniyetin uyguladığı ilkel bir yasak vardı. Hem eğitimde başörtüsü yasağı hem istihdamda başörtüsü yasağı. Bir yandan Anayasa; 'Türkiye hukuk devletidir.' Bir yandan 'Herkes kanun önünde eşittir. Devlet ve idare organları kanun önünde eşitlik ilkesine uygun davranmak zorundadır' diye açık açık yazarken, kanunlarımızda, Anayasamızda şu hiçbir yasal engel olmadığı halde hem ortaöğretimde hem yükseköğretimde başını örten kadınlarımızın eğitim ve öğrenim hakkı, devlet tarafından zorla elinden alındı. Hiçbiriniz ortaöğretimine kızınızı bu kıyafetle gönderebiliyor muydunuz? Üniversiteye gönderebiliyor muydunuz? Ya 'Başını açacak, benim dediğim gibi giyinecek' diyor devlet ya da eğitim hakkını kullanmayacak ve nice kızımız nice yavrumuz hayallerinden vazgeçti. Geleceğe dair planlarını terk etmek zorunda kaldı. Ve bunu da hak diye savundular.

BASKI YAPMAYI ÇAĞDAŞLIK ZANNETTİLER

Yıllar yılı bu CHP Anayasa Mahkemesi’ne konuyu her taşıyışta başını örten olursa bu ileride muhtemeldir başını açanlar üzerinde bir baskı ve tehdit oluşturur. İleride baskı tehdit oluşturma ihtimalini gözeterek doğrudan baskı yapmayı, çağdaşlık, demokratlık, ilericilik zannettiler. Ama bunun Türkçesi ilkellik orta çağ zihniyetinin 21’inci yüzyıl Türkiye'sin de hortlamasından başka hiçbir şey değildir. Biz başörtüsü üzerindeki yasağı kaldırdık. 2008’de Milliyetçi Hareket Partisi ile, AK Parti olarak biz Anayasa’nın 10 ve 42’nci maddelerini değiştirerek yükseköğretimde başörtüsü yasağını kaldırmak için bir adım attık. Meclis, 411 oyla bu anayasa değişikliğini kabul etti. Gazeteler, '411 el kaosa kalktı' diye manşetler attılar. Hemen bu değişikliğin arkasından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Anayasa Mahkemesi’ne AK Parti'nin kapatılması, Sayın Cumhurbaşkanımızın, bendenizin de içinde olduğu 70 civarında arkadaşımıza siyasi yasak konulmasını mahkemeden talep etti. Suçumuz ne? Bir zulme son vermeyi istememiz, başörtüsü konusundaki haksızlığı, hukuksuzluğu kaldıracak bir adımı atma konusundaki irademizdir. AK Parti'yi kapatmadılar ama cezalandırdılar, 'Laikliğe karşı eylemlerin odağı haline geldin' diyerek hazineden aldığı yardımın kesilmesine karar verdiler. Yaptığımızı hoş görmediler. Ceza verdiler, siz bunu istiyorsunuz diye. Türkiye, uzun yıllar bunu yaşadı.

KADINLAR ARASINDA EŞİTLİĞİ HEM LAFTA HEM İCRAATTA HAYATA GEÇİREN TARİHİ ADIMLAR ATTIK

Hamdolsun, aradan geçen zaman içerisinde şimdi üniversitelerimizde başörtüsü yasağı var mı? Yok. Ortaöğretimde var mı? Yok. Kamuda çalışanlar arasında var mı? Yok. Biz Türkiye'de, kadınlarımız arasında eşitliği lafta değil, hem lafta hem icraatta hayata geçiren tarihi adımı attık. Bugün Türk kadınları arasında kıyafetinden dolayı hiç kimse ayrımcılık yapma cüretinde bulunamaz. O eski Türkiye, merhum Başbakanımızın birisi, Merve Kavakçı'yla ilgili "Burası devlete meydan okunacak yer değildir. Bu kadına haddini bildirin" diye kükrediği bir Türkiye'den geliyoruz. Başını örttü diye vatandaşlığı elinden alınan, çocukları okulda linçe tabi tutulan vekilliği de elinden gasp edilen bir hanımefendi Sayın Merve Kavakçı. Daha dün yaşadık bunları biz. Şimdi var mı? Şimdi yok. Bütün bunları Türkiye bir bir aştı.

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNE DESTEK VERİRLERSESAMİMİ DAVRANIRLAR

Allah'ın izniyle daha nice yasakları kaldırarak insan haklarını güçlendirme, hukuk devletini tahkim etme, insan onuruna yaraşır bir yaşamı her bir vatandaşımız için Anayasal ve yasal düzeyde güvence altına alma yanında uygulamayı da fiilen buna uygun dizayn etme konusunda kararlı adımlar attık. Atmaya da devam edeceğiz. Ancak son zamanda bakarsanız bu konu yeniden Türkiye'nin gündemine geldi. Gündemden düşmüş bir konu Sayın Kılıçdaroğlu'nun verdiği bir kanun teklifiyle "Gelin bunu biz kanuni bir güvenceye alalım" dedi. Sayın Cumhurbaşkanımız da dedi ki "Kanuni güvence yetmez madem bu konuyu Türkiye'nin gündemine bir daha gelsin istemiyorsunuz. O zaman gelin Anayasal güvenceye kavuşturalım. Bir daha bu konu Türkiye'nin gündemine gelmesin" dedi ve bunun üzerinde de çalışmalar yaptık. Hazırlıklarımızı, Sayın Cumhurbaşkanımıza arz ettik. Siyasi partilerin Meclis’te grubu olanlarını ziyaret edip, görüş ve desteklerini talep ettik. Şimdi bir noktaya geldik. İnşallah yakında bu teklif Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne sunulacak ve Meclisimizin iradesiyle de yasalaşma sürecine girecektir. Diliyorum ki bu süreci başlatanlar, Türkiye'nin gündemine yeniden bunu getirenler Anayasa değişikliğine destek verme konusunda samimi davranırlar.

ANAYASAL GÜVENCE KANUNDAN DAHA GÜÇLÜ BİR GÜVENCEDİR

Anayasal güvence kanundan daha güçlü bir güvencedir. Çünkü kanun, belli bir çoğunlukla her zaman değiştirilebilir. Ama Anayasa değişikliği ancak nitelikli bir çoğunlukla referandumlu 360, bir de halkın yüzde 50+1’i ile referandumsuz 400 oyla ancak değiştirilebilir. Bu kolay bir şey değil. Onun için diyoruz ki "Gelin niyetiniz samimi ise bir daha Türkiye'nin gündemine başörtüsü, kılık kıyafet tartışması girsin istemiyorsanız zaman değişince, iktidar değişince, imkan ve güç sahipleri farklılaşınca, zulüm yeniden hak diye avdet etmesin istiyorsanız, bunun tek yolu var anayasal güvence." Biz de onu söylüyoruz: "Gelin anayasal güvenceyi beraber sağlayalım." AK Parti bu konuyu şöyle yapıyor, böyle yapıyor değerlendirmesine gerek yok. Bu konuyu Cumhurbaşkanımız Türkiye'nin gündemine getirmedi. AK Parti'de Türkiye'nin gündemine getirmedi. Sayın Kılıçdaroğlu Türkiye'nin gündemine getirdi. Öyleyse gündeme getirdiğiniz konuya lütfen sahip çıkın. Samimi olun. Sözünüzün arkasında durun.

YASAL GÜVENCEYE ‘EVET’, ANAYASAL GÜVENCEYE ‘HAYIR’ DEMEK, SAMİMİYETSİZLİKTİR

Yasal güvenceye "Evet" deyip, Anayasal güvenceye "Hayır" demek samimiyetsizliğin açık bir ilanıdır. Eğer siz yasal güvenceye evet diyorsanız, Anayasal güvence daha sağlıklı ve daha güçlü bir güvenceyse elbette buna da evet demek samimiyetin gereğidir. Bu çağrıyı yapanın samimi olduğunu gösterir. Ama eğer buna destek vermezlerse, vermezse o zaman hep beraber bu konunun üzerinde bir kez daha düşünmemiz lazım. Türkiye'nin geleceğinde bu konuyu yeniden soruna dönüştürmek isteyenler olduğu anlamına gelir. Güç ve iktidar imkan ellerine geçtiğinde bu memlekette yeni trajedilerin olabileceği anlamını da taşır bu. Samimiyseniz ne var bunda?

UMARIZ Kİ SÖZLERİNİN ARKASINDA DURAN BİR İRADE ORTAYA KOYARLAR

Kadınlar arasında ayrımcılığı kaldıran güvenceyi Anayasa’ya koymanın kime ne zararı var? Herkese faydası var. Her oy birliğiyle kabul edersek, meclisimiz kahir ekseriyetle bu işe evet derse, eğer bu işin halk nezdinde bir takdiri varsa oy veren herkese bu halk zaten hakkını verecektir. Falana yarar, filana yarar hesabı insan hakları konusunda yapılamaz, yapılmamalıdır da. Ama maalesef bu konu üzerinde de bakıyoruz ki tartışmaların perde arkasında bu olursa kime yarar? Bu olursa kim kazanır hesabının burada yapıldığını görüyoruz. Yapmayın bunu. Kime yararsa yarasın, kimin lehine olursa olsun. Değil mi ki bir insan hakkıdır bu. Biz kime yaradığına bakmadan varız deyin ve onun üzerinde beraber duralım ve artık Türkiye'nin gündeminden lütfen bu konuyu çıkaralım diyorum. İnşallah, buradan da aziz milletimize diyorum ki bu meseleye siz de sahip çıkın. Hangi partiden olursanız olun partililerinizin yetkililerine bu meselede “Evet” deyip anayasal güvenceyi hayata geçirme konusunda birlikte hareket etmeye lütfen onları zorlayın diyorum. Onları halkımıza da buradan bir çağrım budur. Partilerimiz de umarız ki meclise geldikten sonra bu konuda sözlerinin arkasında duran bir irade ortaya koyarlar.

HİÇBİR MESLEK ÖRGÜTÜ AMACI DIŞINDA FAALİYETTE BULUNAMAZ

Türkiye'de pek çok meslek örgütü var. Anayasa'mızda 135. maddesinde "Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlerine uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleriyle ve halk ile olan ilişkisinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere çalışırlar." Kamu kurumu niteliğinde kanunda kurulan meslek kuruluşları. Amaçlara bakın; bir mesleğin gelişmesini sağlamak. Halkla arasında dürüstlük ve güven ilişkisini temin etmek, o meslek mensuplarının faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleği geliştirmek, müşterek menfaatlerini gözetmek. Hiçbir meslek örgütü amacı dışında faaliyette bulunamaz. Bu da Anayasa hükmü. Ama Türkiye'de kimi meslek örgütlerinin amaçlarını bırakıp başka faaliyetlerin içerisine girdiği de çok aşikardır. Ben şimdi Türk Tabipleri Birliği'nin, siyasette olan bir kardeşiniz olarak tabiplerin hakkını savunduğuna şahit değilim. Sadece iktidarın zarar göreceği bir şey varsa orada iktidar zarar görsün diye tabiplerin menfaati olsun diye değil.

TTB İLE İLGİLİ ÇALIŞMANIN SONUNA GELDİK

Bugüne kadar Tabipler Birliği'nin Türkiye'deki tabiplerimizin mesleki menfaatleri, meslekleri ve diğer alandaki işlerinin daha iyi olması için sundukları tek bir tedbir, tek bir öneri yoktur. Ama PKK terör örgütü veya başkaca bir terör örgütünün başı dara girdiğinde ya da ihtiyacı olduğunda onların lehine açıklama yapmada yarışa girenler var. Tabiplerin lehine açıklama yok ama Türk Silahlı Kuvvetleri'ne, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne 'Kimyasal silah kullandı' iftirasını yapanlara ve bu iftirayı doğrulayanlara destek verildiğini görüyoruz. Tabipler Birliği'nin böyle bir görevi var mı? Veya başkaca bir meslek örgütünün böyle bir görevi var mı? Hiçbir meslek örgütü kuruluşları amacı dışında faaliyette bulunamaz. Bulunduğu zaman elbette hukukta bunun bir karşılığı vardır. Hukuk da bununla ilgili gereğini yapacaktır. Sayın Cumhurbaşkanımızın da kamuoyuna açıkladığı gibi Türk Tabipleri Birliği ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği'yle ilgili çalışmanın da sonuna geldiğimizi buradan ifade etmek isterim. İnşallah yakında bu çalışmayı da kamuoyumuzla paylaşacağız.

TERÖRLE MÜCADELE ETKİN VE KARARLI BİÇİMDE SÜRDÜRMEKTEDİR

Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Teşkilatımız terörle mücadelesini etkin ve kararlı bir biçimde sürdürmektedir. Bundan sonra da sürdürecektir. Terör bitene kadar bu mücadele kesintisiz devam edecektir. Ama şunun altını özellikle çizmekte fayda görüyorum, Türk Silahlı Kuvvetleri terör örgütleriyle ve teröristlerle mücadele etmektedir. Hedefi terör örgütleridir, teröristlerdir. Bugüne kadar yaptığı mücadelede sivil vatandaşlarımıza yahut da başka ülke içerisinde devam eden harekatlarda oradaki sivillere en ufacık bir zarar ve ziyan vermemiştir. Hem iç hukukumuza hem de uluslararası hukuka uygun bir biçimde mücadelesini sürdürmektedir. Aksini, terör örgütleri bir takım geçmişte olmuş başka ülkelerde yaşanmış görüntüleri vesaireleri sanki Türk Silahlı Kuvvetleri'nin operasyonu sırasında yaşanmış gibi kurgu ve montaj suretiyle dünyaya servis yapıyorlar. Ama bunlar bir saat sürmeden ne yapılıyor, açıklamalarla sahte ve montaj olduğu ortaya konuyor. Geçmişte Zeytin Dalı Harekatı sırasında da Fırat Kalkanı Harekatı sırasında da Barış Pınarı Harekatı sırasında da benzer iftiraları Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne ve Türk Silahlı Kuvvetlerine yaptılar. Hala da yapıyorlar. Buradan herkesin emin olması lazım. Ve şu gerçeği bilmesi lazım, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ülke içinde ve ülke dışındaki terörle mücadelesini hem iç hukukuna, hem de uluslararası hukuka uygun bir şekilde yürütmektedir. Eğer aksi olsaydı sadece bu çapsız terör örgütlerinin iftirasıyla kalmaz, uluslararası alanda da Türkiye'nin aleyhine faaliyette bulunan pek çok güçlü güç odakları var, onlar da harekete geçerdi. Çünkü onlar da biliyorlar ki söylenenler iftiradır, yapıldığı iddia edilen şeylerin tamamı terör örgütlerinin kurgu ve montajıdır.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ'NİN HEDEFİNDE SİVİLLER YOKTUR

Türkiye, terörle mücadelesini sürdürecek terör örgütlerine karşı mücadelesini sürdürecektir. Irak'ın kuzeyinde ve Suriye'nin kuzeyindeki harekatı oradaki sivil kesimlere, oradaki Kürtlere karşı bir harekat olarak da kimsenin göstermeye hakkı yoktur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin hedefinde siviller yoktur, Kürt vatandaşlarımız yoktur, Kürt komşularımız yoktur, sivil hiçbir hedef yoktur. Hedefte PKK, PYD, YPG terör örgütü vardır. Hedefte bu terör örgütlerinin teröristleri vardır. Hedefte bunların inleri vardır, hedefte bunların barınakları vardır.

BİLDİRİ YAYINLAYAN BAROLARA TEPKİ

Terör örgütlerinin barınakları yok edildikçe, inleri başına yıkıldıkça, teröristler etkisiz hale getirildikçe teröre destek verenlerin çığlıkları da yükselmektedir. Bazı barolar işte 13 baro açıklama yapıyorlar. 'Barışı savunmak adına' açıklama yapıyorlar. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Irak'ın kuzeyi ve Suriye'nin kuzeyine yaptığı harekatı durdurmasını talep ediyorlar. Bunun adı şudur, "Teröristler öldürülmesin, terörün inleri başına yıkılmasın, barınakları yok edilmesin, terör örgütleri ve teröristleri için oluşturulmuş korunaklı alanlara Türk ordusu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti dokunmasın. Teröristlere zarar gelmesin" diye çırpınan terör örgütü elde ettiği yerler veyahut da orada oluşturduğu barınaklar, inler, korunsun diye maalesef bazı barolar çırpınmaktadır. Bildiri yayınlıyorlar, 'Barıştan yana tavır aldıklarını' söyleyerek bildiri yayınlıyorlar. Peki ben buradan söylüyorum, Siz bu bildiriyi Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne karşı yayınlayacağınıza PKK, PYD, YPG, terör örgütüne karşı 40 yıldır "Bebekleri öldürdünüz, kadınları öldürdünüz, Aybüke öğretmenleri öldürdünüz, nice sivilin kanına elinizi uzattınız. Durdurun bu kanı" diye "Ey terör örgütü, ey teröristler" diye niye yayınlamıyorsunuz? Madem barıştan yanasınız, köy basan oradaki köylüleri kurşuna dizen bu terör örgütlerine "Siz bu köyleri niye basıyorsunuz? Niye bunları kurşuna diziyorsunuz?" diye bir çağrı yapmıyorsunuz? İşte Karkamış'ta atılan bomba okula düştü. "Siz okula nasıl bomba atıyorsunuz? Masum öğrencileri kendini koruyamayacak, savunamayacak durumda olan yavrularımızı öldürmeye nasıl cüret ediyorsunuz?" diye diye onlara niye efelenmiyorsunuz? Yahu bir de teröristlere "Dur" deyin. Bir de bebek katillerine "Dur" deyin. Bir öğretmen katillerine "Dur" deyin. Bir de asker katillerine "Dur" deyin. Bir de sivilleri öldürenlere "Dur" deyin. Var mı? Yok. Sonra kalkmış, "Biz barışı savunuyoruz." Ya siz barışı savunmuyorsunuz. Siz terör örgütünün yıpranmaması, teröristleri ölmesin diye çırpınıyorsunuz. Terör örgütü için çırpınmak ayrı şey barışı savunmak ayrı şey. Barışı savunmak kim? Siz kim?

BİZİM İÇİN KIYMETİ YOKTUR

Bugüne kadar terör örgütünün aleyhine tek bir kelime dilinden dökülmeyenlerin barış savunucusu, hak savunucusu, insan hakları savunucusu olması, gösterilmesi insan haklarına da, insan hakları kurullarına da hakka da en büyük saygısızlık, en büyük hakarettir. Maalesef Türkiye'mizde bazı insan hakları örgütleri var. Adı üstünde 'insan hakları örgütleri'. Ama savunduklarına bakın, hep teröristlerin hakları ve teröristlerle ilgili konular. Göremezsiniz bunları. Zonguldak'ta bir madencinin yanında, arkasında göremezsiniz siz bunları, başörtüsü zulmüne uğrayan bir kadının yanında, göremezsiniz siz bunları, katsayı zulmünü yaşayan çocuğun yanında göremezsiniz siz bunları, kıyafetinden dolayı çalışma hakkı elinden alınanların yanında. Yanında durmaları için 'Eli kanlı katil terörist olmak, terör örgütlerinden olmak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne ihanet etmek ona karşı silah kullanmak' sanki böyle şartları var yanlarında durmak için. Ondan sonra diyorlar ki siz "İnsan hakları derneklerine niye öyle bakıyorsunuz? Niye böyle bakıyorsunuz?" İnsan hakları dernekleri adındaki gibi insan haklarına sadık ve insan haklarının takipçisi, savunucusu olsunlar, başımızın üstünde yerleri var. Ama "insan hakları" kavramını kılıf yaparak terör örgütlerinin ve teröristlerin hedefleri doğrultusunda çalışanların adında ne olursa olsun bizim için kıymeti yoktur.

İNSAN HAKLARI ÖRGÜTÜNÜN TERÖR ÖRGÜTLERİNİ VE TERÖRİSTLERİ SAVUNMA GÖREVİ YOKTUR

Buradan açıkça ifade ediyorum. Onun için de hiçbir insan hakları örgütünün terör örgütlerini ve teröristleri savunma gibi bir görevi yoktur. Onların, Aybüke öğretmenleri savunma görevleri var. Onların, evinde gece kurşuna dizilen Ceylanpınar'daki polislerimizi, özel harekatçılarımızı savunma görevi var. Onların, başka gerçekten masum insanları savunma görevleri var. Ama maalesef bunun böyle olmadığını da buradan bir kez daha ifade ediyorum ve diyorum ki bu örgütlere de; siz Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne karşı yazdığınız, bildirileri, yaptığınız açıklamaları bir de çevirin şu DHKP-C'ye karşı PKK'ya karşı, YPG'ye karşı, PYD'ye karşı, FETÖ/PDY'ye karşı bir de onlara karşı yapın da görelim. Onların mağdur ettiği on binler var bu ülkede. Kanında eli olduğu on binlerce insan ve onların aileleri var bu ülkede. Bir de onlara karşı sesinizi yükseltsin de görelim sizi. Hiç kimse kusura bakmasın, terör örgütlerinin ve teröristlerin hedefleri doğrultusunda açıklama yapan, çalışma yapanların adı ne olursa olsun, tüzüklerinde ne yazarsa yazsın biz onların yaptıklarına bakarız. Bir insanın yaptığıyla sözü birbiriyle çelişirse neye bakacaksınız? Yaptığına bakacaksınız. Sen 'A' yazıyorsun, A'yı çiğnemek için arazide çalışıyorsun. Ben şimdi sana 'A' diyebilir miyim? Diyemeyiz. Onun için de bütün bu konularla ilgili değerlendirmeleri yapanlara da bir kez daha diyoruz ki, gelin faaliyet alanlarınızda, kuruluş amaçlarınız doğrultusunda insan hak ve hürriyetlerini savunun, insan onurunu savunun, eşrefi mahlukat olan insanın şerefini savunun. Terör örgütlerini müdafaa etmekten vazgeçin, diyorum.

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.