Hürriyet formülü: Huzuru boz, tiraj al

Hürriyet formülü: Huzuru boz, tiraj al

Hürriyet gazetesi, kendi deyimiyle, “Babıali Yokuşu'nu 59 kez çıkan”, Sedat Simavi'nin 59. işidir.

Semih Balcıoğlu Önce Çizdim, Sonra Yazdım (YapıKrediYayınları, 2001) adlı hatıratında Sedat Simavi'nin 1948 yılında Hürriyet gazetesini kurarken ‘ya tutmazsa' korkusuyla cebinde bir yıl siyanür tüp taşıdığının anlatıldığını söyler. Simavi endişelerinde haklıdır, çünkü Aziz Nesin'in deyimiyle, defalarca batmış, gazetecilik uğruna evlerini satmış, paralarını harcamıştır. Ancak, Sedat Simavi bu sefer doğru yolu bulacaktır.

Hürriyet‘in tiraj almasını sağlayan ilk ‘milli mesele' Kore Savaşı'dır. Öyle ki kurulduğunda 28 bin civarında olan tirajı, DP'nin seçim zaferi elde ettiği Mayıs 1950'de 120 bine, Kore haberlerinin yapılmaya başlandığı Aralık 1950'de 200 bine çıkar. AmaKıbrısMeselesi'nin Hürriyet tarihindeki yeri başkadır. Aslında Hürriyet‘te Kıbrıs'la ilgili ilk yazı, 13 Ağustos 1948 tarihinde çıkar. “Kıbrıs Ne Alemde?” başlıklı yazıda Hürriyet'in Türkiye dışında yaşayan Türklerle yakından ilgilendiği belirtilerek bu bağlamda bundan böyle “Yetmiş yıldan beri anavatandan ayrı olan” Kıbrıs Türkleri'yle ilgilenileceği müjdelenir. Öyle ki, o sırada yurt dışına kaçmış olan Nazım Hikmet hakkında, “vatan haini kızıl şair”, “kızılların uşağı” gibi başlıklarla onlarca haber yapan Hürriyet, Nazım Hikmet hakkındaki tek olumlu haberini “Nazım Hikmet'in Kıbrıslılara Öğüdü” başlıklı haberle yapar. Habere göre “halkı İngiltere aleyhinde ayaklandırmaya teşvik eden Moskova'ya kaçan Nazım Hikmet Kıbrıs'taki Türk ve Rum halkına bir mektup göndermiştir.” Bu mektupta ‘Kıbrıslı Rum ve Türk Kardeşlerim! Aynı güzel adanın insanlarıyız. Adaları İngiliz boyunduruğundan kurtarmak için çalışınız! Hepiniz elele vererek Kıbrıs'ın sulh ve hürriyete kavuşması uğrunda mücadele ediniz” denmektedir.

Hürriyet'in büyük katkısı

Hürriyet‘in Kıbrıs'a ilgisinin dozu giderek artar ve Sedat Simavi, 30 Ocak 1950 günü TBMM'de yaptığı konuşmada “Türkiye'nin Kıbrıs meselesi diye bir meselesi yoktur” diyen Fuad Köprülü hakkında her biri diğerinden sert sekiz makale kaleme alır. 9 Haziran 1953 tarihli “Bundan Sonra” başlıklı yazısında Başbakan Menderes'in Londra'ya Türk pilotunun idare ettiği özel bir Türk uçağıyla değil, Dışişleri Bakanlığı'nın bir hatasından dolayı yabancı bir uçakla gittiğini söyleyerek bugünkü deyimle ‘monşerler'e çıkışır. 26 Haziran 1953 tarihli “Oldu da Bitti Maşallah” başlıklı yazısında, 1952 yılında Yunanistan Başbakanı Papagos'un Türkiye'yi ziyaretinin “yeni bir şey getirmediğini” ileri sürer. Burada bir parantez açalım: Halbuki ertesi yıl çıkarılacak olan ve halk arasında “Mareşal Papagos Kanunu” diye bilinen kanun ile dernek, vakıf ve okul gibi kurumlarda ‘Türk' ibaresinin kullanılması, Batı Trakyalı öğretmenlerin Türkiye'de mesleki kurs görmeleri ve Batı Trakyalı öğrencilerin Türkiye'deki öğretmen okullarında parasız yatılı okutularak “formasyonlu öğretmenler” olarak yetiştirilmeleri mümkün olacaktır. Hürriyet'in büyük katkısıyla iki ülke arasındaki ilişkiler bozuldukça bu haklar birer birer geri alınacaktır. Parantezi kapatıp devam edelim.

“Kıbrıs'ın Türklüğü ve on iki adamız”

Sedat Simavi, 27 Haziran 1953 tarihli “İllallah” başlıklı yazısında ise bir adım daha atar ve “Fransa'nın yarım asırdır bizi hasta adam olarak nitelendirdiğini, bizimle alay ettiğini, şimdi ise Türk-Fransız dostluğundan bahseden Köprülü'nün milletçe o günleri unuttuğumuzu zannettiğini” söyleyerek ‘milli hassasiyetleri' biraz daha kaşır. 28 Haziran 1953 tarihli “Köprülü'nün Hariciyesi” başlıklı makalesinde ise Dışişleri'ndeki aksaklıklardan bahsederek “Yeniçerilere yapıldığı gibi bizim dışişlerinin köküne kibrit suyu dökelim” der. Yani bugün Ertuğrul Özkök'ün, Başbakan Erdoğan'ı iğnelemek için kullandığı terimle söylersek, Hürriyet gazetesi o günlerde ‘monşerler' hakkında pek iyi şeyler düşünmemektedir!

Bu ve benzeri birkaç makalede kendisine hakaret edildiğini düşünen Fuad Köprülü, Sedat Simavi'yi mahkemeye verir. Davalar sonuçlanmadan Sedat Simavi, 11 Aralık 1953 tarihinde vefat eder. 12 Aralık tarihli Hürriyet gazetesi, “Vasiyet” başlığı altında Sedat Simavi'nin 22 Mayıs 1953 tarihli başyazısına dikkat çeker. Yazıda “Ben On iki adamızın ve Kıbrıs'ın Türklüğü'nü iddia etmekten asla vazgeçmem (...) Bu dava, benim çocuklarıma bırakacağım en kıymetli mirasımdır” yazmaktadır. Hürriyet bu tarihten itibaren Kıbrıs ve Oniki Adalar meselesini hiç gündemden düşürmez.

Gazete Kıbrıs davasını, Sedat Simavi'nin yakın arkadaşı, Hürriyet gazetesinin yazarı Avukat Hikmet Bil vasıtasıyla örgütler. Milli Türk Talebe Birliği adlı muhafazakâr-sağcı öğrenci örgütünün bünyesinde, 30 Ağustos 1954 günü Hürriyet gazetesinin öncülüğünde yapılan bir toplantıda doğan Kıbrıs Türktür Cemiyeti'nin (KTC) Başkanı Hikmet Bil, İkinci Başkanı o günlerde Yeni Sabah gazetesinde çalışan Orhan Birgit'dir. (Bugün Cumhuriyet yazarı olan Orhan Birgit daha sonraCHPGenel Sekreterliği yapacaktır.) Cemiyet üyeleri arasında Vatan‘ın başyazarı Ahmet Emin Yalman, Son Posta yazarı Selim Ragıp Emeç ve 1950'li yıllarda Türk Haberler Ajansı ile Dünya ve Cumhuriyet gazetelerinin yöneticisi olarak görev yapan Ali İhsan Göğüş gibi başka gazeteciler de vardır ama en ateşli, en kışkırtıcı yazıları Hürriyet yazarı Hikmet Bil yazar. 6-7 Eylül 1955 günü yaşanacak yüz kızartıcı olayların fitilini ateşleyen Selanik'te Ata'nın evine bomba kondu' haberinin servisini Anadolu Ajansı Atina Muhabiri Cemile Sara Korle yaparken, haberi baskı sayısını 280 bine çıkararak halka servis yapanlar daİstanbulEkspres gazetesinin yazıişleri Müdürü Gökşin Sipahioğlu'dur. Yıllar sonra olayların esas örgütleyicisinin bugünün Özel Harp Dairesi'nin (ÖHD) atası olan Seferberlik Tetkik Kurulu'nun (STK) olduğunu, bizzat bir dönem ÖHD Başkanlığı yapmış olan Tuğgeneral Sabri Yirmibeşoğlu ifşa edecektir. Kısacası, Hürriyet gazetesi ve izleyicileri, ‘derin devletin' örgütlediği bu büyük suçun azmettiricisi olarak ellerinden geleni yapmıştır.

Taraf

Ayşe Hür

Etiketler :