Hürriyet'te neden türbanlı muhabir yok?

Hürriyet'te neden türbanlı muhabir yok?

Geçen akşam Ülke TV'de katıldığım programda bana şu soruyu sordular: Hürriyet'te niye türbanlı bir gazeteci yok?

Ertuğrul Özkök'ün yazısı

Sizin dükkanda neden türbanlı yok?
GEÇEN cuma akşamı Ülke TV'de katıldığım programda bana şu soruyu sordular:

"Hürriyet'te niye türbanlı bir gazeteci yok?"

Artık bu sorunun muhatabı ben değilim.
Dolayısıyla vereceğim cevap, sadece kendi görüşümdür.
Soruya bir karşı soruyla cevap verdim:
"Durmadan niye bu soruyu soruyorsunuz?"
Çünkü inanıyorum ki, bu sorular, "zorlayıcı bir üslupla" sorulmaya devam ettikçe, türban konusu, normalleşemeyecek.
O zaman türbanı her yerde görmek isteyenlere ben de bir soru sorayım.
"Türbanlı kadın, normal olarak girebileceği her yere giriyor mu?"
Hemen "Evet" diye atılmayın.
İyi düşünün ve öyle cevap verin.

* * *

Eski Futbol Federasyonu Başkanı rahmetli Hasan Doğan'ı niye çok sevdik?
Dünya kupası maçlarında tribünde eşiyle verdiği o görüntü sayesinde değil mi?
Başı örtülü eşiyle birbirlerine sarılıp verdikleri o görüntü, sıcak bir fotoğraf olarak hepimizin hafızasına ve gönlüne yerleşti.
En jakobenimiz bile sevdi o görüntüyü.

Hiçbirimiz, başı örtülü kadın imajı bizi dünyaya "rezil etti" gibi bir şey düşünmedik.
Neden?
Çünkü Doğan'ın eşini, başı örtülü kadınların pek girmek istemediği bir mekanda gördük.
Futbol sahasında.
Son zamanlarda Şükrü Saracoğlu Stadı'nın tribünlerinde tek tük de olsa başı örtülü kadın taraftar görmeye başladım.
İşte "normalleşme" dediğim budur.
* * *
Benim gördüğüm şudur.
Başı örtülü kadınların "bugüne kadar çeşitli engellemelerden" dolayı giremediği yerler var.
Ama bir de hiçbir engel olmadığı halde "girmediği" yerler var.
Artık bunun da bir envanterinin çıkarılması zamanı geldi.
Başı örtülü kadınlara "başkalarının koyduğu" tabularla birlikte, "kendilerinin veya muhafazakar erkeğin koyduğu tabuları" da konuşalım diyorum.

Bir süre önce "Türbanlı Erkekler" adlı bir kitaptan söz etmiştim.
Düşündükçe, bu kitabın önemine daha da inanmaya başladım.
Kitapta başı örtülü aydın kadınlar konuşuyordu.
Anlattıklarının çoğundan çıkan sonuç şuydu:
Evet, başı örtülü kadının üzerinde "jakoben" yasaklamalar vardı.
Ama o kadın üzerinde, "muhafazakar erkeğin" yasaklamaları da var.
Ayrıca başı örtülü kadının kendi kendine koyduğu yasaklar da söz konusu.
Hatta bu yasakları kaldırmanın, ötekinden bile zor olduğunu düşünüyorum.

* * *

Başı örtülü kadının futbol sahalarına girmesine yasak yok.
İçki içilen restoranlara girmesine de engel yok.
Gece kulüplerine, gazinolara, Beyoğlu'ndaki barlara da rahatça gidebilir, kafelere de.
Bugüne kadar kimse şu soruyu sormadı:
Başörtülü kadınların önce, "kendilerine yakıştıramadıkları" veya "kendi kendilerine koydukları" yasakların listesini çıkarıp bakması "normalleşme" için iyi bir adım olmaz mı?
Dikkat ediniz, "yakıştırmamak" fiilini kullanıyorum.
Çünkü bu fiilin, "muhafazakar kesimin hem kadınında hem de erkeğinde" ciddi bir "otosansüre", "oto yasaklamaya" yol açtığını düşünüyorum.

Hemen itiraz etmeden önce iki kere düşünmekte yarar var.
"Türbanlı Erkekler" kitabından bir örnek vereyim.
Konuşan kadınlardan biri, kendisi, başı açık bir kadın arkadaşı ve bir erkek arkadaşlarıyla sohbet ettiklerini anlatıyor.
Erkek arkadaşları, sohbet sırasında sadece başı açık kadının yüzüne bakarak konuşmuş.
Şimdi bu nasıl bir psikolojidir?
Bu "göz kontağına bile izin vermeyen bu psikolojiyi" tam analiz etmeden, ilişkileri normalleştirmemiz zor olacak.
Kendimden örnek vereyim. Hala başı örtülü bir kadına elimi tereddütle uzatıyorum. Çünkü elimin havada kalma endişesini hala atamadım.
Bunun tek sorumlusu ben olamam.

* * *

İşte bu nedenle, "Sizin şirketinizde neden başı örtülü gazeteci yok" sorusunu durmadan sormak yerine, "zamanın ruhunun" kendi kanunlarını uygulamasını beklemeliyiz.
Bazen sorgulamamak, normalleştirmenin en etkili aracı olabilir.

Hürriyet Gazetesi 

Etiketler :