Huşu – Arınma - Takva  ve  Namaz  ilişkisi

Huşu – Arınma - Takva ve Namaz ilişkisi

الرحيم لرحمن ا الله بسم م الرجي الشيطان من بالله أعوKovulmuş ve düşkün Şeytan’dan –düşmanımdan- Allaha sığınırım. Rahman, Rahim olan Allah ın İsmi ile

Mevcut tarihi, Kamusu ve

 *Müfredat´ı yazanlar Hakk´tan yana

 olanlar degil, geçen asırlarda

 zulmün kendisi olan batıl : şeytan

ile galebe çalanlardır.


 

“O müminler ki felaha -kurtuluşa/saadete- ermişlerdir. Onlar ki namazlarında huşu içinde olurlar.“ (Muminun, 1-2)

“Sen, ancak görmeden önce Rab’lerine karşı haşyet duyan ve namazı dosdoğru kılan kimseleri uyarabilirsin.“ (Fatır, 18)

 

Namaz; haksız hadsiz bir büyüklenme arzusunun akamete uğraması sonucunda insanoğluna karşı duyduğu hased, kin ve öfkesinden kaynaklanan bir düşmanlık ile “Sana varan dosdoğru yolun üzerine oturup Adem’in soyunu senden uzaklaştıracağım, onları kendime kul-köle edineceğim.” diye Allah’a karşı yemin eden Şeytan ve onun zürriyetine karşı her gün ısrarla “Bizi sana varan dosdogru yola ilet. Bizi sıratı müstakim e hidayet eyle.

Bizi o habis olandan arındır, tezekka eyle, mudahhar eyle tertemiz kıl bizi; seni arayıp, bulup, tanıyıp sana yakın olanlardan, Sabikun, Mugarrabun, Rasihun olanlardan eyle.

Bize; sana, hakka varan dosdoğru yolda kılavuzluk eyle. Bizi tekrar rahmetine dahil et, hakka, nimetine, nuruna, kendine, cennete, husna olan isimlerine tekrar kavuştur, şeytan sebebi ile kaybettiğimizi bize geri ver.” diye Melikul Hakk olan Rabbimize niyazda bulunmaktır.

Rabbimize karşı hergün yenilediğimiz kulluk bildirgesidir. Şeytanın unutturmaya çalıştığını unutmadığımızı Rabbimize rapor etmemizdir.

Ve yine namaz, Allah´ın huzurunda düşüne düşüne, ağır ağır O´nun bize gönderdigi mesaji, kıyamda tertil üzere okumak, O’nun bize son Nebi (sav) aracılığı ile gönderdigi Huda olan kelamı ile O´na seslenmek (karaae) O’nu çağırmak, düşmanımız olan şeytana karşı O’ndan yardım dilemek, O’na sığınmak, salat ile pislik olan şeytandan arınmışlığa, tezekka’ya ulaşmak (atüzzekat) ve Rabbimiz ile karşılıklı konuşmaktır.

Sadece Rabbimizin önünde belimizi kırıp ruku ederek, sadece O´ndan korkacağımızi, O´na hizmet edecegimizi, O´na itaat edecegimizi, O´nu yardıma çağıracağımızı, O´na güveneceğimizi, Allah´tan başka herhangi bir güce, otoriteye, şeytana, şeytanın cisme bürünmüş hali olan taguta ve onun kendimizdeki-nefsimizdeki kendi ellerimizle yapıp ettigimiz hatalar sonucunda gelip bize yapışıp hiç ayrılmayan küçük askerlerine (karin, yahzurun: kişide, nefiste her an hazır bulunan) boyun eğmeyeceğimizi belirterek Rahman´ın önünde secdeye varmak, yüzümüzü O’nun önünde yere koyarak O’na yakınlaşabilmenin, O’nu tanıyabilmenin yollarını araştırmaktır.

Namazlarımızı niçin düşüne düşüne okuduğumuzu anlayarak, ne dediğimizi bilerek huşu içinde, tüylerimiz ürpererek, kıl(a)madığımızı sorgulamamız aşağıda alıntılanan ayetler gereği tek tek hepimizin üzerine farzdır!

Şöyle ki; Kitabu azim hidayeti, cenneti, Allah‘ın rızasını, namazın sihhatini hep haşyet şartına bağlıyor. Bu kadar önem verilen haşyet kavramının anlamı: Allah´a karşı derin saygı ve tevazu ile O´nu incitecek yahut gazabını gerektirecek bir şey yapmaktan çekinerek, O´nun huzurunda olduğunun idraki ile aklını, zihnini, düşünceni, dilini, kendini her türlü başka şeyden arındırarak, şeytanın vesveseleriyle her tür müdahil olma çabalarına sabrederek/direnerek, kendini tam olarak, edebi kuşanmış bir şekilde Allah´a ve okuduğuna verme sonucunda oluşan tam boyun eğme, saygı ile tam yönelme, O´nun önünde küçülme anlamına gelmektedir. 

 Haşyet öyle bir şeydir ki; Rablerine karşı haşyet sahibi olmayanlar O‘nun rızasını kazanamazlar. Onun cennetine giremezler. (Beyyine, 7-8)

İnsanoğlu Allah (cc) ile iletişim kurabildiği, (ki, salatın bir anlamı da yönelmek, bağlantı, irtibat kurmak ve bunun sonucu kulun Allah’tan aldığı, Yaradanın da kuluna verdiği destektir) namazda herşeyden yüz çevirerek ona seslenebilmeyi başarabildigi, şeytanın engellemelerine, zihinsel saldırılarına, aklını karıştırma çabalarına direnebildiği, sabredebildiği düşüncesini tek bir alana, okuduğuna, söylediğine yoğunlaştırmayı becerebildiği takdirde ve yine Allah’ı arayıp bilmek, anlamak, tanımak isteme çabası içine girip araştırdığı, soruşturduğu, tanıyabildiği, anlayabildiği, ona yakınlaşabildiği, ona varan yol demek olan şeytandan arınma, halas olabilmede sebat edebildiği, yürüyebildiği ve O’na güvendiği  (iman) ölçüde Hak Teala onun aklına/kalbine hidayet eder, yol gösterir, aklına akıl katar. (64/11)

Halık’ın ahlakı ile ahlaklandığı, isimlerini isim edindiği, onun emri olan amelleri işlediği ölçüde, düşmanı olan şeytana karşı muktedir kılınır, ona karşı güç elde eder.

Düşmanına karşı zırhlanır(mağfiret); kendisine bir koruma, bir kalkan edinir(takva); daha önce şeytan sebebi ile büyük bir kısmını kaybettiği nuruna , takvasına , hilafet görevine tekrar kavuşur.

Şeytan da ister ki insanoğlu selim bir kalb ile tam bir konsantre olmuş bir şekilde Allah‘a yönelemesin; kendisine karşı güç kazanamasın; kendisine hükmedebilecek seviyeye, dereceye çıkamasın; kendi kontrolu altında kalsın; insanı kendisine kul, köle edinsin, insana kendi amellerini işletsin, işlerini gördürsün, kendisini gizleyerek insanın zihnine sanki insan kendisi düşünüyormuşçasına düşünceler ilka etsin; kendisinden Allah‘a sığınmayanı, kendisine karşı Allah‘tan yardım istemeyeni, korunma (takva) taleb etmeyenleri kendi yoluna soksun, sonra da kendisi ile birlikte cehenneme götürsün; İntikamı tam olsun.

İşte bu yüzden her ne zaman insanoğlu Allah'a yönelmek, O‘na seslenmek, O‘na çağrı yapmak (namazı ikame etmek) için kalksa, şeytanlar zihnini çelmek için neredeyse etrafında keçe gibi olup başına üşüşürler.“ (Cin, 19)

Hakk Teala da kendisine sesleneceğimiz zaman şeytandan kendisine sığınmamızı, ondan yardım istememizi istiyor ki melun bizden uzaklaşsın gitsin. Biz Rabbımıza gereği gibi çağrıda bulunalım, O‘na seslenebilelim ve O‘nun bize geri hitabına müyesser olalım; ki bunun ilk nişanesi tüylerin ürpermesi ve gözyaşıdır.

Bedende Huşu

Bedenin huşusuna örnek susuz kalan toprağın içe çekilip ufalması, boynunu eğmesi, kendini ufaltması (Fussilet, 39) gibi, yahut bir göktaşına yahut kuyruklu yıldıza Hakk(cc) tecelli ettiğinde parça parça dökülüp ufalanması (Haşr, 21) gibi bizim de saygı ve alçakgönüllülük ile Allah‘ın huzurunda kendimizi bedenen küçültmemiz, O‘nun bizi gördüğüne, dinlediğine, muhatap aldığına ve O‘nun öğrettiği ve istediği gibi O‘na seslenirsek, O‘na yakarırsak kesinlikle bize cevap vereceğine dair sözüne gönülde hiç bir şüphe olmaksızın kesin bir şekilde inanarak bu bilinç ile saygılı ve alçakgönüllü bir duruş/boyun eğiş sergilememizdir.

Kullarım beni sana soracak olursa, muhakkak ki ben çok yakınım. Bana dua/davet ettiği zaman dua/davet edenin duasına/çağrısına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve bana iman etsinler-güvensinler ki, bana/rüştlerine ulaşabilsinler. (Bakara, 2/186)

Kalpteki/Akıldaki/Zihindeki Huşu

Namazda zihnin, aklın, kalbin huşusu; “kim ne der, ne düşünür, kim kızar, hiddetlenir“ diye değil, sadece ve sadece “Allah ne der, Allah bunu nasıl karşılar“ diye kaygı sahibi olmak ve niyetinden, hedefinden, zihninden Allah‘tan başka her türlü düşünce, meşguliyet ve hedefi kovmaktır.

Namazda şeytanın atmaya, fısıldamaya çalıştığını, seytanın zihnin içinden sanki kendi düşüncenmişcesine başka başka şeyler düşündürtmeye çalışarak, Allah´ın huzurunda olduğunu unutturmaya çalışmasından, düşüncelerini, aklını, yoğunlaşmanı tek bir alana toparlayamamana sebeb olmasından, zihnini meşgul etme çabasına, kalbini, aklını, zihnini ele geçirme uğraşlarına direnerek şeytanı uzaklaştırma/kovma sonucunda kendini sırf Allah‘a adayıp ona tam bir yönelmenin başarısına erişmedir.

Haşyet, Rabbımızı gücendirmeme kaygısı, endişesidir. Aklı, zihni, düşünceyi şeytanın emrine bırakmamaktır. Şeytanın düşündürmeye, yaptırmaya çalıştığını Rabbi gücendirme kaygısı, endişesi ile düşünmemek, yapmamaktır. Haşyet; sürekli Hakk’ın (cc) huzurunda olmanın bilinci ile ona karşı edepli ve saygılı olmaktır.

Denmiştir ki, haşyet Hakk’ın hakikatını kavrama, Allah’ı tanıma, Esma ül Hüsna’yı idrak etme, arif olmak ile irtibatlıdır.

Allah (cc)’ı, Yaratıcıyı, Hakkı merak edip, bilmek isteyip, arayan, soran, soruşturan, önyargısızca anlamaya çalışarak her sözü dinleyip sözün en güzeline -vahye- uyan, tefekkür eden Kalp/Akıl ‘marifetullah’a, yani Allah’ı - Hakkı bilme, tanıma ve anlama makamına ulaşırsa haşyet e de ulaşmış demektir.

Bu sebeble Kur’an’da şöyle buyrulmuştur: “Kulları içinden ancak bilenler/âlimler Allah’tan haşyet ederler.” (Fatır, 35/28)

Dilde Huşu

Dilin huşusu ise acele etmeden okuduğumuzu ağır ağır, dura dura, okuduğumuzun anlamını bilerek, düşünerek, sesimizi kısmadan, fısıldamadan sesli olarak söylemektir. (İsra, 110; Müzzemmil, 4)

Şeytanın Etkisi

Şeytan, film izleyen, filme yoğunlaşmış bir insanın düşüncelerine müdahil olup da onun konsantrasyonunu bozma çabası içine girmez. Ama her ne zaman Ademoğlu Allah´a yönelse, Allah´ı yardıma çağırmak için kıyama dursa, duaya başlasa/namaza dursa bütün gücü ve orduları ile insanın dili ile aklını/düşüncesini birbirinden ayırmaya, bütünlüğü bozmaya çalışır. Bu sebeble namazda zihin–akıl-kalp-düşünce sürekli şeytanın akla, zihne, kalbe, düşünceye müdahalesi ile okunandan başka şeyler düşünmeye eğilim gösterir.

Aklımıza binbir düşünce ile üşüşür de Allah ile irtibat kurmamızı engellemeye çalışıro melun. Film izlerken hiç bir şekilde aklımıza gelmeyen dertlerimiz, çözmemiz gereken problemlerimiz, halletmemiz gereken ya da ertelediğimiz, unuttuğumuz işlerimiz hep namazda aklımıza gelir. O‘nun için namazda, duada zihni toparlamak, konsantre olmak zordur. Ama imkansız değildir. Allah´ın yardımı azıcık direnip kendisine sığınanlara, ve zihnini okuduğuna yoğunlaştırmak için çaba gösterip azmedenlere ulaşır. Şeytan da kaçar gider. 

Şeytanı kaçırabilmek için onun iğvasına, fısıltısına mutlaka direnmeli/sabretmeli, dilin söylediği ile zihnin düşündüğü mutlaka aynılaştırılmalı. Dil ile düşünce, lisan ile akıldan geçen bir ve bütün olmalı ki şeytan araya giremesin. İşte ancak o zaman gerçekten seytanı kovup aradan çıkartarak Rahman´ın önünde olduğumuzu hissedebilmemiz (huşu) mümkün olabilir.

Hakk (cc); “Her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, ıslah edici ameller yapsın ve Rabbine yaptığı ibadete hiç bir şeyi ortak etmesin“, buyuruyor. (Kehf, 110)

Bu ayetin riya ile ilgili bir yönü olduğu gibi aynı zamanda namazda düşüncelerimize yön verip aklımızın üzerinde hakimiyet kurmaya çalışan şeytanı namazımıza ortak etmeme emrini de içerir.

Gerçek Yiğitlik

İşte gerçek yiğitlik kavganın büyüğünün cereyan ettiği insanın zihninin, düşencesinin, kalbinin içinden şeytanı kovabilmek, kaçırabilmektir.

 Zira Allah insanda iki ayrı kalp, iki ayrı akıl, iki ayrı zihin, iki ayrı düşünce ve karar merkezi yaratmamıştır: 

Allah hiç kimseye tek bedende iki kalp/iki ayrı düşünme yetisi vermemiştir.“ (Ahzap, 4)

“Veyl olsun o namaz kılanlara ki onlar kıldıkları namazlardan bi haberdirler“ (Maun, 4-6) diyor ayet.

Eğer dilimiz otomatiğe bağlanmış gibi Fatiha ya da diğer sureleri okuyup bitirmiş ama düşüncelerimizin başka yere kaymış olduğunu, yani şeytanın müdahale ettiğini farketmişsek, işte o zaman dönüp baştan okumak ve zihnimizi toparlamak gerekir ki yukarıdaki uyarici ayetin muhatabı olmayalım.

Müminlerin özelliklerinden bahseden ayette; “Onlar namazlarını (düşman olan şeytandan) korurlar“ (Müminun, 9) diye geçiyor. 

“Her secde yerinde yüzlerinizi O‘na çevirin-kendinizi tamamen ona yönelterek - ve dini yalnız Allah‘a has kılarak O‘na yalvarın.“ (Araf, 29)

Kur‘an şeytanların müdahale çabalarını bize bildirip bizleri uyarıyor. Ve çareyi de gösteriyor:

Allah‘ın kulu Allah‘a seslenmek, ona çağrı yapmak (namazı ikame etmek) için kalktığında -şeytanlar- (zihnini çelmek için) neredeyse etrafında keçe gibi olup başına üşüşüyorlardı.“ (Cin, 19)

“Bir kul namaz kılarken onu engellemeye çalışanı (şeytanı) görebilir misin? Sakın onu dinleme (zihnini yönlendirmesine müsade edip) ona boyun eğme, secde et ve (Rabb´ine) yakınlaş.“(Alak, 9-10)

“De ki: ‘Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından –düşüncelerime müdahil/musallat olup beni/aklımı, niyetimi, kararlarımı, söylediklerimi, hareketlerimi yönlendirmesinden; üzerimde hakimiyet kurmasından; aklımı karıştırmasından, beni boş şeylerle oyalamasından, karar alma yetimi, belli bir konuya yoğunlaşma becerimi felce uğratmasından- sana sığınırım. Ve yanımdakinden (nefsimde, kendimde, içimde sürekli hazır olan kendi şeytanımdan) da sana sığınırım Rabbim! (Mu’minun, 23/97-98)

“Sana seslenene sesleneceğin ( فَإِذَا قَرَأْتَ الْقُرْآنَ - fe izâ kare'te el kur'âne )– Ona çağrı yapacağın; Kur’an okuyacağın zaman kovulmuş şeytandan Allah´a sıgın.” (Nahl, 16/98)

“Şeytandan gelen herhangi bir düşünce, zihinsel baskı ve yönlendirme, herhangi bir engelleme çabasını hissettiğin zaman Allah´a sığın -O´ndan korunma dile-. O işitendir (dualara /çağrılara cevap verendir). İlmi herşeyi kuşatandır.“ (Araf, 200)

“(Şeytanın her türlü etkisinden sıyrılarak) Gönülden katıksız bağlılar olarak Allah’a yönelerek (şeytana karşı ) O nun himayesine sığının – O nun koruması altına girin - namazı dosdoğru kılın ve müşriklerden olmayın.” (Rum, 30/31)

 

Ne Söylediğimizi Bilerek, Düşünerek Kılmak

Ayrıca ne söylediğimizi bilmez bir halde namaz kılıp yasaklanmış olan `sarhoş namazı´ diye nitelenen biçimde de namaz kılmamamız gerekir.

“Ey iman edenler! Sarhoş olduğunuz zaman, ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın.“ (Nisa, 43)

Bunun için mutlaka okunan Arapça ayetlerin Türkçe anlamları ezberlenip meleke haline gelmeli ki, anlamayarak bir şeyi okurken düşüncemizi, zihnimizi seytanın müdahalesine açık halde getirmeyelim.

Ayetlerin anlamlarını ezbere bilmiyorsak, elimize kelime kelime meal veren bir mushaf alıp namazı öyle kılabiliriz. Yahut ezberleyip meleke haline getirinceye kadar sırf Türkçe ya da herhangi bir ana lisan ile de okunabilir ki herhangi bir ana lisan ile okunabileceğine dair İmam-ı Âzam fetva vermiştir.

Bu konu ile ilgili Hz. Nebi (sav)’e atfedilen rivayetlerde söyle buyruluyor:

“Herkesin namazında, kalbinin hazır olduğu kısımlar yazılır. Kişinin kalbi/aklı/düşüncesi bedeniyle beraber namazda hazır olmadıkça Allah o namaza bakmaz –karşılık vermez-.” [Vesilet-ün Necat]

“Kıldığın namazı, en son namazınmış gibi, bir daha namaz kılma fırsatı bulamayacak bir kişinin kıldığı namaz gibi kıl.” (İbn Mace, Zühd, 15) 

 

Tane Tane ve Sesli Okumak

 

Bir diğer konu namazda okuduğumuz ayetleri mutlaka ağır ağır, tane tane düşünerek ve sesli okumamız gerektiğidir.

Ayet, namazda Kur’an‘ın aşırı yüksek sesle veya sesin kısılarak fısıltı halinde okunmasını yasaklamakta, haram kılmakta, hele içinden okuma diye bir şey söz konusu bile edilmemektedir. İkisinin arasında adeta günlük hayatta muhatabımızla konuşurken nasıl bir ses düzeyi ile konuşuyorsak, o karar bir ses ile Kur’an‘ı okumamızı istiyor Allah. İmam Gazali´nin tabiri ile ağzın okuduğunu, kulak sanki başkasından işitiyormuşcasına duymalı.

Bu iki konu da ayet ile sabittir.

“Gece biraz ilerleyince kalk; gece yarısı -biraz önce ya da sonra- Kur'an'ı ağır ağır, üstünde tefekkür ederek, özenle, düşüne düşüne oku!“ (Müzzemmil, 4)

“Namazda sesini çok fazla yükseltme, büsbütün de kısma; ikisi arasında bir yol tut.“ (İsra, 110)

Yine her ne zaman Kur’an okunursa İstiaze –E’uzü şart olduğu/farz kılındığı–ve namazda da sesin kısılması yasaklandığı için İstiazede sesi kısmamak gerekir.

“Sana seslenene sesleneceğin ( فَإِذَا قَرَأْتَ الْقُرْآنَ - fe izâ kare'te el kur'âne ) O’na çağrı yapacağın; Kur’an okuyacağın zaman kovulmuş şeytandan Allah´a sıgın.” (Nahl, 16/98)

Ayrıca cemeatle kılınmıyorsa, daha iyi konsantre olabilmek ve riyadan kaçınmak için insanlardan uzak, yalnız bir yere çekilmek, gerekiyorsa zihni, aklı sabitleyebilmek için gözleri kapamak da tavsiye edilenler arasındadır. Böyle yapalim ki “Veyl olsun onlara ki onlar gösteriş için namaz kılarlar“ ayetine muhatap olmaktan Allah bizleri korusun.

"Yazıklar olsun şu namaz kılıp duranlara, onlar ki kalpleri/zihinleri/düünceleleri namazlarına yabancıdır, onlar ki, niyetleri yalnızca görülüp takdir edilmektir." (Maun, 4-6)

 Bir de secde, sadece bir tesbihatın üç sefer tekrar yeri olmayıp, her türlü duanın, tevbenin, tesbihatın yapılacağı, Allah´a yakarılarak yakınlaşılacak bir menzildir. Secdede insan kendi dilinden dua, mağfiret, korunma, af, özür dileyip teşekkür - şükür edebilir.

“Eğer kullarım sana Benim hakkımda sorular sorarsa (bilsinler ki) Ben kullarıma çok yakınım; dua edenin yakarışlarına her zaman karşılık veririm/Bana duâ ettiği zaman onun duâsına karşılık veririm. Öyleyse onlar da Bana karşılık versinler (benim çağrıma uysunlar) ve Bana tam güvensinler ki doğru yolu bulabilsinler.“ (Bakara, 186)

“Sakın onu dinleme (zihnini yönlendirmesine müsade edip) ona boyun eğme, secde et ve yakınlaş (Rabbine).“ (Alak, 9-10)

Namazda Aslolan Niteliktir

Bu çerçevede, genel hakim yanlış düşünceye rağmen namazda aslolan rekat sayısından ziyade kılınan namazın niteliği olduğu unutulmamalıdır. Hz Aişe Resulullah´ın bazen secdede çok uzun süre kalması sebebiyle secdeden artık kalkmayacağını zannedip korktuğunu belirtir.

Sabah ve akşam namazlarından sonra mutlaka tesbihati yerine getirmek gerekir ki bu farzdır. Ayette ‘sabah ve akşam secdelerden sonra, Allah´ı hamd ile tesbih et´ diye geçiyor namazdan hariç olarak.

Böylelikle anlamış olduk ki; çoklukla namaz bir zihinsel ibadettir. Şeytanın zihnimizi, aklımızı, kalbimizi, düşüncelerimizi ele geçirip, kontrol altına alma çabasına karşı direniş/sabır göstermektir.

 Zira o sürekli bizdeki düşünme ve karar verme mekelelerine sahip olup bizi yönlendirme çabası içersindedir.

Biz de onun ayrı bir entite, ayrı bir varlık olduğunu hissetmeden onun bizim zihnimizin içinden bize düşündürttüğü; düşünce, niyet ve fikirlerin kendimizden kaynaklandığını zannederiz. Zira o sinsi sinsi çalışan, gizlenerek bizi aldatmaya çalışan bir düşmandır.

Zihnimizi, aklımızı, düşüncemizi, kalbimizi, niyetimizi, kararlarımızı, dilimizi, amelimizi, hareketlerimizi Şeytanın yönlendirmesinden korumak hepimizin üzerine farzdır ki bu, Kur‘an´da belirtilen “Şeytan sizin düşmanınızdır; siz de onu düşman edinin emrinin ve `Arınanlar –Kendilerini pislik – zulüm – karanlık olan  şeytanın isim, sıfat ve karakter özellikerinden/pisliklerinden temizleyenler- kurtuluşa ereceklerdir“in karşılığıdır aynı zamanda.

İşte namaz konusunda yukarıdaki Kur‘an´ın emirlerine, yöntemine, eğitimine tabi olalım ki içimiz, dışımız, aklımız, kalbimiz, düşüncemiz, bedenimiz haşyet ile dolsun, namaz bize ağır ve zor bir iş olmaktan çıksın ve böylelikle şu müjdenin muhatabı olabilelim: “Onlara, çok merhametli -Rahman- olan Allah'ın ayetleri okunduğunda ağlayarak secdeye kapanırlardı.“ (Meryem, 58)

Allah'tan sabır/direniş ve namazla yardım dileyin. Bu, şüphesiz, içi saygıyla ürperenlerin/huşû duyanların dışında kalanlar için zor/ağır bir iştir.“ (Bakara, 45)

Namazı gereği gibi dosdoğru kılalım ki Kur‘an´da belirtildiği üzere kötülükleri giderme -şeytanları uzaklaştırma- işlevini yerine getirsin: 

“Sana kitap ile vahyolunanı ilet, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, (şeytanın emrettiği ) her türlü -çirkinlik, ahlaksızlıktan- fahşadan ve münkerden = şeytandan alıkoyar- uzaklaştırır - vazgeçirir. Allah'ın zikri en büyüktür. Allah bütün yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut, 29/45)

“Ve gündüzün başında ve sonunda, bir de gecenin erken saatlerinde namazda devamlı ol; çünkü muhakkak ki iyi eylemler/hasenat; Allah‘ın isimleri ile isimlenmek; O‘nun ahlakı ile ahlaklanmak; kötü eylemleri -şeytanın isim sıfat ve amellerini- giderir; Bu [Allah'ı] hatırında tutanlar için bir öğüt, bir hatırlatmadır, ibretle düşünenlere nasihattır.“ (Hud, 114)

Namazı dosdoğru kılalım ki uyarının, hatırlatmanın fayda verdiği kimselerden olalım:

 “Sen, ancak görmeden once  Rab’lerine karşı haşyet sahibi olan ve namazı dosdoğru kılan kimseleri uyarabilirsin.“ (Fatır, 18)

Akıllı Olmanın Ölçüsü

Bu bağlamda insan aklının ölçüsü, zihnini belli bir konuda, belli bir süre boyunca kontrol altında tutup zihnine, düşüncesine, kalbine, aklına sahip çıkabilmesi, kontrolü altında tutabilmesi ve bununla bağlantılı olarak diline ve hareketlerine sahip olabilme, bunları şeytandan kurtarabilme becerisidir. En akıllı, hikmet ve basiret sahibi insan, zihinsel olarak sürekli olarak kavga halinde bulunduğumuz şeytanı yenebilen, zihnini/kalbini/aklını, dilini, elini ondan kurtarıp onun emrine, hizmetine vermekten imtina edip, sadece ve sadece Allah‘ın emrine veren insandır.

Zaten akıllı insan tanımı, kendini aklının üzerini örten günahlardan/şeytanlardan temizlemiş, arınmış, tezekka eyleyip zeki olmuş ve bunun sonucunda düşüncesini belli bir konuda yoğunlaştırabilme, bir konuya odaklanabilme, konsantre olabilme sonucunda oluşan idrak, doğru ile yanlışı ayırdedebilme, mevcudu olduğu gibi görebilme ile ilgilidir.

Namaz Dine Girişin Bir Nişanesidir

Namaz çok önemli; zira Allah tarafından dine girişin bir nişanesi, terki ise müşriklik alameti olarak görülüyor ve kişi cehennem azabi ile tehdit ediliyor. Önemi bu şekilde vurgulanan bir ibadetin, bir çekiciliği ve anlamlı bir işlevinin olması gerektir.

Namaza bu kadar büyük bir işlev yükleyen Yüce Allah´ın bu işi anlamadan, yatıp kalkmamıza hamletmiş olmadığını, ayrıca namazın niçin müminin miracı olarak görüldüğünü, namazdan Allah ile karşılıklı konuşma olarak bahsedildiğini ancak namazı gereğince kılınca görebilir, anlayabiliriz.

Namaz Demek Allah İle İrtibatı, İletişimi Koparmamak Demek

İnsanoğlu Allah ile irtibatı, bağlantıyı kesince, Allah’ı önemsemeyince, önceliğini başka şeylere verince, üzerinden Allah’ın koruması da kalkar. Kan içici yarasalar gibi saldırmak için bir acık kapı kollayan düşmanlarımız olan şeytanlar da gelir bir parazit gibi yapışır. Beni Ademin aklını: nurunu: kalbini kirletir, üzerini örter, bizi aptallaştırıp, anlamaz, kavrayamaz, görüp idrak edemez bir hale getirir, kendisine benzetip, yoldaş edinir.

Hakk Teala buyuruyor:

-Şeytanın sana beni unutturmaması için - beni sürekli aklında hatırında tutabilmek için Namaz kıl.وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي - ve akımıs salâte li zikrî (Taha, 20/14)

Zira diğer ayetlerden biliyoruzki Zikrin zıddı Nisyan – Allah’ın önemsenmemesi, unutulması şeytan sebebi iledir.

Şeytan onları etkisi altına aldı da kendilerine Allah’ı - önemsiz gösterdi, Allah’ı hayatlarının merkezine, amacına yerleştirmelerini engelledi -anmayı unutturdu. İşte onlar şeytanın yandaşlarıdır. İyi bilin ki şeytanın yandaşları hep kayıptadırlar. (Mücadele, 19)

اسْتَحْوَذَ عَلَيْهِمُ الشَّيْطَانُ فَأَنْسَاهُمْ ذِكْرَ اللَّهِ ۚ أُولَٰئِكَ حِزْبُ الشَّيْطَانِ ۚ أَلَا إِنَّ حِزْبَالشَّيْطَانِ هُمُ الْخَاسِرُونَ

Siz beni zihninizden, düşüncenizden, dilinizden, niyetinizden, hatırınızdan hiç çıkarmayın – beni hatırlayın anın ki ben de sizi hatırlayayıp anayım. (size destek olup – sizi şeytandan koruyup ondan arındırayım).فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ fuzkurû-nî ezkur-kum (Bakara, 2/152)

Beni önemsememezlik yapmayın, beni unutmayın, zihninizden çıkarmayın ki, ben de sizi önemsemeyip - sizi şeytana terketmeyeyim ( اللَّهَ فَنَسِيَهُم ا نَسُو nesû(A)llâhe fenesiyehum ) (Tevbe, 9/67 )

Kardeşliğin ve İslam´a giriş ölçüsünün namaz olarak belirlenmesi asla boşuna degil: Çünkü insan eğer kendisini Allah’ın esenlik yurdu olan Darus Selam’a, cennete, Allah’ın rahmetine, korumasına, esirgemesine yönlendirmedi ise başkası (şeytan) mutlaka onu sahte başka bir şeye (kendisine) yönlendirmiştir.

“Haram aylar çıkınca, müşrikleri; bulduğunuz yerde öldürün; onları yakalayıp hapsedin; her gözetleme yerinde onları bekleyin. Eğer tevbe eder, namaz kılar ve arınmaya -tezekka ya ulaşırlarsa yollarını serbest bırakın. Doğrusu Allah, bağışlar ve merhamet eder.” (Tevbe, 9/5)

“Eğer ancak tevbe eder, namazı kılar ve arınmaya/tezekkaya ulaşırlarsa dinde sizin kardeşlerinizdirler. Bilen bir topluluk için ayetleri etraflıca açıklıyoruz.” (Tevbe, 9/11)

Namazı Terkin Maliyeti 

“Onların ardından, salâtı – namazı boş veren ve yalnızca kendi şehvetlerinin, dünyevî tutkularının peşine düşen bir kuşak geldi ve böyle yaptıkları için de yakında tam bir düş kırıklığıyla karşılaşacaklar.“ (19/59)

“(Cehennemdekiler) ‘Biz‘ diyecekler, ‘ne namaz kılanlardan idik, ne de yoksulları doyururduk‘“(74/43-44)

“(Şeytanın her türlü etkisinden sıyrılarak) Gönülden katıksız bağlılar olarak Allah’a yönelin, ondan -şeytana karşı- korunma dileyin, namazı dosdoğru kılın ve müşriklerden olmayın.” (Rum, 30/31)

Ahmet Başpehlivan

* Bu müfredata İmam Hatip Liselerinin,  İlahiyat Fakültelerinin müfredatı  ve devletten görece bağımsız Hafız yetiştiren Kuran Kurslarında okutulan Temel Dini Bilgiler kitabı da özellikle dahildir.

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.