İbrahim Karagül'ün bilinmeyenleri

İbrahim Karagül'ün bilinmeyenleri

Yeni Şafak yazarı İbrahim Karagül “Kuran'ın sayfaları benim için geçmişe dönük hatıra defteri gibidir."

  • Papyonlu, İttihatçı bıyıklı dedenin hafız torunu

  • Tiyatrocu olmak istedi, hukuk okudu, gazeteci oldu

  • Sınav gecesi kaza yaptı, üniversite sınav sorularını ayakta cevapladı

  • Malayca'dan ilk romanı o çevirdi

  • Saçları uzun çünkü tıraşı sevmiyor.

  • Mükemmel ve ideal olan ne varsa İbrahim ismine yüklüyor

  • Kendi köşe yazısını okuyan birini gördüğünde utanıyor, iltifat alınca yüzü kızarıyor

    Bu röportajı neden yaptık? Yazı İşleri Müdürümüz Sedat Bakıcı benden farklı bir İbrahim Karagül portresi istedi. 14. Yıl ekinde kullanılacak, Karagül'ü biraz sivil haliyle tanıtacak bir röportajdı bu. Eğer benden onu tanıdığım kadarıyla yazmamı isteseydi emin olun, çok daha keyifli bir metin okuyabilirdiniz. Teklifimizi kabul etmedi, tam röportaja başlarken vazgeçti, son halini kısalttı… Hakkında benim dahi bildiğim birçok şeyi söylemedi. Bazı sorulara gözleriyle cevap verdi. Ben de yazamadım. Çünkü o ilkesel olarak kişisel hayatın gizli tutulması gerekliliğine inanıyor. Alabildiğim cevapları sizlerle paylaşıyorum. Ama siz okurlar kendizi bununla sınırlamayın. Karagül tanınmaya değer biri. Masada teyp yoksa eğer sohbeti çok keyifli.

    Trabzonlusunuz... Bir aidiyet hissediyor musunuz Trabzon'a?

    Ben anne ve baba tarafından Trabzonlu'yum. Bildiğim kadarıyla hep oralıydık. Gerçi ben büyük dedemden öncesini pek bilmiyorum. Onun da bir mezarını biliyorum bir de çocukluğumda evde asılı duran çerçeveli resmini. İyi giyimli, papyonlu, İttihatçı bıyıklı, delikanlı bir adam. Ailemin bir yanı Kafkaslar'dan, diğer yanı Trabzon, Giresun ve Ordu çevrelerinde yerleşik Türk boylarından. Hani türküsüyle bilinen “Ağasar” diye bir bölge vardır. Ben oralıyım. O bölgedeki köylerde yaşayanlar, Orta Asya'dan kalma bir çok özelliği aynen korurlar. Ama biliyorsunuz Trabzon göç yolları üzerindedir. Kafkaslar'dan Anadolu'nun batısına, dalga dalga nüfus hareketlilikleri oldu. Dolayısıyla, bir karışım her zaman için söz konusu.

    Evet, Trabzon, son yılların en tartışmalı bölgelerinden. Bazı talihsizlikler nedeniyle Trabzon'da yaşayan insanları rencide edecek derecede ilgi odağı oldu. Bence bu şehre haksızlık ettiler.

    Muhafazakâr ailede mi büyüdünüz?

    Muhafazakâr bir geçmişi yok ailemizin. Dini inançları güçlü olmakla birlikte, ailenin geçmişinde dini eğitim yapan kimse çıkmamış. Anne tarafım daha muhafazakar. Ama bildiğimiz anlamda bir muhafazakarlık değli bu. Siyasi, ideolojik bir yanı yok. Babam 83 yaşında ve hala CHP'ye oy verir mesela.

    İbrahim olmak size ne ifade ediyor?

    İnsan olmayı, temizliği, duruluğu, erdemi ve başkaldırıyı... Kendi ismim olduğu için değil ama İbrahim ismini çok severim. Bir insan modelidir benim için İbrahim. Derin anlamlar içerir. Mükemmel olan, iedal olan ne varsa bu isme yüklerim hep. Benimle ilgili değil, İbrahim ismiyle ilgili.

    Geçmişte hafız olduğunuzu biliyorum. Hafız olmayı siz mi istediniz?

    Benim öyle bir hayalim yoktu. Annemin teşvikiyle hafız oldum. Köyde kuran kursu yoktu, camide hafızlık yaptık. Zor bir dönemdi. Bütün çocuklar oynuyordu. Biz hafızlığa çalışıyorduk. Okul kütüphanesindeki bütün kitapları okumuştum. Okuyacak kitap kalmayınca radyo ile ilgilenmeye başladım. Radyo tiyatrosunu çok sevdim. Hiçbir programı kaçırmadan dinliyordum. Kaçırdığım bir program olursa kıyamet kopuyordu. Yani bende neredeyse saplantı haline gelmişti radyo. Sonunda evdekiler radyoyu saklamaya başladılar benden.

    Aydınlanma sürecinizde önemli bir dönemdi diyebilir miyiz?

    Evet, şu an bile benim için belirleyicidir o dönem. Şimdi bile çoğu zaman, geriye gidip referans alırım o dönemi. Hayatımın ilk dönüm noktası. Hafızlık insanı yalnızlaştırır. Bu benim kitap ve tiyatroya yöneltti. O zamanlar hayalim tiyatroculuktu.

    Bu da ilk idealiniz…

    Evet, ama oyuncu nasıl olunur, nasıl bir eğitimden geçmem gerekir bunu bilmiyordum.

    Hala hafız mısınız?

    Hayır değilim. Kuran epey büyük bir metin, ezberde tutmak çok zor. Yoğun tempo içerisinde ihmal ettiklerimden biridir. Ben şu an Kuran'ı yüzünden okumakta zorlanıyorum. Çünkü ezbere alışığım. Hala ne zaman Kuran'dan bir sayfa okusam, ezberini yaptığım dönemde ne yaşamışsam hepsini hatırlarım.

    Geçmiş kodlarınız Kuran sayfalarında ne güzel. Hangi sure var mesela böyle hatırladığınız?

    Surenin ismini hatırlamıyorum. Annemin çok hasta olduğunu hatırlıyorum. Üzüntülüydüm. Yanında ders çalışıyordum. O sayfayı her okuyuşumda aynı hisleri yaşarım. Kuran'ın sayfaları benim için geçmişe dönük hatıra defteri gibidir.

    Okula devam kararını verdiniz...

    Hangi okula gideceğim, ne yapacağıma hep kendim karar verdim. Özgür yaşadım. Çocukluğumda da, gençliğimde de… Şimdi de öyleyim. Hiçbir zaman baskı hissetmedim üzerimde. Bu riskli ve mucizevî bir hayat. Kimse size bir şey dikte etmiyor. Şu okula git, çalış para kazan diye… Bu anlamda hayatıma müdahale eden kimse olmadı. Üniversite tercihimi de kendim yaptım. Benim için yaşıyor olmak tercih yapabilmekle ölçülür. Tercih yapamıyorsanız hiçbir şeysiniz. Tabi bu tercihler kötü de olabilir, felaketle de sonuçlanabilir. Mucizevi olan tarafı bu benim için.

    Tiyatro hayaline ne oldu peki?

    Ortaokulda yeni şeyler gördüm ve tiyatrodan vazgeçtim! Ortaokulun birinci sınıfı benim için ikinci dönüm noktasıdır. Yoğun kitap okuma seanslarım o zaman başladı. O yaşın kaldırabileceği türden okuyabileceğim çok şey kalmamıştı. Şimdi dönüp bakıyorum da doktora tezlerinden oluşan kitapları bile okumuşum. Onları şimdi okuyamam, sıkılırım mesela.

    İbrahim Bey sıkıldım. Hiç arkadaşlarınızla çıkıp top oynamadınız mı? Bu nasıl çocukluk?

    Oynardım evet. Çok sosyaldim. Sivriydim, faaldim. Ortaokulda, lisede, üniversitede her zaman tanınan biriydim.

    Evet, tabii âşık oldunuz…

    (Gülüyor) Hayır. Bu hiç olmadı. O dönemde yoğun olarak gençlik faaliyetleri, siyasi-ideolojik konular daha cazipti. Öyle ki okulu hiç önemsemez hale gelmiştim. Üniversite sınavına da 15 gün kala hazırlanmaya başladım. 15 gün test çözdüm. 9 Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni kazandım. Sınava gireceğim akşam çok kötü bir trafik kazası geçirdim. Yaralandığım için bütün soruları ayakta cevaplamak zorunda kalmıştım. Aslında ortaokuldan sonra hep hukuk fakültesine gitmek istedim. Ama tek tercihim bu değildi. Basın yayın okumayı da istemiştim. İlk tercihimi kazandım.

    Yeni Şafak maceranız nasıl başladı?

    İzmir'de öğrencilik çok güzeldir. İzmir güzeldir çünkü. O seçkin arkadaş grubu İzmir'in kültürel hayatına oldukça fazla katkıda bulundu. Muhafazakâr kesimin ilk mizah dergisi olan Fit'i arkadaşlarımız çıkardı. Onları hepsinin yazar olması gerekiyordu aslında. Benim avukat olmam gerekiyordu. Ama nasip böyleymiş ben yazar oldum. Öğrenciliğim çok uzun sürdü. Bir gün; “Bu böyle olmayacak. Artık bu şehirden gideyim” dedim ve İstanbul'a döndüm. 1995'te Yeni Şafak'ta çalışmaya başladım.

    Köşe yazılarınızda son okumalarda çok değişiklik yapıyor musunuz?

    Kafamda hangi konuyu yazsam diye zorluk çekerim sadece. Yazmadan önce de o konuyu iyi araştırırım. Bütün boyutlarını ortaya çıkarırım. Bir cümleden bir yazı çıkarmam hiçbir zaman. Her yazıda, birkaç yazı olacak bilgi ve malzeme olur. Neyi yazsam diye sıkıntı çekerim. Başladıktan sonra hiç ara vermeden bitiririm. Başka alanlarda yazdığımda bitirmekte de zorlanırım. Saatlerce durmadan yazabilirim. Önemli olan konuyu seçmektir.

    Gazeteyi açmış hararetle sizin yazınızı okuyan birini gördüğünüzde ne hisseder, ne düşünürsünüz?

    Utanırım. O an başını kaldırıp baksa yüzüm kızarır. Hiç kimseye “Yazımı okudun mu?” diye sormam. Birisi yazımdan bahsederken sıkılırım. Bir an önce bitmesini isterim. “Bu güvensizlik mi?” diye düşündüm. Ama iddialıyım yazdıklarım konusunda, güvensizlikle ilgisi yok, bir mahcubiyet hali belki. İnandığım şeyi coşkulu ve tutkulu bir şekilde savunurum. İnanmadığım bir şeyi asla desteklemem. Yazıya başlamam da böyle oldu. Yeni Şafak'ta yazmayı ben istemedim. Gazete mutfağında çalışmaya alışkınım. Yöneticiler ısrarla yazmamı istediler ve ben öyle başladım.

    “Söylemiştim” demekten bıktınız mı?

    Bu kötü bir şey ama öngörü de önemli. Türkiye'de olan bir olayın uluslararası boyutta önemi vardır. Konu tartışılırken birçok boyutu ihmal edilir. Böyle olunca sağlam öngörülere ulaşamıyorsunuz. Türkiye'de bir cümleden hareketle oturup yazı yazabiliyorsunuz. Bu bana çok değerli gelmiyor açıkçası. Sistem dışı bakış açılarını da önemsediğim için, tersinden okumaları önemsediğim için, dünyanın gördüklerimizin dışındakilerden de oluştuğunu bildiğim için çok boyutlu düşünmeye çalışırım. Birileri için önemli olma, akredite olma düşünceniz yoksa bu konuda özgürsünüzdür. Yazarlıkta da en önemli şey özgürlüktür. Zihinsel özgürlük… Bunu güvenceye almak için birçok şeye mesafeli olmanız gerekir.

    Otosansür uygular mısınız?

    Oluyor. Kişisel şeyler yazmıyorum. Kişilerle ilgili nitelemeler yapmıyorum. Kişileri hedef alarak yazmıyorum. Güvenlikle ilgili kaygı duyduğum, çok sıkıntıya düşeceğim konuları yazmıyorum.

    Tehdit alıyorsunuzdur muhakkak.

    Herkes alır. Ama bir süre sonra önemsememeye başlarsınız. Açık tehditleri ciddiye almam. Ciddi tehditler belli olur.

    Burcunuz ne?

    Burcum oğlak. Eğer oğlak diye bir burç varsa benim özelliklerim onunla birebir örtüşüyor.

    Nasıl bir babasınız?

    İki çocuğum var Asya ve Yusuf isminde. Sevilen bir babayım galiba. Bana çok düşkündürler. İyi bir iletişimimiz var. Her şeyi konuşabiliriz rahat bir şekilde.

    Çok geziyor musunuz?

    Mümkün olduğunca gezmeye çalışıyorum. Ben şehirleri önemserim, ülkeleri değil. Ortadoğu benim için çok önemlidir. Bu coğrafyanın şehirlerinde kendimi evde hissediyorum. Ortadoğu dışında bir yere gittiğimde anlık da olsa içimde bir yabancılık hissi oluşur. Ama yakın çevremizdeki ülkelerde kendimi evimde hissederim.

    Bir de çevirmenlik maceranız var…

    Malezya'da 1.5 yıl kaldım öğrencilik yıllarımda. Dönerken bu ülkeden bir şey getirmeliyim diye düşündüm. Bir Malay romanını Türkçe'ye çevirdim. Sıkıntı verici bir roman. Adı: Dikenden Başka Mahsul Yok.

  • Yeni Şafak - Hale Kaplan Öz