İran'la İsrail'in dehşet dengesi

İran'la İsrail'in dehşet dengesi

Türkiye'nin İsrail'le restleşmesi İran yüzünden mi? Neden İsrail, İran’ı vurmak istiyor? İran’ın İsrail’i vurması mümkün mü? İsrail'in kortuğu dehşet dengesi ne? Erhan Başyurt cevapladı.

Dursun Kabaktepe'nin röportajı

Erhan Başyurt: İsrail, İran'la dehşet dengesinin bozulmasından korkuyor

Bugün Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı Erhan Başyurt, İsrail'in, İran'ı tehdit olarak görmesinin sebebini dehşet dengesinin bozulmasına bağlıyor. Başyurt, İsrail'in hırçınlığını şu ifadelerle açıklıyor: İran, 2012’ye kadar uranyum zenginleştirmeye devam ederse nükleer silah üretebilecek kapasiteye gelecek. Eğer İran'ın da nükleer silahı olursa İsrail'in caydırıcı gücü biter ve bölgedeki üstünlüğü son bulur. Bu yüzden İsrail, İran'a saldırma planları yapıyor. Erhan Başyurt ile Bugün gazetesinde röportaj yaptık. Sıcak gelişmelerin yaşandığı Türkiye gündeminde Ermenistan ile imzalanan protokolü, Azerbaycan'ın Türkiye'ye aldığı tavrı, Demokratik Açılım çevçevesinde Mahmur Kampı'ndan gelen 34 kişilik PKK'lı grubu ve Bugün gazetesinin yayın ilkelerini konuştuk.

ERMENİSTAN MECBUR KALDI

Türkiye ile Ermenistan ilişkileri ne zaman kırılma noktasına geldi?
Ermenistan Türkiye’nin sınırlarını tanımayarak soykırım iddiasında ısrar ediyordu.  Ama esas sorun bunlar değil, Karabağ işgaliydi. Çünkü işgalden önce Ermenistan’da deprem yaşanmış ve Türkiye de yardım göndermişti.

Sonra ne oldu?
Ermeniler Karabağ’ın çevresindeki 7 reyonunu işgal etti. Azeri topraklarının yüzde 15 ile 20’sini aldı.  Sonra Türkiye Ermenistan’a ambargo kararı verdi. Bu süreçten sonra diplomatik ilişkiler gerildi. Ermenistan sınırı kapandı. 

Sınırların kapanmasından kim zarar gördü?

Ermenistan zarar gördü. Karabağ’ın işgalinden sonra Türkiye ile sınırlarının kapalı, Azerbaycan'la savaş durumunda olmasından dolayı ekonomisi çöktü. 3 milyonluk Ermenistan bu yükü taşıyamadı. Özellikle Ermenistan’ın genç nüfusu başta olmak üzere beşte biri yurt dışına çıktı. Savaş devam ettiği için dış yatırımlar da gelmedi.

Ekonomik anlamda başka zararı oldu mu?
Tabii ki oldu. Bakü-Ceyhan boru hattı projesi vardı. Savaş durumu olduğu oldu için bu hat Ermenistan’dan geçmedi. Gürcistan üzerinden geçti. Bu boru hattının geçtiği ülkeye bir kira bedeli ödenir. Ermenistan bu paradan da muaf kaldı. Doğu-Batı olmak üzere başka enerji koridorları projeleri vardı. Bunlardan yararlanamadı. Yine ulaşım ve otoyol ağının dışında kaldı. Bu yüzden de Rusya’ya muhtaç oldu.

Peki, Ermenistan’ın bu kadar hırçın davranmasındaki amacı neydi?
3 milyonluk bir ülke ama 300 milyonluk bir ülkenin isteğine sahipler. Bu ülke Gürcistan’ın bir kısmını Türkiye’den Doğu Anadolu Bölgesini ve Azerbaycan’dan Karabağ ve ötesini istiyordu. Sınırları kabul etmiyordu. Ama ekonomik çöküşten sonra geri adım atmak zorunda kaldı

Ermenistan’la imzalanan protokollerin amacı nedir?
Türkiye bu protokollerle iki şeyin önünü kesti. Birincisi Ermenistan’ın Türkiye’nin sınırlarını tanıyıp tanımama sorununu aştı. Ermenistan sınırları kabul etti. İkincisi ise soykırım iddiası konusunun tarihçiler komisyonu tarafından ele alınması oldu. Ama Karabağ’da ilerleme şartı henüz ortadan kalkmadı. Bunun içinde parlamentoların onayı gerekiyor.

Bunun anlamı nedir?
‘Bir soykırım var mı, yok mu ve gerçek mi?’ konusu gündeme gelerek sorgulama başlayacak. Onlar, buna iman derecesinde inanıyorlardı.  Şimdi arşivler açılsın. Bunu tarihçiler bir an önce araştırsın. Daşnak Partisi’nin arşivlerine bakılsın, Ermenistan’ın Kudüs’e kaçırılan arşivleri açılsın. Osmanlı’nın arşivleri zaten açık. Gerçek ortaya çıksın. O zaman ne yapılaması gerekiyorsa o da yapılsın.

AZERBAYCAN’DAN OLGUNLAŞMAMIŞ DEVLET TEPKİSİ

Azerbaycan’ın, Bakü’deki Türk şehitliğinde bulunan bayrağı indirmesinin nedeni nedir?

Devlet tahammüllerine vakıf olmayan olgunlaşmamış bir devlet tepkisi olduğunu düşünüyorum. O şehitlik Azerbaycan’ı işgale gelen Türk ordusunun neferlerine ait bir şehitlik değildir. Rus ordusunun işgalinden Bakü’yü kurtarmaya gelen Türk ordusunun şehitliğidir. Azerbaycan’ın kırmızıçizgileri konusunda Başbakanın, Cumhurbaşkanının ve Dışişleri Bakanı’nın sözü var mı? Var. Siz eğer bu sözlere güvenmiyorsanız o zaman Türkiye Cumhuriyeti ile işbirliği yapmayın.

Azerbaycan’ın bu güvensizlik politikası devam ederse ne olur?

Türk halkının bu konuda ne kadar hassas olduğunu görüyorsunuz. Şehitlikten bayrak indirmek gibi cami kapatmak gibi öyle tepkiler ortaya koyuyorsunuz ki; bunlar Türk halkının size olan sevgisini yıpratır. Yanlış ve ölçüsüz tepki Türkiye’de de karşı tepkilerin doğmasına neden oluyor. Bu da Azerbaycan’a zarar verir.

Türkiye Azerbaycan’a rest çeker mi?
Yok. Kesinlikle. Türkiye’nin devlet refleksi çok daha gelişmiştir. Duygusal davranmaz. Ahmet Davutoğlu söyledi, ‘Gök kubbe yere inse Azeri politikamız değişmez’ dedi. Orada söylenmiş bir söz var.

AZERİ YÖNETİMİ OYUNA GELİYOR
Azerbaycan ile yaşadığımız ilk diplomatik krizde Rusya’ya gidip doğalgazı gündeme getirmişlerdi.  Bunu neye bağlıyorsunuz?

Aslında orada iki tane sorun var.  Bir tanesi şu: Türkiye ile Azerbaycan’ın güçlü ilişkilerini bozmak isteyen bazı Ergenekon uzantısı yapıların olduğunu düşünüyorum. İkinci olarak da Rusya’nın bu konudaki etkisi var. Ergenekon’da Avrasyacı bir yaklaşım içindeydi.  Rubin’i çağırıp sık sık görüştüklerine başvurmaları, Levent Ersöz’ün Rusya’ya kaçması ve Bedrettin Dalan’ın Ukrayna’da ortaya çıkması gibi örnekler vardı. Şimdi bunları üst üste koyduğumuzda Azeri yönetimi oyuna geliyor gibi bir izlenim oluşuyor.

Ergenekon davasının bugünkü seviyeye gelmesi Türkiye’nin dış politikasını nasıl etkiledi. Çünkü Ergenekon iddianamesinde KKTC’den tutun da Azerbaycan’a kadar uzanan bir yapılanmadan söz ediliyordu?

Ergenekon çok aktif olduğu dönemlere baktığınızda karşınıza Kıbrıs sorunu çıkıyor. Annan Planı’na Türkiye evet demişti. Ergenekoncuların açılıma karşı yaptıkları faaliyetler şimdi ortaya çıkmaya başladı.  Oralarda muhalefeti örgütlemek, Türkiye’de ve KKTC’de halkı kışkırtmak, bu olayların aleyhine basını kullanmak vs. gibi faaliyetleri vardı. Bunları üst üste koyduğumuzda Ergenekon’un yokluğu biraz daha rahatlama getiriyor. Yalan ve iftira haberlerle Türkiye’nin lehine olan bir süreci başarısızlığa sürükleme riskleri ortadan kalktı.

AK PARTİ'NİN İSRAİL KARŞITI POLİTİKASI MEVCUT DEĞİL

İsrail ile ciddi bir krizin eşiğine geldik. Önce Başbakan ‘One minuute’ dedi. Ardında Konya’daki tatbikat ertelendi. Sonrasında ise TRT’de yayınlana Ayrılık dizisi ile ilgili kriz yaşandı. İsrail ise karşı atak yapmak için 29 Ekim Cumhuriyet bayramını protesto etti. Sizce sorunun temeli nedir?

‘One minute’un kırılma noktası olduğunu düşünmüyorum. Biliyorsunuz bundan sonra bir tamir aşamasına geçildi. Bence AK Parti Hükümeti’nin İsrail karşıtı bir politikası da mevcut değil.

Neden böyle düşünüyorsunuz?
Pakistan 50 yıldır İsrail’i tanımayan bir devletti. Pakistan’ın İsrail’i tanıma toplantısına Türkiye arabuluculuk yaptı. İsrail’i tanımasını sağladı. Suriye ile İsrail arasında bir savaş vardı. Suriye’yi ikna aşamasına getirdi. Suriye ile İsrail arasında bir arabuluculuk yaptı. Hamas ile İsrail’in arasında sorun vardı. Arabuluculuğa yeltendi. Sorunları çözme aşamasında İsrail’in güvenliğini artırıcı çalışmalar yapıyordu.

O zaman kırılma noktası ne zaman başladı?
Ne zaman ki İsrail Lübnan’ı bombaladı. Yüzlerce sivil öldü. Ardında Gazze saldırısı oldu. Bütün bu operasyonları yaparken İsrail’in kadın, çocuk aile ayrımı yapmadığını görünce şunu söyledi Türkiye: Benimle askeri savunma işbirliği yapıyorken benim topraklarımda bazı askeri faaliyetler gösteriyorken bu beni de yıpratıyor. Türkiye tüm bu sorunları çözme aşamasına gelirken bölgesel bir güç olma yolunda da ilerliyordu. İsrail’le ilişkilerin iyiliği yanında Suriye, Filistin, Ürdün, Suudi Arabistan ve İran’la da ilişkilerinin iyi olması lazım ki Türkiye’nin bu bölgedeki barışa hizmet misyonunu yerine gelebilsin.

İSRAİL BÖLGENİN EŞKIYASI GİBİ DAVRANIYOR
İsrail’in derdi nedir?
İsrail bölgenin haylaz çocuğu gibi. Ben Suriye ile savaş halindeyim. Filistin’i ve Lübnan’ı vurabilirim. İran’daki nükleer tesisleri vurmak istiyorum. Irak işgal edilmeli gibi sözler söylüyor.  İstediği yerde camı kıracak, istediği malı çalarak alacak. O bölgenin eşkıyası gibi davranıyor. Filistin topraklarını işgal etmiş durumda. Suriye’nin topraklarını işgal etmiş durumda. Bu arda da istediği ülkeye de operasyon yapmak istiyor.

İsrail’in barış istemeyen tavrı hükümeti haklı mı çıkardı?
İsrail insan hakları ihlallerini sürdürmekte ısrarcı davrandı. Türkiye’nin bu konudaki uyarılarını kale almadı. Türkiye’nin Suriye ile arabuluculuğunu boşa çıkardı. Hamas’la arabuluculuk girişiminde Türkiye’yi saf dışı bıraktı.  Türk yetkililerin Gazze ziyaretlerinin önünü kesti. İsrail orada insan hakları ihlali yapıyor muydu? Yapıyordu. Türkiye haklı çıktı mı? Çıktı. Son olarak BM’de 57 ülkenin verdiği kararla İsrail’in insan hakları ihlali yaptığı kabul edildi. Savaş suçu işledi. Türkiye bu söylüyordu. Şimdi BM’de bunu kabul etmiş oldu.

Türkiye’nin İsrail'le restleşmesi İran yüzünden mi? Siz yazınızda bir komplodan bahsettiniz. Açıklar mısınız?

Jereme R. Corsi diye bir Amerikagazeteci 3 hafta boyunca İsrail’e gidiyor. İsrail’in en tepe noktasındaki kilit isimlerle görüşüyor. Ve bu görüşmeden sonra şu kanaatini yazıyor: 2009’ın sonu ile 2010’un başında İsrail, İran’ın nükleer tesislerini vuracak. Bu Amerika ile olursa iyi. Ilımlı İslam ülkelerinin desteği alınırsa çok daha iyi. Ama hiçbirinin desteği olmazsa bunu İsrail tek başına yapmalı, diyor.

Neden İsrail, İran’ı vurmak istiyor?

Şuna inanıyorlar. İran, 2012’ye kadar uranyum zenginleştirmeye devam ederse nükleer silah üretebilecek kapasiteye ulaşacak. Zaten İran’ın elinde Sajim 2 diye 1500 km’lik füzeler var. Buna nükleer başlık takıp İsrail’i vurabilir, diyorlar.

İran’ın İsrail’i nükleer silahlarla vurması mümkün mü?
Teknik olarak İran’ın İsrail’i nükleer silahla vurmasının imkânı yok. Bu mesafe ile alakalı değil.

Neden İran, İsrail’i vuramaz?
Hatırlarsanız Ukrayna’da Çernobil Nükleer Tesisi’nde kaza yaşanmıştı. Ve bizler Karadeniz kıyısında çayları içip içmemeyi tartışmıştık. Arada 600 km mesafe var. Şimdi İsrail’in deniz şeridi 40 km. İsrail’e nükleer silah kullanmak ne demek biliyor musunuz? Lübnan Şiilerini, Filistin ve Gazze halkını da öldürmeniz demek. Bu çok büyük sorunlara neden olur..

İRAN İLE İSRAİL ARASINDA DEHŞET DENGESİ

İran’ın nükleer silaha sahip olması İsrail’i neden rahatsız ediyor?
İran’ın nükleer silaha sahip olmasının şöyle bir özelliği var: Caydırıcılık. Buna dehşet dengesi diyorlar.

Dehşet dengesi nedir?
Her ikisinin de yıkıcılığı da eşitlendiği için biri diğerine nükleer silah üstünlüğü sağlayamadan konvansiyonel silah ile savaşmak zorundalar ya da yok olmayı kabul etmek zorundalar. Caydırıcılık alanında bir üstünlük sağlanacak. İsrail bu üstünlüğünü kaybetmek istemiyor. Burada bir kırılma noktası var. İsrail de nükleer silah anlaşmasına karşı olarak bu silahlara sahip olmuştur. İsrail’in bilinen 300 tane nükleer başlığı vardır. İran buna sahip olamamalı, diyor. İran’ı vurmak içinde İsrail’in çok fazla bir seçeneği yok.

Türkiye bu konunun neresinde duruyor?
Türkiye, İran ve İsrail’in de nükleer silah sahibi olmasını istemiyor. İran’a ve İsrail’e diyor ki; ‘Benim sınırlarımda istikrarsız alan oluşturmayın. Komşularım ne kadar güçlü ve müreffeh ise bu benimde o kadar güçlü olmamı sağlar.’ diyor.

Bu konuda örnek verir misiniz?
Almanya-Fransa ve Avrupa Birliği, Kanada-Amerika-Brezilya, Japonya-Güney Kore, Endonezya-Avustralya gibi güçlere bakın. Yakın komşularınız ne kadar iyi olursa sizin de o kadar iyi olmanız mümkün oluyor. Çünkü ticari kapasiteniz daha çok komşularınızla gelişiyor. Mesafeler daha yakın olduğu için masraflarınız azalıyor.

İSRAİL, İRAN’I DÖRT ROTADAN VURABİLİR

İsrail’in İran’ı Amerika ile vurabilir mi?
Bu mümkün. Neticede Amerika’nın büyük savaş gemileri var. O savaş gemileri hiçbir ülkenin topraklarını kullanmadan Körfez’den girip İran’ı vurabilir. Veya Amerika’nın deniz aşırı güçleri var. Amerikan üsleri var. Oradan gelip Afganistan üzerinden vurabilir.

Burada Rusya ve Çin faktörü yok mu?
Bu iki ülke karşı çıkıyor. Ama Amerika isterse vurur. Bunu Irak örneğinde gördük. Ama Obama yönetimi de İsrail’in tavrına sıcak bakmıyor. İsrail bunun sıkıntısını yaşıyor. Ya da şu an için bu konuda aralarında bir ittifak yokmuş gibi gözüküyorlar.
 
İsrail, İran’ı vurmak isterse bunu nasıl yapabilir?
Stratejisyenlere göre dört tane rotası var. Türkiye-Suriye sınırından, Ürdün-Irak üzerinden, Ürdün-Suudi Arabistan üzerinden geçerek vurması mümkün olur. Dördüncü seçenek ise deniz altıları ile gidip karaya nokta atışı yaparak vurmasıdır. Ama bu kadar güçlü deniz altılarının olup olmadığı şüpheli. Dağılmış pozisyondaki nükleer tesisleri en az 90 uçakla vurması gerekiyor. ‘Vurduktan sonra da en iyi seçenek Türkiye-Suriye sınırından girmesidir’ deniliyor. Girmesi de yetmiyor. Uçakların havada ikmal yapması gerekiyor. Şimdi Türkiye diyor ki; ben senin İran politikasını taraftar değilim. Benim topraklarımı kullanmayı düşünme. 

DEMOKRATİK AÇILIM BİR DEVLET POLİTİKASI

Demokratik açılım sürecini nasıl okumamız lazım? Bu bir devlet politikası mıdır?

Bunun bir devlet politikası olduğu kısmına katılıyorum. Çünkü MGK sonrasında yayınlanan bir bildiri bunlar gözüküyor. Bildiğiniz gibi MGK sonrasında açıklanan basın bildirisi konsensüs kararı ile alınır. Bu şunu gösterir. Askerde bunu kabul ediyordur. Demokratik açılım sürecinin öncesinde İlker Başbuğ Harp Akademileri’nde  ‘Terörist de insandır. Düzenlemeler yapmamız gerekiyor.’ demişti. Daha sonra DTP’li iki kişinin ölümünden sonra bölgede görev yapan korgeneral gönderildi. Düne kadar askeri yetkililerle DPT’lilerle tokalaşmıyordu. Hatta 2007 seçimlerinde Genelkurmay Başkanı ve generaller Meclis’te ‘DTP’lilerle aynı çatı altında bulunmayız.’ diye protesto etmişlerdi. Oradan dönüşümü dikkate alındığında bir devlet kararıyla hükümetin hareket ettiğinden şüphem yok.

Bu değişimde esas olan nedir?
Akan kanın durmasına bakalım. Bunun ikinci bir seçeneği yok. Akan kan durmalı mı durmamalı mı? Temel soru bu. Bu kan daha çok kan akıtılarak durdurulabilir mi? Teknik olarak mümkün. Ama 30 yıldır mümkün olmadı. Daha çok kan akıtılması önleyecekse ve bu ülkenin bütünlüğünü bozmayacaksa bu açılım sonuçlandırılmalıdır.

Mahmur Kampı’ndan gelen 34 kişilik ilk grupla devletin refleksi mi test  ediliyor?
Evet, test ettikleri doğru. Siz diyorsunuz ki; teslim olursanız; biz sizin sisteme entegre olmanızı sağlayacağız. Onlar silahlı eyleme katılmamış kişileri gönderiyorlar.

Sizce hükümet bu konuda genel af yasası çıkarmalı mı?
Genel af olmasa bile daha kapsamlı bir yasa çıkarılmalı. 150–200 tane kırmızı bültenle aranan PKK kadrosu var. Bu kırmızı bültenle aranan lider kadrosunun dışındaki PKK’lıların Türkiye’ye girebilmesi için yasal bir uygulama gerekiyor.

ÖCALAN’IN BİR SÖZÜ İLE DAĞDAKİLER İNER

Teslim olan 34 kişilik PKK’lı grubun üzerinde Abdullah Öcalan’ın etkisi nedir?
Dağdakilere ve Mahmur’dakilere ‘Geri dönün.’ emrini Öcalan verdi. ‘Barış grubu oluşturun ve gönderin.’ dedi. Bu iki açıdan önemli. Öcalan’ın 10 yıldır hapiste olmasına rağmen hala etkisi ve nüfusu devam ediyor. İki, Öcalan barış görüşmesinin tamamlanmasına sıcak baktığı yönünde mesajlar veriyor. Öcalan’ın bir sözüyle dağdakilerin büyük bir çoğunluğun inme potansiyeli var. Öcalan derse ‘Örgütü fes ediyoruz. Dağdan inip herkes evine gelecek. ‘Bu süreç bundan sonra demokratik yollarla devam edecek.’ derse örgüt buna uyacak izlenimi veriyor.

Devlet, Abdullah Öcalan’ı muhatap almalı mı?
Tabiî ki muhatap almamalı. Ama Öcalan’la da görüşen bir beşinci kol yapının olduğu yönünde tecrübeli istihbarat elemanlarının iddiaları var. Doğru olma ihtimalini güçlü buluyorum. Bir temas noktası oluşturulduğunu düşünüyorum. Devletin muhatap alması şeklinde olduğunu zannetmiyorum. Şu da bir gerçek ki bu örgütün hala liderinin Öcalan olduğu ya da Öcalan’ın örgütte sözünün hala geçtiğini bu son gelişme gösteriyor. Siz bu örgütün dağdan inmesini istiyorsanız Öcalan’ın da bu talimatı vermesi gerekiyor. Bunun içinde temas gerekiyor. 

DAĞDAKİ ADAM, ‘PİŞMANIM DEDİRTME’ DİYOR

DTP’nin Mahmur Kampı’ndan gelen konvoyu zafer havasında karşılaması sizce doğru mu?
Bu hoş bir durum değil. Ama diğer taraftan da o gösterileri yapanları anlamaya çalışıyorum.  Diyarbakır ve Van’da yaptıkları barış mitinglerinin başına şu ibareyi koymuşlardı: Onurlu barış mitingi. Düşünün dağdaki adam inecek ama ‘Bana pişmanım dedirtme.’ diyor. Bu, 221’in şartların biri. Teslim oluyorsak bile bir mağlubiyet teslimiyeti olmasın. Bizi ezmeyen bir çözüm olsun. Şimdi ben diyorum ki; bütün PKK dağdan inse, silahlarını bıraksa, Silopi’de 40 gün 40 gece davul zurna çalsalar ve bunu da kutlasalar, sonucu barış olacaksa göz yumulmasını isterim. Doğru mudur? Değildir. Yapmak istiyorlarsa 60 bin, 160 bin veya 1 milyon kişiyle karşılasınlar.  Burada önemli olan gidişatın nereye doğru gittiği. Akan kanın durup durmadığına bakarım. Şuan ki gelişmenin de akan kanın durmasına katkıda bulunur yönde olduğuna inanıyorum. Kesme taraftarı değilim.

MEDYADA DEĞİŞİM VE TASFİYE KAÇINILMAZ

Türk medyasında ciddi değişimler yaşanıyor. En son olarak medyada tasfiye olacak gazete(ci)ler tartışması yaşandı. Sizce tasfiye olacaklar var mı?
 
Birileri tasfiye olacak. Ama bu süreç kendiliğinden devam edecek. Onlar kendi kendilerini tasfiye edecekler. Ben bu görüşe katılıyorum. Çünkü her şeyin miladı dolabilir.

Türkiye’de yandaş medya ve muhalefet kavramı türedi. Bir çatışma devam ediyor. Sizce kim yandaş kim muhalefet?
Yandaş medya tanımlamasına katılmıyorum. Bu doğru bir yaklaşım değil. Böyle bir ihtimal yok. Her gazetenin içinde hükümeti eleştiren ve hükümeti haklı bulan kişilerde var. O bir grubun kendisi dışındakilerin yaftalama gayretiyle ortaya çıktı. ‘Ben halkın sesiyim’ diyerek yandaş medya tanımlamasıyla aradan sıyrılmak istediler. Başkasını yaftalayarak ortaya attıkları bir yalandır. Yandaş medyanın karşılığı nedir? Kardeş medya mı, kalleş medya mı? Ya da yandaş medya demokratik medya mı, karşıt medya Ergenekoncu medya mı?

BİZ ÖZGÜRLÜK VE DEMOKRASİ TARAFTARIYIZ

Sınıflamayı neye göre yapıyorsunuz?

Ben sınıflanması taraftarı değilim. Biz özgürlükçü ve demokrasi taraftarı bir gazeteyiz. Yayın ilkemiz belli. Toplumun genel ahlak ilkelerine aykırı düşmeyecek bir çizgiyi benimsedik. Eğer bizim demokrasi taraftarı ve özgürlükçü oluşumuz bir suç ise benim karşımda olan gazeteler antidemokratik olur. Beni demokratik olduğum için eleştiren bir gazete de ancak ve ancak anti demokratiktir. Her gazetede farklı fikirlerde insanlar çalışıyor.

Yayın yönetmeni olduktan sonra Bugün gazetesinde nasıl bir değişimi öngördünüz?
Yayın yönetmeni olmadan 2 yıl öncede burada çalışıyordum. Benden önceki yayın yönetmeni arkadaşlarımız da çok gayretli çalıştılar. Ve ben bunun bir bayrak yarışı olduğunu düşünüyorum. Benimde koşacağım bir 100 metre var. Onlardan bayrağı teslim aldığım noktadan sonra en hızlı şekilde koşarak bir sonraki gelecek arkadaşlara avantaj sağlamak benimde amacım. 

Bugün gazetesinin yayın ilkelerini belirlerken nelere dikkat ettiniz?
Daha dinamik, günceli yakalayan ama onu özelleştiren, duruşu demokrasi ve özgürlük çizgisinden sapmayan bir gazete yapmak istedik. Biraz daha kitleleri ilgilendiren kendi gündemimizi değil de halkın gündemini de yakalayan bir gazeteydi bizim amacımız.

GAZETELER ÖLÜRSE İNTERNET SİTELERİ DE BİTER

İnternet medyası gazeteciliği bitirir mi?
Gazetecilik yok olmaz. Elinizde bu konuda özel olarak üretilmiş bir cihazla abonesi olduğunuz gazeteyi okuma imkânı sunulabilir. Tabii ki bu durum okurun teknoloji ve kültür seviyesi ile alakalı olur. Gazeteciliğin yapısı matbudan sanala kayabilir. Mesela internet sitelerinin gazeteciliği öldürdüğü söyleniyor ama bu sitelerin büyük çoğunluğunun haberci kadroları yok. Onlar gazeteler ve ajanslardan haberini alıyorlar. Sizin köşe yazarınızı ve haberinizi kullanıyor. Bu da şunu gösteriyor ki gazeteler ölürse o siteler de biter o zaman.

Moralhaber.Net

Etiketler :