İşte PKK'nın derin infazları

İşte PKK'nın derin infazları

İddiaya göre, KCK sözleşmesinin gereği olarak kurulan ‘Devrim’ ve ‘Halk’ mahkemeleri faaliyetlerine başladı.

Politik Kürt siyaseti giderek tavrını sertleştiriyor. ‘Demokratik Özerklik’ çerçevesinde atılacak adımlar siyasiler ve KCK (Kürdistan Toplulukları Birliği) mensupları tarafından dile getiriliyor. Doğrusu, talep edilen ve yapılmak istenenler bir ‘devlet modelini’ ortaya koyuyor. KCK sözleşmesinde ‘devletleşme modeli’ anlatılırken üzerinde durulan konulardan biri de ‘Devrim’ ve ‘Halk’ mahkemeleri. Yani ‘KCK vatandaşı’, problemlerini halk mahkemesinde çözecek. Vatandaş veya KCK topraklarında yaşayanlar hakkındaki hükmü ‘Devrim Mahkemeleri’ verecek. Bunun anlamı şu: Yeni dönemde bölgede faili meçhul cinayetler olabilir! Çünkü KCK/PKK mahkemeleri artık devrede. Kürt siyasetçi Orhan Miroğlu’nu tehdit eden, Hikmet Fidan’ın öldürülmesinin arkasındaki kirli el olduğu belirtilen örgütü anlamak için geçmişteki kanlı iç infazlarına bakmakta fayda var. Bugün ‘demokrasi ve barış’tan söz eden örgüt mensuplarının faili meçhul cinayetlerin aydınlanmasını bile samimiyetle istemedikleri anlaşılıyor. Çünkü birçok faili meçhul cinayetin ‘faillerini’ biliyorlar. Örgüt infaz kararlarını önce Lübnan’ın Bar Elias kenti civarındaki kampta (tavuk çiftliği olarak gösteriliyordu), daha sonra Hakurk yakınlarındaki Lolan kampında alıyordu. Alınan kararlar örgüt militanlarını kapsıyorsa infazlar hemen bu kamplarda gerçekleştiriliyordu. Şimdi KCK için yer ve mekânın önemi yok. Diyarbakır, Hakkâri, Kato Dağı veya Lolan Kampı artık infaz kararırın çıktığı yerler olabiliyor.

Bugün yeni bir yapılanma adı altında faaliyet yürüten örgüt (KCK) yanına siyasileri de alarak ‘meşru’ bir yolda yürüdüğünü ileri sürüyor. Oysa ‘her şeyi Kürt halkı için yapıyoruz’ propagandasına sığınan anlayış kendisi gibi düşünmeyen Kürtleri düşman ilan etmekten çekinmiyor. ‘Örgütün bazı insanları susturmak için infaz kararları çıkarması veya tehdide başvurmasının siyasal karşılığı nedir?’ sorusunun cevabı çok önemli.

Geçmişte her infazda ‘önderlik’ bir kez daha büyümüş ve dokunulmaz hâle gelmişti. Kanlı tarihe bir yolculuk yapmak gerekirse şöyle bir tablo karşımıza çıkıyor. ‘Apocular’ olarak bilenen grup çok sayıda insanın canına kıydı. PKK’ya dönüştükten sonra kurulan ‘Devrim Mahkemeleri’nde yüzden fazla kişiye (bilinenler) ölüm cezası verildi ve cezalar infaz edildi. Hata PKK, güçlendiği dönemlerde (1980’ler) Hakurk yakınlarındaki Lolan Kampı’nı cezaevi olarak kabul edip âdeta ‘mahkeme’ kararları için infaz alanına dönüştürdü. Devrim Mahkemeleri’nin karar çıkardığı ve üzerini kırmızı kalemle çizdiği kişi sadece Lolan’da değil, her nerede ele geçirildiyse orada öldürüldü. Biraz daha geçmişe gidip PKK’nın infazını gerçekleştirdiği bazı önemli kişilere dair bilgileri şerh ederek örgütün ‘Kürt halkına’ ne kadar ‘hizmet’ ettiğini anlatmaya çalışacağız. Bir dönem JİTEM’in işlediği faili meçhul cinayetlerin benzerini PKK kendi içinde işledi ve kurbanlarının ailelerine farklı bilgiler vererek devleti suçlu gösterdi. ‘Ajan’ suçlaması ‘Devrim Mahkemesi’nin infaz kararı alması için yeterliydi. Tabii bu kararların arkasında hep Abdullah Öcalan vardı. Artık dağdaki Öcalan’lar karar merciinde. Örgütü çok sayıda ‘Apo’ yönetiyor.

Haberimiz birebir şahitlerin anlatımlarına dayanıyor. Bununla birlikte örgütün bazı yazılı kaynakları ve devletin birimlerine ait tutanaklardan da faydalanıldı. İşin en ilginç tarafı, örgüt öldürdüğü bazı kişilerin ismini daha sonra bayraklaştırıp genç militanlara örnek göstermekten geri durmadı. O isimleri âdeta bir propaganda aracı olarak kullandı/kullanıyor. Önce Apocuların komploları sonucu öldürülen önemli isimlere bakalım. Çünkü bunlar Öcalan ile birlikte yola çıkan, daha sonra onun komploları sonucu öldürülen kişiler.

Haki Karer

TÜRK KÖKENLİ VE LİDER ADAYI İDİ: PKK’nın Türk asıllı kurucularından. 20 Mayıs 1950’de Ordu’da dünya geldi. Öcalan ile birlikte siyasi faaliyetlere başladığında onu gölgede bırakan, liderliğini zorlayabilecek bir duruşu vardı. Giderek öne çıkması Öcalan’ı rahatsız etti. Hatta grubun Apocular-Hakiciler diye bölündüğü söylentileri yayılır. 18 Mayıs 1977’de, Gaziantep’te, kahvehanede çıkan bir tartışma sonunda vurularak öldürülür. Böylesine önemli bir adamın sıradan bir kahvede, basitçe vurulması dikkat çekicidir. Ardından koruması, görevini yapmadığı gerekçesiyle örgüt tarafından öldürülür. Öcalan’ın Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden tanıdığı sol örgüt üyesi bir kişi de, “Haki Karer’in katili” diye öldürülür. Bu konuda, Öcalan’ın uygulamaya koyduğu senaryo inandırıcı olmaz. Olayın üzerindeki sis perdesi hiçbir zaman aralanmaz. Yıllar sonra da kardeşi Baki Karer (Süleyman) hain ilan edilerek öldürüldü. Haki Karer’in bu şekilde ölümü Öcalan’a bazı kazanımlar getirir. Bu cinayetle, öncelikle şefliğini tehdit edebilecek birisinden kurtulur. Türk kökenli ve yetenekli birinden gelebilecek tehlikeyi bertaraf eder. En önemlisi de propaganda malzemesi olarak kullanmak için büyük bir ‘şehit’e kavuşur. Bu şehidi Kürt sol gruplarına karşı kullanacaktır. Nitekim Haki Karer’in vurulmasından sonra örgüt içindeki Türk kökenli militanların tasfiye edilmesi sürecine girilir. Örgüt dışında ise, diğer Kürt gruplarına yönelik saldırının aracı yapılır. Tanıkların anlattığına göre, Karer bacağından vurulur, polis kayıtlarına da böyle geçer. Lakin PKK kaynakları göğsünden ve karnından vurulduğunu duyurur. Oysa bacağından yaralanan Karer hastaneye götürülür ve ciddi bir müdahaleye izin verilmediği için kan kaybından ölür. Bazı iddialara göre, Karer Öcalan’ın talimatıyla Bozan Aslan tarafından öldürüldü. Diğer bir iddia Karer’in ölümünden Starke Sor (Kızıl Yıldız) ya da Beş Parçacılar olarak bilinen grubun lideri Alaattin Kapan’ın sorumlu tutulması. Zaten Kapan daha sonra İskenderun’da Apocular tarafından öldürülür. Haki Karer’in ölümünün ardından Gaziantep sorumluğuna Şahin Dönmez ve Cemil Bayık getirilir.

Mehmet Karasungur

GÖREVE GİDERKEN ÖLDÜRÜLDÜ!: Aslen öğretmendi. 12 Eylül 1980 Darbesi’nden önce, Siverek bölgesinde, PKK’nın silahlı örgütlenmesini yönetti. 1980-82 döneminde örgütün Lübnan kampında yöneticilik yaptı. Örgütün her kademesinde görev alan Karasungur, giderek sevilen biri hâline geldi. Bu durum Öcalan’ın gözünden kaçmadı. Mayıs 1983’te Karasungur ve alt düzeyde görev yapan İbrahim Bilgin isimli militanı barış elçisi olarak, Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) güçleri arasında süren çatışmaları durdurmakla görevlendirdi. Yeni görevleri için harekete geçen iki militan, hâlâ aydınlatılamayan bir komplonun sonucu öldürüldü. Hadise büyük yankı uyandırdı. Öcalan, bu cinayete dört elle sarıldı. KDP ve KYB örgütlerini bu olay dolayısıyla düşman ilan etti. Bu da Irak ve Suriye Kütlerinin PKK’ya katılmasını sağladı. Çünkü daha önce katılımlar Irak’taki Kürt gruplarına oluyordu.

Kemal Pir

ÖCALAN’I HİÇ LİDER OLARAK GÖRMEDİ: 1952 Gümüşhane doğumlu. Örgütün Türk kökenli önemli kurucularından. PKK’nın oluşumunda rol oynayan üç beş kişiden biri. 12 Eylül 1980 darbesinden önce Lübnan’a gider. Öcalan’ın “Sana Türkiye’de ihtiyaç var, birkaç arkadaşla birlikte Türkiye’ye gidip örgütü toparlaman gerekiyor.” demesi üzerine yanına Mahsum Korkmaz ve Mehmet Can Yüce isimli militanları da alarak Türkiye’ye gelir. Bu militanlar henüz yoldayken, Kozluk yakınlarında devriye birliğinin ateşine maruz kalırlar. Arabadan atlayan Mahsum Kormaz, kolu kırılır ancak yakalanmaz. Kemal Pir ve Mehmet Can Yüce güvenlik güçlerinin eline geçer. Üzerlerinde örgüte ait önemli belge ve bilgiler vardır. Öcalan daha sonra, Kemal Pir’i kastederek “Bu ahmak Kemal benden habersiz nasıl Türkiye’ye gider?” diyerek suçu Pir’e yükler. Pir; örgüt üyeliği, devlete karşı mukavemette bulunmak ve bir polis ile Ali Doğan Yıldırım’ı öldürmek suçlarından yargılanır. 1982’de Diyarbakır Cezaevi’nde başlayan ölüm oruçlarına katılır. Aslında tepkisi daha çok örgüte ve Öcalan’adır. Çünkü Öcalan’ın bir diktatör ve komplocu olduğunu görmüştür. Ölüm orucunun 57’nci gününde isteyerek ölümü tercih eder. Kolundaki serumu çıkarıp “Sizin gücünüz artık beni yaşatmaya yetmez.” diyerek Öcalan’a mesaj verir. Hastaneye kaldırıldığı ilk gün hayatını kaybeder. Pir’e göre örgütte lider yoktu, herkes arkadaştı ve bir dava uğuruna yola çıkmışlardı. Apo ise ısrarla kendisini tek ve vazgeçilmez lider olarak görüyordu. Kemal Pir’in ölümünden sonra cezaevindeki örgüt yönetimi Mustafa Karasu’nun eline geçer. Örgütün derinleri arasında adı geçen Karasu’dan sonra tutuklulara düzenli yemek verilmeye başlanır ve cezaevi şartları kısmen iyileştirilir.

Mazlum Doğan:

ÖRGÜTÜN OYUNU KAHRETTİ: 1955 Tunceli doğumlu. İlk eylemeni Tunceli Öğretmen Okulu’nda öğrenciyken gerçekleştirir. Bunun üzerine Balıkesir Eğitim Fakültesi’ne sürgün edilir. Ancak burada okumaz ve 1974’te Hacettepe Üniversitesi Ekonomi Bölümü’ne kayıt yaptırır. Devrimci Doğu Kültür Derneği (DDKD)’ne gider. Fakat burayı pek beğenmez. 1976’da Haki Karer ile tanışır. Karer’den etkilenerek grubun faaliyetlerine dâhil olmaya başlar. Ardından okuldan ayrılarak Apocu gruba katılır. Kısa süre içinde PKK’nın Diyarbakır sorumlusu olur. Yazdığı ‘Teslimiyet İhanete, Direniş Zafere Götürür’, ‘Direnmek Yaşamaktır’ adlı kitaplar örgütün eğitim kitabı hâline gelen ilk yayınlar arasına girer. Öcalan’ın karısı Kesire Yıldırım ile yoğun tartışmalara girer ve onun örgütten atılması, hatta infaz edilmesini ister. Bu isteğini soruşturmayı yürüten Cemil Bayık’a da bildirerek, Öcalan’ın karısını korumaktan vazgeçmesini talep eder. Bu durum Öcalan ile Doğan’ın arasını açar. Zaten bu süreç onun sonunu hazırlar. 30 Eylül 1979’da, örgütün vazifelendirdiği bir yere intikal ederken Doğan ve 2 arkadaşı yakalanır, yolu bilen diğer isim Duran Kalkan ise polisten kurtulmayı bilir! Diyarbakır Cezaevi’ne getirilen Muzlum Doğan meşhur 5. Hücre’de kalmaya başlar. Kısa sürede örgüt militanları tarafından sevilen biri hâline gelir. Fakat ani bir kararla 35. Koğuş denilen hücreye götürülür. Cezaevinden firar etmek ister. Bunun için hazırlanan plana göre, Doğan çöp arabasına binip dışarı çıkacaktır. İlginçtir, her gün aynı saatte gelen çöp kamyonu Doğan’ın saklandığı gün gelmez. Kış soğuğunda saatlerce bekleyen Doğan, askerlerce yarı donmuş vaziyette koğuşa getirilir. Daha sonra cezaevine giren Akif Yılmaz isimli örgüt mensubu Doğan’a gerçeği anlatır ve Duran Kalkan’ın kendisine komplo kurduğunu ve kaçış planını askerlere anlattığını aktarır. Bu Doğan için tam bir yıkım olur. 22 Mart 1982’de de hayatını kaybeder. Bu cezaevindeki ilk ölümdür. PKK kayıtlarında ve yayınlarında Doğan için, “Önce Nevruz’a selama durdu, sonra üç kibrit çöpünü ateşledi ve kendini yaktı.” deniyor. ‘Üç kibrit çöpü ile bir insan kendini nasıl yakar?’ sorusu hâlen cevabını arıyor? Bir de benzin dökerek kendini yaktığı iddia edilir. Bu cezaevine benzin sokabilmek de ayrı bir tartışma konusudur zaten. Diyarbakır Cezaevi kayıtlarında ise Doğan’ın kendini yaktığına dair bilgi yok. Ölüm sebebi ‘asılarak intihar ettiği’ şeklinde geçiyor.

Mahsum Korkmaz (Egid)

ÖNCE ÖLDÜRÜLDÜ, SONRA KAHRAMAN YAPILDI: 1985’te, TSK’nın yoğunlaşan operasyonları sonucunda örgüt büyük darbe alır. Operasyonlardan kurtulan militanlar, korunmak amacıyla Irak’taki kamplara çekilir. Buna rağmen, o anda Irak kamplarında bulunan Mahsum Korkmaz, otuz kişilik bir militan grubunun başında Türkiye’ye gönderilir. Grubun Gabar Dağı’na üslenmesi, kışı burada geçirdikten sonra eylemsel faaliyetlere başlaması istenir. Şemdin Sakık’ın da içinde bulunduğu grup, Türkiye sınırını geçer geçmez güvenlik kuvvetlerinin takibine alınır. Sakık bir kitabında Öcalan tarafından ölüme gönderildiklerini anlatıyor: “28 Mart 1986’da, sadece ekmek bulmak amacıyla bir gece yürüyüş yapmak zorunda kaldık. O sabahın seher vaktinde, bulunduğumuz bölgede her gece atılan yüzlerce pusudan birine düştük. Bir arkadaşımızın hafif yara alması dışında hiç birimize zarar gelmezken, Öcalan’ın sağ kolu Mahsum Korkmaz alnından aldığı tek kurşunla öldü.” Bu grup kendi içinde bir soruşturma yapar ve Kormaz’ı öldüren kurşunun Feyzi Aslan (Selim) tarafından sıkıldığını tespit eder. Çünkü bu kişi tabancasını olay yerinde bırakmıştır. Olay öncesinde Korkmaz ile kavgaya varan bir tartışmaya girmiştir. Sonrasında da Öcalan ile ilişkiye girip grubun sorumluluğunu alır. Sakık, Aslan hakkında bir rapor hazırlayıp Öcalan’a gönderir. Ancak Aslan soruşturmadan geçirilmez aksine ödüllendirilir. İran’a, oradan da Rusya’ya gönderilir. Bir anlamda Öcalan’ın talimatıyla öldürülen Mahsum Korkmaz, yine Öcalan tarafından kahraman ilan edilir. Mahsum Korkmaz Akademisi adında bir okul ve kamp açılır.

Abdullah Ekinci (Gözlüklü Ali)

ÖCALAN’IN HAKARETİ İNTİHARA SÜRÜKLEDİ!: PKK’nın kurucularından. PKK-MK üyesi. 1979’da Siverek’teki çatışmaları planlar ve fiilen yürütür. 15 Ağustos 1984’te, Şemdinli baskınını yönetir. Silahlı mücadelenin ve militanların Türkiye dağlarına yayılmasına öncülük eder. Onlarca büyük eylemi planlar ve uygular. 1986 yılında Şam’da düzenlenen PKK kongresi onun sonunu hazırlar. Öcalan’ın hakaretlerine maruz kalır. Ekinci, odasına çekilir ve gecenin ilerleyen saatlerinde bir el silah sesi duyulur. Gözlüklü Ali odasında ölü bulunur. Şemdin Sakık ‘intiharı’ anlatırken ilginç bir ayrıntıya dikkat çekiyor: “İntihardan sonra Öcalan şöyle bir konuşma yaptı: Dünkü konuşmamdan etkilendi. Savaş adı altında hep suç işlediğini anladı. Galiba kendisini suçladı ve suçun büyüklüğü karşısında kendisini bağışlayamadı. Bu tarzda benimle yürünemeyeceğini anladığı için kendisini vurma yolunu seçti. Aslında beni vurmak istiyor, benden intikam almayı hedefledi. Bu nedenle şehit sayılmaz. Cenaze töreni hak etmez, hatta cenazesinin kaldırılmasını bile hak etmemiştir. Ama ne yapalım bu kutsal alanı kokutacak değiliz ya!” Ekinci’nin cesedi Bekaa Vadisi’ne götürülür ve bir kayalığın altına gömülür.

Müslüm Durgun (Dr. Baran)

KAZA SÜSÜ VERİLİP ÖLDÜRÜLDÜ: Nisan 1994’te, Dersim bölgesinden (Tunceli) bir haber gelir. Haberde, Dr. Baran’ın intihar ettiği belirtilir. Öcalan bu haberi alır almaz bir değerlendirme yapar: “Dr. Baran bana bağlı bir insandı; ancak, son süreçte devletle ilişkiye geçmişti. Sanırım kendisini affedemediği için cezalandırdı. İntihar edip buna kaza süsü vermeye çalıştı ki, ailesine bir zarar gelmesin.” Olayın aslı başkadır. Örgüt militanları Öcalan’ın yardımcısı olan Dr. Baran hakkında bir rapor hazırlar. Rapor Öcalan’a takdim edilir; fakat o raporu kabul etmez. Rapora göre, Dr. Baran intihar etmedi, bir komplo sonucu öldürüldü. Baran, tuvalete gitmek için mağaradan çıkarken kemerine bağlı el bombası patlar. Oysa el bombalarında iki emniyet mandalı bulunur. Ayrıca arazi şartları göz önünde bulundurularak mandallar daha emniyetli olsun diye bantla sarılır. Bu durumda Baran’ın el bombasının kazara patlaması sonucu ölmesi mümkün gözükmüyor. Gizli bir el, bombanın pimini yarı çekilmiş hâlde bırakmıştır.

Ali Doğan Yıldırım

POLİS VURDU SÜSÜ VERİLDİ: 1976’da, Ankara’da öldürülür. Ancak örgüt, tepki çekmemek için bunu ‘intihar’ diye duyurur. Bu olay sonrasında, 2 Eylül 1979 tarihli Aydınlık gazetesinde, Têkoşîn grubu adına yayımlanan bir bildiride infazın iç yüzü şöyle anlatılır: “Ortaya çıkışlarıyla birlikte, 1976’da kendi arkadaşları Ali Doğan Yıldırım’ı kaldığı evde âdeta polis adına beynine tek kurşun sıkarak öldürdüler. Cesedini bir sokağa bırakarak ‘arkadaşımızı çelik yelekli polis timleri vurdu’ yaygarasını kopardılar. Daha sonra olay öğrenilince, kaza olduğunu söyleyerek geçiştirdiler. Ali Doğan’ın öldürülmesinde kullanılan tabanca daha sonra Kemal Pir’in üzerinde yakalanır…”

Dilaver Yıldırım (Haydar)

KAMPTA İNTİHAR ETMİŞ!: PKK'nın oluşumunda yer alır. İlk eylemi PKK yöneticisi Kemal Pir'i Sinop Ulubey Hapishanesi'nden kaçırmak olur. Örgüt'e mali kaynak sağlamak amacıyla Ankara'da 1977'de Güven Hastanesi'nin soyulması eylemini gerçekleştirir. Bu soygun sırasında yakalanır ve 12 Eylül sürecini hapishanede geçirir. Lübnan'daki kamplara çağrılır ve bir gece intihar ettiği söylenir.

Mehmet Turan

PKK’NIN KARAKUTUSU İDİ: PKK’nın I. Kuruluş Kongresi’ne katılan kadrodan. Öcalan’ın MİT ajanı olarak bilinen Pilot Necati ile ilişkisini derinlemesine bilen, derin devletle olan ilişkisine ve birçok karanlık olaya şahit olan Mehmet Turan, ‘ajan-provokatörlükle’ suçlanır. 1979 yılında Mardin’de öldürülür.

Baki Karer (Süleyman)

LÜBNAN’A KAÇARKEN ÖLÜME YAKALANDI: 1978’de, Gaziantep’te öldürülen Haki Karer’in kardeşi. Ağabeyinin ölümünde hep Öcalan’dan kuşkulandı. Baki Karer de diğerleri gibi, ‘önderlik çizgisiyle oynamak, önderliğe karşı kadroları kışkırtmak ve parti saflarında tasfiyecilik geliştirmek’ iddialarıyla suçlanır. 1982’de Lübnan’a kaçarken yakalanıp infaz edilir.

Abdullah Kumral (Yusuf Hoca)

TÜFEK HARBİSİNİ KULAĞINA SOKTULAR: 1979-1980 yıllarında, PKK’nın Gaziantep il sekreterliğini yapar. Öcalan’ı eleştirdiği için göz hapsine alınır. Lakin kaçmayı başarır. Ancak Suriye istihbaratı tarafından yakalanarak PKK’ya teslim edilir. Bekaa Kampı’nda, kulaklarına tüfek harbisi sokmak dâhil, bin bir çeşit işkenceye maruz bırakılarak öldürülür.

Resul Altınok (Davut)

ÖLÜM ÇUKURUNU KENDİNE KAZDIRDILAR: Avrupa ülkelerinde faaliyet yürüttü. 1982’de, PKK’nın II. Kongresi için Şam’a çağrılır. Havaalanına inince Öcalan’ın görevlendirdiği iki kişi tarafından Suriye istihbaratının denetiminde bulunan bir hücre evine götürülür. Sorgudan sonra idam edilecektir. Ali Haydar Kaytan ve Ömer Altun; Altınok’a önce bir çukur kazdırdılar, ardından çukurun içinde kafasına kurşun sıktılar.

Çetin Güngör (Semir)

İZİNİ STOCKHOLM’DE BULDULAR: 12 Eylül darbesi sonrasında Avrupa’daki PKK faaliyetlerini örgütler. Aralık 1981’de ERNK Avrupa sorumlusu olur. 1982 baharında toplanan PKK II. Kongresi’ne çağrılır. Kongrede görüşlerini açıklarken hakkında idam kararı çıkarılır. Bu kararın infazı için, Federal Almanya’da bir evde gözaltına alınır. Buradan kaçar; ancak İsveç’in Stockholm kentinde öldürülmekten kurtulamaz.

Faruk Bozkurt (Dr. Nasır)

İNFAZ EMRİNİ İMRALI MI VERDİ?: İşçi olarak gittiği Avrupa’da örgüt saflarına katılır. PKK-MK üyeliğine kadar yükselir. Öcalan’ın yakalanmasından sonra, sorguda verdiği ifadeler ve takındığı tutuma bakarak, ‘liderimiz kontra olmuş’ demekten kendini alıkoyamaz. Öcalan’ın itirafçı olduğunu, örgütü sattığını, halka ihanet ettiğini değişik toplantı ve platformlarda dile getirmekten çekinmez. Öcalan’ın aleyhine radikal bir tutum takınır. Örgüt, başlangıçta bu tutum karşısında bocalar ama Öcalan’ın ağırlığını koymasıyla, Nasır’ın üzerine gidilir. Çetecilik yapıyor suçlamasıyla tutuklanır. Soruşturmaya alınır. Buna rağmen tavrını daha da sertleştirerek açlık grevine girer. İddialara göre İmralı’dan gelen talimatın gereklerini yerine getiren örgüt, Nasır’ı sırtından vurur ve kaçarken öldürüldü söylentisini yayar.

Faysal Dumlayıcı (Kani Yılmaz)

AVAM KAMARASI’NDA KONUŞMASI SONUNU HAZIRLADI: PKK’nın kuruluş aşamasında yer alır. 12 Eylül 1980 darbesinde tutuklanır. 12 yıl Diyarbakır Askerî Hapishanesi’nde kalır. Tahliye edildikten sonra tekrar dağa çıkar. Yeterince eğitimli ve birikimli, siyasi ve diplomat bir kişilik olduğu için, örgütün Avrupa çalışmalarına sorumlu olarak atanır. 7 yıl Avrupa’da ERNK temsilciliği yapar. Örgütsel, siyasal ve diplomatik başarılar sağlar. İngiliz Avam Kamarası’nda konuşma yapacak ve Batı ülkeleri tarafından Kürt Büyükelçisi olarak tanımlanacak kadar saygınlık kazanır. Öcalan’ın kapı kapı dolaştığı Avrupa ülkelerinde sığınacak yer bulamaması ise Faysal Dumlayıcı’nın idam fermanı olur. İmralı’ya konulduğunda avukatlarına yaptığı açıklamada Avrupa’da yer bulamamasının sorumlusu olarak Kani Yılmaz’ı gösterir. Tasfiye edileceğini gören Kani Yılmaz örgütten ayrılır. Irak’ta kalıp partileşme çabalarına girişir. 10 Şubat 2006’da, PKK’nın suikast timlerine hedef olur. Yanına sızan iki PKK ajanının arabasına yerleştirdiği bombanın patlatılması sonunda bir arkadaşıyla birlikte ölür.

Mustafa Çimen (Teyfik)

HAİN İLAN EDİLDİ, ÖLDÜRÜLDÜ: PKK’nın ilk silahlı birliklerinden 14 Temmuz Silahlı Propaganda Takımı’nın üyesi. Mahsum Korkmaz’ın (Egit) hem siyasi hem de askerî yardımcısı. 15 Ağustos 1985’te Eruh’ta bir jandarma karakoluna yapılan baskında yer alır. Aynı yıl bir çatışmada TSK’nın eline sağ geçince Öcalan tarafından ‘hain’ ilan edilir ve hakkında ölüm emri çıkarılır. Pişmanlık Yasası’ndan yararlanan Çimen, 1990’da hapishaneden tahliye edilince Şanlıurfa’da PKK timlerince öldürülür.

Şahin Dönmez

ÖCALAN’IN YERİNİ

SÖYLEMEK İSTEDİ AMA…: Elazığ’da iken, şüpheli bir şekilde tutuklanır. Elazığ bölge sorumlusu olduğunu ve kaldığı adresi bilen tek kişi Öcalan’dı. Dönmez’in Elazığ’a ulaşır ulaşmaz tutuklanışının sebepleri üzerindeki sis perdesi hiçbir zaman aralanmaz. Durumun farkına varan Dönmez, devletle işbirliğine girer. Sorgusu sırasında, Öcalan’ın kaldığı adresi bildiğini ve gidip getirebileceklerini söylemesine rağmen herhangi bir operasyon yapılmaz. Yıllar sonra, cezaevinden çıkar çıkmaz, tetikçiler tarafından öldürülür.

Şahin Baliç (Metin)

KENDİ YAPTIĞI HÜCREDE İŞKENCE GÖRDÜ: Bekaa Vadisi’ndeki Mahsum Korkmaz Akademisi’nin başında kaldığı altı ay içinde, her biri bir metrekare olan 60 hücre yaptırır. Bu hücreleri akademi denilen sahaya gelen kuşkulu gençlerle, özellikle öğrencilerle doldurur. Ona göre, öğrenciler Kemalist ajanlardır. Baliç, gerçek mermilerin kullanıldığı bir tatbikat düzenler. Abdullah Öcalan da burada hazır bulunur. Hasan Bindal tatbikatı izleyenler arasındadır. Nereden geldiği belli olmayan bir kurşunla Bindal anında can verir. Olay anında, Öcalan’ın yanı başında bulunmasına rağmen, Baliç olaydan sorumlu tutulur ve tutuklanır. Daha dün Öcalan’ın yardımcılığını yapan bu adam, kendi eliyle yaptığı karanlık hücrede işkenceye alınır. Baliç, bağlanarak beton hücreye tıkılır. Kaba dayaktan geçirilir, üzerinde naylon eritilir, ellerine ve ayaklarına çiviler çakılır, baldırları şişlenir ve her türlü yıldırıcı psikolojik yöntem uygulanır. Eğitimini aldığı Öcalan’ı iyi tanıyan Baliç, daha fazla direnmenin anlamsız olduğunun farkındadır. Kendisine yöneltilen her suçlamayı kabul eder.

Zeki Yılmaz

‘ZİNDAN KONFERANSI’NA KATILMIŞTI: Türk kökenli. 1975’te PKK’ya katılır. 1977-80 yıllarında yapılan eylemlerin çoğunda yer alır ve 1980’de yakalanır. 1991’e kadar Diyarbakır Cezaevi’nde yatar ve tahliyesinden hemen sonra Lübnan’daki kamplara gider. O dönem yapılan Zindan Konferansı’na katılır. Örgüt içi demokrasi eksikliğinden söz edince, Öcalan’ın hedefi hâline gelir ve bilinmeyen bir yerde infaz timlerince öldürülür.

Mehmet Şener (Ahmet)

‘HAİN DEĞİLİM’ DEDİ AMA...: PKK genel sekreter yardımcılığına yükselir. Ajan oldukları suçlamasıyla Şener ve kendisiyle birlikte hareket eden üst düzey militanlar bağlanarak bir mağaraya konulur. Buradan kaçarak kurtulur. ‘Hain, ajan’ olmadığını Öcalan’a söylemek amacıyla Irak’tan Suriye topraklarına geçer. Şener’in Suriye topraklarında olduğunu duyan Öcalan, bu durumu ‘fırsat’ bilerek harekete geçer. İki kadını görevlendirip onun yanına gönderir. Bir yandan gönderdiği kadınlar ile onu oyalamaya çalışırken, diğer yandan Suriye istihbaratının yardımını alarak onu öldürme planları hazırlar. Bulunduğu evde kıstırılıp, iki tetikçi tarafından kurşunlanarak öldürülür. Şahin Baliç’i sorgulayıp öldüren Şener, bir yıl sonra aynı akıbete uğrar.

Cemil Işık (Hogır)

EVLENDİRİLDİĞİ KADIN İNFAZ ETTİ: İşçi olarak gittiği Avrupa’da örgüte katılır. Öcalan tarafından Bekaa’da eğitilir. 1987’de bizzat Öcalan tarafından kurulan özel bir eylem grubuna yönetici olur. PKK-MK üyeliğine kadar yükselir. Hainlikle suçlanınca örgütten kaçar. Peşine kadın suikastçılar takılır. Bunlardan biri evlilik numarasıyla yanına sokulur. Bu kadın 1993’te Almanya’da onu vurur. Kadın militan, ödül olarak Şam’a gönderilir. Sonra da İran’da bir çatışmada öldürülür.

Hidayet Bozyiğit:

İNFAZ KARARINDAN 10 YIL SONRA ÖLDÜRÜLDÜ: 1976 yılında PKK’ya katılır. 1980-1982 yıllarında, Lübnan kamplarında askerî eğitmenlik yapar. Daha sonra Türkiye’de silahlı mücadele geliştirmeyle görevlendirilir. 1983-1984 yıllarında Botan bölgesinde Mahsum Korkmaz’ın yardımcısı olarak görev yapar. 1985 yılında, bulunduğu Bingöl alanında örgüt yönetimiyle çelişkiye düşer, infaz edilmemek için kaçar, daha sonra yakalanır. Bir süre cezaevinde kaldıktan sonra pişmanlık yasasından yararlanarak tahliye edilir. Ancak, hakkında verilen ölüm emri, gecikmeli de olsa 1995 yılında, İstanbul’da uygulanır.

Şükrü Karakuş (Şoreş): 1982’de Bekaa Vadisi’nde “Türkiye’de eylem yapmak için uygun zaman değildir.” dediği için Mahsum Korkmaz tarafından kurşuna dizilir.

Cemile Merkit (Seher): Örgüt kararıyla Ali Haydar Kaytan ile evlendirilir. Hamile kalır. Öcalan’ın talimatıyla altı aylık bebeğini düşürür. Mayıs 1982’de, Bekaa Vadisi kayalıklarında öldürülür. Sonraki tarihlerde Seher’in akıbetini araştıran ağabeyi Yıldırım Merkit ve babası da örgüt tarafından ortadan kaldırılır.

Murat Bayraklı: 1982’de PKK II. Kongresi sonrasında, örgüt içi temizlik hareketinin kurbanlarından biri olur. Bu süreçte Türkiye’den yurt dışına kaçar. 5 Haziran 1984 günü, Batı Berlin’de, bir çöp konteynırında yakılarak öldürülür.

Enver Ata: Örgütün yurt dışındaki önemli kadrolarındandı. 20 Haziran 1984’te, İsveç’in Uppsala şehrinde, otobüs durağında beklerken, örgüt militanları tarafından öldürülür.

İzzettin Evcil (Serdar): 1977-79 arasında PKK Batman sorumlusu ve örgütün 12 Eylül darbesi öncesindeki önde gelen adamlarından. 1984 sonlarında, PKK içerisinde muhalif çizgi oluşturduğu gerekçesiyle öldürülür.

Zülfü Gök: PKK muhalifi Enver Ata ile ilişkisi olduğu gerekçesiyle 7 Ağustos 1984’te, Almanya’da arabasının içinde kurşunlanarak öldürülür.

Lamia Baksi (Dr. Jîyan): Yazar Mahmut Baksi’nin kız kardeşi. ‘İsveç hükümetinin ajanı’ ilan edilir ve infazı gerçekleştirilir. Olof Palme cinayetini sorgular. Bu Öcalan tarafından boynuna asılan yafta olur. İnfazı Cemil Bayık biliyor.

Mustafa Ömürcan (Sarı Ömer): PKK-MK üyesi Ali Ömürcan’ın yeğeni. 1980 öncesinde PKK’nın Avrupa kadrosunda faaliyet yürüttü. 1986’da, PKK’nın III. Kongresi’ne katılmak üzere Şam’a gider. Bir sene sonra, örgüt talimatlarına karşı gelmek suçundan idam edilir.

Mahmut Bilgili: 12 Eylül döneminde PKK davalarına bakan bir avukattı. Mart 1987’de Hollanda’da bir lokantada öldürülür. Cesedi parçalanarak kanalizasyon çukuruna atılır.

Mehmet Tunç: Bir dönem Avrupa’da PKK yapılanması içinde yer aldı. Şam’a çağırılıp öldürüldü.

Halil Kaya (Kör Cemal): PKK’nın III. Kongresi’nde genel sekreter birinci yardımcılığına getirilir. Ahmet Kesip tarafından ağır bir işkenceye tabi tutulur. Öcalan’ın talimatıyla kurşuna dizilerek idam edilir. Cesedi Zağros dağı eteğine gömülür.

Ali Ömürcan (Terzi Cemal): PKK’nın kurucu üyelerinden. Engizek Dağı’nda görev yapan Ömürcan Suriye’ye çağırılır. Oradan Lübnan’a gönderilir. Burada Cemil Bayık tarafından sorgulanır, ardından idam edilir.

Mehmet Çimen (Ali Rıza): 12 Eylül öncesinde, PKK içinde yer alır. Bir süre sonra da kadınlarla ilişkiye girdiği iddiasıyla, sokulduğu banyo küvetinde üzerine asit dökülmek suretiyle buharlaştırılarak yok edilir.

Yıldırım Merkit: PKK’nın oluşumunda yer alır. 1994’te Romanya’da öldürülür.

Metin Değer: 1980’lerde PKK’ya katılır. Bir süre Diyarbakır kırsalında faaliyet yürütür. Ardından eğitim görmek ve kışı geçirmek üzere Dersim alanına götürülür. Kış kampında ajan olmakla suçlanır, aylar süren işkenceli soruşturmadan geçirilir. Sorular sorulur, rapor hazırlaması istenir. Her seferinde suçsuz olduğunu söyleyip dursa da, örgütü ikna edemez. İnfaz edilir. İddialara göre nerede ve nasıl infaz edildiğini Aysel Çürükkaya biliyor.

Osman Tim: 1991 yılında, Lübnan’da eğitildikten sonra bizzat Öcalan tarafından İstanbul sorumlusu olarak atanır. 1992 sonunda İstanbul’da yakalanır ve Bayrampaşa Hapishanesi’ne konulur. Ancak iddiaya göre, Osman Tim, Gayrettepe’deki siyasi şubede örgüt hakkında tüm bildiklerini anlatır ve örgütün darbe yemesine sebep olur. Bu yüzden hapishanede bir PKK hükümlüsü tarafından boğularak öldürülür. Nazime Aktürk: 1991’de 16 yaşındayken PKK’ya katılır. Örgütün kadın silahlı örgütlenmesi olan YAJK’da yöneticilik yapar. 1999 İmralı Konsepti’ne karşı çıkan grupla hareket eder. Ancak, örgütten ayrılan arkadaşlarıyla randevuya geç kaldığı için örgüt tarafından yakalanır ve uzun süre tutuklu olarak sorgulanır. Dayatmaları kabul etmeyen Aktürk’ün, nöbetçisinin silahıyla intihar ettiği ileri sürülür.

Ramazan Topbaş (Sarı İbrahim): 1978 yılında örgüte katılır. Yıllarca dağda kalır. En sonunda ajan olduğu için 2006 yılında, Kerkük’te infazı gerçekleştiril


İnfazların perde arkasını tim komutanı anlatıyor

2009’da yakalanan ve ifadesi alanın R. D. isimli bir terörist örgüt içindeki infazların devam ettiğini ve KCK/PKK aleyhinde konuşanlar hakkında infaz kararları çıkarıldığını aktarıyor. Hakkâri Emniyeti tarafından ifadesi alınan R. D. örgüt mensuplarından duyduklarına ve örgüte ait arşiv kayıtlarına dayanarak, infazları tek tek anlatıyor. D, Öcalan’ın ve diğer yöneticilerin talimatlarıyla örgüt içinde yüzlerce infazın gerçekleştirildiğini söylüyor. KCK/PKK tim komutanlığı yapan R. D. ifadesinde anlattığı infazların örgüt içinde de konuşulduğunu belirtiyor. D’nin aktardıkları diğer kişilerin
anlattıklarıyla örtüşüyor. R. D; Ali Doğan Yıldırım, Mehmet Turan, Baki Karer, Abdullah Kumral, Şükrü Karakuş, Cemile Merkit, Enver Ata, Lamia Baksi, Şahin Dönmez, Mehmet Şener (Ahmet), Haki Karer, Kemal Pir gibi onlarca ismin nasıl infaz edildiğini veya komplo sonucunda ölüme sürüklendiğini ayrıntısıyla açıklıyor.

Özgürleşmeden infaza götürülen kadınlar

Şam’da Öcalan’ın ‘Yoğunlaşma Evleri’ diye tanımlanan evlerde ‘özgürleştirme’ (Önderlikle cinsel ilişkiye girme)  programlarına alınan onlarca genç kız örgütün gerçek yüzünü görünce karşı bir duruş sergiler. Bu da onların bir bir infaz edilmesine sebep olur. Evin, Dilan, Medya, Adife Saadet, Ayten Yıldırım, Bircan Yıldız ve Saima Aşkın bunlardan sadece birkaçı. Aşkın Lolan’da infaza götürülürken örgütün tarihini özetler nitelikte bir haykırışta bulunur: “Kahrolsun Apocu alçaklar, sonunuz faşizmdir.”

 

Kaynak:Aksiyon

Etiketler :