İzzet ve itibar tamamiyle Allah-u Teàlâ’nın; onun ihsan ve ikramiyle de Rasûlüllah SAS’in ve mümin ü muvahhid kullarınındır.

İzzet ve itibar tamamiyle Allah-u Teàlâ’nın; onun ihsan ve ikramiyle de Rasûlüllah SAS’in ve mümin ü muvahhid kullarınındır.

 İslâm tam ve mükemmel, en faydalı ve en güzel nizam olduğundan müslümanların başka bâtıl din ve inançlara, yabancı örf ve adetlere asla itibarı ve ihtiyacı yoktur.

Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN

 O, gayri kimseyi taklid etmez, başka hiçbir sisteme tabi olmaz, sadece Allah'ın nurlu yolunda yürür. Kur'an-ı Kerim’in, sünnet-i Seniyye-i Nebeviyye’nin, Şeriat-ı Garra-yı Muhammediyye'nin emir, yasak ve ölçülerine uyar. Tüm hayatını, pak dininin, yüce imanının, asil vicdanının, akl-ı seliminin, ilim ve irfanının gösterdiği yönde geçirir. Ruhen rahat, kalben mutmain, bedenen sağlıklı, ailece mutlu, toplumca muhabbetli ve kuvvetli olur; izzetli, onurlu, şerefli, sevaplı yaşar.

İslam muazzam bir inkılaptır; yeryüzünde küfrün, şirkin; şeytana, puta, nefse, maddeye, menfaate, zevke masivâya tapmanın belini kırmış, bâtılın ve tagutların köklerini koparmış atmıştır.

İslâm, değil sadece bâtılı, kendinden önceki hak ve meşru semavî dinleri dahi nesh ve fesh etmiş; eski ve muharref ilâhî kitapları bile hükümden ve yürürlükten kaldırmıştır. Artık devir devr-i münevver-i Muhammedî'dir, tüm insanlar İslam'a gelmeğe mecbur, Hz. Peygamber Efendimize uymağa memurdur.

Nitekim sevgili Peygamberimiz, bir Yahudi alimden, Tevrat'a ait bazı konu ve hikâyeleri dinlemeğe girişen bazı sahabileri (rıdvanu’llàhi aleyhim ecmaîn) bu işten şiddetle men etmiş ve "Eğer şimdi Hz. Mûsâ AS bile gelmiş olsaydı, benim emrime ve şeriatime tabi olurdu" buyurmuştur.

Dinimiz bize açıkça, Allah'ın lânet ve gazabına uğramış Yahudilerin, hak din ve imandan sapıtan Hristiyanların yoluna gitmemeyi; bil-akis Allah'ın lütfuna erdirdiği, sevdiği ve razı olduğu muttaki kullar yolunda yürümeyi emreder. Peygamberimiz sadece örf ve adette değil, ibadet, şekil ve zamanlarında dahi Yahudi ve Hristiyanlara benzememeyi, onlardan farklı davranmayı, böylece İslam'ın izzet ve istiklâlini, özel şahsiyet ve asil mahiyetini daima, her yerde her vesile ile vurgulamayı tavsiye buyurur.

Yüce Peygamberimiz hal-i hayatında tüm Cahiliyye devri adet ve an'anelerini birer birer ortadan kaldırmış, yerine Sünnet-i Seniyyesi ile detaylanan muhteşem İslam kültürünü vaz’ ve ikame eylemiştir. Bunun giyimde, tıraşta, nikahta, ailede, yeme-içmede, çarşı-pazarda, toplum hayatında, ekonomik faaliyetlerde... sayısız misalleri vardır.

Günümüzle yakından ilgili çarpıcı ve net bir misal verelim:

Peygamberimiz Medine'ye hicret ettiğinde, ahalinin —herhalde bir müddet Arabistan ve Yemen'de egemen olan Sasani devletinin, İran Zerdüşt kültürü tesiri altında kalarak— Nevruz ve Mihrican, yani ilk ve sonbaharda geceyle gündüzün eşitlendiği; günlerini bayram edinip kutladıklarını gördü; Medineli ashabına (radıya’llàhu anhümâ) sordu:

“—Nedir bu iki günün mahiyeti?”

Dediler ki:

“—Yâ Rasûlallah! Bunlar bizim iki bayram günümüzdür, İslâm öncesi Cahiliyye devremizden beri bunları kutlar, bu günlerde eğlenir, çeşitli oyunlar oynarız...

Efendimiz bunun üzerine buyurdu ki:

“—Yüce Allah sizler için bu iki günü, yerlerine, çok daha hayırlı olan Ramazan ve Kurban bayramlarını ikame ederek değiştirmiş bulunuyor. Artık bu Nevruz ve Mihrican’ı değil, o Ramazan ve Kurban Bayramı’nı kutlayın!”

Sözü yılbaşı kutlama ve eğlencelerine bağlamak istiyorum. Görüyorsunuz ki Rasûlüllah Efendimiz folklor haline gelmiş, nisbeten masum, dinî olmayan, kavmi ve mahalli birtakım günleri bile böyle yasaklayıp kutlamadığına göre;

Başka dinlere mensup gayri müslim milletlerin dini günlerini kutlamaları, içlerine küfür ve putperest inançlarının karışmış olduğu bâtıl görenek ve adetlerine uymaları, bu vesilelerle eğlenceler tertiplemeleri, hediyeler alıp vermeleri müslümanlara kesinlikle ve şiddetli haram ve yasaktır, çok büyük günah ve feci bir yanlışlık olur, müslümanın din ve imanına, vakar ve asaletine, izzet ve şerefine asla ve kat'a uygun düşmez.

O halde lütfen:

Kimsenin yılbaşı gecesini kutlamayınız; eğlencelerine, davetlerine katılmayınız; bu sebeple verilen hediyelerini almayınız; içkili-kumarlı, haramlı-günahlı toplantılardan şiddetle kaçınınız; evinize o geceye mahsus çerez, meyva almayınız; o gün için hindi kesmeyiniz; odalarınıza, dükkan ve mağaza vitrinlerinize çam ağacı dikmeyiniz, yılbaşı süslemesi yapmayınız...

O gece özellikle yatsı namazını camide cemaatle kılıp, gafil ve şaşkın ahalinin ıslah olmasına dua edip, eve erkence gelip çocuklarınıza bu gecenin yabancı adeti olduğunu anlatınız, müslüman yaşamayı vasiyet ediniz. Abdestli olarak erkence yatınız! Asla radyo ve televizyon açmayınız!

Gece sahur vakti teheccüd namazına kalkınız, Allah'ın, sizi ve evlad ü ıyâlinizi, nesil ve zürriyetlerinizi; küfürden, dalâletten, gaflet ve cehaletten korumasını; kahrına, gazabına uğratmamasını, hidayet üzere yaşatıp, iman-ı kamil ile amel-i sàlih üzre can teslim etmeyi nasip buyurmasını, Ümmet-i Muhammed'e umûmen rahmeylemesini can u gönülden, ihlâs ve gözyaşları ile talep ve niyaz ediniz.

Dinimize, iman ve irfanınıza, öz kültür ve pak adet ve an'anenize sımsıkı sarılın ki, dünyada ve ahirette felah, necat bulasınız!

KADIN VE AİLE, Aralık 1991

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.