"Keşke TBMM'yi Terketmeseydim"

"Keşke TBMM'yi Terketmeseydim"

'Bu kadına haddini bildirin' emriyle vekilliği elinden alınan Merve Kavakçı İslam bu süreç boyunca yaşadıklarını hiç unutmadı. İç muhasebeler yaptı, partisini kendisine sahip çıkmadığı için eleştirdi, hatta 'Keşke o gün meclisten dışarı çıkmasaydım' dedi.

Aradan 11 yıl geçti. 'Bu kadına haddini bildirin' emriyle vekilliği elinden alınan Merve Kavakçı İslam bu süreç boyunca yaşadıklarını hiç unutmadı. İç muhasebeler yaptı, partisini kendisine sahip çıkmadığı için eleştirdi, hatta 'Keşke o gün meclisten dışarı çıkmasaydım' dedi. Şimdi Kavakçı George Washington Üniversitesi'nde öğretim görevlisi. Evlendi, eşi Has Parti'nin kurucularından Cihangir İslam. Washington İstanbul arasında mekik dokuyan Merve Kavakçı İslam'la buluştuk, hükümetin başörtülü milletvekili tartışmalarını konuştuk. Bu arada geçmişe döndük Ecevit'ten ve o dönemde yaşadıklarından bahsettik. Gitmişken Kavakçı'nın siyasete hala yeşil ışık yaktığını da öğrenmiş olduk.

Doktora teziniz başörtüsü yasağı üzerineydi. Şimdi tezinizi kitaplaştırdınız

Evet, kitapta, başörtü yasağının sosyal ve siyasal sonuçlarına bakarak, Türkiye'nin rol model statüsünü sorguladım. 450 sayfalıktı, bunu kitap haline getirdik. Naom Chomsky'nin de destek verdiği bir kitap oldu. John L. Esposito bir önsöz, Kürt sorunu ve başörtüsü yasağıyla ilgili çalışmalar yapan Lord Eric Avbury de bir sonsöz yazdı.

Türkiye başörtüsü konusunda rol model mi?

Türkiye'nin İslami bir gelenekten geliyor olması, halkının yüzde 99'unun Müslüman olması, Fransızlardan ithal ettiği katı bir laiklik anlayışının olması onu batı gözünde kendine en yakın Müslüman haline getiriyor. Amerika'da 11 Eylül olaylarından sonra üst düzey yetkililer hemen Türkiye'ye atıfta bulundu. İslam dünyasına Türkiye gibi olunmasını tekrar tekrar hatırlattılar. Acaba başörtüsü yasağını incelediğimizde göründüğü kadar olumlu bir sonuçla karşılaşıyor muyuz? Ben buna akademik bir eleştiri getirmiş oluyorum böylece.

Nasıl bir sonuçla karşılaşıyoruz?

Görüyoruz ki en başta ekonomik sonuçlar mağdur etti Türkiye'yi. Sevsek de sevmesek de, istesek de istemesek de Türkiye'de kadınların yüzde 60'ı başını örtüyor. Bu bizim kültürümüzün, tarihimizin ama en önemlisi dinimizin bir parçası.

Bu kadınların bir şekilde marjinalize edilmesi Türkiye'nin bir kaybıdır. Sonuç çok da olumlu değil. Diğer taraftan başörtülü kadınların yurtdışına, diasporaya çıkmaları, böylece yasağın negatif sonuçlarının yanı sıra belki de uzun dönemde bazı pozitif yansımalarının olacağını gösterdi bize. Çünkü yasak eğitime müthiş bir düşkünlük oluşturdu.

Siz kendi mağduriyetinize de yer veriyorsunuz kitapta. Zor oldu mu birebir yaşadığınız süreci tekrardan irdelemek?

Tabii. Merve Kavakçı olayı olarak Türk siyasi tarihinde bir şekilde yer alan hadisenin bu kitapta yer alması gerekiyordu. Ona da atıfta bulundum. Ama daha çok basının bu olaya yaklaşımıyla ilgili tespitlerim oldu. Onları eleştirdim. Benim halk gözünde itibar kaybına uğramam için belirli bir basının yaptığı iftira kampanyasından söz ettim.

O zaman Ecevit'in mecliste verdiği 'Bu kadına haddini bildirin' komutu bir başlangıçtı. Hiçbir şeyin sonucu değildi.

TÜRKİYE'DE KÖKLÜ DEĞİŞİMLER YAŞANDI

Neyin başlangıcıydı?

En azından benim ve ailem için çok zor bir dönemin başlangıcıydı. Rejim kendince Merve Kavakçı'dan bir örnek oluşturalım dedi. 'Biz başörtülü kadınların tarlalarda kalmasını istiyoruz' diyorlardı içten içe. Devletin uygun gördüğü tarzda, Türkleştirilen İslam anlayışıyla başörtülü kadınlar kıyıda köşede kalmalıydı. Rejim hiçbir zaman İslam'ı tamamen ortadan kaldırmak istemedi. İslam'ı hatırlatan her türlü şey ve sembollerin devlet kontrolü altında kalmasını istedi. Ama öyle olmadı. İşte tüm bu değişim sürecinin başlangıcıydı.

Kitapta ele aldığınız yasakla ilgili bir gelişme var. Artık üniversitelerde başörtüsü serbest. Sizce bu kimin başarısı?

Bu genel manada Türkiye'nin başarısı. Demokratizasyon iki alanda gerçekleşmek durumundadır. Bir tanesi demokrasinin kurumsallaşması, ikincisi de insanların kafalarının demokratikleşmesi. İşte ben bugün Türkiye'de başörtüsü yasağının, üniversiteler kapsamında bitiyor olmasını Türkiye insanındaki aklın demokratikleşmesine bağlıyorum. Artık Türkiye'deki çoğu kişiler başörtülü milletvekili veya öğretim görevlisi görmekten rahatsız değil. Bunu sadece AK Parti'ye ve başörtülü kadınlara mal etmiyorum. Çünkü birkaç küçük ilde insanların toplanıp protesto etmesi dışında tabanda bir kadın hareketinden söz edemiyoruz.

Geçmişe baktığımızda bu kadın hareketi oldukça aktifti. Ne değişti?

Evet, bazıları çıkıp eskiden Türkiye'de başörtüsü sorunu yoktu diyor. Bu sorun her zaman vardı. Benim annem 1982'de bıraktı üniversitedeki öğretim üyeliğini. Alman edebiyatı hocasıydı. Bıraktı çünkü YÖK diye bir şey kuruldu, dekanı 'Başını açacaksın' dedi. O da 'Teşekkür ederim' dedi ve dışarıya çıktı.

O günlerde çok az başörtülü öğretim üyesi vardı. Hepsi birer birer bıraktı. 1990'larda dekanlara bağlı olarak gevşeme oldu ama sonradan bozuldu. Başörtüsü yasağı ne benimle başladı ne de benimle bitti. Bu yasak Türkiye tarihinin son 30 senesini işgal eden bir kanser olarak hayatımızı şekillendirdi. Sonunda o günlerde yapamadığımız şeyi, Türkiye 2010'da ancak yapabiliyor.

O dönemden bu yana neler değişti?

Ben seçildiğimde de bugün de kanuni anlamda herhangi bir değişiklik olmadı. Ama o zaman milletin en üst makamı olan mecliste, başörtülü bir kadını görmeye hazır değildi rejim. Bu kadın temsil ettiği çerçeve itibarıyla kimdir? Bu kadınlar kimdir demeye başladılar. Benim gibi binlerce kadın var Türkiye'de. Biz bu cumhuriyetin birer ürünüyüz, bu bayrak altında, merkezde doğduk. Vatandaşlık haklarımızdan istifade ederek eğitim aldık aynı zamanda aklımızı kullanarak dinimize bağlandık. İşte burada bir çelişki yaşadılar. Böyle bir şeyin bir daha olmaması için benden örnek oluşturmak istediler. Bu kadını öyle bir yok edelim ki, bunun arkasından böyle bir şeye niyet edecek ikinci bir insan olmasın dediler.

Sistem başörtülü milletvekilini kaldırmadı dediniz. Şimdi mecliste başörtülü milletvekili olacak tartışmaları sürüyor. Başörtülü bir kadının meclise girme zamanı geldi mi?

Türkiye büyük değişimler yaşadı. AK Parti hükümeti kuruldu, oy patlamasıyla iktidara oturdular. Tepkisel oyların bunda payı büyüktü. Başbakan belediye başkanıyken yasaklandı, Merve Kavakçı

28 Şubat sürecinin bir parçası olarak yaşandı ve halkımız sandığa gittiğinde gereken cevabı verdi. Şimdiye baktığımızda artık masaya oturup konuşabiliyoruz. Azınlık hakları, Aleviler, Kürt sorunu... Başörtüsü konusu YÖK aracılığıyla çözülmeye çalışılıyorsa, başörtülü bir kadının milletvekili olabileceği tartışılabiliyorsa, elde henüz somut bir gelişme olmasa da Türkiye 1999'da bıraktığı yerde değildir. İki ileri bir geri, mehter marşındaki gibi ilerliyoruz. Kendi hızımızda ilerliyoruz.

Seçimlerde başörtülü vekil seçilse mecliste neler yaşanır?

Benim seçiminden sonra o günkü hükümet haziranın başlarında anayasa komisyonun toplayarak iç tüzük değişikliğine gitmek istediler. Üç kez uğraştılar ve komisyondan geçiremediler. Olay böylece kapanmış oldu. Bugün Türkiye eğer demokratik bir ülkeyse -ki 1999'da değildi bunu açık açık gördük- demokratikleşme yolunda ilerleme kat edildiyse fiiliyatta bir engelle karşılaşılmaması gerekir.

YARIM KALMIŞ GÖREVİM VAR

Seçim yaklaşıyor. Size teklif gelse kabul eder misiniz?

Varsayımlar üzerinden değerlendirme yapmak doğru olmaz ama öyle bir şey olsa bunu eşimle, ailemle değerlendirmem gerekir. Kavakçı olayı, Türk siyasi tarihine bir milletvekilinin yemin etmesinin engellenmesi olarak geçti. Orada yarım kalmış bir görevim var. Sadece benim temsil etme görevim engellenmedi. İnsanların temsil hakkı engellenmiş oldu. İsmim dahi meclis tutanaklarında geçmedi, meclis kayıtlarında ismim yok.

AK Parti'den size vekillik teklifi geldi mi?

Hayır, böyle bir teklif almadım.

Şimdi Has Parti kuruldu

Ben ne kadar çok ses olursa o kadar iyi olur diye düşünüyorum. AK Parti iktidarının dışında, CHP'nin yaptığı muhalefetin dışında doldurulabilecek yerler var. Yeni partiler de o boşlukları dolduracak. Biliyor musunuz eşim Has Parti kurucusu. Aslında omurga cerrahı ama aynı zamanda Has Parti kurucularından.

O zaman Has Parti'den bir teklif var mı?

(Gülüyor) Ben tabii siyasete mesafeliyim şu anda. Onun için yapabileceğim başka bir yorum yok. Herhangi siyasi bir partiyle organik bağım da yok.

Yarım kalmış görevi tamamlamak için Türkiye'ye kesin dönüş yapmayı düşünmüyor musunuz?

Tabii eşim burada. Onun için hayatımın yarısını İstanbul'da geçiriyorum. Eskisi gibi değil. Washington-İstanbul hattında geçen bir hayatım var şimdi. Kişisel anlamda da İstanbul'dayım. Ancak mesleki açıdan baktığınızda ben George Washington Üniversitesi'nde Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde öğretim üyesiyim. Türkiye'de başörtüsü yasağı gerçek manada kalkmadığı sürece burada yapabileceğim bir şey yok. Beni görünümüm, kıyafetim ötesinde, aklımla birikimimle, edindiğim bilgiyle değerlendirebilen akademik bir ortamdayım. Peki,

Türkiye buna hazır mı?

Ümit ediyorum hazırdır. Bu sözlerimi kişisel anlamda ifade ettiğimi düşünmeyin. Dünyanın farklı yerlerinde benim gibi bu yasağın kalkmasını bekleyen yüzlerce kadın var. Diasporada çilelerini dolduruyorlar. Çünkü mesleki anlamda tatmin oluyorlar. Neden biz bunu kendi ülkemiz için yapmayalım. Ama aşılacak inşallah.

Peki, ümitvar mısınız?

Evet, ümitvarım, çünkü Müslüman'ım. Müslüman'a ümitvar olmak görevi verilmiştir. Türkiye'deki değişimi de dışarıdan gözlemlemek daha da heyecan veriyor. Değişimi daha da idrak edebiliyorum. Onun için 20 senelik geçmişimize bir bakalım. Neler nasıl değişti? Bu yüzden umudumu kaybetmiyorum.

BUGÜN MECLİSE GİRSEM KILIÇDAROĞLU ENGEL OLUR

Sizden hep 'başörtülü ilk milletvekili' olarak bahsedildi, sembolleşti isminiz. Hala bir sembol olduğunuzu düşünüyor musunuz?

Ben başörtülü bir kadınım. Kendimi sadece milyonların bir tanesi olarak gördüm. Binlerce yapraklı ağacın dalında bir taneyim. Ama birçokları benden çok daha fazla mağdur edildi. Fakat yazılan literatürlerde görüyorum ki adı yasakla anılan kadınlardan sadece bir tanesi oldum. Bu olayla beraber Türkiye'de yaşayan başörtüsü yasağı uluslararası arenada bilinmiş oldu maalesef.

Maalesef diyorsunuz. Tüm bu yaşananlardan, 28 Şubat sürecinden ve sonrasında kötüye giden olaylar yüzünden pişman mısınız? Keşke meclise girmeseydim dediniz mi hiç?

Ülkem adına üzüntüyle ifade ediyorum, maalesef diyorum. Ama benim kitabımda keşke yok. Keşke bir Müslüman'ın kitabında olmaması gereken bir kelime. Ancak özeleştiri yapmışımdır. O aşamada müthiş bir hayal kırıklığı ve üzüntü yaşadım. Çocuklarımı ve yakınlarımı basının ataklarından koruyamadım ve bunun sıkıntısını uzun müddet yaşadım. Bir taraftan genç bir kadın olarak heyecanlısınız ama diğer taraftan karşılaştığınız tablodan müthiş bir endişe de duyuyorsunuz. Bazı şeyler daha farklı gelişebilirdi.

Nasıl mesela?

Meclisten çıkmanın kendi adıma bir hata olduğunu düşünüyorum şimdi. Keşe çıkmasaydım. Partimin hatalı davrandığını ve yemin gününe giden dönemde parti içerisinde bir hazırlıksızlığın olmasını hata olarak görüyorum. DSP'de büyük bir hata yaptı ve sandığa gömüldü. Bazı hayırlı olaylar da çıkmış diyebiliriz.

SİYASETE YEŞİL IŞIK

Kötü bir tecrübe yaşadınız siyasette. Buna rağmen anladığım kadarıyla bağlarınızı da koparmak istemiyorsunuz Kopmak istemek değil de siyaset Türkiye'de kaçınılmaz bir durum. Siyaset sorunlu bir alan. Ama sorunların çözülmesi için olmazsa olmaz bir alan. Söyleyeceklerimiz var ve bunun için de siyasette aktif olmalıyız. Gelişmekte olan diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de siyaset herkesin yaşamındadır. Bizde 4 yaşındaki çocuk bile Genelkurmay Başkanı'nın adını bilir. Onun için elbette ki siyasetin içinde olmam gerektiğini düşünüyorum.

Kılıçdaroğlu Ecevit'in izinden gittiğini söylüyor. Günümüz sol siyasetine bakarak konuşacak olsak, bugün meclise girseniz Kılıçdaroğlu sizi tıpkı Ecevit ve kurmayları gibi engeller mi?

Engellememesi gerekir. Türkiye'de iktidara talip olan bir siyasi parti başkanı olarak özgürlükçü davranmalı. Fakat şimdi ben veya başka bir başörtülü vekil meclise girse Kılıçdaroğlu engeller. Tepki verecek, tıpkı Ecevit gibi. Zaten CHP'de de iç sancıları görüyoruz. Hepimizi şaşırtan bir çarşaf açılımıyla bu işe başladılar ama oradaki samimiyet eksikliğini çok kısa sürede gördük. CHP içte bir kendini güncelleme ve 1923'te değil de 2010'da olduğunu kabullenme prosedüründen geçiyor. Ben CHP'nin kolay kolay başörtüsü sorununu aşacağını düşünmüyorum. Çünkü başörtülü kadınları içine entegre ederse kendini inkar etmiş olacak.

Geçtiğimiz günlerde TESEV çalışan başörtülü kadınlar üzerinde bir araştırma yaptı. Sonuç enteresandı. Peki, siz muhafazakar camia kadınlarının son dönemlerini nasıl yorumluyorsunuz?

Başörtülü kadın kamusal alan ve hatta özel alanda direndi. Bu direnç de katlanarak güçlendi. Şimdi hepsi her yerde kendine bir alan açmaya çalışıyor. Kimi zaman bunu kendi başına, kimi zaman muhafazakar camianın desteği, kimi zaman da yine aynı camianın kösteği sayesinde yapıyor. Başörtülü kadınlar bir mikroskop altında, kendi değişim süreçlerinden geçiyor.

Ecevit'le davamız artık yüce mahkemede

Ecevit artık hayatta değil. Ona hakkınızı helal ediyor musunuz?

Bu konuda yapmam gereken yorumu daha önce de söylemiştim. O konu en yüce mahkemeye intikal etmiştir. Bu kadar.

O dönemde Nazlı Ilıcak size büyük destek vermişti. Hala görüşüyor musunuz?

Evet, hala görüşüyoruz. Nazlı abla başörtülü olmamasına rağmen benimle ortak bir kaderi paylaştı. Dostluğumuz devam ediyor.

Çocuklarınız o dönemde yaşananlardan çok fazla etkilendiler. Şimdi onlar Türkiye'ye gelmek istiyorlar mı?

Kızlarımın başları örtülü. İki genç kız oldular artık. Üniversiteyi iki sene erken bitirdiler. Biri uluslararası ilişkiler diğeri de psikoloji mezunu. İkisi de masterlarına hazırlanıyor. Büyük kızım Fatma, Amerikan Kongresi'nde bir New York milletvekilinin uluslararası ilişkiler danışmanı olarak görev yaptı. Küçük kızım da Amerikan Psikologlar Derneği'nde çalıştı. Onlar da master konusunda Türkiye'deki üniversiteleri değerlendirmek istiyorlar. Tabii benim ailemin hayatına baktığımızda başörtüsü yasağıyla şekillendiğini görürsünüz. Hala da öyle devam ediyor maalesef. Ümit ederiz ki kalkar da, biz de döneriz ülkemize.

Gazete yazıları, kitaplar. Türkiye'yle irtibatınızı hiç koparmadınız. Türkiye sizin için ne ifade ediyor?

Türkiye çok vakit kaybetmiş ve kendine çok çok eziyet etmiş bir ülke. Devlet vatandaş ilişkilerinde hata yapmış bir ülke burası. Çok daha erken büyük yollar kat edilebilirdi.

RÖPORTAJ: AYSEL YAŞA - Yenişafak

Etiketler :