MEDYA VE İKTİDAR...

MEDYA VE İKTİDAR...

Gazetelerdeki Kemalist damar, siyasete devlet müdahalesi, laiklik, darbe gibi konularda askere yakın durur.

Ergun Babahan / Star

Medya ve iktidar  

Bugün aslında 27 Mayıs’ı yazacaktım ama Başbakan Erdoğan’ın grup konuşması ve gazetelerin konuya gösterdiği ilgi nedeniyle, medya-iktidar veya medya-siyaset ilişkisini yazmaya karar verdim.

Öncelikle altını çizelim ki, asıl işi haber vermek kadar fikir üretmek olan gazetelerin her türlü siyasi yaklaşımdan uzak bir objektiflik göstermeleri mümkün değildir.

Gazeteler de siyasi partiler gibi devletçi, liberal, ulusalcı, demokrat vs. kimliklere sahiptir.

Türkiye’nin tarihsel genlerinden olsa gerek, gazete patronlarının dünya görüşü, gazetelerini oturtmak istediği çizgi ne olursa olsun, gazete yöneticileri ve yazı işleri kadroları Kemalist’tir.

Bu özellikle Marksist geçmişten geldiklerine inanan kesimler arasında daha güçlü bir eğilimdir.

Gazetelerdeki Kemalist damar, siyasete devlet müdahalesi, laiklik, darbe gibi konularda askere yakın durur.

Çünkü siyasetçinin satılmış, kirli bir insan, bürokratları ne özellikle asker bürokratların dürüst, yurtsever insanlar olduğuna inanır.

Bunda ülkemizde kendini Markist addeden devrimcilerin, devrim için ordu desteğine ihtiyaç olduğuna ilişkin inancın da payı vardır.

O yüzden orduya sesini çıkaramayan medya, yakın zamana kadar parlamento ve üyelerini aşağılamaya yönelik yayınlar yapmayı alışkanlık haline getirmiştir.

Bu nedenle, yazı işleri genelde laiklik bekçisi gibi görev yapmaya yatkındır.

Ama özellikle yazılı basın kültüründen gelmeyen patronları artması, medya-siyaset ilişkisi dengesinin bozulmasına yol açtı.

Ilıcak geleneğinden farklı bir çizgi oldu bu.

Mesela Anglo-sakson geleneğinde gazeteler, her seçim öncesi siyasi tavrını açıklar.

Biz de ise Aydın Doğan gazete yayınlarına karışmadı

ğını, yazı işlerinin bağımsız olduğunu iddia eder.

Orta zeka her insan, bu beyanın gerçeği yansıtmadığını bilir.

Çünkü Aydın Doğan servetini gazete veya medya üzerinden değil, onların sayesinde yapmıştır.

Gazete, onun için servet kazandırmaya yarayan bir araçtır.

New York Times gazetesi, başkanlık seçiminde Obama’yı desteklediğini açıkladığında, karşılığında yeni yönetimden kendisine Citybank’ı veya en büyük petrol şirketini peşkeş çekmesini beklemez.

Veya başka bir deyişle, Obama, New York Times’ın bu tavrı nedeniyle kendisini New York Times’a diyet borcu içinde hissetmez.

Türkiye’de ise durum tam da bunun tersidir ve bugünün gerçekliği içinde Kemal Kılıçdaroğlu başta Doğan Grubu olmak üzere, tüm candaş ve yoldaş medyaya diyet borcu içindedir.

Bu destek olmasa adaylığının bile sözkonusu olmayacağını bilmektedir ve günü geldiğinde bu gerçek kendisine münasip bir dille hatırlatılacaktır.

Borcun ilk taksidini, İş Bankası yönetim kurulu üyesiyken Petrol Ofisi’nin peşkeş çekilmesi kararına imza atarak ödemiş.

Taraf’ın iddasına göre, şimdi sırada Hilton var.

Ama bence Hilton kesmez.

Sabah’ta çok yazdım.

Candaş ve yoldaş medyanın gönlünde, 2002 öncesinin siyaset-medya ilişkisi var.

Yani elektrik dağıtım ihalelelerinin rekabete gore değil de, medyadaki büyüklük payına göre yapılmasını sağlayacak düzen.

Bunun için ilk şart, AK Parti’nin iktidardan düşürülmesi.

En güzeli, koalisyon modeli.

Deniz Baykal’ın ağzında gevelediği komplonun ardında da bu gerçek var, komployu düzenleyenler de bunlar.

Gerçekleri bilip kararınızı verin.

Etiketler :