Muhammed Bozdağ: "Batı maddeye odaklandı manayı kaybetti"

Muhammed Bozdağ: "Batı maddeye odaklandı manayı kaybetti"

Türkiye'de çok satan kişisel gelişim kitaplarının yazarı Dr. MUHAMMED BOZDAĞ ile konuştuk.

Bilim ve teknolojideki baş döndüren gelişmeyi de göz önüne alırsak, ‘beşikten mezara kadar ilim öğreniniz’ sözünü nasıl algılamalıyız? Günümüzde ilim öğrenmek nasıl olur?

Hayatınızı dua ve çaba kanatlarıyla yükselen uçağa benzetin. Enerjiniz ilimdir. İlerlemezseniz havada duramaz, çakılırsınız. Sürekli öğrenip gelişmeyen fidan büyüyen yaban otlarının ayakları altında ezilip yok olur. Bildiklerinizle yetinirseniz, çok geçmez gerilerde kalırsınız. Ayrıca mal makam gelir geçer ama ilminiz sonsuza kadar sizinle gelir. Biz ilmi Allah’ı tanımak, O’nun emrettiği yüksek ahlaka ve yeryüzü huzuruna hizmet etme amacıyla edinmek istiyoruz.

Allah Kuran’ı oku emriyle başlattı ve bizi defalarca düşünmeye, irdelemeye, araştırmaya, gözlemlemeye, yani öğrenmeye çağırdı. Dinimize göre insanlar arasındaki alim, ölüler arasındaki diri gibidir. Nitekim biliyoruz ki bugün en önemli güç aracı bilgidir. Kim yeni, sıra dışı, işe yarar bilgilere sahipse dünya onun çevresine yöneliyor. Dünyanın en güçlü, en zengin, en etkili milletleri eğitimli toplumların omuzlarında yeşeriyor.

Yeni keşiflerin, bilgilerin dünyanın her yanından çağlayanlar halinde fışkırdığı bir çağdayız. Değerlerinizin gücünü ortaya koymanızın tek yolu bilgiye dayalı çalışmanızdır. Bu yolda insanlığa hizmet etmek isterseniz, önce kendi hayat görevinizi tek cümlede özetlersiniz. Neden yaşadığınızı belirlersiniz. Bu göreve uygun kitapları listeler ve hemen bugün okumaya, özetleme, özümsemeye başlarsınız. Deneyimli kimseleri dinler, eğitimlere katılır, çevresini gözlemlersiniz. Faydasız meşguliyetlerle ömrünüzden çaldırmazsınız. Gereksizleri ayıkladığınız sürece her günü mükemmel yaşarsınız.

Bozdağ, bir dönem STV'de 'hayat dersi' programında geniş kitlelere seslenmişti.

"Bir işten boş kaldın mı hemen diğer işe giriş.” (Kur’an: İnşirah, 7-8)" ayeti kerimesi üzerine "Başarının sırrını açıklayan ayet!" başlıklı bir yazınızı okumuştum. Bu ayeti kerimede ki "...hemen diğer işe giriş" kısmını ‘genç yetenekler’ için günümüz şartlarını göz önüne alırsak biraz daha detaylandırabilir misiniz?

Altın ve elmas üreten bir fabrikayı bir saniye bile kapalı tutmak istemezsiniz. İnsan yeryüzündeki en muhteşem, en verimli ilahi sanat eseridir. Dualarıyla, iyi çabalarıyla cennet bahçelerine vesile olacak. Siz ve biz hepimiz kısacık dünyaya konamadan ahirete göçüyoruz. Bu yüzden her saniyesinde altından elmastan değerli hazineler üretebilecek bir hayat yaşayabiliriz. Bunun yolu iman, ahlak ve ibadet üçlüsüne tutunarak yeryüzünde Allah’ın amacının yayılmasına hizmet etmeye hayatını adamaktır. Bir anlamda yerlerin ve göklerin sahibinin gönüllü temsilcisi, elçisi, askeri, hizmetçisi olmaktır.

Tabii ki aralıksız çalışmak her sistemi çökertir. Âlemlerin Sahibi her şeyi her an değiştirirken aralara dinlenme boşlukları koyuyor. Gündüzün namaz aralıklarında, günün gecesinde, yazın kışında, hayatın ölümünde dinleniyorsunuz.

Aralıksız değil, yeterince dinlenerek ama karıncalar gibi ölümüne çalışmalısınız. Bir hayata binlerce veciz söz, mucizeler ve muhteşem bir Kur’an ile taçlanan inanılmaz bir hayat hikâyesi sığdıran Peygamberimiz (asm) azmin en ihtişamlı örneğidir.

Geçen yıl ÖSS sınavını ilk sıralarda kazanan gençlerden birine başarısının sırını sordum: “Namaz saatlerinde dinlenmeyi esas alarak çalışmamı planladım” cevabını verdi. Huzurun başarının, ilerlemenin bir sırrı hakkıyla dua, değer sırrı da hakkıyla çabadır. Duayla kaderden bir rol alır, çabayla da onu icra edersiniz. Çabasız başarı beklemeyin.

Gece yarısı bir arkadaşım bana ABD’den yazmıştı. “Şimdi kütüphanedeyim, burada öğrenciler ölümüne çalışıyor” demişti. Hastalık, kötülük, karamsarlık tembellikte; sağlık, huzur, gelişme, güç düzenli ve azimli çalışmadadır.

Antony Robbins seminerleri sonunda katılımcıları ateşin üzerinde yürütüyor ve bu insanların çıplak ayakları yanmıyor... Yanmayacağına inansak gerçekten ateş yakmaz mı bizi? ‘Ruhsal Zeka’ kitabının yazarı olarak siz bu konuda ne dersiniz?

Ruhsal Zeka’nın inanma gücü bölümünde, kaderin yolunuzu inancınız ölçüsünde desteklediğini yazdım. Şu var ki içtenlik ve inançtaki sır iyiliği de kötülüğü de güçlendirebilir. Ateşin yakması ise ilahi emre maddenin itaatidir. Ateşin yakmaması sadece Hz. İbrahim’e (asm) lütfedilen bir mucizedir. Robbins’in gösterisinde hipnotize olmuş insanlar kızgın közlere hızla basıp sıçrayarak geçebiliyor. Ayakları belki az acıyor; ama o ateşin içerisinde dururlarsa yanarlar tabii ki. Doğa yasaları bariyerini aşmak bizim gibi sıradan insanların karı değildir. Uçacağınıza inanıp pencereden atlarsanız yere çakılırsınız.

Dualarımız hayatımıza ne kadar etki yapıyor acaba? Ruhsal dünyamız maddi dünyamızı ne oranda etkiler?

İstemenin Esrarı kitabında açıklanan sır bu soruyla ilişkili. Hayattaki en büyük zaferleriniz içtenlikli dualarınız olacak. Kaderin zorunlu ve iradi boyutları içerisinde yaşarken sizin ilk gücünüz duanızdır. Dua ve isteklerinize göre kaderden size sunulan rolü, çabanızla yaşamaya çalışırsınız.

İyilik için fidan dikmek istemezseniz kaderinizde böyle bir iş olmaz. İsterseniz cennette bir karşılık alacağınız kesindir. Fakat istemekle yetinmez de, fidan diker ve sulamaya çalışırsanız, Allah size ömür ve fırsat verirse dünyanızda da sonucunuza ulaşırsınız.

Diğer yandan içiniz dışınızı hem etkiler ve hem de belirler. İçiniz maneviyatınız, ekilen tohumun genetik planı gibidir. İçinizde ne varsa hayat boyu dışınızda o yeşerir. Aynı bahar bahçesinde biri dertli, biri yalnız, biri garip, biri mutlu, biri heyecanlı, biri coşkuludur. Beyin sağlığınız iyi mi? Hayatınızı ilahi doğallık çerçevesinde yöneterek kendinizi sağlıklı tutuyor musunuz? Gerilimlerinizi hakkıyla ifa ettiğiniz ibadetlerinizle, iyiliklerinizle, sorumluluklarınızla atıyor musunuz? O zaman hayatı çok mutlu yaşarsınız.

Eğitimin anne karnında başladığını artık bilimde doğruluyor. Günümüz şartlarında anne ve babalar bu noktayı göz önüne aldığında nasıl bir eğitim modeli seçmeli çocukları için?

Çocukları iyi eğitmenin biricik yolu iyi anne baba olmaktır. Bazı anne babalar çok iyi bir geçmişten geliyor ve ruh sağlıklarını iyi bir kişilik eğitimiyle taçlandırıyorlar. Bazı anne babalar ise, kendi anne babalarından aldıkları bencil, şiddetli, yıkıcı tavırları aynen çocuklarına taşıdıklarını geç fark ediyorlar. Düşünün ki hamilelikte bunalım geçiren annenin çocuğu kırk yaşında sırf bu yüzden kanser olabilir.

Çocukları üç alanda eğitmeyi önemsemeliyiz: Birincisi ahlaktır. Ailede tam bir sevgi odaklı ahlak atmosferi kurarsanız, çocuğunuzu kurtarırsınız. Şu var ki ahlak dinden, hele bizim dinimizden ayrılamaz. Din ile, Allah ve ahiret ile, diriliş ve hesap günüyle ilişkilendirilmeyen ahlak zaten temelsiz olur, yaşanamaz, korunamaz. İkincisi çocuğun zekasının, yeteneklerinin yeterli ve dengeli gelişimini sağlamaktır.

Dini eğitiminin çok az olduğu bir eğitim sistemi içinde eğitiliyoruz.  Din eğitiminin olmadığı bir toplumda ahlaksızlık had safhalara çıkmış durumda. Bu manada ailelere düşen bir şeyler olmalı değil mi?

Çocuklarını televizyonun, internetin, sokağın eline bırakmasınlar. Çocuklarının ahlakına yapacakları yatırım işlerine, evlerine, arazilerine yapacaklarından bit kat önemlidir. Geride ahlaklı ve sorumlu çocuktan daha değerli bir miras bırakamazlar. Çocuklarına her gün özel zaman ayırsınlar. Arkadaşlarını tanısınlar. Yararlı etkinliklere yöneltsinler. Deneyimlerini aktarsınlar. Eğitimleriyle ilgilendirsinler. En önemlisi çocuk eğitimi konusunda kendilerini eğitsinler.

Siz kitaplarınızda okur olarak sanki daha çok gençleri hedef seçmişsiniz gibi. Demek ki gençliği çok önemsiyorsunuz?

Dünyayı ele geçirmeyi hedefleyen sömürgeci güçlerin hedefi önce milletlerin gençleridir. Gençliğiniz geleceğinizdir. Gençliğini kaybeden bir millet her şeyini yitirir. Anadolu gençliği bence yeryüzündeki en özel, en değerli gençliklerden biridir. Bu altın insanlara hizmet eder ve iyi yetişmelerini sağlarsanız dünyaya erdem, iyilik, adalet dağıtırlar. Bu topraklarda dünyanın en temiz, en fedakâr nesilleri yetişebilir.

Uzak olmayan gelecekte dünyanın süper güçleri çöktüğünde, eğer ahlaksızlık bizi parçalamazsa, ülkemiz yükselmiş olacak. O zaman bu gençler dünyada söz sahibi olacaklar. Dünya dillerini bilecekler, yönetebilecekler, düşünecekler, anlayacaklar. Belki bir kıtadan diğerine uçacak, yol gösterecek ışık olacaklar. Kaybettiğimiz gençliği bir yana bırakırsak, yetişenler zaten şimdiden başladılar bu ihtişamlı iyiliklerine. Daha da ilerlemeleri gerekiyor. Bu ideale hizmet edebilirsem benim için büyük bir onur olur.

Çok satan kitapların yazarı olsanız da ‘kişisel gelişimci’ diye bir kategoride değerlendiriliyorsunuz. Bazıları da dinci gelişimci diyor size. Siz kendinizi nereye koyuyorsunuz?

Ben Müslüman bir hayat bilgeliği yazarıyım. Hedefim insanlığın imanına, ahlakına, çalışkanlığına, sorumluluğuna, mutluluğuna, dayanışmasına anlatımlarımla hizmet etmektir. Yapıştırılan etiketleri önemsemiyorum.

Kişisel gelişim kitapları bir dönem çok parladı ülkemizde de, fakat şimdilerde popülerliği azaldı eskiye nazaran. Batı kaynaklı bu kitapların boş olduğu mu anlaşıldı da birden söndüler? Bunlara karşın, kişisel gelişimci olduğunuz söyleniyor ama hala kitaplarınız çok satılıyor…

Batı maddeye odaklandı manayı kaybetti, dünyaya odaklandı ahireti kaybetti, akla odaklandı, kalbi kaybetti. Kişisel çabaya odaklandı kaderi gözden kaçırdı. Bugün Batı zengin ama mutsuz. Şimdi başlayan kriz Batının zenginliğini de çökertiyor.

Sorunuza gelince… Birincisi aranan anlatım modası değişir. Talepler tarih boyunca dalgalı seyreder. Mevlana zamanında tarihi bile şiir diliyle yazarlardı. İkincisi insanlar yeni paketler, yeni besteler, yeni eserler, yeni bakışlar, yeni keşifler arıyor. Gelişim arayışı asla sönmez. Üçüncüsü kişisel gelişim paketlemesini tahrip eden çok zararlı içerikler ortaya çıktı: Maddecilik, kaderin inkârı, insanın tanrılaştırılması, şatafatlı, hayali iddialar, aşırı maddeci, bencil, rekabetçi saplantılar insani gerçekliği gölgeledi. Batı’nın kişisel gelişimciliği islami gelişimciliğin aksine mutsuzluğu körükledi.

Bizim eserlerimize gelince, biz başından beri bu maddeci, bencil, dünyacı hayalperestliğin karşısındaydık. Gelişimciliğimizin çerçevesini dinimizin hayat görüşüne dayandırdık. Batının inancını milletimize pazarlamak yerine, milletimizin inancını Batı’ya pazarlanabilir halde paketlemeye çalıştık. Belki de bu durumu algılayan okuyucunun katkısıyla her bir kitabımız yüzden fazla baskı yaptı. Bizi çok sevindiren kitapların çok satmasından öte, çok okunması, tekrar tekrar ve zevkle okunmasıdır.

yetenek.com’dan edindiğimiz bilgilere göre Muhammed Bozdağ çok yoğun birisi. TV - radyo programları, TBMM’de halkla ilişkiler müdür yardımcılığı, web sitesi yönetmek, gazete-dergilere yazılar ve daha bir sürü iş. Bunca iş arasında kitap yazmaya nasıl zaman ayırabiliyorsunuz?

Zamanınızı etkili yönetmeniz çok önemli. Lüzumsuz işleri hayatınızdan ne kadar eleyebilirseniz o kadar yararlı işler üretirsiniz. Hayatımı planlamaya ve yönetmeye çalışıyorum. Bazen iki adım ileri ve bir adım geri oluyor. Bazen yoruluyorum, geri çekiliyorum.  Asla kusursuz değilim. Yeterince dengeli dinlenebilirseniz, ömür boyunca aklınızı, kalbinizi ve bedeninizi sadece yaşama gerekçenize odaklayabilirsiniz. Bu cümleleri okuyan herkes muhteşem bir potansiyelle doğmuştur. Yeter ki gönlünüzün derinlerinde hayırlı bir cümleye adanın.

Yeni kitap projenizden bahseder misiniz? Biz okurlar sizin kaleminizden daha hangi eserleri okuyabileceğiz?

Sevgi zekâsını yeniden yazdım. Şimdi Sonsuzluk Yolculuğu’nu yeniliyorum. Çıtamın yüksekliği eserlerimi geciktiriyor. Sırada aile, çocuk, gençlik, kader konulu kitap projeleri var. Hangisinin ne zaman tamamlanacağını Allah bilir.

Bu dünyadan ayrıldığı zaman insanlara ne bırakmak istiyor Muhammed Bozdağ, nasıl anılmayı hayal ediyor?

Hayatımdan geriye, insanlığın Allah’ı tanıyıp sevmesine, ahlakı, hoşgörüyü, yardımlaşmayı benimsemesine hizmet eden huzur vesilesi eserler kalmasını diliyorum.

Roportaj:
Yakup TUTUM
 

Kaynak:Haber Kaynağı