Mustafa Şahin yazdı...

Mustafa Şahin yazdı...

Kumsaldaki onca beyaz adamın, onca monşerin, onca seçkinin, Kureyşan aşiretinden herhangi bir figürün CHP gibi kurucu bir demir perde partisini kazara rehin alarak bu partiye genel başkan olmasını hazmetmesi imkansızdır.

Kemalizm krizini iliklerine kadar yaşayan CHP’deki bulanık sular yeni bir bent ile 12 Haziran seçimlerine kadar durdurulsa da seçim sonrası çetin bir ideolojik hesaplaşmanın olması eşyanın tabiatı gereğidir. Zira CHP’deki  esas mesele lider, kadro ve vitrin meselesi değil ideolojik kördüğümdür. Dünya ve Türkiye’ye hem soldan ve sınıf zaviyesinden baktığını söyleyerek hem de yerleşik düzenin kurşun askerliğini yapmak ve geçmişin bütün günahlarını yüklenmek çakma bir Gandicikle kolay aşılaşacak bir dilemma değildir. Bakmayın seçim sürecindeki yekpare görüntüye seçimden sonra illa ki  kartlar yeniden karılacak ve kazan kaynamaya devam edecek. CHP’de tecessüm eden Kemalizm krizine Gandi Kemal’in dahi çare olamayacağını pek yakında birlikte göreceğiz. CHP resmi ideolojinin, yani Kemalizm’in bütün sermaye birikimini yemiş bitirmiştir. Bu parti, kendi tarihine tarihi bir reddiye yazmadıkça ve bunu açıkça ilan etmedikçe düştüğü girdaptan kurtulamayacaktır. Kısaca CHP’nin krizi Kemalizm’in krizidir ve bu parti esaslı bir hesaplaşmayla altı oku tedavülden kaldırmadıkça meşruiyet zeminine, halk katına çıkamayacaktır.  Zira Türkiye artık eski Türkiye olmadığı gibi CHP de ucuz vitrin manevralarıyla ya da çekirdek devlete musallat olan çeteler arası koalisyonlarla üzerinde oturduğu bataklığı kurutamaz.  

CHP’nin ağır miras yükü

Tarihin intikamı çetindir. Tam da CHP’nin Dersim dosyası  aralanmışken, paradoksal biçimde Dersim’den birinin CHP’ye genel başkan olması tarihin en garip ironik numaralarından biridir. Keza Alevi oylarını elli senedir “elde bir” tutan CHP’nin en çok günahını aldığı yerden bir genel başkan devşirmesi sadece ilginç, tuhaf değil yeni bir krizin habercisidir. Kemalizm’in kan kaybını Kılıçdaroğlu ile durdurmak ve o büyük kirlenmeyi Munzur Çayı ile yıkamak ve arındırmak eşyanın tabiatına terstir. CHP’deki kriz savuşturulmuş değildir ve görünenden daha derindir. Bu partinin günah galerisi de görünenden daha büyüktür. CHP’nin İttihat Terakki’ye uzanan ve bütün askeri darbeleri besleyen bünyesinde mündemiç olan o ‘akıldan’ bir eser kaldıysa seçim dolayısıyla muvakkaten askıya alınan habis urun yarın öbür gün o bünyede yeniden nüksedeceği bilgisi zaten vardır. Kumsaldaki onca beyaz adamın, onca monşerin, onca seçkinin, Kureyşan aşiretinden herhangi bir figürün CHP gibi kurucu bir demir perde partisini kazara rehin alarak bu partiye genel başkan olmasını hazmetmesi imkansızdır. Demokrasi böyle bir şey, CHP yenilendi diyecek olanlar altı ok yerli yerinde durdukça bunu külahımıza bile anlatamazlar. Karşıdan bakınca CHP’deki bu durum esasen keyif verici bir sonuçken CHP’li seçkinler açısından hazmı imkansız bir durumdur. Genel Başkan olduğunda “CHP’yi mezhepçi bir yapı olmaktan kurtaracağım” diyen Baykal’ın yapıştığı koltuktan kopuş şekli aklımızın bir kenarındayken seçim atmosferinin ve sağdan soldan gelmesi muhtemel bir iki ilave puanın bu partideki suların durulmasına yetmeyeceği âşikardır.

Keza CHP’yi (ve aynı kirli yöntemle MHP’yi) dizayn etmeye muktedir olanların seçimden alacakları sonuçla muratlarına ereceklerini de kimse söyleyemez. Medya ve reklam marifetiyle sahneye çıkarılan bir genel başkan sayesinde o içi geçmiş kadavranın canlandığı ve hayat bulduğu iddia edilemez. Seçimden sonra başlayacak ilk anayasa tartışmalarında yenilendiği iddia edilen  CHP hızla genetik kodlarına geri dönecek, seçim için kurulan çete ittifakları da hızla parçalanacaktır. Yani seçim sürecinde derin dondurucuya alınan  CHP’deki meşruiyet tartışması seçimden sonra çözülecektir. Silivri’ye,  Haberal’a, Cihaner’e, Dalan’a, Ergenekon’a, Balyoz’a, Ay Işığı’na, Eldiven’e, Oda TV’ye, Zir Vadisine, yer altı mühimmata ve bilumum darbe günahlarına kol kanat germenin faturası yine karşısında çıkacaktır. CHP süvarisini değiştirdiği için değil, siyaseten duvara dayandığı ve sermayesini tükettiği için bir kez daha betona çakılacaktır. Zira lider dediğin meşru vasıtalarla meşru güzergahtan giderek toplumun rızasıyla temsil iradesini uhdesine alan kimsedir. Bir daha vurgulayalım. 12 Haziran 2011 tarihinde alacağı oy oranı CHP’nin yani Kemalizm’in ideolojik krizini çözmeye yetmeyecektir. 80 sene CHP’de kümelenen Kemalist blokun dermansız hastalığına Kureyşan aşiretinin yetiştirdiği evladı da şifa olamayacaktır. Kemalist aşiretler topluluğu 12 Haziran seçimlerinden sonra bir kez daha çözülme yoluna girecektir. Zira bu eşyanın tabiatı gereğidir. Ne Ergenekon terör örgütüne yaslanması ne de etnik mezhebî gerilim alanlarından nemalanmaya çalışması CHP’deki iç kanamayı durduramayacaktır. Seçim sathı mailinde fark edilemiyor ama baksanıza, bu durumu, bu akıbeti düne kadar kim, hangi siyasetçi, hangi siyaset bilimci öngörebilirdi? Ne “Dersim çıbandır. Bu çıban okşamakla iyileşmez. Bu yarayı kökünden koparmak gerekir” diyen CHP’nin bânisi ne son genel başkanı bu trajik finali tahmin ve tahayyül edebilirdi. Ne ebedi şef, ne milli şef, ne İhsan Sabri Çağlayangil ne Recep Peker, ne Bülent Ecevit ne Erdal İnönü öngörebilirdi. Ne Cemal Gürsel ne Kenan Evren, ne Çevik Bir bir gün böyle olacağını aklından geçirebilirdi.

Kirli çamaşır merakıyla ünlenmiş ama siyasette gözlerimi kaparım vazifemi yaparım diyen bir Bekçi Murtaza’yı oynamak üzere dizayn edilmiş, sinirleri alınmış bir devlet vazifelisinin İsmet Paşa’nın, Ecevit’in, Baykal’ın koltuğuna oturması bizim durduğumuz yerden anlaşılabilir ama ben devletim diyen CHP bünyesinde anlaşılamaz. Türk medyası ona Gandi adını verdi. Bu Gandi’nin iktidardan  muradı belli ki sadece CHP’nin başına geçmek. “Benim adım Kemal” diyor başka bir şey demiyor. Benim adım Devlet dese hadi neyse. ‘Kem alat ile kemâlat olmaz’ demiş ya şair Nabi. Evet ama zaten CHP’de kemâlât arayan kim. Bir tezatlar kümesi ama olsun, kim tutarlılık isteyen kim. Koltuk boşalınca Gandi Kemal önce “yokum”, sonra “varım” dedi. Dedi ve oldu. Siyaseten felç olmuş bir siyasi bedenden doğdu ama iyi ki doğdu. Vitrinde kullanım ömrünü doldurmuş demirbaş Kemalistlerin pabucunu dama attı. Beyaz ve öfkeli  gergi adamlar yüreklerine taş basıp sahneden süpürüldüler.

‘Dede’likten ‘Gandi’liğe terfi

Perşembenin gelişi belliydi. Harcansın, boyunun ölçüsünü de alsın diye İstanbul’a belediye başkan adayı yapılınca Medya ona “Gandi gibi” dedi. O da değilim demedi. Güney Afrika’dan yani Dersim’den geliyordu. Niye olmasın. Gürsel Tekin de Nehru olmalıydı. Artırdı mı CHP’nin oyunu, artırdı. Kağıthane’ye Kağıttepe dedi, belediye ekmeğini 40 kuruş yapacağım dedi. “Kağıttepe değil Kağıthane, ekmek zaten 40 kuruş” dediler. Gültepe semtine de “Gültepe İlçesi” deyince Kadir Topbaş, “Kemal beye bir şehir rehberi temin edebiliriz” dedi. Bana mı diyorsun demedi. Rezillikler de çıkardı şirinlikler de yaptı. Pişkindi. İddiasızdı. “Çocukluğumda Lefter’in başarılı kaleciliğinden etkilenip Fenerbahçeli oldum” dedi. “Lefter 615 maçta Fener formasıyla 423 gol atan gol kralıydı” dediler, bana mısın demedi. Şaka gibi gibi. Hopa’da Kâzım Koyuncu’yu yâd etti. “Burada yürekli bir sanatçınız var, tuttuğunu koparan bir sanatçı, bir Karadeniz fırtınası” dedi, yetmedi bir de selam yolladı. “İyi ama Kazım beş yıl önce vefat etti” dediler, yine bana mısın demedi. “Belediye Başkanımız sayesinde İzmirliler Haliç’te yüzecek” dedi. “Beyefendi Haliç İstanbul’da, İzmir’de değil” dediler, dönüp ardına bile bakmadı. Gün geldi seçim günü ilan edildi: “Herkes rahaaat bir nefes alacak” dedi. “Kaynak nerede” dediler: “Benim adım Kemal” dedi. Benim adım Kemal...

“Başörtüsü sorununun ben çözerim” bile dedi. “Nasıl çözersin” dediler. “Başörtüsü sorunu kendi mecrasında çözülecek” dedi. Yine “nasıl yani” dediler. Dedi ki: “belki de türban takanlar bir gün türbanı çıkaracaktır, yani illa ömür boyu takacaklar diye bir kural mı var” dedi. Dedi ve hepimiz iptal olduk. Akıl bunun neresinde demeyin, insanı çileden çıkaran, sahiden aciz bırakan, akla el freni çektiren bir akıl yürütme. Ele avuca gelmiyor, hiçbir yerinden tutamıyorsunuz, kayıyor. Şuna bir yumruk atsam deseniz, neresine vuracaksınız, bir cevap verecek olsan dişinin kovuğunu doldurmuyor. Etro gömleğiyle sahneye atıldığı ve 41 çözüm açıkladığı kongre günü kesintisiz Tayyip imgesine saldırdı. Öyle kurgulamışlar, öyle bir ezber tutturdu. Yarım cümlelerle konuştu. Ona uzun cümle kurma demişler. Zaten nefesi yok. Cümle kurmaya yeltendikçe “Recep Bey” dedi durdu.

Tunceli’nde konuştu “genel af”, dedi. “Referandumda Hayır deyin ki özgürce genel affın yolu açılsın” dedi. Hangi memleket meselesi hakkında ne sorulduysa “arkadaşlar çalışıyor” dedi. Öyle demişler, öyle yaptı. Onur Öymen TBMM’de Dersim isyanının kanlı bir şekilde bastırıldığını ve tabii ki öyle olması gerektiğini söyleyince sürüye uydu ve hatibi alkışladı. Ertesi gün Tunceli’nin ayaklandığını görünce “Onur Öymen gereğini yapmak zorunda” dedi. Ankara’ya geldi, “ne oldu” dediler, “o iş kapandı” dedi. Misyon adamıydı. Referandumda oy kullanacağı sandığı bulamadı, “bundan da hükümet sorumlu” dedi. Herkes ama herkes kafayı yedi bir tek o sağlam durdu. Derken bir İklim hadisesi çıktı, oa da bana mısın demedi, bu partide Bayraktar benim dedi. Cuma vakti parti programını açıkladı, “ayıp olmadı mı” dediler. Yardımcısı “kazaya bıraksınlar” dedi, o ise yürüdü gitti.

Bir çelişkiler toplamı ama adını veren vermiş, adam Gandi. Bir ruhani. Mahatma değil ama Gandi. Sonra öğrendik meğer o da bir ruhaniymiş. Bir dergiye açıkladığına göre kendisi de dedeydi ama profesyonel hayat dedeliğe izin vermediği için hesap uzmanlığı yapmış. Gülüp geçiyor her şeye. Hani bilirsiniz Gandi de öyleydi ya. İngiliz zulmünü, İngiliz emperyalizmini pasif direnişle, tuz yürüyüşüyle savuşturmuş, “az ye fakir de doysun” demişti ya. Gandi Kemal de işte öyle. Bir fark var ama o kadarcık olur zaten. Bu Gandi melamet hırkasını Aydın Doğan medyasından alıp giymiş. “Sinirlenme” demişler, sinirlenmiyor. “Kendi cümleni kurmaya kalkma, eksiğini gideririz, sen saf adamı oyna” demişler, öyle yapıyor. TBMM’de Onur Öymen’i alkışlayan Gandi gün geldi Başbakandan “Dersim vesikalarını açıkla” bile dedi. Hatta Hakkari’ye gitti, “Kürt meselesini esas ben çözerim” bile dedi. Bir yiğitlik daha yaptı, selefinin bir adım daha önüne geçti. Meydan okudu ve “Getirin Ergenekon belgesini ben de imzalayıp üye olacağım”  dedi.

Hindular Gandicik diyor Gandi’ye.  “Hepimiz Kemaliz” mi diyelim, ne diyelim biz de.  Ben aslında İngiliz’im, beyazım, hatta sarışınım diyor Gandi Kemal. Unutmadan, ona bir de teşekkür borcumuz var. CHP’yi o ölü balık gözlü ihtiyar heyetinden kurtardı. Sanırım bir de teşekkür borcu da onun var Başbakan’a, Alevi açılımından dolayı. Geleceğe dair meraka değer çok soru var. Mesela bu yeni Gandicikle, yeni CHP’yle Kemalizm nereye nasıl evirilir? Onu da biz düşünmeyelim, Çankaya, Kadıköy, Şişli ve Karşıyaka’da meskun tuzu kuru ahali düşünsün diyorsunuz değil mi. Haklısınız.

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.