Ortadoğu'da gücün yeni yüzü

Ortadoğu'da gücün yeni yüzü

72 milyon nüfusuyla ve NATO'nun en büyük ikinci askerî gücü olan Türkiye'nin Ortadoğu'da bundan önce önemli bir rolü olmaması şaşırtıcı.

İngiltere'de yayımlanan The Independent gazetesinin internet sayfasında, Patrik Cockburn imzasıyla neşredilen yorumda şunlara yer verildi;

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Gazze Krizine Yaklaşım Tarzı Dikkatleri Üzerine Çekti ve Ülkesini Bölgesel Politikanın Merkezi Hâline Getirdi

İsrail komandolarının Gazze'ye yardım taşıyan bir gemiye saldırarak dokuz eylemciyi öldürmesinin ardından -saldırıya yönelik kınamalara öncülük eden adam- Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yüzü Orta Doğu bölgesinde gazetelerin baş sayfalarına ve televizyon ekranlarına hâkim oldu.

Kanlı fiyasko Orta Doğu'daki güçler dengesinde, Arapları güçlü müttefiklerinden yoksun bırakan Sovyetler Birliği'nin çöküşünden bu yana bölgede görülmemiş kesin bir değişikliğe neden oldu.

Müslüman devletler, İsrail'e karşı çıkan her lideri her zaman öveceği için Erdoğan'ın kişisel rolü bölge çapında kalıcı bir öneme sahip olacak. Liderliğiyle Türkiye, Orta Doğu'da Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünden bu yana gerçekleşmeyen bir derecede güçlü bir oyuncu hâline geliyor.

Türkiye İstanbul'da dün sona eren bölgesel bir zirvede saldırıyı kınama girişimlerinin arkasındaki itici güçtü. Bir Asya zirvesinin 21 üyesinin desteğini aldı ancak can alıcı 22. üye, İsrail zirve deklarasyonda saldırıdan bahsedilmesini engelledi.

İsrailli yorumcular, Türk saldırganlığının bir geçiş aşaması olduğundan ve Türkiye ile ilişkilere kalıcı bir zarar vermeyeceğinden umutlu. Erdoğan'ın Mavi Marmara gemisindeki vatandaşlarının ölümünün ardından takındığı sağlam tavrına güçlü bir destek geldi.

Beyrut'ta binlerce Lübnanlı Türk bayrakları salladı ve filoda hayatlarını kaybeden Türklerin anısına dokuz tabut, kırmızı bayraklara sarıldı. "Merhametli Allah'ım, Erdoğan'ı bize bağışla." şeklinde bağırarak genellikle Hizbullah'ın popüler lideri Sayid Hassan Nasrallah'a için saklanan ifade tarzı kullanıldı.

72 milyon nüfusuyla ve NATO'nun en büyük ikinci askerî gücü olan Türkiye'nin Orta Doğu'da bundan önce önemli bir rolü olmaması şaşırtıcı.

Erdoğan, İsrail saldırısıyla ilgili televizyonda yayımlanan açıklamasında, "İsrail hükûmetinin bu sorumsuz, dünyayı umursamayan, yasa ve insanlık dışı saldırısı kesinlikle cezalandırılmalıdır. Türkiye'nin dostluğu ne kadar kıymetliyse düşmanlığı da o kadar şiddetlidir." dedi.

Diğer Orta Doğu liderlerinin bu tarz tehditleri, rejimleri çok zayıf olduğu ve popülerliği olmadığı için görmezden gelinebilir. Ancak Türkiye farklı, zira siyasi, diplomatik ve askerî açıdan gücü hızla artıyor.

Irak, İran, Suriye ve diğer komşularıyla ilişkilerinde Türkiye, modern Türkiye'nin ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'ten bu yana ilk kez merkezî bir rol oynuyor. Örneğin Irak'ta ABD, önümüzdeki 18 ay içinde 92 bin askerini çekecekken, nüfuzunu artırmak ve İran'a karşı denge oluşturmak için Türkiye'ye ihtiyaç duyuyor.

Erdoğan'ın bu sefer Orta Doğu'da Türkiye'nin liderliğini teyit etmek ve İsrail fiyaskosunun avantajını kullanmak için ne kadar ileri gideceği belli değil. Erdoğan'ın, başkalarının hatalarından faydalanmak konusunda çabuk hareket eden bir adam olduğuna dair sicili var. Ancak zamanını beklemeyi seviyor ve abartılı oynamamaya dikkat ediyor. Bunu, Türkiye'nin dış politikasını belirleyen Türk ordu liderleri ile karşı karşıya gelişinde iç politikadaki büyük yeteneğiyle yaptı.

2006 ve 2008'de Lübnan'daki -İsrail'in- savaşlar, İsrail'in Türkiye'deki popülaritesini yok etti. Erdoğan Davos'taki bir oturumu, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'in Gazze'deki bombardımanı gerekçelendirmesine karşı cevap vermesi için kendisine yeterli zaman tanınmamasından dolayı terk etti. Türkiye'ye döndüğünde oturumu terk edişi çok popülerdi. Gücünü o zaman, şimdi olduğu gibi Türklerin çoğunluğunun kendisiyle aynı fikirde olmasından alıyordu.

LIBERATION:BİRAZ DAHA GAYRET SAYIN ERDOĞAN

Fransız Liberation gazetesinin 9 Haziran 2010 tarihli sayısında, Bernard Guetta imzasıyla yorumun çevirisi şöyledir:

Orta Doğu'nun görünümü değişti. Arapların kalbi, laik ve demokratik, ekonomik anlamda yükselişe geçen bir NATO üyesi ve AB adayı –kısacası Türkiye– için atıyor. Onayı ve desteği olmadan oluşturulamayacak filo ve İsrail sağını bir hayli zor durumda bırakan bu politik hamle sayesinde Türkiye, İran'ı, Suriye'yi veya Müslüman kardeşleri oldukça geride bırakarak, Orta Doğu'da eşi benzeri olmayan bir popülerlik kazandı.

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, yeni Nasır olarak kabul ediliyor. Filistinlilere destek gösterilerinde ise Türk bayrağı dalgalanıyor. Durumun tersine döndüğü söylenebilir. Zira Arap ülkeleri, eski İslamcıları yönetime yerleştirmiş olsa bile Türkiye'ye, seçkin sınıfı Avrupa'ya baktığı için; Arap değil Türk olduğu için; kuruluşundan hemen sonra İsrail devletini tanıdığı için ve Birinci Dünya Savaşı'nın sonuna kadar bölgede hüküm süren bir sömürgeci güç olan Osmanlı İmparatorluğu'nun mirasçısı olduğu için kötü gözle bakıyordu.

Bu değişim, İstanbul'un aydın çevrelerinde kaygı uyandırıyor. Birçok Türk, belki de haklı olarak, ekonomik ve siyasi modernleşme, Batı'ya bağlılık, yeni yüzyılın gerisinde kalmış komşu ülkelerden uzaklaşma ve AB ile yakınlaşma çabalarının tehlikeye girmesinden korkuyor. Ancak şimdilik bu stratejik değişim son derece olumlu görünüyor. Bundan memnun olmak için birçok neden var. Zira Türkiye, Müslüman Arap dünyasına, siyasi becerinin İsrail'in inkâr edilmesinden ve bütün terör saldırılarından daha verimli olabileceğini ispat etti.

İran yönetiminin nükleer hedeflerinin ve "İsrail'i haritadan silme" söylemlerinin şimdiye kadar sadece İsrail'de sağ eğilimli partilerin koalisyonuna fayda sağladığı, seçimlerde çoğunluğu elde etmesini ve Avrupa ile ABD karşısında savunacak ortak çıkarlara sahip olmasına sebep olduğu yerde Türkiye, İsrail'in uluslararası sahnede tecrit edilmesini ve içerideki desteklerini kaybetmesini sağladı. İslamcı terörün Müslüman dünyasını parçaladığı ve İslam'ı itici bir hâle getirdiği, ayrıca Amerika ile Rusya'yı, Avrupa ile Asya'yı ortak bir El Kaide korkusu içinde birleştirdiği yerde Türkiye, İslam'ın başka bir imaj –kararlı ancak barışçıl bir güç imajı- kazanmasını sağladı.

Sonra Arap hükûmetlerinin, Filistinlilere haklarını savunmaları için hiçbir zaman yardımcı olamadıkları yerde Türkiye bunu yapabildi: Hem İsrail Başbakanı Binyamin Netanhayu'nun savunmaya geçmesini, hem de dünyanın Gazze ablukasının sona erdirilmesini istemesini sağladı.

Türkiye, Müslüman Arap dünyasına diplomatik ve manevi bir zafer hediye etti, siyasetin faydalarını öğretti ve bu hiç de az sayılmaz. Bu, tam aksine umut verici bir dönemeçtir. Bu, Arap ülkelerinde uyandırdığı minnet ve hayranlıkla şimdiden, fanatiklik için bir başarısızlık ve siyasi aptallığın gerilediği anlamına gelen bir denemedir.

On gündür Orta Doğu'da Filistinlilerin davasını temsil eden İran diktatörlüğü değil artık. (Türkiye) Hiçbir şekilde Batı'ya karşı olmayan, diplomatik ilişkilerini kesmek istemediği İsrail'i bir Filistin devletinin kurulmasını kabul etmeye teşvik ederek kendini yüceltmeye çalışan bir demokrasidir. Netanyahu on gündür öylesine güç kaybetti ki Obama'nın iki devletin birlikte var olmasını sağlama isteğini engellemekte daha çok zorlanacaktır. Artık İslam'ın kahramanı rolü için rekabet eden Arap olmayan iki devlet arasında, Türkiye on gündür İran'ı geride bıraktı ve bununla da gurur duymakta haklıdır.

Türkiye'yi demokratik kurallara saygı duyarak yöneten bu eski İslamcılar; başarılarını kontrol edemezlerse, Hamas'ın kucaklaşmalarına yanıt verip, -kendilerini hiçe sayan- Avrupa'ya sırt çevirerek -kendilerini alkışlayan- Orta Doğu'yu tercih ederlerse güçlenen, ılımlılık değil tam tersine radikalcilik olur.

Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanının şimdi artık tarihe girmek için atacakları tek adım kaldı. Yeni otoriteleri sayesinde tek yapacakları, İslamcıları ve İran'ı, İsrail'i ve barışı kabul etmeye çağırmaktır. İşte geriye bu adımı atmak kalıyor.

BYEGM
 

Etiketler :