Özel Harpçi, Özel Harbi anlattı

Özel Harpçi, Özel Harbi anlattı

Kirli eylemleri planlamakla suçlanan Özel Harp Dairesi'nin ilk üyelerinden emekli subay İsmail Tansu, teşkilatın nasıl oluştuğunu ve kimlerle çalıştığını anlattı.

Özel Harp Dairesi 1953'te sessiz sedasız kuruldu, varlığından uzun yıllar kimsenin haberi olmadı. Kore'de Türk tugayının komutan yardımcılığını yapan Tümgeneral Daniş Karabelen, daireyi kurmakla görevlendirildi.

Yine Kore'de savaşan Binbaşı İsmail Tansu'ya “Benimle çalışır mısın?” diye sordu. “Şeref duyarım” cevabını veren Tansu, Özel Harp Dairesi'nin ilk başkanı Karabelen Paşa'nın sağ kolu oldu. Aynı daire 1957 yılına gelindiğinde Kıbrıs Türklerini yok etmeyi amaçlayan EOKA'ya karşı, kısa adı TMT olan Türk Mukavemet Teşkilatı'nı da kurdu. 27 Mayıs darbecileri, TMT'yi “Adnan Menderes'in milis gücü” olarak biliyordu. Tüm personelini tasfiye edecekken TMT'nin koordinatörü İsmail Tansu, durumu Alparslan Türkeş'e anlatınca muhtemel büyük bir hata önlendi.

90 yaşındaki Tansu ile Ankara Gaziosmanpaşa'daki evinde Özel Harp Dairesi'nin kurulmasından Kıbrıs'a, Alparslan Türkeş ile tanışmasından Öncü Gazetesi'ne, aralarında Altan Öymen, Nilüfer Yalçın gibi isimlerin yer aldığı “sol ekip” tarafından gazeteye nasıl el koyulduğuna uzanan ilginç anılarını konuştuk.

'TEŞKİLATÇILARI YEDEK SUBAYLARDAN SEÇTİK'

İsmail Tansu'nun binbaşı olarak görev yaptığı o yıllarda Seferberlik Tetkik Kurulu (1970'ten sonra Özel Harp Dairesi olarak anıldı), ABD'nin teklifi üzerine Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde gizlice kurulmuştu. Görünen hedefi Rusya'nın muhtemel bir işgalinin engellenmesiydi. Dairenin lojistikten sorumlu komutanı Tansu, dairenin kuruluş amacını şöyle anlatıyor: “Bize denildi ki, savaşta düşman (Rusya) Türkiye'yi işgal ederse, işgal ettiği yerlerde onların iflahını kesin. Gerilla hareketiyle onları yıpratın. Hazırlıklarımız hep bunun üstüneydi.” Silahlı Kuvvetler bünyesinde kurulan Seferberlik Tetkik Kurulu'nun üyeleri sivil hayattan seçiliyordu. Hücre tipi yapılanmaya giden teşkilatta, hiçbir üye diğerini tanımıyordu. Güvenilirliğine inanılan üyeler, teşkilata 'gizli yeminle' alınıyordu. Binbaşı Tansu'nun anlattığına göre üyeler, askerlik hizmetini yapanların içinden, çoğunluğu ise yedek subaylar arasından seçiliyordu: “Yedek subayı, askerdeyken, daha hizmetteyken alıyoruz, eğitiyoruz ve diyoruz ki; senin memleketin şurası, ona göre bölge başkanımız var, onunla temas sağla. İlerde kuracağın teşkilat için kendini hazırla. 50-60 kadar subay bulunuyordu. Ancak teşkilat subaylarla değil, onların yönlendirdiği sivil-gönüllü elemanlarla kuruluyordu.”

Seferberlik Tetkik Kurulu, bölge başkanlıkları kurarak hücre tipi yapılanmaya gitti. İstanbul, İzmir, Kars, Ardahan, Trabzon... Bir bina tutuluyor, iki subay tayin ediliyordu. 5-6 asker de hizmet ve emniyet için görevlendiriliyordu. Hiç kimse bir savaşa gizlice hazırlanıldığını bilmiyordu. Tansu'nun anlattığına göre, Genelkurmay bünyesinde kurulan dairede çalışanlar, askerlik günlerinden itibaren takip edilmeye başlanıyordu. Gizli çalışan teşkilat üyeleri, belirli usullere göre seçiliyordu.

TMT SUBAYLARINI BEN İKNA ETTİM AMERİKAN ALBAYLARIYLA BİLE ÇALIŞTIK

Tansu'nun deyimiyle bu kişiler “son derece vatanperver ve milliyetperver” olacaktı. Güvenilir, sır vermeyen bu elemanların vatan ve millet sevgisi sohbetler esnasında ölçülüyor, olumlu not alanlara görev teklif ediliyordu. Eğer asker görevi kabul ederse, bölge başkanlığına gönderiliyordu. Bu yedek subay örgütü hazır hale getirecek, bir savaş çıktığında bulunduğu bölgede direnişi derhal başlatacaktı. İsmail Tansu, bu teşkilatı Milli Mücadele Cemiyeti olarak niteliyor: “Amaç, düşmanı gerisinden vurmak, harekâtına mani olmaya çalışmaktı. Onları eğitip yolluyorduk, terhis ediyorduk. Ağrı'ya gönderiyoruz, savaş çıkarsa oradan ayrılmayacak, askere de alınmayacak, orada kalacaktı. O zamanki vazifesini yapacaktı.”


Kimi köyleri de dolaştıklarını anlatan İsmail Tansu, seferberliğe hazırlanıyormuş gibi yapıp teşkilata gönüllü eleman bulduklarını anlatıyor. Söz konusu gönüllüler, bugünkü adıyla Özel Harp Dairesi'nin eğitim kamplarında eğitiliyordu. Gönüllülerin çoğunluğu bulunduğu bölgede yaşayanlara komutanlık edebilecek yedek subaylar arasından seçiliyordu. Mesela yedek subay olarak askerliğini yapan bir bakkal muhtemel bir işgale karşı savaşa hazır bekleyecek, dairenin 'harekete geçin' emrinin ardından bu bakkalın kurduğu örgüt direniş başlatacaktı.

Kıbrıs'ta Özel Harp Dairesi tarafından Rumlara karşı yeraltında kurulan Türk Mukavemet Teşkilatı'nın (TMT) üyelerine eğitim vermek üzere, gönüllü komutanlar aranıyordu. Rusya'ya karşı muhtemel bir savaş için eğitilen yedek subaylar, bu görevi yapabilecek en ideal adaylardı. Kıbrıs'taki direnişçilere eğitim vermek üzere askerlik hizmetini tamamlamış bu yedek subayları, kendisinin ikna ettiğini anlatıyor İsmail Tansu. Askerliğini yedek subay olarak tamamlayıp Kıbrıs yolunu tutan gönüllüler, Kıbrıs Türk Mukavemet Texkilatı üyelerine komutanlık etmek üzere gönderildi. Bu yedek subayların sayısı 15 idi.

Soğuk Savaş yıllarında Rusya'nın muhtemel işgaline karşı kurulan daireye ABD, her türlü gayriresmî yardımda bulundu. 1970'li yıllarda dairenin başkanlığını yapan emekli Orgeneral Kemal Yamak, ABD'nin düzenli olarak her yıl 1 milyon dolar verdiğini açıklamıştı. İşgal durumunda direnişçilerin kullanacağı Amerikan silahları da yer altına gömülmüştü. Tansu, müşterek düşman Rusya'ya karşı Amerikan yardımlarını kabul eden Türkiye'de o günlerde yaşananları da adeta deşifre ediyor. Tansu'nun verdiği bilgiye göre, gizli görevle albay seviyesine kadar Amerikan askerleri o yıllarda Türkiye'de göreve yapmış: “Amerikalılarla beraber çalışırdık. Haftada iki üç defa onlarla görüşür, toplantı yapardık. Müşterek projeler ürettik. Bazen biz onlara giderdik, bazen onlar bize gelirdi. Amerikalı (sivil) yoktu, Amerikalı subaylar, albaylar, yarbaylar, binbaşılar, yüzbaşılar vardı.”

BAŞBAKANIN DA HABERİ YOKTU

İsmail Tansu 1958'lerde görev yapan bu Amerikalıların adlarını hatırlıyor: Albay Latent, Yüzbaşı Berger ve Binbaşı Hill. Zaman zaman değişen bu ekip, J3 koduyla biliniyordu. Eski Gülhane'nin karşısında yer alıyordu Amerikalıların merkezi. Seferberlik Tetkik Kurulu ise Kızılay'dan Kolej yönüne giderken ara sokaklardan birisindeki müstakil bir villada çalışıyordu. Tansu bu birlikteliğin Soğuk Savaş yıllarında sürdüğünü söylüyor. Ancak Amerikalıların hiçbir şekilde TMT'nin faaliyetlerinden haberdar olmadığını iddia ediyor.

Türkiye bu yardımları, Yardım İçin Ortak ABD Askeri Kurulu (JUSMAT-Joint US Military Mission for Aid to Turkey) aracılığıyla alıyordu. ABD 1970'li yıllarda maddi desteği kesilince, Genelkurmay Başkanı Semih Sancar, Başbakan Bülent Ecevit'in onayıyla örtülü ödenekten para istedi. Tabii bu esnada Ecevit dairenin varlığından haberdar oldu. Başbakanın bile haberdar olmadığı bu örgütün denetlenmesi söz konusu değildi. Dönemin başbakanı bu yapılanmanın bir kontrgerilla örgütlenmesi olduğunu açıkladı.

KARANLIK, PROVOKATİF EYLEMLER

Kenan Evren de 12 Eylül darbesinin ardından dairenin varlığını ve ne yaptığını açıklamak zorunda kaldı. Özel Harp Dairesi, 1994 yılında Özel Kuvvetler Birliği olarak adını değiştirmesine rağmen Türkiye'nin son 50 yılında meydana gelen karanlık ve provokatif eylemlerin perde arkasında olduğu iddiasıyla birçok defa gündeme geldi. Ancak bununla ilgili somut delillere hiç ulaşılamadı.

Daireye yöneltilen suçlamalar arasında 6-7 Eylül olaylarını organize etmek, faili meçhul cinayetler düzenlemek de yer alıyor. Peki Özel Harp Dairesi, faili meçhul cinayetlere hiç mi karışmadı? Tansu bu soruya da ilginç bir cevap veriyor: “Faili meçhulleri Özel Harp Dairesi'ne yüklemek hainliktir. Bunu söylerim. Onun (dairedeki komutanların) sessiz kalmasını istismar ediyorlar. Bu, dış düşmanlara alet olmak demektir. Ben 61-62 senesine kadar oradaydım. Ve orada kirli vazifeler alınmışsa, herkesten önce ben bilirim, en içinde ben vardım. 6-7 Eylül olaylarını bizim daireye yüklediler. İstanbul'da bizim o sırada teşkilatımız bile yoktu.”

KONTRGERİLLA, SOLCULARDAN ÇIKTI

Emekli Albay Tansu'ya göre bu iddiaların altından hep solcular çıktı. Solcular hep askerî müdahalelerden en fazla etkilenen kesimin kendileri olduğu iddiasını savundu. İsmail Tansu bu nedenlerden dolayı solun, özellikle CHP'nin, Özel Harp Dairesi'nin kontrgerilla örgütlenmesi olarak sunduğunu düşünüyor: “Özellikle Halk Partililerin orduya karşı alerjileri oldu. Doğrudan doğruya Halk Partili demeyeyim. Bugünkülerin bile böyle. Hükümetle zaman zaman aralarında düello oluyor. Basında da bu çok var. Yapıyorlar hâlâ da. Ecevit bile kontrgerilla dedi. O da Halk Partili. Kontrgerilla, sağdan değil solculardan çıktı.”

Bir yandan Rusya'nın Anadolu'yu işgalinden endişe duyuluyordu, diğer yandan ise Rumların Kıbrıs'ı işgal planını hayata geçirmeye hazırlandığı ortaya çıktı. EOKA adlı örgüt Kıbrıslı Türkleri yok etmeyi amaçlıyordu. Dönemin Başbakanı Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'nun talimatıyla Genelkurmay Başkanlığı'na bağlı Özel Harp Dairesi'nde EOKA'ya karşı bir örgüt kurulması kararı alındı.

1957'de kurulan Türk Mukavemet Teşkilatı'nın (TMT) planlamasını, yürütmesini ve koordinatörlüğünü de İsmail Tansu yaptı. Yunanlar, Tansu için “TMT'nin beyni” ifadesini kullanıyor. Kıbrıs Türklerini silahlandırıp muhtemel bir katliama karşı eğiten TMT'nin varlığından altı yıl boyunca hiç kimsenin haberi olmadı. Tansu'ya göre eğer örgütün varlığını Rumlar ya da İngilizler bilseydi, Kıbrıs'a silah taşınamaz ve rahat çalışılamazdı.

İNGİLİZ EMNİYETİNDE DE CASUSUMUZ VARDI

21 Aralık 1963'te Türkleri yok etmek üzere harekete geçen Rumlara karşı TMT yeraltından çıkıp direnişe geçti. Bu direniş 1974'teki Barış Harekâtı'na kadar 11 yıl boyunca sürdü. Eğer bu direniş olmasaydı, bugün KKTC diye bir devlet muhtemelen yaşamayacaktı.

SİZE NASIL YARDIM EDEBİLİRİM?

Tansu, TMT üyelerini alırken çok dikkatli davrandıklarını anlatıyor. Sıcak ve soğuk yaklaşımlarla, örgüte alınacakların vatanperverlik derecesi tespit edilmeye çalışılıyordu. Eğer güven duyulursa TMT üyeliği teklif ediliyordu. İsmail Tansu, İngiliz polis teşkilatının içinde bile TMT mensubu Türklerin olduğunu açıklıyor. İngiliz polis teşkilatındaki Türklerden bir tanesi, silahların gizlice Kıbrıs'a nasıl taşınacağı, nerelerin kullanılabileceği gibi konularda kılavuzluk yaptı. Türk olan bu İngiliz polisi, aynı zamanda bağlı bulunduğu teşkilatın ne yaptığını, nasıl hareket ettiğini de TMT'nin liderlerine bildirdi.

Bugün gizli bir teşkilata gerek olup olmadığı sorusuna “İhtiyaç da yok, gerek de yok.” diye cevap veren Tansu, Özel Harp Dairesi'nde çalıştığı yılları, son derece zevkli yıllar ve vazifesini son derece millî bir vazife olarak hatırlıyor: “Şevkle ve heyecanla geceyi gündüze katıyorduk. O senelerde sinemaya, tiyatroya gitmedik. 24 saatimi verdim. Gecemiz gündüzümüz yoktu. Hiç şikâyet edemem. En güzel anılarım o dönemde. Bir haber alırım, akşam saat sekizde Mersin'e giderim. Böyle bir zevkle gurur duyarak görev yaptım. İyi ki asker olmuşum ve bana böyle görevler verilmiş.”

27 Mayıs ihtilali, TMT'nin faaliyetlerini olumsuz etkiledi. Andan Menderes'in gizli milis kuvveti oluşturduğu iddiası da ortalıkta dolaşıyordu. Hâlbuki sözü edilen örgüt TMT'ydi. O günlerde İsmail Tansu kendi tabiriyle kritik bir görev de yaptı. Tansu, çok az insanın bildiği bu bilgiyi aktarmak için soluğu, “ihtilalin kudretli albayı” diye tanınan Alparslan Türkeş'in yanında aldı. Seferberlik Tetkik Kurulu'nda görevli olduğunu söyleyince Türkeş'in gözleri açıldı, irkildi. Tansu'nun “Bizim ne iş yaptığımızı biliyor musun?” sorusuna “Dedikodular var” diye cevap verdi Türkeş. Savaştaki vazifesini ve Kıbrıs'ta 10 bin kişilik bir teşkilat kurulduğunu öğrenince ihtilalin kudretli albayının şaşkınlığı daha da arttı. Hemen İsmail Tansu'nun boynuna sarılıp “Bunlardan zerre bir şey duymadık. İsmail şimdi emret. Size nasıl yardım edebilirim?” diye sordu Türkeş. Bunun üzerine Tansu, subay, silah, bomba ve para ihtiyaçlarının listesini aktardı. Türkeş de bu eksiklerin temin edilmesini sağladı.

ÖNCÜ GAZETESİ'NİN BAŞINA GELENLER

TMT için yardıma gitmesinin ardından İsmail Tansu, kardeşi Ziya Tansu'yu Alparslan Türkeş ile tanıştırdı. Bu ilişki İsmail beyden sonra da sürdü. Alparslan Türkeş'in önerisi ile Ziya Tansu, 27 Mayıs darbesinin felsefesini güçlendirecek ve bunu halka anlatacak bir gazete kurmaya karar verdi. Yapı ve Kredi Bankası'ndan alınan 360 bin lira krediyle 26 Ağustos 1960'ta kurulan Öncü Gazetesi yayın hayatına girdi.

Öncü gazetesinin kadrosu, basında sivrilmiş genç ve dinamik gazetecilerden şekillendi. Başyazar Prof. Ayhan Yalçın, Yazı İşleri Müdürü Altan Öymen, İstihbarat Şefi Oktay Ekşi, Muhabirler Nilüfer Yalçın, Mete Akyol, Mustafa Ekmekçi, Yaşar Aysev, Mustafa Özkan, Erdoğan Tokatlı, Örsan Öymen ve Hıncal Uluç...

İsmail Tansu da ordudan 1961 yılında emekliye ayrılınca, kardeşinin sahibi olduğu İKA Haber Ajansı'nın genel müdürlüğüne ve Öncü Gazetesi'nin müessese müdürlüğüne getirildi. 13 Kasım 1960 tarihinde CHP'lilerin tahrikleri sonucu Milli Birlik Komitesi'nin (MBK) 38 üyesinden 14'ü gözaltına alınıp emekliye sevk edildi. Bunların arasında yer alan Alparslan Türkeş, Hindistan'a sürülürken Öncü Gazetesi'ne el konuldu. Komite üyeleri, Öncü Gazetesi'nin Alparslan Türkeş tarafından uzaktan ve el altından yönlendirildiğini iddia ediyordu.

ÖNCÜ'YE EL KOYAN ÖYMEN, CHP LİDERİ OLDU

MBK üyeleri için gazetenin tehlike arz ettiği öne sürüldü. Darbeyi yapanlar, bunun üzerine gazetede de darbeye girişti. “13 Kasım günü Türkeş'in gazetesi diye gazeteyi bastılar. Zorla, silah tehdidiyle Nilüfer Yalçın (Prof. Aydın Yalçın'ın hanımı) ve Altan Öymen'e devrettiler. Gazete bu kişilere teslim edildi. Hem de nasıl? Pazar günüydü. İstanbul'dan uçakla geldiler. Kardeşimi takip ettiler, aldılar, valilik konağına götürdüler. Valinin odasını açtırdılar, valinin huzurunda tehditle imza ettirdiler sözleşmeyi. Valinin huzurunda CHP Milletvekili Turan Güneş de vardı.” diyor İsmail Tansu.

Gazeteye zorla ve silah tehdidiyle el konulurken bütün borçların da karşılanacağı ifade ediliyordu. Ancak Tansu'nun deyimiyle kuruş karşılanmadı. Bir dönem komünistlerin de eline geçen gazetenin bütün borçlarını, faiziyle birlikte Ziya Tansu ödemek zorunda kaldı.

Bir dönem CHP Genel Başkanlığı yapan Altan Öymen ile Gazeteci Nilüfer Yalçın'ın darbe komutanları tarafından, darbeyle devredilen Öncü Gazetesi'ne el koyma olayıyla ilgili şunları söylüyor İsmail Tansu: “Onlar Halk Partisi tarafına bağlıydılar. 14'lere karşıydılar. Türkeş karşıtıydılar. Vicdanları gazeteyi almaya el vermiş, burasını kabul etmek çok güç. Ekmek yedikleri gazeteyi, adamın gazetesini almaya. Bir başkası olsa, peki.”

NİLÜFER YALÇIN, YÜZSÜZ!

Üstelik Altan Öymen ve Nilüfer Yalçın'ın yanı sıra gazeteye alınan Oktay Ekşi, Hıncal Uluç, Erdoğan Tokatlı, Mete Akyol, Yaşar Aysev, Mustafa Özkan, Örsan Öymen gibi isimler Türk basınında o güne kadar hiç olmamış sözleşme şartlarıyla işe başlatılmış. Bugün basın mensuplarının haklarını belirleyen 212 numaralı kanun, Öncü Gazetesi'nden esinlenerek hazırlanmış.

“Bu gazeteciler bugün demokrasiyi, insan haklarını savunuyor” deyince İsmail Tansu şu karşılığı veriyor: “Bunlar bu tür gazeteci, bu tür siyasetçi. Siz o gazetenin yazı işleri müdürüsünüz. Ben alamam, bu işe imza atamam demeliydiler. Nilüfer Yalçın da keza. Bunlara karşı kötü bir davranış olmamıştır ki. İstedikleri maaşı alıyorlar, bu imzayı kabul etmeleri tamamen siyasi maksatla.” Bu ekipten hiç kimsenin ne kendisinden ne de ağabeyinden özür dilediğini söylüyor. Nilüfer Yalçın için ise 'yüzsüz' ifadesini kullanıyor.

27 Mayıs'tan sonra işler sükûnet bulunca Tansu ailesi Cemal Gürsel Paşa'ya bir dilekçe ile Öncü Gazetesi'nin alınmasıyla ilgili “Haberiniz var mı?” sorusunu yöneltir. Böyle bir olaydan haberinin olmadığı cevabı gelir. Böylece 'resmen' sorulan el koyma olayı, 'resmen' inkâr edilmiş olur.

Haber7 / Aksiyon - İbrahim Doğan